Abdülaziz ÖZTÜRK

Medine Vesikası'ndan Gazze Anlaşmasına : Yahudi İhaneti

Abdülaziz ÖZTÜRK

Allah Resûlü (sav), Mekke’deki on üç yıllık tebliğini sonrasında Medine’ye hicret etmiş ve Müslümanlarla birlikte Yahudiler, müşrikler ve az da olsa Hıristiyanların birlikte yaşama sistemini dizayn etmiştir. İlk olarak muhacirlerle ensar arasında bir kardeşlik anlaşması yaptıktan sonra Yahudilerin de taraf olduğu bir başka antlaşma yapmış ve bu antlaşmanın maddelerini yazıya geçirmiştir. Medine Vesikası olarak bilinen bu antlaşmayla Yahudiler, toplumun bir parçası kabul edilmiş, diğer unsurlarla beraber onların da dinî, toplumsal ve hukukî hakları güvence altına alınmıştır.

Yahudilerin İhanetleri

Medine sözleşmesinden sonra Yahudiler sayıları az da olsa, din adamlarından Abdullah b. Selâm gibi kimi Yahudiler İslâm’ı kabul etmiş, kimileri çekimser kalmış, kimileri de İslâm’a karşı tavır alıp Müslümanlar aleyhine çalışmalar yapmaktan geri durmamıştı. Ayrıca Mekkeli müşrikler münafıkların başı olan Abdullah b. Übey’i kullanarak Medine’de kargaşa çıkarmaya çalışıyorlardı. Hatta Medineli Yahudi ve Müşrikleri kışkırtıyorlar ve Hz. Peygamber’i (sas) yurtlarından çıkarmamaları yahut da öldürmemeleri hâlinde Medine’ye saldıracakları tehdidinde bulunmuşlsardır.

Bedir zaferi ile Yahudiler paniklemiş ve Müslümanların gücü Medine’de siyasi olarak pekişmişti. Yahudilerin ekonomik güçleri ve nüfuzları tehlikeye girmiş, yıllardır kurdukları sömürü düzeninin sonu başlamıştı. İşte bu endişeyle Kâ’b b. Eşref gibi kimseler her fırsatta Müslümanlar aleyhine propaganda yapmaya, insanları kışkırtmaya başladılar. Onların bu rahatsızlığının farkında olan Hz. Peygamber (sas) şehirde sükûneti bozmamaları konusunda onları her fırsatta uyarmıştır.
İlk olarak Benû Kaynukâ’ Yahudileri Bedir Savaşı’ndan sonra toplumun huzur ve refahını bozmaya çalıştıkları için sürgün edilmişlerdir. 

Uhud Savaşı’ndan sonra Müslümanların zaafından faydalanmaya çalışan Benû Nadîr Yahudileri de Allah Resûlü’ne suikast tertipledikleri için sürgün edilmişlerdir. 

Hendek Savaşı esnasında müşriklerle birlikte hareket edip Müslümanları iki ateş arasında bırakarak onların zor anlar yaşamasına sebep olan Benû Kurayza Yahudileri ise en ağır bir şekilde cezalandırılmışlardır. 

Benû Kaynukâ ve Benû Nadîr Yahudilerinin sürgün edilmesi, Benû Kurayza Yahudilerinin ise en ağır bir şekilde cezalandırılması, onların yaptıkları ihanetin boyutlarına göredir. Onların antlaşmaya uygun hareket ettikleri müddetçe toplumda barış ve huzur içerisinde yaşadıkları, ancak ihanet ederek fitne ve fesat çıkartmaya kalkıştıkları zaman devletini, vatanını ve milletini her türlü tehlikeye karşı korumaya çalışan bir devlet başkanı sıfatıyla Allah Resûlü tarafından en ağır bir şekilde cezalandırılmıştır.

Eğer onlar Medine Sözleşmesine bağlı kalsalardı, hiçbirinin başına böyle durumlar gelmezdi. Çünkü Resûlullah, onlar antlaşmaya uygun hareket ettikleri müddetçe onların aleyhine herhangi bir eylemde bulunmamıştır. Allah Resûlü Medine’ye geldiğinde Yahudileri ortadan kaldırma gibi bir duygu içerisinde değildir. O, onları bir vatandaş gibi kabul etmiş, karşılıklı olarak hak ve ödevlerini ortaya koymuştur. Bu durumda Hz. Peygamber’in onlara karşı tavrının değişmesinde, onların ortaya koyduğu olumsuz eylemler belirleyici olmuştur. Yani Yahudiler başlangıçta maddî ve manevî hiçbir baskıya maruz bırakılmamışlardır. Yaşadıkları toplumun birer üyesi oldukları için temel hak ve özgürlüklere sahiptiler. Ancak onların olumsuz hareketleri, diğerlerinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlamaya başlayınca yönetimin kendilerine karşı tavrı değişmiştir. Bu sebeple onların toplumdaki varlığı tehdit unsuru haline gelmiştir. Hz. Peygamber’in onlara karşı sergilediği hareket tarzının merkezinde din değil, onların olumsuz davranışları olmuştur. Burada önemli olan husus, Hz. Peygamber’in dini bir lider gibi değil, devletini, vatanını, milletini her türlü tehlikeye karşı korumaya çalışan bir devlet başkanı gibi hareket etmesidir. Modern dünyada da buna benzer olaylar meydana geldiğinde, devletin göstereceği refleks bundan farklı olmayacaktır.

Değerli kardeşlerim!

Tarih her daim tekerrür eder ve aynısı veya bir benzeri farklı zaman dilimlerinde aynı zihniyet tarafından icra edilir. Allah Resulü (sav) zamanında anlaşmaya ihanet eden Yahudiler bir benzeri ihaneti Osmanlı’ya Filistin cephesinde İngiliz ordu saflarında savaşarak etmiştir. İspanya’dan katliamdan getirilen yahudiler ellerine geçen ilk fırsatta düşmanlığını ve ihanetini yapmaktan geri durmamışlardır.
Gelelim Gazze anlaşmasına…

Evet Siyonist-Haçlı ittifakı Gazze’de Hamas’tan ağır bir mağlubiyet yaşadı ve filistin topraklarından imanın zaferi ilan edildi. Gazze’de yapılan anlaşma ile topraklarına dönen Filistinlilerin evlerine dönüşü ve vatanlarına olan sadakatleri bir İngiliz algısı olan “Filistinliler topraklarını sattı” propagandasını çökertmiştir. 

Esir takası ile muamele edilen Yahudilerle Filistinlileri karşılaştırdığımızda insanlığın kimlerde kaldığını tüm dünya görmüştür. Söylenecek, yazılacak o kadar çok şey var ve herkes artık hakikati görebiliyor.

Amerika ve Siyonist işbirliği mağlubiyetlerindeki intikam hırsını tehcir planıyla çözmeye çalışıyorlar ve bununla ilgili Mısır ve Ürdün’ü sıkıştırması diğer Arap ülkeleri dış işleri bakanlığınca Kahire’de reddedildi.

Şimdi Trump keferesi can hıraç bir şekilde Gazzelilerin tehciriyle ilgili keskin açıklamalar yaparak Gazze’yi yeniden kuracaklarını söylüyor ve Siyonist terör devleti de Gazze’yi Amerika’ya devredeceğiz diyor. Peki siz kimin topraklarını kimden alıyorsunuz? Tabiri caizse kurşuna kafa atan, şehadete susamış bir ümmetin topraklarına girenler kendilerine mezarı hazırlarlar.
Siyonist-Haçlı ittifakı ile yapılan anlaşmalar su yüzüne yazılmış bir anlaşmadır. Onların derdi esirlerini kurtarıp kendi kamuoyunu rahatlatmak, Netenyahu köpeğini iktidarda muhafaza etmektir. Trump köpeğinin ipi ise Siyonist çetenin elindedir. 

O dönem İbn-i Selülleri ve Ka’b b. Eşrefleri günümüzün Trump ve Netenyahu’larıdır. İhanetleri ile tarihin kirli sayfalarına yazılacaklarıdır. 
 

Yazarın Diğer Yazıları