
En Yüce Mertebe: Şehitlik
Ensar ŞAHİN
Şubat ayı denilince şehitler aklımıza gelir.
İskilipli Atıf Hoca, Hasan El Benna, Malcolm X, Abbas Musavi, Metin Yüksel…
Filistinli kardeşlerimiz bir buçuk yıldır elli binden fazla şehit verdi. Şeyh Ahmed Yasin, İsmail Haniyye, Yahya Sinvar. Gazzeli kahraman kadınlar ve çocuklar…
Biricik torunu 3 yaşındaki Rim'in gözlerinin içini öperek ve "Ruhumun ruhu" sözleriyle şehit olarak veda eden Filistinli Halid dede.
Rabbim hepinizin şehadetini kabul etsin. Peygamberimize(sav), şehit torunlarına ve Hz. Hamza’ya komşu eylesin inşâllah.
Peygamberlik mertebesinden sonra en büyük ve en sevaplı mertebe şehitliktir.
Şehit, “şahit olan” demektir. Ölüp yok olan değil; yaşayan, hazır bulunan, ölümsüzleşen anlamına gelir. Bunun için de şehide “ölü” denmez; o diridir, yaşar, Rabbine kavuşur.
"Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın! Onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar" (Âli İmran,169) buyurulmuştur.
Şehidin çoğuluna “şüheda”, şehitlik olayına da “şehâdet” denir.
Allah’ın isimlerinden eş-Şehîd; “Her şeyi gözetlemiş gibi bilen, hiçbir şey ilminden gizli kalmayan” demektir. Allah (celle celâlüh) her şeyi gözetleyip gören ve her şeye şahit olandır.
Kur’an-ı Kerim’de şehit, ölülere değil dirilere verilen bir sıfattır. Bu anlamda şehit, hayatını imanına şahit /tanık gösteren kimseye verilen ulvî/yüce bir kavramdır.
Hz. Ömer (ra)’ın ifadesiyle şehit; “Kendisini Allah’a adayan kişidir.”
Günümüzde şehitlik kavramı, ‘anlam daralmasına’ uğrayarak daha çok Allah yolunda öldürülenlere verilen bir sıfat haline gelmiştir. Savaşta ölenlere “Şehit”, savaşa katılan ve sağ olarak dönenlere “Gazi” denmiştir. Her ikisinin de Allah katında sevapları paha biçilmezdir.
Allah yolunda öldürülenlere şehit denilmesinin sebebi, şehidin cennete gireceğine Allah ve melekler şahitlik ettiği içindir, denilmiştir.
Bir insanın şehit olabilmesi için öncelikle iman etmesi, sonra da bu makama ulaşmak amacıyla Allah rızası için çalışmalıdır.
“Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir ecir vereceğiz.” (Nisa, 74)
Müslümanları, düşmanlarına üstün kılan en önemli hususlardan biri "Ölürsem şehit, kalırsam gazi!.." inancıdır.
Şehitlerin bedenleri bu dünyayı terk etse de, Allah onları Peygamberler, Sıddıklar ve Salihler ile beraber anarak yüceltmiş ve şereflendirmiştir.
Allah Rasulü’nün ifadesiyle şehit, “Dünya kendisine içindekileriyle ikram edilse bile yeniden dünyaya gelmek istemeyen, gelse de tekrar tekrar şehadeti arzulayandır.” (Buhari, Cihad, 6.) cümlesiyle tanımlanır.
Hz. Peygamber'in bu müjdesine nail olabilmek için at sırtında yaşlı haliyle İstanbul seferine çıkan Ebu Eyyub El-Ensarî Hazretleri, Allah yolunda gayret ederek ruhunu teslim etti. Ashabı Kiram’ın her biri “İlay-ı Kelimetullah” davası için gidebildikleri en uzak yerlere kadar gidip Allah’ın rızasını aradılar.
Hz. Zekeriya ve oğlu Yahya, İsrailoğulları’nın şehit ettiği iki peygamberdir. Bu peygamberleri şehit eden azgın kavim İsrail, yıllardır Ümmeti Muhammed’i şehit etmeye devam ediyor. Şehadet şerbetini içen Gazzelileri, Allah’ın ve Rasulü’nün verdiği müjdeler onları ayakta diri tutuyor, hayatlarını imanlarına şahit kılıyor.
Halid bin Velid’in İran komutanına söylediği şu sözler, şehitlik kavramının Müslümanlara ne gibi güzellikler kazandırdığını gösteren bir örnektir:
“Sizin, hayat ve şarabı sevdiğiniz kadar, ölümü seven bir orduyla size geldim.”
Peygamber Efendimiz (sav), şehit olmak gibi yüce bir mertebeye ulaşmak için yola çıkmış bu kimselere şu müjdeyi verir: “Bir kimse Allah yolunda şehit olmayı canı gönülden isterse yatağında ölse bile, Allah onu şehitler derecesine ulaştırır.” (Müslim, İmare, 157)
Bu müjdenin bilincinde olan atalarımız Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar zor şartlarda nice zaferler kazanmıştır.
15 Temmuz 2016’da ülkemiz, fetö hainlerinin saldırısına/darbesine uğramış ama halkımızın vatan-millet, din-bayrak sevdası ve dirayetli direnişi ile bu hain saldırı dumura uğramıştır.
İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un,
“Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı;
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı”
Dizelerinde ifade ettiği hakikati sahiplenmek ve nesillerimize aktarmak için çalışmaya devam etmeliyiz.
Üstad Sezai KARAKOÇ diyor ki: "Şehit, toprağa düşen öyle bir tohumdur ki, verdiği başakta bin mü'min kalbi çarpar. Ve o başak, saf kuvvet, saf inançtır. O başağın samanı ve dikeni yoktur. Bir şehit kanı toprağa düşmesin, en kısa zamanda, o kandan bin Müslüman dirilmedikçe o toprak rahat etmeyecektir."
Dün olduğu gibi bugün de şehit kanlarıyla sulanmış bu topraklar için şehit veriyoruz, vermeye devam edeceğiz.
Güzel bir şekilde yaşamak, sonra Allah yolunda O'nun rızası için şehit olmak, her Mü'min’in hayali olmalıdır.
Rabbim; milletimiz, vatanımız, bayrağımız, ezanımız için canlarını/hayatlarını imanlarına şahit kılan tüm şehitlerimize rahmet eylesin.
İsteyen her Müslümana bu yüce şehitlik makamını nasip etsin.