Bekir Yıldız'la Nehir Söyleşi

'Üstadın Kayserililere olan muhabbeti bir farklı muhabbetti'

Bekir Yıldız'la Nehir Söyleşi

6. BÖLÜM

Siyasi ve idari kimliği dışında, sıkıntı ve yokluk yıllarının yetiştirdiği, bir dönemin siyasi çalkantıları içinde, İman ve islam davasının bir neferi olarak aksiyon ve fikir adamı, bir devrin tanığı Bekir Yıldız’ın hatıralarını Nehir Söyleşileri olarak paylaşıyoruz…

HAYDARPAŞA GARI’NDAN İNİNCE DENİZİN SUYUNU BEN YUTUYORUM ZANNETTTİM

Ankara'ya gittim ama İstanbul’a İlk defa gidiyorum. Haydarpaşa Garı’nda trenden indiğim zaman garın deniz kapısına çıktım.  Bütün denizin suyunu ben yutuyorum zannettim. Böyle kesildim kaldım. Dizlerimin dermanı çözüldü. Oraya çöktüm. Uzun süre baktım. İnsanlar sel gibi aşağıya akıyor, vapura biniyor. Vapurdan Karaköy tarafına geçiyor. Haydarpaşa Karaköy. 

Hasılı öylece başladık İstanbul'a, edebiyat fakültesine. Gece bölümüne kaydoldum. Gündüz iş bulacağım. Mercan, Tahtakale, Rıza Paşa yokuşunun üstünde Süleymaniye'ye yakın bir yerde bir plastik ham maddecisinin yanında  iş buldum. Kendim aradım, kendim buldum, sözleştim. Haftalık herhalde otuz beş lirayla falan başladı. Haftalık otuz beş lira. Para değil o ama kendi maişetimizi çıkartıyoruz ve muhanete muhtaç olmuyoruz. 

Ve böylelikle İstanbul'a  okula, ayak basmış oldum . İstanbul’da şebeke sahibi oldum. Şebeke öğrencinin kimliğine deniyor. Hayatı yüzde yüz yüz ucuzlatıyor. Otobüs, yemekler,  tiyatro, sinema falan ucuz… Gittiğin yerde şebeke gösterir, ondan istifade ederdik.  

Kredi Yurtların Kredi'sine müracaat ettim. Üç yüz elli  lira kredi almaya başladım. 350 lira ö günkü şartlarda bir öğrenciye yetecek bir boyutta bir para değil... İşte gelişme çok süratli oldu.  İşin gelişmesinden derken 35  lirayla haftalıkla girdiysem, üç ay sonra haftalığım iki yüz elli lira oldu. 

ÜSTADIN KAYSERİLİLERE OLAN MUHABBETİ BİR FARKLI MUHABBETTİ
İstanbul'a gidince idarehane yani Büyük Doğu İdarehanesi merakımız, üstat merakımız, onu ziyaret edip bir muhabbetinde bulunmak istiyorum. Mehmet Tekelioğlu, üstadın yanında neredeyse yirmi dört saat kalmaya başladı. İdarehaneyi tek başına omuzladı. Başka Kayserili arkadaşlar da vardı. Üstadın Kayserililere olan muhabbeti bir farklı muhabbetti… Çünkü hakikaten en küçük bir çıkar ,en küçük bir arka plan hesabı olmadan orada hizmet edelim meselemiz var, davamız var. yayınlar çıksın, kitaplar dağılsın, dergi basılsın gibi.  idarehane Kayserili arkadaşlara yirmi dört saat açıktı . Mehmet Tekelioğlu esas bir nolu sorumlu oldu ama diğer arkadaşlarımız da hizmet etti. Hizmette ne gerekiyorsa o yapılıyor. İdarehane Cağaloğlu'nda . Milli Türk Talebe Birliği de Cağaloğlu'nda. 

Milli Türk Talebe Birliği'nden kısaca bahsetmek de lazım. 1916 yılında İttihat Terakki Cemiyeti tarafından kurulmuş. İttihatçı görüşleri destekletmek üzere. Bilindiği gibi İttihat Terakkinin başında Enver, Talat, Cemal Paşalar var. Cumhuriyet kurulduğunda, İttihatçılarla, Cumhuriyetçiler arasında biraz itişme kakışma var.  Cumhuriyetle beraber MTTB  CHP’nin gençlik teşkilatı gibi   düşünülmüş. 1935 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin içindeki bir münakaşadan dolayı Türk Talebe Birliğini kapatmışlar. Türk Talebe Birliği ‘Milli’ unvanını daha sonra almış.                                                                                                                    

1940’lı  yıllarda İnönü tekrar faaliyete geçirmiş. Önce ırkçı bir yapı, Türkçü, kafatasçı Türkçülüğüne yakın. Nihal Atsız İttihat Terakkinin ırkçı kanaatleri, kafatasçı ırkçı bir kanaat taşıyor. Daha sonra Batıcı laik bir kavram taşımaya yöneliyor. Daha sonra tamamen Cumhuriyet Halk Fırkası  İsmet İnönü'nün tekeline geçtikten sonra burada İsmet İnönü'nün halkevi mantığıyla, o zamanki  halkevleri kuruluyor Türkiye'nin birçok vilayetinde. Sonra kapandı bu halk evleri. 
Altmışlı yıllarda Fransa'da  öğrenci olayları, sosyalist bir grip salgını gibi  Türkiyeye geldi.  Sosyalizm grip salgını gibi, devrimcilik, sol eli havaya kaldırma, dört tane slogan söyleme, gençlik arasında bir birden  bire rüzgâr gibi, esiverdi Türkiye'ye de geldi. 1960-65 yılına kadar böyle devam etti. 

1965 yılında milliyetçi mukaddesatçı diye tarif edebileceğimiz bir grup; Yüksel Çengel’le beraber Kongrede önceki yapıyı bozuyor ve devralıyor. 
1966  yılında ilk defa milliyetçi ve muhafazakâr ismiyle o gün için tanımlanan Anadolu gençlerinden bir grup; devrimci gençlerin elinden Milli Türk Talebe Birliğini teslim alıyor. Kongre yoluyla Yüksel Çengel ‘den sonra İsmail Kahraman döneminde milliyetçi mukaddesatçı çizgisinde bir ayrışma daha oldu. Milliyetçi yapıya, düşünceye sahip olan gençler  yine Cağaloğlu'nda TMTF Türkiye Milli Talebe Federasyonu diye bir federasyonda kümelendiler. Ve Milli Türk Talebeleri Birliği'yle TMTF ayrıştı. TMTF Fazla bir varlık göstermeden kendiliğinden kapandı.

 O  arada Milli Türk Talepleri Birliği'nin Genel Başkanı Ömer Öztürk isimli güzel bir arkadaş. Gayret ediyor. Galatasaray Lisesi mezunu. Özelliği de İstanbul'da büyümüş. Galatasaray Lisesi'ni bitiren nadir mü’min insanlar var…  Mehmet Şevket Eygi de  bunlardan biri. Onun döneminde  Kayseri'li arkadaşlar Milli Türk Talebe Birliği'nde görev aldı . Basın yayın kulübü müdürü Mehmet Tekelioğlu. Tiyatro kulübü müdürü Abdullah Gül.  Spor kulübü  müdürü Bekir Yıldız. Kitap kulübü  müdürü Galip Boztoprak oldu. Birden kendimizi Talebe Birliğinin köşe taşları olarak bulduk işin doğrusu.

Donanımlı olduğumuz  için insanlar onu fark ediyor. Zaten oradaki gönüllülüğe dayalı bir çalışma var. Hiç kimse kimseyi mecbur tutmuyor. Zorunluluk yok. Milli Türk Talebe Birliği'nde bir fikir boşluğu olduğunu, bu fikrin Büyük Doğu fikriyatı tarafından doldurulmasının çok uygun olacağını düşündük. Bunu rahmetli  üstada açtık. Konuyu o da uygun gördü. Zaten o Anadolu turnelerine çıkıyor, çırpınıyor, gazete çıkartıyor, köşe yazıları yazıyor. Yirmi dört saati mücadele içerisinde geçiyor. Mahkemeler devam ediyor. Savunmalar hapisler. . Allah rahmet etsin, çileli bir ömür geçiriyor… 

Hazır Anadolu Gençliği MTTB’de… Çok geniş bir üniversite öğrencisi ve akademisyen portföyü olan bir yerden bahsediyoruz. Hem de birçok grubun, cemiyetin, tarikatın şu veya bu görüşte olan bir mümin insanların şemsiyesi gibi bir yer haline gelsin istiyoruz.

İmkânları  çok, mükemmel bir kapalı spor salonu, çok güzel bir tiyatro ve sinema salonu mevcut olan bir yerden bahsediyoruz. Kocaman da bir bina Cağaloğlu’nun merkezinde. Odaları her şeye hizmet verebilir. Sosyal ilimlere enstitüsü, sinema okulu,  tiyatro kulübü, fotoğrafçılık kulübü, folklor kulübü, istediğin kadar faaliyeti yapabileceğin bir mekândan bahsediyoruz… Aynı zamanda ünüversite öğrencisi de bol. Tabii onların burs meselesi, yurt meselesi, okul meselesi, günün sorunlarıyla da haşır neşir olunuyor.                   

O günkü nesil mütevazı bir nesil, verilen şeyin kıymetinin farkında, çok büyük talepleri olmayan ama idealist düşüncelere sahip insanlardan teşekkül ediyor. Burada Kayserili ekip olarak kendimize büyük bir vazife atfettik. Doğru bir karar verdiğimizi düşünüyorum. Necip Fazıl'ın veya Büyük Doğu fikriyatının, külliyatının, Milli Türk Talebe Birliği'ne montajı diyelim buna. Çok uygun ikisi birbirine denk gelmiş.  Kayserili arkadaşlarımızın böyle bir nişanesi var. Böyle tebrik edilecek  bir tarafı var diye düşünüyorum. 

Milli Türk Talebe Birliği on iki Eylül 1980'de ihtilalciler tarafından kapatıldı  

Kapatılana kadar bu sirkülasyon devam etti. Ve biz en azından Büyük Doğu fikriyatıyla Milli Türk Talebe Birliği'nin Anadolu'da dört yüze yakın şubesi vardı. Hepsinde seminer verilebilecek durumda, hepsinde kitap kulübü kuruldu ve Büyük Doğu kitapları ve uygun kitapların desteklendiği, beslendiği bir kütüphane teşekkül ettirildi.

ÇANAKKALE OLAYI MTTB ile TANITILDI
Bu çalışma böylece devam etti. Milli Türk Talebe Birliği bu milletin milli değer diye bahsedebileceğimiz değerlerini son derece öne çıkarttı…
 Diyelim ki Çanakkalle olayı… Milli Türk Talebe Birliği tarafından tanıtıldı Türkiye'ye… On sekiz Mart…

İsmail Kahraman'dan sonra makul ellere geçtikten sonra. Makul yönetime sahip olduktan sonra binlerce insan Anadolu'dan ve İstanbul'dan Milli Türk Talebe Birliği amblemi altında Çanakkale'ye anmaya gidiyor. O kadar bin öğrenci, üniversite öğrencisinin gelişiyle beraber boğaz komutanlığı harekete geçiyor. Kumanyalar hazırlıyor. Mihmandarlar veriyor. Orayı anlatmaya çalışıyor.

Üstadın jübilesi 1975, Necip Fazıl Kısakürek Kayseri Hava Alanı 1977

Çanakkale hadisesi Türkiye'nin gündemine ve öğrencilerin gündemine Sokuluyor…

Diyelim bir söğüt… Ertuğrul Gazi Anma Programı… Bir Sarıkamış hadisesi... Bunlar  milletimizin hafızasına kaydedilmesi  ve sürekli hatırlatılması gereken olaylar.  Milli Türk Talebe  Birliği bu hususlarda önemli görevler üstlendi. Her yıl Ayasofya açılsın mitingi yapıldı.

İsmail Kahraman, Burhaneddin Kayhan, Ömer Öztürk , Raşit Ürper, Abit Özmen, Rüştü Ecevit daha sonra gelen arkadaşları hatırlamıyorum. Güzel insanlar MTTB de başkanlık yaptılar, faydalı hizmetlerde bulundular. Rabbim hepsinden razı olsun…                                                                                                                

 


                                     1974 Ayasofya Mitingi

Diyelim ki 18 Mart Çanakkale'ye gideceğiz. Denizcilik işletmesinden gemi tahsisini isterdik. Büyük bir azar yerdik. Bilirdik azar yiyeceğimizi. Hâlbuki daha önce sosyalist gençlere, seyahati için tahsis edilmiş olduğunu bildiğimiz için… Çok da büyük rezaletler yaşanmış o tahsis edilen vapurda....  Biz Çanakkale'nin yolunu açtıktan sonra, ülkücü gençler de harekete geçti. Onlar da ünüversite öğrencisi götürmeye başladılar.  Ülkücü gençlerin başında Yaşar Okuyan isimli provakatör bir adam vardı. MTTB beşbin kişi ile gidiyor, ülkücü gençler  bin kişi ile katılıyordu. 

Yürüyüşlerde, mitinglerde olmadık oyunlar, planlar yaparlardı derin devletin güçleri… Onlara karşı  tedbirlerimizi alırdık. Daha önemlisi Milli Türk Talebi Birliği olarak prensibimiz tabii bu prensipler kendi kafamızdan ziyade büyüklere danışarak  bu büyükler arasında rahmetli Necip Fazıl da var. Bir karar çıkartır. O kararı talebe birliği nezdinde uygulamaya çalışıyorduk. 

GENÇLİK ÇOK KABA VE KÖTÜ BİR OYUNUN İÇERİSİNDEYDİ
Türkiye'de o gün itibariyle günde on-on beş tane delikanlı ölüyor vuruluyor. Kim, kime, niye, nasıl, neden, niçin vurduğunu bilmiyor. Ancak kaba bir kan davasına dönüştü, o onu vuruyor, o onu vuruyor. Bunun altında devletin derin yapısının olduğunu biz kesin fark etmiş durumdayız. Delili olarak ve bu kavganın kışkırtmadan ibaret olduğunu, Anadolu gencini Anadolu insanını meşgul etmekten ibaret olduğunu ve başka yere yönelmesin diye birbirine kırdırmak gibi çok kaba ve çok kötü bir oyun içerisinde olunduğunu anlatmaya çalışmaktan bıkmadık ama çok sıkıntı çektik. 

Çünkü bize siz korkaksınız,zaten Hiçbir şey beceremezsin, Beceriksizsiniz derlerdi. Türkiye'de geniş bir potansiyele sahibiz. Suçluyorlar.  devletin derin yapısı,  MTTB’ye gönül vermiş insanları bu kan gölü içerisine çekmek için çok büyük çaba sarf ettiler.

Biz de çok büyük direnç gösterdik, Gösterebildiğimiz kadar. Bu hususta şehit olan çok arkadaşımız da oldu. Allah rahmet etsin her birine. Ayrı ayrı buradan, rahmetle anıyoruz o mücadelenin temelin de böyle bir şey de vardı. 

OLAYLARA KATILMAMAK, OLAYLARA KATILMAKTAN ÇOK DAHA ZOR BİR DÖNEM
“Ey ahali duyduk, duymadık demeyin. Bu kavga gerçek bir kavga değil,  Senin benden farkın yok. Onun ondan farkı yok. Anadolu’da biri, Sivas'tan biri Antep'ten biri. Adana'dan gelmiş. Kayseri'den gelmiş. Uşak'tan gelmiş. Anadolu çocuğu. analarımız, babalarımız sizi Bir an önce üniversiteyi bitirsin. Bir meslek sahibi olsun. Oğlan işine kızımız işine başlasın diye gözü patlıyor.  biraz da bunlara kulak verin.  Olayları falan da tanıyın. Olayların içine girmeyin. Uzak  olmayın ama tanımak için çaba gösterin…” Diye diye dilimizde tüy bitti. Ne kadar başarılı olduk  bilemiyorum. Bunun mücadelesini üst seviyede verdik.  Olaylara katılmamak, olaylara katılmaktan çok daha zor bir dönem… Gidip de bir yeri dağıtmak, bir yeri bombalamak, bir tarafa dört tane kurşun sıkmak çok kolay bir vaziyetteydi. Düşün ki bu kadar zor bir işin, bu kadar kolay olduğu, kolay yapılabileceği bu kadar sorumsuzca yapılabileceği bir alandan bahsediyoruz.

 Bu alan içerisinde bu işler yanlıştır. Bu işlere biz bulaşmayacağız. Siz de bulaşmayın. Bu hususta sosyalist gençlerle, devrimci, Maocu , isimli  gençlerle  ülkücü arkadaşların birçoğuyla aynı nizahlarımız oldu.  Birçok ülkücü ve devrimci Anadolu  gençleri kahpece vuruldu ve  aileler perişan oldu.

Mustafa Bilgi , Sedat Yenigün, Hamdi, Zeyrek,  bizim arkadaşlarımızdan… Öldürüldüler Allah rahmet etsin.  
Provokasyon yaparak, bunlar da silahlansın, kan gölünün içerisine girsin isteği ile çok mücadelemiz oldu. Kavgadan, kandan  medet uman, kargaşadan nemalanan Kenan Evren’e  gazeteci soruyor: 
“Niçin Beklediniz?”
“Biraz daha olgunlaşmasını bekledik…” 
Yetmiş bin kişi mi ölecekti…? Yetmiş bin delikanlı can verdi. 
 Çanakkale gezisi 1973,MTTB Bisiklet açık oturumu 1973

HAMDOLSUN PİŞMANLIĞA DÜŞMEDİK
Hamdolsun biz o iradeden, bu düşünceden her şeye rağmen vazgeçmedik. Aradan şu kadar zaman geçti. Devrimciler yanıldığını anladı. Ülkücüler bazı şeylerde yanıldıklarını anladılar. Büyük hüsrana uğradılar. Ama Milli Türk Talebe Birliği’ne girip çıkan Büyük Doğu ile uğraşan bilgi sahibi olmuş insanlar pişmanlığa düşmediler.  Pişmanlık, insan hayatında çok zor bir şey,… Aldatılmışlık duygusu... On sene, otuz sene şu mesele arkasında koşuyorsun, bir bakıyorsun ki aldatılmışsın ... İnsanın çöküşü demektir bu... Daha sonra o insan hayatın hiçbir bölümünde tutunamıyor. Elhamdülillah bizden önceki büyüklerin hepsine duamız var. Hepsine vefat edenlere Allah rahmet etsin hayatta olana şükran borcumuz var. Niye? Bize yaptıkları telkinlerden biz pişman olmadık. Hala o telkinlerin yerinde isabetli olduğunu anladık. Onun için de bugün göğsümüzü gere gere rahatlıkla genç arkadaşlarımıza veya etrafımıza bunu teklif edebiliyoruz hiç çekinmeden. Yani bir badala basmadık, bir çürük tahtaya basmamışız. Bu önemli …

Kayseri’den İstanbul’a Edebiyat fakültesi öğrencisi olarak gittim . Orada bir de iş buldum. Rıza Paşa Yokuşu Mercan'da. Akşam bölümünde okuyorum Edebiyat Fakültesi’nde.  Devam mecburiyeti olmadığı için, bana çok rahatlık sağlıyor, akşam da bazı derslere giriyorum. 

Bir de lisan öğrenme hevesim vardı. Osmanlıca, Arapça, Farsça, İngilizce, dördüne birden kayıt oldum. Biraz mesafe aldık ama lisan da üstüne çalışmayınca unutuluyor. Ve Milli Türk Talebe Birliği'yle alakamız , çevremiz zaten Milli Türk Talebe Birliği'ne sürekli gidip gelen grup halinde konferanslar vesilesiyle, spor vesilesiyle, sosyal bilimler enstitüsü vesilesiyle, tiyatro, kitap vesilesiyle  tabii bir seleksiyona biz dahil olduk. Arayıp sormaya gerek kalmadan, sanki bizim bir bünyemizden  parça gibi Büyük Doğu idarehanesi Cağaloğlu’nda. Rahmetli üstada Kayserili arkadaşlar hizmette bulunuyor. Geniş bir kadro olarak biz de o arkadaşlara yardımcı olmaya çalışıyoruz veya idarehaneye zaman zaman uğrayıp bazı işleri yapmaya gayret ediyoruz. İdarehaneyle Milli Türk Talebe Birliği birbirine çok yakın. Kayseri'deki arkadaşlar, Büyük Doğu okumuş arkadaşlar, fikri yapısı şekillenmiş arkadaşlar. Milli Türk Talebe Birliği'de genel olarak bir mekân, bir çatı mekân olarak, bir buluşma mekanı olarak, bir çay veya hatır sorma , buluşma yeri  oluyor. 

Anadolu'daki gençlerin İstanbul'a giden, İstanbul'da okuyan, Anadolu'dan gelen gençlerin buluşma mekânı.. Üniversitelerdeki o günkü yapılanma da zorluyor. Diyelim sosyalist, devrimci, komünist, ülkücü  gruplar temin ettikleri okullarda ve yurtlarda kontrol hâkimiyeti sağladıkları okullarda ve yurtlarda başka bir gurubun barınmasını istemiyorlar. Onları dışlıyorlar. Onlarla kavga haline geliyorlar. 
Silahlı mücadele devam ediyor. Milli Türk Talebe Birliğinin yönetici kadrosu bu olaylara bulaşmamak, karışmamak, silahlı bir eyleme girişmemek, insan kanına bulaşmamak düşüncesinde. İstanbul’a siz tahsil yapmak için geldiniz. Büyükleriniz, ananız, babanız sizin bir an önce dönmenizi bekliyor. Bitirmenizi bekliyor. Siz bu gayrette bulunun.  Bu çabayla, bu pozisyonda olan insan sayısı da çok. Olaylara bulaşmayayım diyen  çok sayıda  önemli bir nüfus var.  Bir sınıfta on kişi devrimci, sekiz kişi ülkücü falan oluyor ama geriye kalan gençler kana bulaşmamak istiyor. Bulaşmama çaresi olarak da biz güven veriyoruz .Milli Türk Talebe Birliğinin şemsiyesini gösteriyoruz. Çünkü esas kanaatimiz bu olayların ; Amerika'nın bir planı olduğunu biliyoruz.  Hükümetleri de Amerika kullanıyor. O günlerde orduyu, polisi, Milli İstihbaratın tamamında Amerika yönetimi hakim. Bunun farkındayız... Delilleriyle farkındayız… Sadece kaba bir bilgi olarak veya zan olarak farkında değiliz.  Müşahhas olarak farkındayız. Örnekleriyle farkındayız. 

Öncelikle  kitap ve kültürle alakalıyız.  Biz ehli sünnet akaidi doğrultusunda, ecdadına küfretmeyen,  bir nesil peşindeyiz.

O günlerden biraz bahsetmek lazım. Sinsi bir tilkilikle Müslümanların başına icat ettikleri sapık görüşleri  tanıdığımız için İngilizleri çok hain bir millet olarak görüyorum.  Müslüman alemi parçalamak da bir numaralı ustalığı gösterdiler. Parçalandıktan sonra da birinci harpten sonra yine durmadan devamlı bir fikri bozukluk, bir fikri sapıklık sokmaya çalıştılar. Çok ince noktalardan… Ve onlar tarafından üretildiğini bildiğimiz birçok kitap neşriyat, dernek, teşekküllere de mani olmak gibi bir misyonumuz var. Bu mücadele çok kuvvetli bir şekilde devam etti. Biz neticede İngiliz fikriyle uğraştığımızı biliyoruz ama diyelim ki ismine o günlerde Selefi lakaplı veya İran devrimin etkisiyle veya Orta Doğu'daki birtakım hareketler, Filistinli silahlı grupların  etkisiyle veya Mısır'daki  İhvan’ın etkisiyle, Suriye'deki İhvan’ın etkisiyle, Anadolu'da birtakım Türk milletinin geleneklerine ve inancına uymayan,  çok yoğun bir kampanya başlattılar... Bunun İngiliz zemini olduğunun anlaşılması çok güç. Bunlardan biri komünizmle mücadele dernekleridir. Kendilerine ve Türkiye'ye neye mal olduğu, FETÖ vesilesiyle açığa çıktı. 

İstanbul'da kaldığım sürece Milli Türk Talebe Birliği'nin her kademesinde bazen bütün kademelerinde görev aldım, çalıştım. Gayret ettik kendimize göre. Bu ana çerçevede; bir Büyük Doğu fikriyatının Anadolu'da yaygınlaşması, İstanbul’daki üniversite öğrencilerine sirayeti… İki olaylara karışmamak ve siyasete bulaşmamak…

“GENÇLERİN ENERJİSİNİ TOPRAKLAYIN”
Spor kulübü göreviyle başladım. Şahane bir spor salonu var. İşletilemiyor. Ayrıca spor salonunun üstünde sinema ,tiyatro ,konferans  salonu var. Binlerce öğrenci kaydolmaya başladı. Judo, karate tekvando, güreş, boks, aletli jimnastik, folklor, voleybol, basketbol, masa tenisi, halter branşlarında çalışmaya  başladık. 

İstanbul Fakülteler arası basketbol turnuvası, liseler arası masa tenisi turnuvası tertipliyoruz.  Bunlar birer hafta sürüyor.

İstanbul Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü’nün beş katı faaliyette bulunuyoruz. Küçücük bir mekân gibi gözüküyor ama kaliteli.  Gelenler üniversite öğrencisi, lise öğrencisi…

Öğrenciyle ilişkiler açısından da biz gayret ediyoruz. Gençler ter atsın, kavgaya bulaşmasın, enerjisini sarf etsin, temel prensip bu.
 Bize büyüklerden biri, Allah rahmet etsin.
“Evladım  gençlerin enerjsini  topraklayın” dedi. 
“Nasıl topraklayacağız?” 
“Terini döktürerek, ter toprağa, ter yere damlasın” gibi bir öğütte bulundu.  Ben hâlâ o fikirdeyim.
Enerji dönüşür. Enerjiyi topraklamak icap eder. Spor da bu işe elverişli. 

Milli Türk Talebe Birliği spor kulübünü federe ettirelim kararı verdik.  Federasyona, müracaat edelim.  Resmi maçlara çıkalım diye düşündük … 

Devam Edecek
(Röportaj: Mustafa Kanlıoğlu)


 

Yazarın Diğer Yazıları