Adnan EVSEN

Deprem Erken Uyarı Sistemi Mümkün mü?

Adnan EVSEN

Depremler hakkında şu ana kadar elde edilen bilgilerin yanında, bilinmeyen daha birçok detayın olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Depremlerin genellikle; nerede, hangi büyüklükte ve hangi tarihte olacağı konusunda üç bilinmeyeni vardır. 

Depremlerin bilinmeyenlerin ile birlikte, üzerinde çok çalışılmış fayların nerede ve hangi büyüklükte deprem üretebilecekleri hakkında yaklaşık bir değerlendirme de yapılabilmektedir.  Ancak; depremin tekrarlanma süreleri konusunda bir yaklaşım yapılsa bile, tarih ve saat belirlemek kesinlikle yanlış bir yaklaşım olur.  

Depremler hakkında bugüne kadar yapılan çalışmalarda fayların yerleri, segment yapıları, uzunlukları, kayma hızları, ivme değerleri, geçmiş yıllardaki deprem kayıtları ve tekrarlanma aralıkları konusunda birçok çalışma yapılmış ve hala da yapılmaya devam edilmektedir. Elde edilen bu bilgiler ne kadar fazla olursa, yapılacak değerlendirmeler de gerçeğe daha yakın olacaktır.    

Buna en güzel örnek Kuzey Anadolu Fay Zonudur. Yaklaşık 1200 km uzunluğundaki Kuzey Anadolu Fay Zonunun her bir segmenti ortalama 250 yılda bir deprem üretmektedir. Kuzey Anadolu Fay Zonu üzerinde yer alan segmentlerin birçoğu kırılarak deprem üretmiş olmakla birlikte, aynı fay zonunun üzerinde Adalar ve Kumburgaz segmentleri ile Erzincan-Bingöl arasında yer alan Yedisu segmentinde 7 ve üzeri büyüklükte depremler beklenmektedir. 
Ülkemizde olan depremlerin erken uyarı sistemleri ile önceden bilinemediği veya geliştirilemediği, bu tür erken uyarı sistemlerinin başka ülkelerde başarılı bir şekilde uygulandığı, aslında bizim gibi deprem ülkesi olan yerlerde çok geç kalındığı konusu kamuoyunda tartışılmaktadır.  

Deprem erken uyarı sistemleri olarak bilinen uygulamalar başlıca iki kategoride değerlendirilmekte olup, her ikisi de depremler olduktan sonra yapılmaktadır.  

Bu uygulamalardan birisi android telefonlarda uygulaması olan kuvvetli yer sarsıntısı ölçen (ivmeölçer) cihazların Google ana merkez ile haberleşerek, deprem merkez üssüne daha uzak yerlerde yaşayanların deprem dalgalarının hızından daha erken bir şekilde uyarılması esasına dayanmaktadır.  Bu yöntemin ne kadar başarılı olduğu konusunda kamuoyunda ciddi bir şekilde eleştiriler de yapılmaktadır. 

Bir diğer yöntem ise yine depremler olduktan sonra yayılmaya başlayan ve hızları birbirinden farklı olan deprem dalgalarının P (pirmary-önce), S (segondary-ikincil)  birbiri ile arasındaki hız farkına dayanmaktadır.   

Sismik dalgalar, depremler olduktan sonra yerkabuğunda dairesel şekilde yayılırlar. Durgun bir göle  atılan bir taşın her yönde oluturduğu şekile benzer bir yapı sunarlar. Deprem dalgaları cisim ve yüzey dalgaları olarak ikiye ayrılırlar.    Depremin odağında başlayıp, yerin içinde bütün yönlere doğru yayılan  dalgalara cisim dalgaları denir. Cisim dalgaları P (primary) ve S (secondary) olmak üzere iki çeşittir.  Deprem odağından itibaren her yöne hareket edebilen P dalgaları katı, sıvı ve gaz ortamında hareket edebilirken, S dalgaları sadece katı ortamlarda daha yavaş yayılabilen bir dalga türüdür. 
Cisim dalgalarının (P ve S) dışında yeryüzünde ya da yeryüzünün hemen altında yayılan, deniz üzerinde bir kayıktaymışız gibi salınım yaparak, yalpalama şekline benzer bir hareketle, ileri geri sallanma biçiminde olan dalgalara Rayleigh  (R) dalgası denilmektedir. Love dalgasının (L) hareketi ise S dalgasının hareketine benzer, ama malzemenin taneleri dalga ilerleyişinin yönüne dik olan yatay bir düzlemde sadece ileri geri hareket ederler. Bu yanal hareket tipi özellikle binaların temellerine hasar verebilmektedir. Rayleigh ve Love dalgalarının hızları cisim dalgalarının hızlarından (P ve S) daha yavaştır. 

Yapıya hasar veren sismik dalgalar deprem olduktan sonra oluşmakta ve bulundukları ortamın özelliklerine göre de belli hızlarda hareket etmektedirler. Genel bir fikir vermesi açısından ortalama olarak P dalgası 6 km/s, S dalgası ise 4 km/s, Rayleigh (R) ve Love (L) dalgaları ise 3 km/s hız ile hareket ettiğini hatırlamakta fayda vardır.

Peki, gelelim depremlerin önceden bilinmesi konusuna. 
Kıymetli dostlar; depremleri olmadan önce bilmek, bilimin şu andaki gelmiş olduğu seviye ile mümkün değildir. Efendim falan bölgedeki sismik risk arttı. Falan fayın stres transferi, falan faya yüklendi ve deprem bekleniyor gibi ifadelerin tamamı yorumdan ibarettir. Depremler ile ilgili çalışan yerbilimciler falan faydaki hangi sismik risk seviyesinde deprem olabileceğini maalesef söyleyemiyor. Depremlerin tekrarlanma zamanı gelmiş olmakla birlikte hangi saat diliminde olabileceğini söylemek maalesef imkânsız.  Bilimin geldiği bu seviyede bu bilinmezlikler hala devam ediyor. 

Madem depremlerin olabileceğini önceden ön göremiyoruz. Peki, erken uyarı sistemi nedir? Japonya, Kanada, ABD gibi ülkelerde neden bunlar konuşuluyor da bizim ülkemizde bunlardan bahsedilmiyor gibi sorular aklınıza takılabilir. 

Bizim ülkemizde de deprem erken uyarı sistemleri ile ilgilenen Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi gibi birçok eğitim kurumları ile AFAD ve TUBİTAK gibi kamu kuruluşları bilimsel çalışmalarına 1999 yılından bu tarafa devam etmekte ve destek vermektedirler. AFAD ve üniversitelerin üzerinde çalıştığı sistem, depremden sonra meydana gelen P ve S dalgaları arasındaki hız farkına dayanmaktadır. 
Daha basit anlatımla ifade edecek olursak, depremler olduktan sonra cisim ve yüzey dalgalarının (P, S, R ve L) meydana geldiğini, P dalgasının çok hızlı ve daha az hasar verici olduğunu, S dalgasının daha yavaş ve çok daha fazla hasar verici özelliği olduğunu bir kez daha hatırlayalım ve en son yaşadığımız Kahramanmaraş Depremleri ile ilgisini araştırmaya çalışalım. 

6 Şubat tarihinde gerçekleşen Pazarcık Depreminin merkez üssü Kayseri iline kuş uçuşu 210 kilometre mesafededir.  AFAD kayıtlarına göre Pazarcık Depremi saat 04:17:35’de gerçekleşmiştir.  Depremin olmasıyla birlikte hızlı ve az hasar yapıcı özelliği olan P dalgası (P dalgası 6 km/s, S dalgası 4 km/s kabulü ile) şehrimize doğru 6 km/s hız ile 35 saniye sonra (04:18:10) ulaştığı sismograf kayıtlarından anlaşılabilecektir. Deprem sabah saat 04:17:35’de başlamış ve Kayseri’de yaşayan vatandaşlarımız Pazarcık Depremini sismograf kayıtlarına göre 04:18:10’da hissettiği düşünülmektedir. Daha yavaş ve daha çok zarar verici özelliği olan S dalgaları depremin olduğu andan itibaren şehrimize 4 km/s hız ile 52,5 saniye sonra ulaştığı değerlendirilmektedir. P dalgası ile S dalgası arasında (52,5-35=17,5 s) 17,5 saniyelik zaman farkı oluşmuştur. Yani çok daha fazla zarar verici özelliği olan S dalgaları P dalgasından 17,5 saniye sonra yaşadığımız şehre ulaşmış ve şehre zarar vermeye başladığı değerlendirilebilecektir. Eğer deprem dalgaları yaşadığımız şehirden merkez üssüne daha yakın bir mesafede yer alıyorsa, birkaç saniye daha kazanım söz konusu olabilir. Bahsi geçen birkaç saniyeyi de (2,5 saniye) 17,5 saniye ile toplarsak (17,2+2,5=20 saniye) S dalgasının yaşadığımız şehirde 20 saniye sonra zarar vermeye başlayacağı anlaşılmaktadır. Yani; Pazarcık Depremi olmaya başladıktan itibaren Pazarcık merkezli büyük bir depremin olduğu, Kayseri’de 20 saniye önce haber alınmış olacaktır.    

Deprem olduktan sonra depremden ve deprem zararlarından kurtulabilme adına 20 saniyelik zamanı iyi değerlendirmek gerekir. Bahsi geçen 20 saniyelik zaman öyle bir kullanılmalı ki, herhangi bir panik oluşturmadan deprem zararlarını daha az zararla atlatalım.  Hesapladığımız 20 saniyelik zaman bütün depremlerde sabit olan bir zaman değildir. Örnek olay üzerinde de bahsedildiği gibi deprem merkez üssü ile yaşadığımız şehrin arası 210 km mesafede, P ve S dalgalarının da örnek olayda bahsedilen  (P=6 km/s, S=4 Km/s) olması durumunda geçerlidir. Örneğin deprem merkez üssü ile yaşadığımız şehrin arası 100 km ise 8,33 saniyelik bir zamanımız var demektir. Bu 20 saniyelik zaman diliminde yaşadığımız şehirdeki konutların, işyerlerinin, su, elektrik, asansör, doğalgaz gibi yangın ve tehlike oluşturacak vanaları kapatılabilir.  Tüneller, metro sistemleri, alt ve üst geçitler otomatik sinyal ile hızlı bir şekilde kapatılmaları sağlanabilir. Ev içerisinde güvenli bir noktada toplanılabilir. 

Ancak 20 saniyelik zamanın nasıl etkin ve efektif kullanılacağı konusunda toplumun bütün katmanlarının eğitimli ve bilinçli olması gerekiyor. Aksi takdirde faydadan daha çok zarar verilmesi söz konusu olabilir. 

Afetsiz günler dileğimle…


[email protected], X@EvsenAdnan, facebook@adnanevsen, instagram@AdnanEvsen, youtube@adnanevsen4936


 

Yorumlar 2
İbrahim Kızıltuğ 21 Temmuz 2024 15:36

Bilgilendirmeniz için teşekkür ederiz abimmm

[email protected] 20 Temmuz 2024 16:41

Bu anlamda toplumsal bilinç olmaz ise bu 20 saniyede asansörlerde ve merdivenlerde ölüruz demektir . Toplumsal bilinç şart

Yazarın Diğer Yazıları