PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde etkin hale gelmesi bir anda gözlerin buraya çevrilmesine neden oldu. Aslında bu gelişmenin işaretleri Suriye’de çatışmaların yaşanmaya başlamasının ardından ortaya çıkmıştı. Zira Suriye’nin kuzeyinde yaşanan otorite boşluğundan buradaki etnik gruplar yararlanmak isteyecekti. Irak’ın kuzeyinde Saddam döneminde yaşanan otorite boşluğunun bir benzeri burada yaşandı. Muhalif grupların ya da Özgür Suriye Ordusunun güç kazanmaya başladığı süreçte buradaki hareketlenmeler çok az iken, Hizbullah’ın ve İran’ın Suriye meselesine direk olarak müdahil olması durumu değiştirdi. Muhaliflerin Esed’in hava destekli saldırıları karşısında zor duruma düşmesi, Batının şimdilik Esed’in kalmasından yana tavır koymaları dengeleri değiştirdi.
Yıllardır bu bölgede vatandaş bile sayılmayan Kürt gruplar PKK’nın da desteği ile bölgeyi kontrol altına almak için harekete geçtiler. Esed, muhaliflere karşı küçükte olsa bu grubun mücadele etmesini kendisi açısından faydalı olarak gördüğünden olaya müdahale etmiyor. Tabi gelişmeler Türkiye açısından endişe verici. Hem sınır güvenliği hem de bu bölgede kurulacak özerk bir yönetim Türkiye açısından riskli bir durum. PYD’nin PKK etkisinde olması bu riski bir kat daha artırıyor. İç siyasette yaşanan gelişmeler ve Suriye konusunda Türkiye’nin muhaliflerden yana tavır koyması Türkiye’nin olaya müdahale etmesini biraz zora sokmuşa benziyor. Ayrıca tam rayına oturmamış bir ‘Çözüm Süreci’ yaşanırken bu bölgeye direk müdahale, süreci olumsuz etkileyebilir.
G-8 Zirvesi Suriye meselesinin durumunu önemli ölçüde etkiledi. Gelişmiş sekiz devlet izlenecek politikalarını yeniden belirledi. Bu politika Türkiye’nin başta belirlediği politikaya ters düşüyor. G-8 zirvesi ve ABD seyahatinden beklediği sonucu alamayan hükümet bu konuda oldukça zor duruma düştü ve yeni politikalar geliştirmek zorunda kaldı.
Farklı etnik, dini ve mezhepler Orta Doğu’nun bir gerçeği. Atılacak adımlarda bu göz ardı edilemez. Ancak etnik ve mezhep farklılığının grupları bu derece birbirine hasım hale getirmesi doğrusu akılla izah edilebilir değil. İnsanların mücadelesinin ana ekseni haline gelmesi hiç doğru değil. Zira farklı yapıların olduğu bir bölgede bu çözüm yöntemi olamaz. Zaten insanların birbirine hasım olmasının temel unsuru olan bir yaklaşımdan barışın kardeşliğin çıkması beklenemez. Maalesef grupları yönlendiren liderler ve yabancı ülkeler sorunu daha da karmaşık hale getirmek yönünde adımlar atıyor. Bakıyorsunuz aynı dinin mensubu insanlar ellerinde silahlar durmadan karşı tarafa kurşun yağdırıyor. Belki de her iki tarafta bunu yaparken ‘Allahuekber’ diye diye tekbir getiriyor. Korkunç bir girdaba kapılmış insanlar. Pastadan pay alma kavgası, enaniyet ve asabiyet kavgası. Onları bu çirkin oyuna sürükleyenler arenada gladyatörleri izler gibi keyiften dört köşe oluyor. Kazananın, oyunu kuranlarca bir başka savaşçıya öldürtüldüğü bir dövüş bu. Ölmemek için öldürmek. Büyük bir oyunun piyonu olarak ölmek. Başkasının emellerini kendi davan zannedip uğruna kardeşini dindaşını katletmek. Düne kadar komşun olan, arkadaşın olan konuştuğun alışveriş yaptığın insanları öldürmek. Ey kardeşim öldürdüğün aslında Türk, Kürt yada Arap değil sensin sen farkında değil misin. Öldürdüğün büyük bir medeniyetin kendisi şuurunda değil misin. Öldürdüğün bin yıllık kardeşlik. Yaptığın küfrün ekmeğine yağ sürmek onu sevindirmek görmüyor musun? Gerçek düşmanı görmedikçe korkarım gerçek zaferi de göremeyeceksin.
Yalancı baharın ardından kara bir kış yaşıyor Orta Doğu. Zengin petrol yatakları üzerinde oturan ama hiçbir zaman bunu değerlendiremeyen Orta Doğu. Medeniyetin beşiği, eşsiz dini ve kültürel yapıya sahip ancak bunları tarumar eden Orta Doğu. Yazık çok yazık. Bu ümmetin evlatlarına yazık. Bu ümmetin imkanları heba oluyor yazık.
Orta Doğu büyük bir değişim yaşıyor. Siyasi yapılar değişiyor. Aktörler yeniden şekilleniyor. Bu değişim içinde nerde durmak gerekir nasıl hareket etmek gerekir iyi düşünmek gerekiyor. Şiddetin, terörün, silahın güçlerin konumlarını belirlediği bir ortamda sağlıklı değerlendirme yapmak gerçekten zor. Ama ben hangi milletten olursa olsun hangi mezhepten olursa olsun Orta Doğu halklarının kardeş ve akraba olduklarına inanıyorum. Sorunların çözüm yöntemi şu aşamada şiddet ve terör olamaz. Eğer sorunun çözümü cihat ve İslami bir mücadele olarak görülüyorsa İslam’ın savaş hukukunun iyi anlaşılması gerekir diye düşünüyorum. Bu noktada yapılan mücadelede ciddi bir ittifakın oluşması gerekir diye düşünüyorum. Orta Doğu üzerindeki hesaplar iyi anlaşılmadan atılacak adımların başarı kazanma şansı çok düşüktür. Orta Doğu halkları gücünü ve aklını doğru mücadele alanlarına yöneltmedikçe şu şahit olduğumuz tablodan farklı bir şey ortaya çıkmayacaktır. Bir yerel gazeteden bu satırları karalamak, bölge sorunları açısından ne ifade eder tam kestiremiyorum. Bu ümmetin bir ferdi olarak yaşananlardan büyük üzüntü duyuyorum. Bu şiddet sarmalı ve kör dövüşü içinde kardeşlik umutlarımı korumak istiyorum.