Ensar ŞAHİN

Cumhuriyet'in İlk Başörtülü Valisi

Ensar ŞAHİN

12.05.2022 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, on ilimize yeni vali ataması yapıldı. Bunlardan birisi de Afyonkarahisar ilimize atanan Kübra Güran Yiğitbaşı idi. Ülkemize ve Afyonkarahisar’a hayırlı olsun.

Kübra Güran Yiğitbaşı,  15 Temmuz'daki darbe girişimi engellendikten sonra darbe girişimine direnen kadınların hikâyelerinin yer aldığı "Kalplerin Direnişi" adlı bir belgesele imza attı. TRT’de yayımlanan belgesel Boğaziçi Film Festivali'nde gösterildi.

Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı,  Cumhuriyet tarihinde ilk başörtülü vali oldu. Başı açık kadınların ne kadar vali olma hakkı varsa, başörtülü kadınların da o kadar hakkı vardır. Kadınları, başörtülü ve başı açık diye ayırmak asla doğru değildir. 

Ama ülkemde, bazı şer güçleri 30-40 yıl bu konuyu çıkarlarına alet ettiler; kadınları başörtülü, başı açık, türbanlı, yemenili, şallı… diye böldüler, aralarında ayrımcılık çıkardılar. Başörtüsünü siyasallaştırmak, amacı dışında kullanmak için türban kelimesini kullandılar.

2013 yılına kadar kamusal alanda başörtüsüyle görev yapmak yasaklanmıştı. Sebebi ise;       28 Şubat 1997 yılında  ‘irticai faaliyet’ adı altında başlatılan ve bin yıl sürecek denilen “postmodern askeri darbesi”  inançlı insanların kafasına balyoz gibi inmişti.

Ankara, Etimesgut’ta askerlik görevimizi yaparken yemin törenine bir arkadaşımın Konya’dan 70’li yaşlarda anası, babası gelmişti. Başörtülü ve sakallı diye onları nizamiyeden içeri almamışlar. Arkadaşım geldi ki hüngür hüngür ağlıyor, sinirden deliye dönmüş; yaşlı anasına babasına sarılamamış uzaktan bakışmışlar. ‘Ben kimin için askerlik ediyorum’ diye nerdeyse askerlikten firar edecekti.
ÖSYM sınavlarında hep en iyi üniversiteleri kazanan İmam Hatip Lisesi mezunu öğrencilerinin önünü kesmek için katsayısı sistemini getirdiler. Bu adaletsiz sistemden sonra tüm soruları cevaplamalarına rağmen sadece İlahiyat Fakültesine girebilen bu imanlı gençlerin geleceğini kararttılar, hayallerini yıktılar. Bunun üzerine İmam Hatip okulları bir bir kapanmaya başladı.

Güzel Türkiye’min inançlı kadınları / kızları yıllardır başörtüsü özgürlüğü konusunda ne mücadeleler verdiler, ne acılar yaşadılar, ne çileler çektiler:

Kimileri ikna odasında psikolojik baskıya uğradılar, kimileri üniversite kapısında coplandılar, kimileri peruk takmaya zorlandılar, kimileri ailelerinin ‘başını aç’ baskısından dolayı evden atılarak sokakta kaldılar, kimileri de inancı ile vicdanı arasında bocalayıp intiharı seçtiler. İmkanı olanlar Avrupa’ya giderek eğitimini başka ülkelerde tamamladılar, imkanı olmayanlar da okulu bırakmak zorunda kaldılar. 
Peki, bu mazlum insanların Allah’a yalvarışları, bedduaları, ahları boşa mı gitti?

Asla boşa gitmedi. Mazlumların yalnızca Allah’a yalvararak, gece gündüz akıttıkları gözyaşlarının her damlası bir kurşun oldu, zalimleri vurdu. Bu zulmü yapanlar seçimde toz duman olup, halkın nazarında silinip gittiler. Dönemin devlet bakanı kafasına sıktı, felç oldu. Üst düzey komutanlar şimdi hapiste yaptıklarının cezalarını çekiyorlar.

 Ne kadar güzel söylemiş atalarımız: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.”

Sene 1999. İlahiyat Fakültesinde öğrenciyim. Üniversite öğrencilerine başörtüsü yasağı geldi. Biz yemekhaneye gidip yemek yerken diğer fakültelerde okuyan öğrenciler, başörtülü kardeşlerimiz yemekhaneye alınmadı. Boğazımızdan lokma geçer mi? Eylem yaptık, zulmü protestoya başladık günlerce, haftalarca, aylarca...

Biz yemekhanenin önünde aç karnına eylem yaparken, kendisi tok halde yanımızdan gülerek geçen, belki de “Enayiler! Biz yemek yedik, size ne ki, aç karnınıza eylem yapıyorsunuz!” diye düşünen ilahiyat öğrencileri vardı. Üstelik onlara başörtüsünün usul değil, furuat olduğunu söyleyen çok kıymetli hoca efendileri (!) vardı.

Birgün, kelam dersinde hocaya bir soru soruldu: “Hocam, başörtü yasağı henüz İlahiyat Fakültesi’ne gelmedi. Eğer bizim fakülteye yasak gelirse kızlar başörtüsünü açabilir mi, dinen bunun hükmü nedir?”  Daha rahmetli hocamız Cihat TUNÇ cevap vermeden, bize gülerek yanımızdan geçen kızlardan biri “Sana ne; başımı açarım açmam! Fakülteden atılırsam paramı, ekmeğimi sen mi vereceksin?” diye haykırdı. Sınıf buz kesti, kimse böyle bir cevap beklemiyordu. Ne soru soran öğrenci cevap verebildi ne de hocamız bir şey diyebildi. Çünkü bu kız arkadaşımızın “Keşke, yasak bizim okula gelse de biz de bu sebeple rahat rahat başımızı açsak.” diye bir beklentisinin olduğunu anladık.

Büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemde ilk başörtüsü mücadelesini başlatan, 1938’de Kayseri'de doğan Şule Yüksel ŞENLER oldu. Genç bir gazeteci iken 1965 yılında  tesettüre girdi, Anadolu'yu karış karış gezerek 'Başörtüsü Seferberliği' adı altında verdiği konferanslar ile pek çok kadının tesettüre girmesini sağlamıştır. "İslam Kadınına Hitap" başlıklı yazısı hakkında peş peşe davalar açıldı. Tutuklandı, Bursa cezaevinde yattı, çileler çekti. Allah(cc), bu Mücahide ablamızdan binlerce kez razı olsun, mekanı Cennet olsun. 

Bu mücadeleyi / davayı daha sonra Emine Özkan Şenlikoğlu devam ettirdi, Müslüman kadınlara örnek oldu. O da benzer sıkıntılar yaşadı, “Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar” adlı ilk kitabından dolayı iki buçuk yıl cezaevinde yattı. 

Gençlerimize ‘Huzur Sokağı’ kitabını okutalım ki huzurlu, mutlu olsunlar. ‘Gençliğin İmanını Sorularla Çaldılar’ kitabını okutalım ki gençlerimizin imanı abuk sabuk sorularla yok edilmesin.

Gençlere zaman zaman soruyorum; bu alime kadınların isimlerini bilen, onların kitaplarını okuyanların sayısı çok az. Onlar artık, Aziz Nesin, Turan Dursun, Elif Çakır, Nietzsche, Freud… vb çağdaş (!) yazarları okuyorlar. Bunun için de başörtüsünü Allah’ın emri olarak değil, bir aksesuar / süslenme olarak takıyorlar.

Her zaman olduğu gibi, ‘başörtülü vali’ konusunda da bazı çevreler hazımsızlık yaşıyorlar, atamayı sindiremediler ki, ‘laik ülkede başörtülü vali istemiyoruz’ diye hakaretlere başladılar.

Medine’de bir Yahudinin, Müslüman kadının başörtüsünü açması üzerine, Peygamberimizin (sav) de  Kaynuka Yahudilerine savaş açtığını unutmayalım.

Sütçü İmam’ın, Müslüman kadının peçesine / örtüsüne saldıran Fransız-Ermeni askerlerine ilk kurşunu sıkarak Maraş’ta Kurtuluş Savaşı’nı başlattığını unutmayalım.

Başörtüsünün bir bez parçasından ibaret olmayıp, Allah’ın ayetinin, O’nun kullarının üzerindeki tezahürü olduğunun farkında  olalım ve bu bilinçle davamıza sahip çıkalım.

Not: Değerli okurlarım, yazılarımın uzun olmasından dolayı eleştiri alıyorum. Ama ne yapayım, kaç tane paragraf silmeme rağmen yine uzun oldu. Ben yazmak için saatlerimi veriyorum; siz de okumak için 5-10 dakikanızı hediye edin. Hakkınızı helal edin lütfen.
 

Yorumlar 5
Mustafa Şahan 05 Temmuz 2022 18:46

Allah razı olsun Değerli Hocam 28 Şubat döneminde yapılan zulüm ve sonraki süreci çok güzel tahlil etmişsiniz. .

@ziz@kbal 06 Haziran 2022 22:56

http://mobil.yenidoganhaber.com/yazarlar/aziz-akbal/nereden-nereye/418/

Rabia 20 Mayıs 2022 18:41

Elinize saglik

Mehmet 17 Mayıs 2022 08:42

Elinize sağlık...

Haydar Işık 17 Mayıs 2022 07:57

Hocam geçmiş günlerin özetini çıkarmışsınız.Gençlerimizin yaşanan zor günleri anlayabilmesi için okumalarını ve tahlil etmelerini öneriyorum.

Yazarın Diğer Yazıları