Ümmet Olmak
Abdülaziz ÖZTÜRK
Hayat mecramız “Rehberimiz Kur’an-ı Kerim, insanın sorumluluğu, tek ümmet” kaideleriyle ölçüye bağlanmıştır. Rabbimiz şöyle buyurmuştur: “İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak resullerini gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilâfa düştükleri hakkı, izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir." (Bakara, 2/213)
Ayet-i Kerime’de geçen ‘bir tek ümmet’ ifadesine ‘vahdet (vahyi bütünlük) içinde bir ümmet’ anlamını vermemiz yanlış olmayacaktır. Bugün Müslümanlar olarak bizleri karanlıktan aydınlığa çıkaran Kur’an-ı Kerim’in rehberliğinden, Resulullah (sav)’in rol model olan örnekliğinden uzaklaştık ve ümmet olma vasfını kaybettik. Bu güçsüz halimizi fırsat bilen işgalciler ve onların işbirlikçileri iyice dağılmış, yapay sınırlarla birbirinden ayrılmış, bir dönem sahip olduğumuz birlik ve beraberliğimizi fitneler, ihtilaflar ve dinin ana kurallarından uzaklaşmayla kaybettiğimiz için bu durumu fırsat bildiler ve bizi iyice parçaladılar. Ümmet olma vasfımız gidince İslam’ın rahmet, bereket ve huzur nimetini de kaybettik.
Birinci Dünya Savaşı sonrası İslam toprakları Doğu ve Batı’yı temsil eden emperyalist güçler tarafından masa başında ulus devletçiklere bölünerek vesayet altına alınmıştı. Bu yapay sınırlar ve başlarındaki Emperyalist dikta rejimleri Müslüman halklara açlık, sefalet, yağmacılık, hırsızlık, adam kayırma, fikir suçları yanında İslami oluşumlara karşı baskı, hapis, işkence, faili meçhullerle dolu bir yüzyıl armağan ettiler.
Filistin’den Doğu Türkistan’a Arakan’dan Afrika’ya kadar ümmetin vahdetsizliği küfrün zulmünü ve vahşetini artırmıştır.
Ümmet Nasıl Vahdet Olur?
Reçete Kur’an-ı Kerim’in Rehberliği ve Resulullah (sav)’i rol modelliğini takip etmektir.
İlk adım İslam Kardeşliğidir.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“……… Mü’minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah’a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece siz rahmet olunursunuz.” (Hucurat, 49/9-10)
İslam kardeşliğini tesis etmemiz atacağımız ilk adımdır. Kardeşliğimizin sınırları ise islam dairesi içerisinde hakkın yanında batılın karşısında Emr-i Bil Maruf Nehy-i Ani-l Münker ekseninde tesis etmektir.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur:
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin dostlarıdır. Marufu emreder ve münkerden nehyederler, namazı ikâme eder ve zekâtı verirler. Allah ve O’nun resulüne itaat ederler. İşte Allah, onlara rahmet edecek. Muhakkak ki Allah, azizdir, hâkimdir.” (Tevbe, 9/71)
İkinci adım Müslümanların birbirlerini Allah için sevmesidir.
Rasülullah saîlallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” (Buharî, Edeb 27; Müslim, Birr 66)
Üçüncü adım bildiklerimizle amel etmemizdir. Sözümüz ile fiillerimiz bir olmalıdır
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur.” (Saf sûresi, 2-3)
Doğru sözlülük ve verdiği sözü yerine getirmek, hakiki imanın gereklerinden biridir. Mü’minlere yalan söylemek yakışmadığı gibi, verdiği sözden caymak ve sözünün zıddını yapmak da yakışmaz. Çünkü yalan, vakar ve şahsiyete aykırıdır. Vakar ve şahsiyet ise imanın temellerinden biridir. Üstelik bu davranış, Allah’ın gazabını, kızgınlığını çeker. Allah’ın gazabına uğrayanların akibeti ise hüsran ve pişmanlıktır.
Dördüncü adım hizipçilik, ırkçılık ve asabiyetten uzak durup vasat ümmet olmaktır.
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız ve Resul’ün de size şahit olması için sizi vasat bir ümmet kıldık. Senin daha önce yönelmekte olduğun kıbleyi, insanlardan kimin Resul’e uyduğunu ve kimin de ökçelerinin üzerine geriye döndüğünü ortaya çıkarmak amacıyla istikamet belirlemiştik.” (Bakara, 2/143)
Cemaat, hizipçilik ve asabiyet olgusu bugün çoğu zaman, Müslümanların ortak değerlerinin ve maslahatının değil, kişisel ya da mensubiyet çıkarlarının öncelemesinden kaynaklanmaktadır. Bu tür ihtilaflar meşru görülemez. Ümmete zarar verir, parçalanmayı teşvik eder.
Beşinci adım ise şahsiyet ve duruş sahibi olmalıdır.
İslâmî duruş, Müslümanın inandığı gibi düşünmesi, inandığı gibi yaşaması, hayatını imanının istikametinde şekillendirmesidir. Müslümanın Kur’an ölçüleri, nebevî ilkeleri ve İslâmî prensipleri hayatının her saniyesine ilmek ilmek işlemesi, hayatını imanla örmesidir.
Hayatını inancından, inancını hayatından uzak düşünemeyen iman erinin her sözü, her tavrı, hatta susması ve tebessümü bile İslâmî bir duruştur. Mü ’minin hayatı değerlendirirken İslâmî ölçülerle değerlendirmesi, hayata iman gözüyle bakması bu duruşun gereğidir.
Aziz kardeşlerim!
Dünya hayatı ahiret hayatının tarlasıdır. Bu dünya da ne ekersek ahirette onu biçeceğiz. Derdimiz ve davamız İslam’dır. İslam davası ümmetin omuzlarında yükselmiştir. Bugün Filistin’de, Gazze’de, Arakan’da veya Dünyanın dört bir tarafında ümmet katledilirken şu anda duruş olarak neredeyiz ve hangi konumdayız?
Ümmetin vahdeti Siyonist-Haçlı ittifakının korkusudur. Onlarda bunu çok iyi bildikleri için fitne ve nifak tohumlarını diri ve canlı tutmaya çalışmaktadır. Bunun için de ellerindeki tüm imkanları seferber etmiş durumdalar. Bunu anlamalı ve iyi bir şekilde idrak etmeliyiz. Bugün Sünni-Şii kavramları üzerinden ümmet parçalanmıştır ve nefret hakim kılınmıştır.
Yerli veya yabancı din, iman, vatan düşmanları planlı ve programlı çalışırken bizlerde İslâm’a, Müslümanlara hizmet etme noktasında plan ve program yapmalı ve ümmetin vahdeti için azimli, gayretli ve ümitli olmalıyız!
Gelin birlik ve beraberlik içerisinde Resulullah (sav)’in yolunda küfre ve zulme karşı birlik ve beraberliğimiz için neler yapmalıyız? Onu konuşalım,tartışalım. Bizi pasifize ve nötralize eden algılara, söz ve tavırlara karşı neler yapabiliriz?
Boykot cephesini tüm dünyaya nasıl yayabiliriz?
Siyonist medyanın haber ve algılarına karşı nasıl bir cephe açabiliriz?
Siyonist-Haçlı ittifakına zerre miktarı bile olsa nasıl zarar verebiliriz?
Dünkü samimî ve ihlâslı duruşunu tekrar kazanmak için Rehber olarak Kur’an-ı Kerim’i ve rol model olarak Resululullah (sav)’i takip edelim, birbirimizi sevelim ve küfre karşı tek vücut olalım.
Özgür Mekke, Medine ve Mescid-i Aksa için, ümmetin hürriyeti ve vahdeti için yapılabilecek her şey için destek verelim, birlik ve beraberliğimizi güçlendirelim.
Hakkın yanında zulmün karşısında Resulullah (sav) ve Ümmetine yakışır bir duruşla taviz ve ödün vermeden Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım!