Bekir Yıldız'la Nehir Söyleşi

'Ben 4 yaşında etrafı tanımaya başladım'

Bekir Yıldız'la Nehir Söyleşi

Siyasi ve idari kimliği dışında, sıkıntı ve yokluk yıllarının yetiştirdiği, bir dönemin siyasi çalkantıları içinde, İman ve islam davasının bir neferi olarak aksiyon ve fikir adamı, bir devrin tanığı Bekir Yıldız’ın hatıralarını Nehir Söyleşileri olarak paylaşıyoruz…

Efendim röportajı kabul ettiğiniz için öncelikle Teşekkür ediyorum. Buradaki amacımız Bekir Yıldız’ı Kayserinin ağabeyisi, hatta Türkiye’nin Ağabeyisi olan Bekir Yıldız’ı, yaşamış olduğunuz o dönemlerdeki hatıralarınızı ve sizi anlatan bir röportaj olması için uğraşacağız inşallah,  isterseniz ilk sorudan başlayalım.                   

BEN VE AİLEM

Efendim öncelikle dilerseniz Bekir Yıldız kimdir, sorusu ile başlayalım. 

Bekir Yıldız kimdir, derken bu sorunun açılımı var mı?                                                                                              
Var efendim, şimdi biraz ailenizden bahseder misiniz? Eskiden beri Anadolu'da ailelerin bir isimi veya lakabı vardı, sizin ve ailenizin Bir ismi veya lakabı var mıydı? Ailenin ekonomik durumu, Kaç kardeşsiniz, kardeşleriniz hakkında neler söylemek istersiniz, kardeşleriniz ve sizin ailedeki yeri nedir? , ailedeki konumunuz nedir? Bildiğimiz kadarıyla ailede sizden başka okuyan yoktu. Bunlardan bize bahsederseniz memnun oluruz.                                                                       

1951 yılında Aralık ayında 14 Aralık 1951 yılında, Kayseri'de Bozatlı Paşa Mahallesi Leblebici Sokak 1 nolu evde doğmuşum. Babam Mustafa, Annem Hikmet. Babam rahmetli  ben bir buçuk yaşlarındayken Hakk'ın rahmetine kavuşmuş. Babamı yani farkında olarak dünya gözüyle görmedim. Babam Devlet Demir Yolları işçisi imiş. Babam Yazır Köyü’nden, annem de Yazır ve  Hasanarpa’dan. Demir Yolu işçisi olarak Kayseri'ye gelip yerleşmişler ve biraz araştırmama göre bu günkü Yazır  Kocasinan Belediyesi Yazır Köyü Yazır Mahallesi  olarak  büyük şehir statüsünde kayda geçti. Oğuzun Yazır Boyu’ndan. Yazır Boyu Türkiye’nin muhtelif  yerlerine yerleştirilmiş Anadolu’nun İslamlaşması sırasında göçen Türk beyliklerinden bir Beylik. Köyde ana tarafıma Uzunoğlu, Baba tarafıma da Haşim Hocalar derlermiş. Ben de bunu daha sonra oradaki yaşlılardan öğrendiğim. Bir bilgi babam burada Devlet Demiryollarına işçi olarak girince bu evi satın almış, ev edinmiş. 3 erkek kardeşiz, en büyüğü Ömer abim Allah’ın rahmetine kavuştu. Ahmet abim, o da vefat etti. Ömer ağabeyim 42 doğumlu, Ahmet abim 45 doğumlu,  Mevla’m rahmet etsin.  Ömer abim babamın yerinde. Babam erken vefat etmiş. Babam 38 yaşında vefat etmiş ve Ankara Devlet Demiryolları Hastanesi'nde vefat etmiş. Ağabeyimi de ilkokuldan hemen sonra demiryollarında çırak okuluna aldılar. Çok meşhurdur çırak okullarından bahsetmek lazım. Hava İkmal Merkezinin Çırak Okulu var. Ana Tamir Fabrikasının Çırak Okulu var.  Bir de Devlet Demir Yollarının Çıraklık Okulu var ki bunlar kendilerine çocuktan çocukluktan alıp erbabı zanaatkâr yetiştirir.  Babam revizörlükte çalışıyor. Ömer abim onun yerine çocukken işe alınmış. Çırak okulunu tamamlamış. Orayı tamamladıktan sonra makinist olarak lokomotif makinisti olarak o zaman kömürlü daha sonra da dizel makinisti olarak. Ağabeyimin lakabı da Ömer usta Kayseri Devlet Demir Yolları Ömer ustası olarak bilinirdi.  Ahmet Abim esnaf olarak hayatına devam etti.  Üç kardeşiz işte diğer dayılarımız, amcalarımız, halalarımız falan olmakla beraber aile, yani köyümüz veya şehrimiz adresimiz kardeşlerimizin durumu bu.                                                                                                  

BEN DÖRT YAŞLARINDA ETRAFI TANIMAYA BAŞLADIM 

-Ailedeki sizin konumunuz. Nedir?                                                                

Şimdi ailenin en küçük çocuğu. Babam vefat ettiğinde kundakta veya bir bir buçuk yaşlarında bir çocuğum. Fakat o gün itibariyle üç çocukla ortada kalmış bir kadın gibi düşünmek lazım. Çaresiz. Ben dört yaşlarında etrafı görmeye, tanımaya başladım. Dört yaşlarına kadar hatırlayabiliyorum. Azdan çoktan. Ailede bir defa Ahmet abim okumadı okula hevesi yoktu. Ticaret hevesi vardı. Ömer abim irade kullanmadan Devlet Demiryollarına ha bu da işçi gerçi. Sonra memur olup memurluktan emekli oldu ama hayatına öyle devam etti.  Bana gelince ben zaruri olarak çalışmak, azimli bir şekilde çalışmak durumunda kaldım. Hem kendi maişetimi, harçlığımı çıkartmam hem de eve katkı sağlamak üzere aşağı yukarı dört beş yaşlarında alışveriş yapmak için o günkü şartlarda şemşamer dediğimiz, mısır patlağı dediğimiz tapa, tapa tabancası, çat pat gibi alınıp satılacak ne varsa çocuk nispetinden. Daha sonra ilkokula kayıt oldum. Fakat şöyle söyleyeyim. Bunların her biri bir ayrı başlık olabilir ama ilkokula başladığımda büyük bir zorlukla karşılaştık. Zorluk öğretmenler ve okul idaresi açısından idi. O da şu. Ben gazete satıyordum. Çukur Kitabevi'nden gazete alıp istasyonda ve şehrin içinde. O günler itibariyle, demek ki benim doğumum Demokrat Parti dönemine geliyor. Menderes iktidarına. Ve biraz ilkokula doğru yaklaşınca 1960 ihtilaline doğru yaklaşıyoruz. Yani sekiz dokuz yaşlarında iken 60 ihtilali oluyor. O gün itibarı ile gazetelerde bir tasnif var. Son havadis, Kudret, Zafer gazeteleri Demir Kırat. Demir Kırat Gazete diye demokratın o zamanki tabiri böyleydi. Cumhuriyet, Ulus, Dünya İnönü'nün gazeteleri diye tabir edilirdi.

-Cumhuriyet ta o zamandan var.                                                              

Evet. Üçer üçer gazete. Hürriyet millet gibi magazin gazetesi var. Bir de Hürriyet tamamen magazine yönelik fakat çok sinsi bir gazete o ayrı bir şey. Biz çocukken bunları satarken en azından Halk Parti'ye mensup Halk Partili, o günkü Halk Partisi siyasi kanaatlerini taşıyan bu gazeteleri alır. Demokrat olanlar o bahsettiğim Son Havadis, Kudret gibi gazeteleri alır. Ve fakat halkın gazete satışından da belli ki yüzde seksen, yüzde seksen beşi de mevzuat. 

O gün itibariyle. Bir de benim ilk irkildiğim ve gazete satmayı bıraktığım fotoğraf. Menderes'in idam sehpasında Son Havadis gazetesinde yayınlanmış siyah beyaz bir fotoğrafı. O çok ürküttü, tedirgin etti ve gazete satmayı bıraktım. Bir daha gazete satmadım. Fakat bu gazeteleri satarken de gazete okumayı öğreniyorsun. Otomatik olarak öğreniyorsun. 

BEN AŞAĞI YUKARI İLKOKULA BAŞLARKEN GAZETE OKUYAN BİR ÇOCUĞUM VE MAHALLE DE HABER SORARLAR

Ben aşağı yukarı ilkokula başlarken gazete okuyan bir çocuğum ve mahalle de haber sorarlar. Yani haber genelde olaylar, yani ihtilal yaklaşıyor ihtilal oluyor. İhtilalden sonra Yassıada Mahkemeleri var. Evimizde bir radyo var. Radyodan daha enteresan bir şey, radyo benim kaldığım odadan, kaldığım odanın penceresinde. Kadınlar kocalarını işe çocuklarını okula gönderdikten sonra evinin temizliğini yapan kadınlar benim oturduğum odanın penceresi altına minderlerini alıp otururlar. Çok sota,  uygun bir yer. Eline işlerini alırlar. Oraya dizilirler. Hem kadınlar çene yaparlar, hem muhabbet yaparlar, hem de kapıya pencereye tıklarlar. 

-Ya Bekir'im işte çocuğum, yavrum şu radyoyu açsan da ajans dinlesek. 

Paket ajanslar var. Yani on bir, bir haberleri var. O saat başlarında bir haber geçiyor.

Orada da ilk işittiğim Şey:

‘Elleri bağlı olmayarak sanıklar yerlerini aldılar. Ve Savcı Salim Başoğlu duruşmayı açtı.’ 

Çok sert biçimde ve beş yüz ila bin kişinin idam edileceğine dair çok estirilen bir propaganda rüzgârı. Mahallede yüzde seksen, yüzde seksen beş Demokrat Parti olduğu için hepsi bir üzüntü içerisinde, hepsi bir keder içerisinde. İşte o gün bilhassa Menderes sevilir, şu veya bu sebepten. O günkü halk arasındaki algı bu. Ondan sonra bu haberi bölüşürler. Aralarında yorum yaparlar. Bir de işte benim bu gazete satmamdan kaynaklanan gazete okuduğum için bazen eve uğradığımda gazete başlıklarını okumamı isterler. Ya ben de gazete başlıklarını okurum. Bir yerde haber alırlar haber merkezi gibi. Yani sadece gazete satmıyoruz tüm mahallenin haber ajansı gibi de çalışıyoruz. Sonradan anlıyoruz. Tabii o günlerde radyo çok evde yok ve yayın sadece Ankara Radyosu’ndan alınabiliyor. Bazı belki çok kuvvetli, donanımlı çünkü antenin kuvveti çok yüksek olması lazım. O günkü şartlarda damda herkes kuramaz o anteni. Yani çok büyük. 

Devam Edecek…

(Söyleşi: Mustafa Kanlıoğlu)

Yazarın Diğer Yazıları