Bayramlar, sevginin doyasıya yaşandığı bir zaman dilimidir. Sevgilerin paylaşılarak ziyadeleştiği gibi, üzüntülerin de paylaşılarak hafiflediği bilinmektedir. Bayram günleri aynı zamanda Müslümanların birbirlerinin üzüntülerini hafifletmek için önemli bir fırsattır.
Bu sorumluluğu Peygamberimiz (sav) şöyle dile getirmiştir:
“Birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerine şefkat etmekte mü’minlerin durumu bir cesede (bedene) benzer. O bedenden bir organ hastalanırsa diğer organlar da uykusuzluk ve humma (ateşlenme) gibi sebeplerle ondan etkilenir.”
İslâm coğrafyasının çeşitli yerlerinde işgallerin devam ettiği, gözyaşlarının aktığı, kanların heder edildiği, açlık ve sefaletin yaşandığı, aralarına ekilen nifak tohumlarının yeşermesinden dolayı mü’minlerin birbirlerine acımasız davrandığı bir ortamda, yukarıda hadisi şerifte verilen mesajı iyi anlamanın gereği ortadadır.
Mehmed Akif Ersoy’un şu mısralarını da hatırlayarak bayram mesuliyetinin büyüklüğüne dikkat çekmenin yararlı olduğunu düşünüyorum:
Hiç sıkılmaz mısınız Hz. Peygamber’den?
Ki uzaklardaki bir mü’mini incitse diken,
Kalb-i pâkinde duyarmış o musibetten acı.
Sizden elbette olur ruh-ı Nebi davacı.
Dinî bayramlar, insanlar arasındaki tanışmanın, muhabbetin, paylaşmanın, dayanışmanın, kaynaşmanın, dostlukların kurulmasına ve kuvvetlenmesine sebep olmaları açısından büyük öneme sahiptir.
Bayramlar, öncelikle ana babanın rızasının alınması, akrabaların ziyaret edilmesi, komşuların gönüllerinin kazanılması, yoksulların ve muhtaçların gözetilmesi, büyüklere saygının esirgenmemesi, çocukların sevindirilmesi, hastaların ziyaret edilerek hâl ve hatırlarının sorulması, yetim ve öksüzlerin merhamet elleri ile okşanması, sokak çocuklarına sahip çıkılması gibi konularda güzel bir yarışın yapıldığı zamanlardır. Bu etkinlikler ve amellerle bayramlar anlam kazanır ve onlardaki maksatlar anlaşılır.
Rabbim bayramlarımızı gerçek bayramlar eylesin. "Bayramımız bayram ola..."