Kabe-i Muazzama'nın iki önemli nişanı
Abdülaziz ÖZTÜRK
Kâbe-i Muazzama’daki Nişanlardan
Rükn’ül Yemani ve Hacer’ül Esved
Kabe-i Muazzama’nın içerisinde Hz. İbrahim (as)’dan Hz. Peygamber (sav)’e kadar gelmiş nişanlar ve alametler vardır. Bu nişanlar aynı zaman da ibadetlerimizin bir parçası haline gelmiştir. Attığımız her adımda, yaptığımız her ibadette adeta bizlere rehberlik etmektedir bu nişanlar. Bu yazımızda Kabe-i Muazzama’daki nişanları ele alacağız.
Rükn’ül Yemani
Kâbe’nin Yemen tarafına bakan köşesi olan bu yer, Hz. Peygamber’in Kâbe’nin kıble edinilmesinin emredilmesinden önce hem Kâbe’yi hem de Mescid-i Aksa’yı önüne alarak Namaz kıldığı bölümdür. Bu Köşenin ayrıca fazileti hakkında Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Rüknü Yemânî’de Allah’ın göğü ve yeri yarattığı günden beri vazifeli bir melek vardır ki, orada “Rabbena duasını” okuyan kimseye amin demektedir” (Tabarâni, Mu’cemü’l-Evsat, 183, hadis no: 8395)
Diğer bir Hadis-i Şerif’te ise “Rüknü Yemani’nin üzerinde oraya gelerek dua edenlerin duasına âmin demekle görevli iki melek vardır,” Hacerü’l-Evsed’in üzerinde ise (bu melekler) sayılamayacak kadardır” buyurmuş ve görevli meleklerin yaptığı duayla ilgili olarak da şöyle buyurmuştur:
“Rüknü Yemânî’nin üzerinde görevli yetmiş melek, ‘Allahım senden dünya ve ahirette afv ve afiyet istiyorum. Rabbimiz bize dünya ve ahirette iyilikler nasib eyle, bizi cehennem azabından koru (Rabbena duasını)’ diyen kimselerin duasına âmin demekle görevlidir.”
Hacerü’l-Esved
Hacerü’l-Esved, Kâbe’nin Güneydoğu köşesinde yerden bir buçuk metre yüksekte yer alan ve tavafa başlama noktasında yer alan siyah bir taştır. Hadislerde bu taşın kaynağı, hususiyetleri ve ona karşı adabı ve ahkâmı hakkında birçok rivayet gelmiştir. Kâbe’yi tavaf edenlerin geçişlerinde öptükleri ve selamladıkları bu taşın kaynağı hakkında rivayetlerde gökten indirildiği, cennetten indirildiği, Ebu Kubeys Tepesi’nden getirildiği gibi bilgiler mevcuttur. Kutsiyet ve fazîletine dair kaynaklarımızda oldukça fazla bilgi bulunan bu taşın bulunduğu mekân Kâbe olunca ayrı bir değer kazanmıştır.
Konumuzla alakalı olarak Hz. İbn Abbâs’tan gelen bir rivayet şu şekildedir: “Hacerü’l-Esved, Cennet’ten inmiştir” ve “O, indiğinde, sütten daha beyazdı. Âdemoğlunun hataları (günahları) onu kararttı” (Nesâî, Sünen, V, 226;, Tirmizî, Hac 49, hadis no: 877)
Hz. İbn Amr b. As’tan gelen rivayet’te ise “Rukün ile Makam, (Hacerü’l-Esved ile Makam-ı İbrahim) Cennet yakutlarından iki yakut idi. Allah onların nurunu almıştır. Şayet onların nurlarını almasaydı meşrik ile mağrib (doğu-batı) arasını aydınlatırdı” (Tirmizî, Hac 49, hadis no: 878) buyrulmaktadır
Yine aynı şekilde konu hakkında Hz. Abdullah b. Amr b. As’tan gelen bir başka rivayette Hacerü’l-Esved’in semadan indiği, Ebû Kubeys dağına beyaz bir billur taşı gibi konduğu, Kırk sene orada kaldıktan sonra Hz. İbrahim’in temelleri üzerine yerleştirildiği ve kendisini hak ile istilâm eden için tanıklık edeceği haber verilmektedir (Ahmed b.Hanbel Müsned II, 211)
Hz. İbn Abbas “Yeryüzünde cennete ait varlıklardan yalnız Hacerü’l-Esved ile Makam-ı İbrahim bulunmaktadır. Şayet bunlara müşrik eli dokunmasaydı onlara dokunan kimselere mutlaka Allah şifa verecekti”984 derken; Hz. Abdullah b. Amr b. As ise “Cahiliye devrinin pislikleri Hacerü’l-Esved’e dokunmasaydı, ona dokunan hastalar mutlaka iyi olurdu. Hacerü’l-Esved ilk indiğinde gümüşten daha beyaz bir durumda idi” (Ezrakî, Ahbâru Mekke, I, 443 hadis no: 411)
Nitekim Hacerül-Esved’in iki gözü ve dili olduğu halde, haşir meydanına gelip kendisini hakkıyla istilâm edenlere şahadet ederek şefaat etmesi, Hacerül-Esved’in kendisine selam veren kişinin baktığı iki gözü ve dili olarak kişiye şehadet edeceği hakkında hadisler gelmiştir. (İbn Mâce, Menâsik 27, hadis no: 2944)
Konumuzla ilgili olarak Hz. İbn Abbas’tan gelen rivayette “Hacerü’l-Esved Allah’ın yeryüzündeki yeminidir. Kim Hz. Peygamber’in beyatına yetişemeyip de Hacerü’l-Esved’e istilam ederse Allah’a ve Resûlü’ne biat etmiştir” (Abdurrezzak, Musannef, V, 39, hadis no: 8919)
Hz. Ömer, Hacerü’l-Esved’e yönelip “Senin zarar ve menfaat vermeyen bir taş olduğunu gerçekte biliyorum. Rasûlullah’ın seni öptüğünü görmeseydim, ben de seni öpmezdim” (Buhârî Hac 50, hadis no:1597).
Hz. Ali (ra) ise Hacerü’l-Esved’in iki gözü ve dilinin tâ Ahd-i Elest zamanından beri mevcud olmasına delâlet ettiğini ve hakkını îfâ etmiş olduğu halde kendisini istilâm edenin lehine şahadet edeceği anlaşılmaktadır (Aynî, Umdetul-Kârî, V, 608)
Tavaf Esnasında Dokunmak
Fıkıh âlimleri, bu uygulamalara dayanarak tavaf sırasında Hacerü’l-Esved’i sünnete uygun şekilde ziyaret etmenin (istilâm) ona el ile dokunup öpmenin sünnet olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Hacerü’l-Esved’i istilâm ederken tekbir getirilmesi de aynı gerekçe ile müstehap sayılmıştır (Buhârî, Hac, 62 hadis no:1613).
Rükn’ül Yemani ve Hacer’ül Esved’e dokunmak hakkında ise Hz. İbn Ömer’den konu hakkında gelen rivayet şöyledir: “Hacerü’l-Esved ve Rüknü Yemânî’yi meshetmek (dokunmak) hataları (günahları) siler.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 89; İbn Hıbban, Sahih, hadis no:3698)
Tavaf esnasında Hacerü’l-Esved’e dokunulması ve onun öpülmesi, bu taşın kutsallığı sonucunu çıkararak bu uygulamayı bizzat Hacerü’l Esved’e karşı bir saygı ifadesi olarak görmek doğru değildir. Hac ibadetindeki birçok şekil ve merasim gibi bunun da Hz. İbrahim (as) ve Hz. Peygamber (sav)’in hâtırasını canlandırma, haccı önemsemeyi ve Allah’ın bu konudaki emrine boyun eğmeyi vurgulama, kulluk ve itaat gibi ruhî ve derunî halleri, zahirî bazı davranışlarla ifade etme gibi sembolik ve taabbüdî bir anlam taşımaktadır.
Değerli Okuyucularım bir sonraki yazımızda Mültezem, Hatim ve Hicr-i İsmail’i ele alacağız. Rabbimiz bizleri en kısa zamanda Kabe-i Muazzama’ya gitmeye ve bu nişanlar Rehberliğinde ibadetlerimizi tamamlamayı nasip etsin. Amin