- Esirgeyen ve Bağışlayan’ın Doksan Dokuz Adıyla -
“Üç noktanın ima ettiğini, yeri gelir, bütün bir edebiyat şerhten aciz kalır. Ki harfler şüphesiz sihir eseridir. İnsan hançeresinde çeşitlenen bütün sesler, birkaç çizginin sadeliğiyle sıkışır, yan yana gelir kelime olur. Bu defa sesler ‘anlam’ın gökkuşağı gömleğini giyer; tutuşturur, çıldırtır, gâma salar, müjdeler getirir, susturur, söyletir. Ama hiçbir harf ve hiçbir kelime, üç noktanın ima ettiğini kucaklayamaz…” *Üç Noktanın Söylediği / A.Turan ALKAN
Ata yurdunu terk edip Anadolu’yu kucaklamış, Anadolu’da kucaklaşmış bir millet için şüphesiz ki en samimi sözcüktür “gurbet”. Altı harfin türetebileceği en doğurgan kelime ve binbir çeşit hikâyenin temelini oluşturan başlı başına bir müessesedir aynı zamanda. Kimine göre memur hayatı, kimine göre çalışmak için gidilen kör olmayası gâvur memleketi, kimine göre asker ocağı, kimine göre “doyduğun yer”, kimine göre ise öğrenci olmanın karşılığıdır…
Böyle hassas bir konuyu yazmaya yeltenmek, bu geniş yelpazeyi ucundan köşesinden kurcalama cesaretinde bulunmak bizim haddimiz değildir belki ama bu yazı; “Sizin yaşadığınıza da gurbet denir mi yahu! Her şey elinizin altında, iki adımlık yol, herkes telefonun ucunda…” diyerek manasız tartışmalara kapı aralayan, gurbeti imkânsızlık ve mesafeyle doğru orantılı bir şekilde matematiğe dökmeye çalışan, sayısal ve bir o kadar da duygusuz zihinlere bazı şeyleri hatırlatma çabasıdır, dilimiz döndüğünce.
Gurbet, yalnızca doğduğun veya yaşadığın yerden uzak olma durumu değildir. Gurbetçi yaftasıyla birlikte eline tutuşturulan yabancı sıfatını kabullenebilmektir. ‘Buralı’ olmamaktır. Memleketini baştan aşağı eleştirebilme hakkını yalnızca kendinde görebilmek, memleketine küfretmek ama asla küfrettirmemektir. Memleket sevgisinin dışa vurumu, konu ne olursa olsun memleketini savunma mekanizmasının tetiğidir. Milyon tane araç plakası içinde memleketinin plakasına rastladığında yaşadığın anlamsız mutluluğun en tatmin edici açıklamasıdır.
Yeri neresi olursa olsun hasretin başkentidir gurbet. Özlemek ama “özledim” diyememektir annenin yüzüne karşı. Hiçbir şey yokmuş gibi davranarak erkekliğini kanıtlama uğraşıdır. Adamlığı duygusuzluk zannedenlere söz söyletmemektir. Kaldırımda önünde baskülle oturan nur yüzlü teyzede anneni görüp “Annem tart bakalım, oğlun kaç kilo gelecek?” diyerek sahip çıkmak, cebindeki bozukluğun değersizliğine küfretmektir. Hastayken ve telefonun ucunda ağlamaklı sesiyle annen konuşuyorken öksürmemeye, burnunu çekmemeye dikkat etmek, sırf meraklanmasın diye utanmadan yalan söylemektir. Anneler gününde telefonun arama tuşunda gözyaşlarına dokunabilmektir ebedî yavuklunun. Valizin elinde çıkageldiğinde dünyanın en mutlu kadınıyla karşılaşabilmektir…
Büyükçe bir arenanın orta yerine düşünmeden, tereddüt etmeden bırakılan cesur yürektir gurbet denilen. Duygusallığın cesarete yaver olduğu karmaşanın ta kendisidir. Onlarcasının içinde ve hepsine inat şehrin en güzel kızına vurulmaktır, şarkılardaki gibi damdan düşercesine. Taşına, toprağına fütursuzca sövdüğün şehri O’nun gözlerinde sevebilmek, memlekete döndüğünde sevdanın gurbetiyle yüzleşmektir. Gözlerine niyet edip şehrin ışıklarına, saçlarını hayal edip rüzgâra şiir yazmaktır. Korkaklıktır. Utangaçlığın arkasında unutulan özgüvendir. Yine de sevebilme cesaretidir, inattır, inatçıdır, aşağılıktır. Bütün bunlara rağmen sadece altı harftir.
Kitaplarda yazmasa da başlangıçta yalnızlıkların daha sonraları büyük kalabalıkların yönettiği bir devlettir. “Erkek adam ağlamaz” tabusuna başkaldırıdır. Elli kişinin oturduğu iftar sofrası, üç kişinin bitiremediği son çöp sigaradır. Omuz omuza izlenen maç; hasreti, vuslatı, sevdayı bir an için her şeyi unutturan gol sevincidir, kucaklaşmadır. Benim değil bizim olandır. Az ama bereketlidir her daim. Tek başına yapılması caiz olmayan ibadettir; bir olmak, birlik olmak, birlikte olmaktır. Birilerine bu satırları yazdıran, başkalarına da bunu aynı duygularla okutturan ilahî güçtür. Anlatılmayı, söylenmeyi bekleyen fakat unutulan her şeyin yerine, altı harfin izah etmeyi beceremediği her duygunun makamına uykulu gözler ve yorgun bilekler tarafından yerleştirilen üç noktanın anlattıklarıdır…
Selam ve Dua ile…