Dönüşen Dünya ve Dayanıklı Toplumun İnşası
Ensar ŞAHİN
Anadolu Buluşmaları bu yıl 17. kez Afyonkarahisar, May Otel’de, 14-18 Ağustos tarihleri arasında “Dönüşen Dünya ve Dayanıklı Toplumun İnşası” konu başlığıyla yapıldı.
Anadolu Federasyonu Yönetim Kurulu başkanı Turgay Aldemir’in açılış konuşması yaptığı sempozyumda;
Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri bölüm başkanı Prof. Şaban Ali Düzgün,
Ekonomi profesörü Necmi Gürsakal,
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Mehmet Uçum,
İstanbul Fikir ve Toplum Araştırmaları Merkezi başkanı Prof. Mehmet Lütfi Arslan,
İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Ahmet Kızılay,
YÖK Genel Kurul Üyesi ve 28. dönem Akparti Eskişehir mv. Ayşen Gürcan,
“Gönül Makamı” kitabı ASKADER ödülüne layık görülen Prof. Savaş Barkçin
başta olmak üzere alanında uzman 16 kişinin sunumunu dinledik.
Türkiye genelinden 900 kişinin katıldığı buluşmada Kayseri ekibi olarak İlim Hikmet Vakfı’ndan 60 gönüllü kişi katıldı.
Programa katılan herkes duygularını pozitif bir enerjiyle ve gelecek için umut dolu sözleriyle dile getirdiler.
Sempozyum sunucularından bir profesörün Anadolu Federasyonu Genel Sekreterine sarılarak “Bu ne kadar güzel bir tablo; bu kadar yetenekli gençleri, kadınları nasıl bir araya getirdiniz!...” diyerek ağlaması ayrı bir duygusallık ve motive oldu.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Ali İmran, 104) ayetindeki müjdeyi kendine düstur edinen bu güzide topluluk, Anadolu Buluşmaları ile hayırlı işler yapmaya devam ediyor.
6 Şubat’ta yaşadığımız büyük deprem ile “yüzyılın felaketi” olarak tarihe geçen bu vaka’nın “sosyal fay hatlarını” da konuşmalıyız.
Depremden hemen sonra vatandaşlarımız büyük bir gayretle elinden gelenin fazlasını yaptı. Devletimiz de on bir il, ilçe ve köylerde evleri inşa etmeye başladı elhamdülillah.
Biz toplum olarak içimizde dayanıklı olmaya çalışırken depremler, darbeler, ölümler, ekonomik krizler, doğal afetler sanki üstümüze üstümüze geliyor, bize engel oluyor.
Bu felaketlerde gördük ki, devlet halkmış. Çocuklar “keşke daha büyük olsaydım da daha çok yardım yapsaydım” dediler. Gençler “keşke daha çok imkanım olsaydı da daha çok can kurtarsaydım” dediler.
Evlerini inşa eden kadınlar, depremzedeleri de inşa etmek için koşturdular, elinden gelenin fazlasını yaptılar.
Deprem Allah’ın işi, yıkma kulların işi.
Malatya’da okuldan çok camiler yıkıldı. Niye? Çünkü en işe yaramaz arsalar verildi. 4 katlı bina 8 kat, 8 katlı bina 16 kat oldu. Rant hat safhaya çıktı. Suçu olan herkes sorumludur.
Ahiretimize çürük yatırımlar yapmamalıyız.
Bireysel sorumluluğumuzun farkındalığı bizi yerimizde durdurmuyor.
Daha mutlu, daha güvenilir, daha huzurlu bir gelecek “faziletli toplumun inşasına” bağlıdır.
Faziletli toplumun olmazsa olmaz şartı ise “ahlak”tır.
Sezai Karakoç’un dediği gibi, Kötülükleri bitiremeyiz ama iyilikleri çoğaltmak bizim elimizde.
Çağımızın sorunlarını çözemeyeceksek, Allah bu sorumluluğu bize vermezdi.
Kriz olacak ki, toplumların dayanıklılığı anlaşılsın.
Dirençli ve dayanıklı toplum; birbirine Hakkı ve sabrı tavsiye eden, salih ameller işleyen alt grup topluluklardır.
Dayanıklı toplumun hücresi ailedir. Sorunsuz aile yoktur ama ailenin sağlam ve islami bilince sahip olması gerekir.
Karı ile kocanın durumu, sağ ayak ile sol ayağın beraber yürümesi gibidir. Ayaklar ne kadar uyumlu yürürse çiftler de o kadar dengeli olur.
Ev içinde şiddet varsa o evde deprem başlamıştır.
Kurallı bir ev ilkeli bir evdir. O evde affetmek, kolaylaştırma ve sorumluluk vardır.
Ailede ne kadar amca, dayı, hala, teyze, dede, nine varsa dış saldırılara karşı ailenin dayanıklılığı / taşıyıcılığı o derece kuvvetli olur.
Dayanıklı toplum dayanıklı bireylerden; dayanıklı bireyler de iyi eğitimli çocuklardan oluşur.
Maraton koşucularının 35. km den sonra bedenen dayanıklılığı bitmeye başlar. 35. km den sonra ‘irade’ devreye girer ve orta yaşlı insanlar daha başarılı olur.
Dayanıklı toplum için zaman, tecrübe ve bilgi lazımdır.
Dünyada toplumlar zamanla değişim ve dönüşüm yaşamıştır. 1071 ‘den sonra Doğu Roma Devleti, Anadolu’da meydana gelen depremler ile başa çıkamamıştır.
Büyük felaketler ile başa çıkmak için iyi organize olmak, güzel ahlaka sahip olmak, birlik ve beraberlik içinde hareket etmek gerekir.
Son yüzyılda en büyük değişim ve dönüşüm “dijital” alanında olmuştur.
Dijital dönüşüm mecrasının özelliği gençleri hakikatlerden uzaklaştırıyor.
Ciddi bir şekilde geleneksel toplumların yapı taşları tehdit altında.
Küresel güçler, milli devletler için büyük krizler çıkarıyor: Askeri, ekonomik, kültürel, sosyal…
Arap Baharı, Rusya-Ukrayna savaşı gibi.
Kaosun hakim olduğu dünyada; Avrupa’da ırkçılık, ailenin tasfiyesi, cinsiyetsizleştirme çabaları, LGBT sapıklığı… devam eder.
Biz Müslüman Türk milleti dayanıklı toplum özelliğimizi devam ettirmek için İslam’ın prensiplerini esas almalıyız.
Peygamber efendimiz (sav) “dayanıklı birey” konusunda bizim için en güzel örneklik oluşturur.
O (sav) Mekke döneminde her türlü açlığa, susuzluğa, işkenceye, boykota karşı sabrederek dayanıklı birey; erdemli, ahlaklı, tevhidi esas alan ve kardeşlik ruhuyla hareket eden dayanıklı bir toplum inşa etti.
Bizim yapacağımız en güzel inşa ise “Emanet – Emniyet – Ehliyet” ilkesiyle toplumların tarihteki sahneleri olan bu “Nebevî Sünnetullah”’a sımsıkı sarılmaktır.