Bekir Yıldız'la Nehir Söyleşi

Büyük Doğu'nun İtici Gücü: Kayserili Gençler

Bekir Yıldız'la Nehir Söyleşi

7. BÖLÜM

Siyasi ve idari kimliği dışında, sıkıntı ve yokluk yıllarının yetiştirdiği, bir dönemin siyasi çalkantıları içinde, İman ve islam davasının bir neferi olarak aksiyon ve fikir adamı, bir devrin tanığı Bekir Yıldız’ın hatıralarını Nehir Söyleşileri olarak paylaşıyoruz…

 

“FUTBOL HARİÇ BÜTÜN BRANŞLAR”
Federasyona müracaat formunun içinde hangi branşlarda faaliyet göstereceksiniz sorusu var.

O günlerde 21 spor branşında faaliyet gösteriyoruz. Hepsini yazmaya çalışınca formda yer kalmayacağı için futbol hariç bütün branşlarda faaliyet göstereceğimizi yazıp Ankara’ya gönderdik.
 Beden terbiyesi Genel Müdürü İsmail Hakkı Güngör:
“Tez bir yetkili Ankara’ya gelsin” haberi göndermiş.

 Ankara’da Ulus’taki Beden Terbiyesi Müdürlüğü’ndeyim. Federasyon başkanları ve diğer insanlar beni sorguluyorlar :

“Bu ne demek futbola garezin mi var?”

Futbola garezimizin olmadığını, futbolun çok vahşi sonuçlar getirdiğini, çok büyük masraflar edildiğini fakat beden eğitimi ve spora bir katkı sağlamadığını düşündüğümü, ayrıca Kayseri Sivas maçında yaşadığım olayları nezaketimi bozmadan anlattım. Futbol Federasyon başkanı hariç hepsi çarpılıp şaşkınlığa uğradı. Genel Müdür İsmail Hakkı Güngör babacan bir tavırla: 

“Tamam evladım senin kulübü federe edeceğiz. Gidebilirsin” dedi

“Beni göndermek o kadar kolay değil. İstanbul’dan geldim dönüş için otobüs bilet param bile yok. MTTB Spor Kulübü olarak sizin Türkiye’de yaptığınız organizasyonların beş kat fazlasını yapıyoruz.” 

“Bir takım halter barı, plastik güreş minderi, boks ringi,  beş adet dun lop marka masa tenisi masası, üç voleybol filesi, on beş voleybol topu, iki takım basket potası, onbeş basket topu ve bir takım aletli jimnastik gurubu. Almadan gitmem kapınızın önüne yatarım kaldıramazsınız.”

“Ayrıca bunları İstanbul’a götürecek nakliye param yok. İki kamyon tutacaksınız, ben de binip İstanbul’a gideceğim.”

İki kamyon malzemeyi latifeli bir şekilde olgun bir adam, İsmail Hakkı Güngör rahmetli olmuştur, büyük takdirlerle, teşviklerle gönderdi bizim kulübe. Bizim kulüp malzemeden ihya oldu. Milli Türk Talebe Birliği spor kulübünün İstanbul'da bulunmayan malzemelerini temin etmiş olduk ve bir atak daha yapmış olduk. 

                  Savunma Sporu ve 1973 MTTB Veleybol takımı


 İngiltere Milli takım antrenörü, Dünya tekvando ustaları basın toplantısı


İFSO KAMP ORGANİZASYONLARI
Milli Türk Talebeleri Birliği, dünyadaki halkı Müslüman olan ülkelerin öğrenci teşekkülleri var, İFSO veya FOSİS diye anılır, üyesi olduğu için, İFSO veya FOSİS diyelim kısaltılmış olarak  her yıl  ülkelerin birinde, diyelim Libya'da, Mısır'da İngiltere'de, Hindistan'da, Pakistan'da  halkı Müslüman olan bir ülkede, İFSO ev sahipliği yapar.  Üye teşekküllerden, İki eleman talep eder. Sürekli her yıl iki elemanla bu İFSO’nun kamplarına katılırız. Herhalde 1974-75’li yılda İFSO ya İstanbul'da ev sahipliği yapmıştık.

Orada Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek'inde konuşmuş olduğu, hâlâ hafızamda güzel bir konuşma yapmıştı. Oraya katılmanın şartı şu:  Arapça ve İngilizce bilmek zorunda,  yani Müslüman olmak zorunda. Kampta iki soru var: 
Birinci soru, “ Müslüman aleminin şu andaki durumu nedir?” 
Bu soru üzerine iki üç gün çalışılır. 
İkinci soru: “Bundan sonraki Müslüman aleminde olabilecek ihtimaller nedir, neler  gelişebilir?”
Kamp raporları İngilizce Arapça ve her katılan ülkenin lisanına çevriliyor sonra  yazıya dökülüyor rapor haline geliyor.  Geniş bir organizasyon. 
 

ERMENİ ASALA ÖRGÜTÜ’NÜ PROTESTO
Ermenistan dışındaki Ermenilerin kurduğu Asala diye bir terör örgütü  var. Türk Büyükelçiliklerine baskın yapıyorlar periyodik olarak. Her hafta elçiliğimizde birilerini  öldürüyorlar. Veya on beş günde bir tane öldürüyorlar. O günkü Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin tısı çıkmıyor, bir beyanat vermiyor. MTTB olarak izinli şekilde biz Fransız Konsolosluğu’nun önüne gideriz, bildiri okuruz, siyah çelenk koyarız. Sözlü bir açıklama yapıp olayı protesto ederiz. Avusturya konsolosluğu önünde de  aynı eylemi yaparız, Çekoslovakya 'büyükelçiliği önünde  de aynı eylem.  

 

MORO’LU GENCİN DRAMI
İstanbul’da,  İslam ülkeleri dış işleri bakanları toplanıyor. MTTB turizm ekibi de gelen heyetlere İstanbul’u tanıtmak için yardımcı oluyor. 
Kuru, 45-50 kilo gelir gelmez, bir deri bir kemik kalmış, güneş yanığı Moro’lu  Müslüman delikanlı MTTB’de beni buldu.  Libya’nın müşahidi olarak toplantıya katılıyor.  Ada’dan adaya yüzerek üç aylık bir macera sonunda Libya’ya gelmiş. Moro Müslümanlarının halini anlatmak için Kaddafi bu delikanlıyı Libya heyeti içine katmış. Morolu mücahitlerin günde bir avuç pirinçle yetindiğini anlattı. Orada Hristiyanların kendilerine yaptığı işkencelerden bahsetti. 
“Keşke biz de Türkiye’ye yakın olsaydık. Türkiye Kıbrıslı Hristiyanların Kıbrıslı Müslümanlara yaptığı zulmü Kıbrıs’a çıkartma yaparak önledi. Biz yakın olsak bizi de kurtarırdı!...” 
En zorda kaldığım hallerden biri gencin bu samimi düşüncelerini , “Ahh içi seni yakar dışı beni diyemiyorum…”

 

ERTUĞRUL GAZİYİ ANMA ve YÖRÜK ŞENLİĞİ                                                                                                                                    
MTTB de icra konseyindeyim. Orta yaşlı öfkeli bir yörükbaşı geldi. Önüme bir davetiye koydu:   “693. Ertuğrul Gazi ihtifali”(Anma yadetma) davetiyesi ve kızgınlığının sebebini anlattı: “Geçen yıl pilavımızı, bize bile parayla sattılar. Sizden bu yıl ki olaya müdahalenizi bekliyoruz.”

Anadolu’daki bütün Yörükler her yıl Eylül ayı başlarında Söğüt tepelerine on binlerce çadır kurarak Ertuğrul Gazi’yi ve Osmanoğullarını yad ediyorlar. On binlerce kişilik tereyağlı bulgur pilavı, ayran, üzüm ikram ederek, birkaç hafta orada kalıyorlar. 

Geçen yıl Bilecik valisi ve söğüt belediye başkanı , “siz durun bu yıl biz organize edelim” demişler. Fakat on binlerce tabak pilavı tabağı 2,5 liradan, pişirenler de dahil gelen misafirlere satmışlar. Bu yıl da aynı organizasyonu devam ettirmek istiyorlar. Yörüklerde aralarından bir temsilci göndererek olayın önlenmesi için MTTB den yardım istiyorlar. 

Ertesi gün Bilecik Valisi’nin karşısındayım. Yüksek sesle: “Nasıl pilavı iki buçuk liraya satarsınız!...siz de hiç mi ahlak yok!...hiç mi utanma yok. Yörükleri niye istismar ediyorsunuz?!” 

İsmini Mehmet olarak hatırladığım valinin karşısında bir kişi ama arkasında MTTB var…
Adam olgun bir adammış: “Ben de böyle olmasını istemedim ama Sögüt Belediye Başkanı’nın başının altından çıktı bu iş…” 
“Ama davetiyenin altında sizin isminiz var ve tertip komitesi başkanı olarak siz görünüyorsunuz.” 
İlave ettim: “Bu ve bundan sonraki yıllarda yörüklerin pilavlarına karışmayacaksınız .Toplanan yörükler diledikleri gibi pilavlarını ikram edecekler! Ve ben Şimdi Söğüt’e gidiyorum.”
Beyaz tozlu yollardan hurda bir dolmuş münübüsle Sögüt’e vardım. Dolmuştan indiğim yer de bazı Osmanlı sultanlarının basit olarak büstlerinin olduğu bir yer, pislik içinde… İnsan ve köpek pislikleri. 
Komünist olduğunu ilan eden belediye başkanı beni belediye binasının önündeki geniş sahanlıkta adamları ile beraber karşıladı.
“Bu ne pislik! Belediye Başkanısın bir de… İki temizlikçi gönderip ecdadın büstlerinin bulunduğu alanı temizletemez misin?”
“Yörüklerin pilavına da el koymayacaksın, onlar istediği gibi pilavlarını dağıtacaklar.”
“MTTB gençliği olarak üç otobüs gelip ihtifale katılacağız. Ona göre ayağını denk al.”
Adam da bize attı, kütletti ama bir olay olmadan ben tekrar İstanbul’a döndüm.

İstanbul’daki tarihçi zatlar, akademisyenler, Osmanoğullarından yurt dışında bulunan iki temsilci (o günlerde Osmanoğulları’nın Türkiye’ye girişi yasaktı. Bakanlar Kurulu’ndan iki kişi için Türkiye’ye geçici gelme izni çıkarttık.) Otobüsün biri bunlardan oluşuyordu. İkinci otobüs Edebiyat Fakültesi Tarih, Sosyoloji öğrencilerinden oluşuyordu. Üçüncü otobüs de hem fiziki temizlik yapabilecek hem de bir olay çıkarsa cevap verebilecek gençlerden oluşuyordu. 
Gurup halinde yörüklere katıldık. Çok lezzetli bir toplantı oldu. Bilhassa sabah vakti Şeyh Edebali Hazretleri’nin türbe ziyareti, üstümüzde çok etkili oldu.
Yörükler yüzyıllardır bu geleneği devam ettiriyorlar. Şimdilerde galiba devlet organize ediyor. Eylül ayında gidilmesini tavsiye ederim.


Söğüt 1974

 

“BİZ, ÜSDAT BİR TANE FIRÇA ATSA BİZE DİYE ÇIRPINIRDIK”
Rahmetli Üsdat’la önce kitaplarıyla Kayseri'de öğrenciliğimiz yıllarında tanıştık. Sonra İdeolocya Örgüsünü ilk defa Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü Talebe Derneği bastı.  Bu kitap basılırken biz baskısında falan da epey çabaladık, gayret ettik. Bizden önceki İstanbul’da okuyan abilerimiz, büyüklerimiz Necip Fazıl’ın yanına gidip gelir onu anlatırdı. Zaten biz burada Büyük Doğu dergileri, kitapları falan sürekli takip eder durumdaydık. İstanbul'a gidince Büyük Doğu İdarehanesiyle tabii seleksiyon halindeyiz. Bizden bir öncekiler idarehanede çalışıyor, biz de idarehaneye hizmet maksadıyla gidiyoruz. Hizmet maksadıyla gidince de Necip Fazıl rahmetlinin yakınında oluyorsun. Yani zaten iki tane küçük küçük oda bir kapıdan giriyorsun işte orada küçük bir kapı daha var. Bir masa var. O çalışma masası. İç ve dışı bu. İlk temasımız öyle oldu. Daha sonra Milli Türk Talebe Birliği'ne davet, orada işlerini organize etmek, konferansları, konuşmaları organize etmek.

Günlük kahvesi yani günlük oturup bir kahve ikram edilmesi falan derken Necip Fazıl rahmetliyle bir ünsiyet te başlamış oluyor. Hem grup halinde ünsiyet hem de ferdi bir ünsiyette denilebilir. Etrafındaki arkadaşların hepsinin birbirine benzer tarafları yok. Hepsi ayrı ayrı. insanoğlu da böyle. Herkes te ayrı bir mizaç var. Rahmetli bu mizacı bir görmede keşfeder ve mizacına göre de mukabele ederdi ve biz bir tane fırça atsa bize diye çırpınırdık. Yani bizi bir azarlasa. Çünkü onun azarlaması çok usturuplu. Övüyor mu, yeriyor mu diye bir süre düşünürdük. Kişiye göre, yani şahsın kendi yapısına göre. Onun dışında da,  işte derken böyle içli dışlı oluverdik. 

“ÜSDATLA İKİLİ HATIRALARIMDAN BAHSETMEYİ PEK SEVMEM”
Benim çok özel ikili hatıralarım var ama bunu nakletmek durumunda değilim. Ben biraz Büyük Doğu çerçevesinde ve fikirler çerçevesinde dolaşmak isterim. Yoksa zatıyla olan ilişkilerimiz iki şahıs arasıdır. Onlardan bahsetmeyi pek sevmem. Bugüne kadar da pek bahsetmedim. Çok özel şeyler de o işe şahit olan arkadaşlarımızdan bahsederiz ama gerek yoktur, benim açımdan. Niye? Ortada Türkiye ve dünyayı ilgilendirebilecek bir fikir örgüsü, bir fikir yapısı, bir düşünce sistemi var. Ve karşımızda öyle bir şey var ki, Allah'ın veli kuluna rastladıktan sonra beyninde ve gönlünde ihtilal olan bir adam, ihtilal yapıyor, bir öncesini siliyor. Yepyeni bir nizam içerisine giriyor. Ve o yepyeni bir nizam içerisinde müthiş bir meydan. Agoraya yani meydana çıkıp bir mücadeleye giriyor. Şimdi bunun bu kısmını görmezden gelip de yok işte kaşı şöyleydi, gözü böyleydi cinsinden ikili ilişkilerden bahsetmek bence basit şeylerdir. 

Bizim dikkat ettiğimiz şey onun gençlere ne anlatmak istediği, hangi yola sevk etmek istediği, İslam düşünce akidesinin, İslam fikrini, İslam düşüncesinin hangi yapılarla doğru kavranabileceği, çünkü o günlerde İngilizlerin yine bize zerk etmek istediği üç zehir vardı: Bir, Osmanlı'ya düşman olacaksın! İki: tasavvufu inkâr edeceksin! Üç: mezhepleri kaldıracaksın! Mezhep ne demek ya?! Mezhep nereden çıktı?! Dinde mezhep mi olur?! Ondan sonra sıra gelirse dört; hadisleri falan boş ver, Kur'an-ı Kerim yeter! O günlerde başlayan şey de bu dört ana yapıyı Türkiye'ye enjekte eden İngilizlerdir. İngiliz namussuzluğudur. Daha doğrusu İngilizlerin yerini şimdi Amerikalılar aldı ama ana fikir İngilizlerin. 

Şimdi bütün bunlara karşı da mukavemet etmek gerekiyor. Rahmetli Üstad bütün bunlara karşı mukavemet gösteriyor. Meydan yerinde mukavemet gösteriyor, hapishanede mukavemet gösteriyor. Elinin, dilinin, yazısının, kaleminin yettiği kadar, dergidir, bir kitaptır, köşe yazısıdır, konferanstır, Anadolu'yu uyandırmaya çalışıyor. Ömrünün bir kısmını adliyelerde, savunmalarda, hapishanelerde geçirmiş bir insandan bahsediyoruz. 

O bakımdan yani rahmetli Üstatla ikili ilişkilerde onun düşünceleriyle alakadar oldum. Zaten o hep düşünce ile alakalanır. Yoksa ortaya gelen yemekler yenilen içilen çayla pek alakalı değildir. Tabii bizlere de yemek ısmarlar, cömerttir, şeker hastası olduğu için şöyle bir tane alır, kalan bizimdir. Bir tane ancak alır, yemekle alakası o. Hasılı rahmetlinin söylediğim gibi aradığı zeminin, Milli Türk Talebe Birliği'nde olduğunu gördüğümüz için onu orayla buluşturmaya gayret ettik birinci olarak. Böyle bir görev ne kadar yapıldı? Ne kadar yapılmadı? O ayrı bir şey ama yapma gayreti içinde olduk. Kayserili arkadaşlar da bu bir onursa o onurun sahibi arkadaşlardır istisnasız hepsi de. Büyük Doğu İdarehanesinde hizmet görmüş arkadaşlar. Ha Talebe Birliğinde hizmet gördü, görmedi o daha farklı bir şey ama biz Rahmetlinin mücadelesi ile alakalandık. 

ANADOLU ŞEHİRLERİNDE TEFTİŞ
Yani ben Anadolu şehirlerini müfettiş olarak, teftiş amaçlı gezerdim. Teftişten önce işte üç yüz, dört yüz teşkilatımız oldu. Bunları başıboş bırakmaya gelmiyor. Anadolu'da her türlü deminki söylediğimiz çerçevede dört noktadan saptırma gayreti her zaman sürüyor, şu veya bu şekilde, şu isim veya bu isim altında karşımıza çıkıyor ama temel söylediğim gibi Osmanlıya küfredeceksin, yani Osmanlı tu kaka olacak. İki, tasavvufu reddedeceksin. Üç, mezhepleri kabul etmeyeceksin. Mezhep nereden çıkmış diyeceksin. Dört, eğer takatin yetiyorsa hadisi şerifleri bulandıracaksın ve hadislere riayeti kaldıracaksın. E tabii bunun materyalleri de var. Yani tasavvuf ehlinin erbabıyım diye ortada dolaşan insanların veya kendini din görevlisi zannederek ortada çıkan insanların ferdi kusurlarını, montaj yaparak birtakım haklı görüntüler arasında altını oyma gayretleri falan var. Bunları biliyoruz. 

Bir doğu turuna turneye çıktık diyelim. Ben bir otobüs tutuyordum. İçine kırk kişiyi bindiriyordum. On tane folklorcu, bir tane türkücü Hasan Mutlucan, beş tane aletli jimnastikçi, sekiz tane tekvandocu gibi bilmem ne. Hadi sür otobüsü, Erzurum. Erzurum'da gibi bir gece yapıyorduk. Erzurum halkını topluyorduk başımıza. Kayseri'ye de geldim. Antalya'ya da gittim. İzmir'e de gittik. Ha rahmetli Üstadı da götürdüğümüz oldu. Mesela İzmir konferansı aklıma geldi. İzmir'deki kapalı Spor Salonu'na gidip kiralamıştım ve rahmetli Üstat orada güzel bir konferans vermişti. Yani böyle Ankara, İzmir falan gibi de taşırdık. Yani ona uçak bileti bulmaya çalışırdık. Biz daha önce otobüsle gidip onu karşıladık. Hasılı Erzurum'a varırdık. O geceyi deruhte ederdik, çok da coşkulu, heyecanlı. Mesajlarımızı vermeye gayret ederdik Otobüsü tekrar İstanbul'a gönderirdim ben oradan. Otobüs diyelim kırk kişiyse biri ben otuz dokuzunu gönderir, ben orada kalırım. Oradan sür Ağrı’ya!  Geç, yayan yapıldak, Ağrı'dan Van'a geç. Van'dan, Erciş'ten Tatvan falan. O teşkilatları, aşağıdan Muş'a, Bingöl'e, Elazığ'a, Malatya'ya, oradan işte Sivas veya Kayseri, Ankara böyle bir tur atıyorsun, niye? Teşkilatları denetleyeceğiz ve teşkilatlarda denetleme yapacağız. Biz öyle askeri denetimden falan bahsetmiyoruz ama kitap kulüplerinde ve seminerlerdeki konuşulan temel şeyleri anlatmaya, aktarmaya çalışıyoruz. Kitap kulüplerinde şu liste bulunsun, şunlar bulunmasın diyoruz. 

SAİT ÇEKMEGİL’LE KARŞI KARŞIYA GELMEM
Yani kitap yoluyla ama mesela bunlardan bir tanesi Sait Çekmegil adında Malatya'da bir adam. Benim Malatya'ya geldiğimi duymuş. Talebe Birliği’nde bana bindirmeye gelmiş adam. İbni Teymiye hayranı ve onun etkisinde olan biri. Mü’min bir insan ama orada Teymiye’cilik yapıyor. İbni Teymiye’ciliği kendi kafasına göre yerleştiriyor falan. Bizim için çok kıymeti harbiyesi olmayan veya biraz ilerlerse sapık diyebileceğimiz bir şey. Adam bana baskına geliyor. Yani ben Malatya'dayım. Artı İstanbul’dan geldiğimi biliyor ve Malatya'da benimle boğuşmaya geliyor adam. Ee fikir tartışması yapacak. Ona karşı da kendi üslubumuz belli yani. Birkaç kelime söylüyorsun. Anladı anladı. Anlamadı hastir oradan!. Hasılı Üstat ve Milli Türk Talebe Birliği arasında bir koordinasyon yapılma gayreti önemli bir gayretti.                                  
Yani adama fikirse biz de fikrimizi, kanaatimizi söyledik. Adam hayır diyerek bize biraz dayılanınca, dayılığın biz de usulünü biliyoruz yani. Hani kademe kademe hemen kimseyle ne tehdit edilir, ne vuruşalım kanaati. Adam vuruşmaya geliyor. Vuruşmaya fikirse fikir seninki öyle, bizimki de böyle. Kardeşim bu teşkilatın şartları bu. Yoksa kapatıp geçeriz. Yani Malatya'da böyle bir teşkilatın veya Milli Türk Talebe Birliği teşkilatının ehli sünnet akaidine uygun bir çalışma yapmasını hazmedemiyor, kaldıramıyor adam, kısaca. Bu bazen Van’ın birkaç yerinde Bingöl'de falan ufak tefek şeyler oldu. O Batman’da, Bingöl’de. Yani teşkilat Edirne'yi de dolaşıyor, Sakarya’yı da dolaşıyor. İşte onun için diyorum ya bir tane Bekir Yıldız olmaması lazım. Çünkü bu arada sporculuk da yapıyoruz. 

Efendim İstanbul’daki Milli Türk Talebe Birliği'ne girişiniz ve üstadı, üstadın fikirlerini, kitaplarını, oradaki gençlere adapte etmek veya o gençlerin üstatla tanışması için birçok çalışmalar yaptınız. Üstad’a yardımcı olma adına oradaki idarehane dediğimiz çalışma yerinde sizin birçok emekleriniz geçti. Biz biliyoruz ki sizden dolayı birçok Kayserili arkadaşımız idarehaneye ve Milli Türk Talebe Birliğine geldiler. Bunlar kimlerdi? Kimler büyük doğuyla tanıştılar? 

BÜYÜK DOĞU FİKRİYATIYLA ZİHNİNİ BESLEMİŞ, DÜNYAYA BİR BAKIŞ AÇISI TEMİN ETMİŞ, ÜSTAD’I KİTAPLARINDAN VE YAZMIŞ  OLDUĞU YAZILARINDAN TANIMIŞ VE ORADAN ETKİLENMİŞ ARKADAŞLAR

Şöyle söyleyelim. Milli Türk Talebe Birliği ve biz idarehane derken Büyük Doğu Yayınevinin odasını merkezini kastediyoruz. Muhtelif yerlerde oldu ama son defa Cağaloğlu'nda Milli Türk Talebe Birliğine yakın. Hemen o İran Başkonsolosluğu'nun yakınında yürüme mesafesi olarak otuz elli metre arasında bir mesafedeydi. İdarehane derken Büyük Doğu Yayınevi'ni kastediyoruz. O belirlensin diye söylüyorum.

Ben ve kendi akranım olan arkadaşlar üniversite için İstanbul'a gitmezden önce bizden önceki yaşca büyük olan Büyük Doğu ile tanışmış, orada gayret sarf etmiş insanlar kimi memleketine dönüyor, kimi İstanbul’da kalıyor. Biz de zaten biraz grup olarak hem Büyük Doğu’nun İstanbul'da neşriyat yapması hem de üstat rahmetlinin Kayserililere özel ilgi göstermesi münasebeti ile. 

Çok Kayserili arkadaşları taltif edici cümleler, yazıya kayda geçmiş cümleler var. Böyle bir şeyle İstanbul'a dahil olduğumuzda öğrenci olarak üniversite imtihanına girdik. Ben edebiyat fakültesi gece bölümüne girmiştim. Girdiğinizde ondan sonra Milli Türk Talebe Birliği'nde de bizden önce arkadaşlar fazla yok. Ama birkaç kişi var ama artık Milli Türk Talebe Birliği de fikri olarak netleşmiş ve Anadolu'daki Müslüman Türk evladının şemsiyesi, her meşrebin, ekolün, her düşünce yapısının ve ehlisünnet akaidine aykırı olmayan her düşüncenin yer bulabildiği bir mekân haline gelmiş olduğunu görünce Milli Türk Talebe Birliği'ni hem bir buluşma, görüşme hem, hem de faaliyet alanı olarak gördük. Çok doğal, çok tabii seleksiyon içerisinde olduk. 

BÜYÜK DOĞU’NUN İTİCİ GÜCÜ KAYSERİLİ GENÇLER
Şimdi burada birçok Kayserili arkadaş zaten kafasında üniversiteyi Ankara'dan ziyade İstanbul'da okuma fikri sabit halinde haldeydi. Ben bazı isimlerden bahsetmek isterim. Bu isimler Büyük Doğu ve Milli Türk Talebe Birliği etrafında olan arkadaşlar Büyük Doğu fikriyatıyla zihnini beslemiş, dünyaya bakış, bir bakış açısı temin etmiş. Üstadı kitaplarından ve yazmış olduğu yazılardan tanımış ve oradan etkilenmiş arkadaşlar. Hemen yan yana faaliyet alanı olarak da Milli Türk Talebe Birliği. Tabii bizlerin esas maksadı Milli Türk Talebe Birliği Türkiye gençleri için çok uygun bir alan. Bir ara dört yüze yakın şube olmuştu Türkiye'de. Çok önemli bir rakamı bu ve bu yapının fikri örgüsünü Büyük Doğu tarafından doldurmayı makul, çok doğru bir düşünce olarak gördüğümüz için bu hususta bilerek çaba sarf ettik.
Bu çabanın içinde bulunan arkadaşlar mesela bizden önceki nesilden, Ali Biraderoğlu  ki ben daha burada öğrenciyken o okulu bitirip dönmüştü Kayseri’ye felsefe öğretmeni olarak. Rafet Cingil’dan bahsedilebilir. Allah rahmet etsin vefat etti. Rıfat Besceli, İstanbul’da mukim Allah rahmet etsin, Rıfat abi de vefat etti. Daha başka isimler var ama çok fazla da genişletmeden bizimle beraber kuşak olan Rıfat abi de okulu bitirmişti ama o esnada İstanbul’da kaldı. Abdullah Gül, Mehmet Tekelioğlu, rahmetli olanlardan Ziya Olgunharputlu, Mustafa Dinçel, Hamdi Zeyrek, Mustafa Özküçük vefat eden gönüldaşlarımızdan, aynı burada tanıdığımız. Mekânı cennet olsun arkadaşlarımızın. Özer Koç, Mehmet Kasap, Salim Yılmaz, Mehmet Emre ve yeğeni Akif Emre, Mehmet Emre kardeşleriyle ve yeğenleriyle beraber bu meselenin içindeydi. Hatta amcaları Ali Emre de hayatta ise Allah'tan uzun ömür diliyorum. Mehmet Emre ailesiyle beraber yeğenleriyle, kardeşleriyle, amcasıyla bu meselenin içinde olan.  İstanbul'da kaldı Mehmet Emre. Hasan Nail Canat rahmetli Kayseri'den gitti. O pek öğrenim görmedi ama orada tiyatroya takıldı. Kendisine göre çok önemli rserler sahneledi. Sonra televizyonda da birçok filme katkıda bulundu. Rahmetli Mustafa Miyasoğlu, Durmuş Akçakaya, Mesut Uçakan bunlar Kayseri’den. Durmuş'un kardeşi Mesut Akçakaya. Bunların nesil sıralaması biraz önce sonradır ama ben hepsinin isminden bahsediyorum. Mustafa Cabat, Kenan Kuzuimam,  Mustafa F. Tekelioğlu, Ahmet Gengeç, Recep Bekarlar, Ahmet Tahir Gül, Kadir Seçmeler, Mehmet Sarıçiçek, İlhan Özkeçeci, Fikret Karakaya, İbrahim Ulueren, Ömer Ulueren,  Mehmet Tekelioğlu, Seyit Ali Kahraman, Mahmut Danacı, Mustafa Kanlıoğlu, Taner Yıldız, Faruk Yükselen, Ahmet Kocaoğlu, Mehmet Kocaoğlu, Yaşar Karaman, İbrahim Baysan, Mustafa Akbulut, Hasan Akbulut, rahmetli olanlardan Nuh Naci Özlü, Recep Harman, Murat Yerlikan gibi arkadaşlar geniş bir kadro halinde. Atladığınız isimler olursa bağışlasınlar. Ondan sonra birçok arkadaş gönüllü olarak hem Milli Türk Talebe Birliği'nin bir ucunu tuttu hem de idarehanenin kenarında, civarında  şu veya bu şekilde bulunarak oraya hizmet etmeye çalışan arkadaşlar. Böylelikle Kayseri'den fikri bakımdan kendisi altyapısını temin etmiş olan bu genç grup İstanbul'a gittiğinde idarehaneye ve Milli Türk Talebe Birliğine destek oldular.

Milli Türk Talebe Birliği’nde değişik müdürlükler var, kültür, spor, basın yayın, tiyatro, sinema, sosyal bilimler enstitüsü, folklor müdürlüğü gibi müdürlükler var. Bunların ekipleri faaliyet alanları var. Böyle birçok ihtisas konuları ve ekipleri var. Aşağı yukarı yüzde altmışını falan Kayserili arkadaşlardan teşekkül ettiği için biraz da Kayserili bu grup ismini saymadığım bazı arkadaşlar da olabilir. 

Millî Türk Talebe birliğinde etkin görevler aldı. Yani meccani bir görev, gönüllü bir görev. Karşılığı sadece Allah rızası güdülerek yapılan bir hizmet. Galip Boztoprak Kitap kulübü müdürlüğümüzü yapmıştı. Mehmet Tekelioğlu basın yayın müdürü oldu. Sonra Mustafa Fikri Tekelioğlu da basın yayında çalıştı. Yaşar Karayel ve ben Milli Türk Talebe Birliği'nin değişik yıllarda birçok icra kurullarında ve yönetim kurullarında bulunduk. Müdürlükler de yaptık, biz ünvana pek fazla bakmayız, koşar koştururduk. Mesela teşkilatlarla alakalı komisyon veya müdürlük. Hasılı Kayserili arkadaşların Milli Türk Talebe Birliğindeki bu gayreti fikri bazda da rahmetli Necip Fazıl Üstadın davet edilmesi, fikrinin oraya davet edilmesi kendisinin oradaki fiili olarak bulunmasıyla ortaya bir güzellik çıktı. Milli Türk Talebe Birliği çerçevesinde şemsiyesi altında toplanan arkadaşlar, daha ziyade Büyük Doğu ile tanışır orada üstadı da ziyaret eder hale geldiler. Diğer şehirlerden gelen arkadaşlar da var. Böylece bir canlılık çok dinamik, çok hareketli bir ortam sağlanmış oldu. Ve Büyük Doğu’da bu arkadaşların bahsettiğim Kayserili arkadaşların birçoğu bizzat vaktini vererek zamanını ayırarak üstadın hizmetinde bulundular. Birçoğu zaman zaman bulundu. Birçoğu gitti geldi. 

Ve 1966  yılında İstanbul'dan ayrılmıştım. Birkaç yıl sonra öğrenci olayları çok genişledi. Bin dokuz yüz seksen ihtilalinde bütün derneklerle Türkiye'deki siyasi partilerle milli Milli Türk Talebe birliğinde kapatılmış oldu ve bu faaliyet bu dönem faaliyet olarak geçici bir şekilde sonlandı. 

MTTB VE BÜYÜK DOĞU AYRIŞMASI
Efendim  Milli Türk Talebe Birliği'nin Büyük Doğu fikriyatına gönül veren bilhassa Kayserililerin Milli Türk Talebe Birliği'nden bir ayrılış süreci olduğunu biliyorum. Bunun nedeni nedir ve neden ayrıldılar?

 Şimdi burada ayrılma derken zaten bizim uygulamak istediğimiz siyasi kararlarımızdan biri de öğrenciyken siyasete bulaşmamaktı. O gün şartlarında siyasete bulaşma, kana bulaşmak gibi de düşünülebilir. Yani Cumhuriyet Halk Partisi'ni devrimci gençlik kollarından birçoğunu parti gençlik kolları gibi kullanıyor. Dev Genç veya işte değişik isimlerde yüzlerce sosyalist yapı, komünist yapılı dernekler var. Bunlardan büyük bir kısmını Cumhuriyet Halk Partisi istismar ediyor kullanıyor diye düşünüyorum. Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi de ülkü ocaklarını parti gençlik kolu gibi kullanıyor. Şimdi böyle bir şey karşısında biz Milli Türk Talebe Birliği'nde siyasi gayret içerisinde olan arkadaşlar buraya dahil olmasın bize bulaşmasın ama gönlünde bir siyasi düşünce olabilir, sevebilir ama bizim hareketimiz yetişmek üzerine kendimizi tamamlamak üzerine, fikri örgümüzü tamamlamak üzerine ve kesinlikle kanlı olaylar içerisine girmemek üzerine gibi kurallarımız, prensiplerimiz var.

MSP VE MTTB ARASINDA RESTLEŞME
O günkü Milli Selamet Partisi'nin yönetenleri başta Allah rahmet eylesin Necmettin Erbakan, Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, İsmail Müftüoğlu, Hasan Aksay gibi yönetim kadrosunda, yönetime hakim olan isimler. Bir ara Milli Türk Talebe Birliği'nin anahtarını istediler bizden. Yani bu gençler ki bize hizmet etsin dediler. Biz de bunun çok yanlış bir fikir ve tasarruf olacağını. Zaten buradan mezun olan iş güç sahibi olacak. O da ileride ilerleyen tarihe yetişmiş eleman olarak isteyen istediği siyasi partiye sizde veya bir başka partide hizmet edebilir. Onun için buraya girmezsek bu fikri buraya bulaştırmazsak çok isabet olur gibi önce normal şartlar altında cevaplar verdik. Fakat Oğuzhan Asiltürk başta olmak üzere çok ısrarcı oldu illa dedi olmaz böyle bir şey. Daha sonra MTTB yönetimiyle MSP yönetimi arasında bir restleşme oldu. Nasıl vermezsin? Siz gönüllü vermezseniz biz önümüzdeki genel kurulda aday koyarız. Zaten alırız formatına gittiler. Biz, bu iş biraz zor, sizin alabileceğiniz bir görüntü yok ortada falan dediysek de Allah rahmet eylesin. Mustafa Karahasanoğlu riyasetinde bir liste çıkardılar. Ve yüzde bir, yüzde yarım öyle çok küçük bir oranla kaybettiler. Ondan sonra çok gerildi ortalık. Yani yediremedi Oğuzhan Asiltürk, İçişleri Bakanlığı veya daha sonra o dönemler böyle biz kapatırız moduna bile gittiler. 

Biz de “Bak 12 Mart'ta Naim Talu hükümeti üçlü kararnameyle MTTB'ni kapatma kararı aldı. Ama 55 gün direndik. Bu kapatmayı gerçekleştiremedi. Siz de gerçekleştiremezsiniz. İstediğiniz kararı alın” dedik. 

Burada MTTB ile MSP arasına bu konudan dolayı bir serinlik girdi. Daha sonra soğukluğa dönüştü. O arada Üstad rahmetli de şöyle bir kanaat taşıyordu. Bu raporlarda da mevcut. Akıncılar ve Milli Türk Talebe Birliği bunlar yerli fikirdir, yerli üretimdir, bu kökü dışarıda olmaktan ötedir. Diğerleri tamamen ya Amerikan ya Rus güdümünde olan ülkücülerin ve devrimci devrim ocaklarının bazı gruplarında da yine Amerika kontrolüyle istihbarat teşkilatının veya askeri istihbaratın kullandığı istismar ettiği genç gruplar. 

 

“MSP, ÜSDAT NECİP FAZIL’I AFOROZ ETTİ”
Biz birbirimize rakip olmayalım. Yani ülkücüdür, akıncıdır, MTTB’lidir, bunlar arasına bir diyalog kurulsun. Harp hali oluşmasın diye bir adım atıldı. Bu adım da Milli Selamet Partisi tarafından anlaşılmadı veya tamamen yanlış anlaşıldı. Ve neredeyse rahmetli Üstad Necip Fazıl Kısakürek'i MSP aforoz etti. Aforoz edince. Biz de gerekli tavrı gösterdik. Milli Türk Talebe Birliği'yle MSP arasına daha keskin bir çizgi çektik. İşte bu arada Milli Selamet Partisi bu genel kurul sonrasında gelişen olayları kabul etmediği için, bir de rahmetli Erbakan da illa bana intisap edeceksiniz, kontrolüm altına gireceksiniz. Bütün hareketler ve benim bilgimde, tasarrufumda ve talimatımda olacak gibi bize göre o gün yanlış bugün de yanlış bulduğumuz bir tasarruf hakkı istedi. Fakat bu istek yanlıştı ve yanlışlıklar getirdi. Ama gel gör ki aradan çok da geçmedi hatta 1991 yılında Türkiye'deki Refah Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi ittifaka girdi. Türkiye'deki bütün seçimlerde ikisi de beklemediği bir sonuç aldı. 

“RAHMETLİ ÜSDAT BİR MÜCAHİTTİ”
Rahmetli Üstadı bir mücahit olarak nitelerim ben yani, şairdir, edebiyatçıdır, tiyatro senaristidir falan gibi bir görmem. O bir Allah rızası için koşturan ve Abdülhâkim Arvasi Efendi Hazretlerini  tanıyıp ona intisap ettikten sonra gerçek bir şeyhin minderine oturmuş bir mücahit insan. Allah rahmet etsin onu rahmetle anarız. O insanın siyasi alandaki bu tasarrufu yıllar sonra çok net olarak zuhur etti. O gün söylediği şeyler çok kötü karşılık buldu. 

MTTB’YE KARŞI AKINCILAR KURULDU
Bir takım ve 1975-76’lı  yıllarda bu başarılı olamayınca Milli Selamet Partili güdücüler, yönetim kadrosu Oğuzhan Bey başta olmak üzere Akıncılar teşkilatını, Milli Türk Talebe Birliği Ankara Mühendislik Mimarlık Akademisi Öğrenci Derneği'ni kurdurdu. Ayrı bir mizaç, daha ziyade partinin sloganlarını taşıyan, partinin bayrağını sallayan, direklere afişini asan, parti mitinglerinde vazife gören bir genç nesil istedi ve o da o hale dönüştü. Akıncıların bu hale dönüşmesi bizim o sibop olarak tuttuğumuz, kavgaya gürültüye bulaşmamak fikrinde Akıncılar çevresinde delinmeler oldu. Biz çok katı davrandığımız için Allah da bize nasip etmedi. Bizim arkadaşlarımızdan öldürülen oldu. Gerek kışkırtmak için, gerek bizi olaylara çekmek için arkadaşlarımızın katledildiği oldu. Ama biz buna rağmen -bize göre bu bir oyundu- tezgâhta girmedik. Daha sonra Akıncıların içinde -tamamı değil- heyecanını yenemeyen genç gruplar ister istemez bizim de tasvip etmediğimiz olaylara giriştiler. Bunlardan biri işte Ömer Yorulmaz, Yılmaz Yalçıner gibi heyecanlı, çok da dengeli olduğunu söyleyemeyeceğimiz tipler, hayatında uçağa binmemiş insanlar, tutuyor, uçak kaçıyor. İran Devrimi’nin etkisiyle. Hasılı İstanbul Fatih'te ve Türkiye'nin başka yerlerinde birtakım istenmeyen silahlı kanlı eylemler oldu. 12 Eylül'le beraber bu konu hepsiyle birden kapanmış oldu.

 Devam Edecek

(Röportaj: Mustafa Kanlıoğlu)
 

Yazarın Diğer Yazıları