- Haberler
- ÜÇ MESELE...
ÜÇ MESELE...
'Medeniyet, sınıflaşmayı ve insanın insanı sömürmesini öngörür ve elbette sınıflaşma ve sömürü medeniyeti doğurur, medeniyetin insanlara sunduğu toplum yapısı Kur'an'a muhaliftir. İnsanların madde karşısında zaaflarının ve maddî gelişmeye mahkûm olmalarının somutlanmış halidir.'
İsmet Özel’in 1978 yılında “Müslümanca Düşünmeye Başlangıç” adıyla hazırladığı ama sonra ismini değiştirdiği Üç Mesele; teknik, medeniyet ve yabancılaşma üzerine yazdığı makalelerinden meydana gelmiştir. İlk basımından beri kitabın okunurluğunun artışı bir yana, üzerinde yürütülen tartışmalar ve kitaptan hareketle oluşturulan fikriyat için kaynak eser olma vasfıyla; İsmet Özel’in belki de en öne çıkmış eseridir. Düşünce dünyamızı her halükarda tedirgin etme alışkanlığına sahip olan Özel’in, ilk nesir eseri olması yönünden de fikrî yolculuğunun görece başlangıcından izler taşır. Kitabın girişinde Özel’in de yazdığı gibi teknoloji, medeniyet ve yabancılaşma konuları, modern dünyanın tezahürüyle ortaya çıkan hemen her şeyi içine alabilecek bir genişlikte konuşludur. Özel kaba bir tasnifle okuyucuya medenî bir düzenin gereği olarak mevzubahis olacak teknik ve onunla açığa çıkan yabancılaşma konusunda bir farkındalık vermek istemektedir.
“Neyim, ne yapıyorum, ne ile yapıyorum”
Bugünün dünyasında, tuzakların, dağılmanın ve yok olmanın eşiğinde yaşarken “neyim, ne yapıyorum, ne ile yapıyorum” sorularıyla kendine yönelen herkesin yüzleşmesinin icap edeceği sorunlardır Üç Mesele’nin özü. Kendisi için bir şifâ olduğunu söylediği İslâm’la ve Kur’an’a bağlanmak sayesinde kazandığı varoluşsal güvenliğin, aynı zamanda dışsal olarak özgürleşmesinin de yolunu açtığından bahseder.
“Üç Mesele benim İslâm’ı tecrid safhasında kavrayışımın ürünüdür.” diye yazan Özel, bu irtifada Kur’an’ın muhkem âyetlerinin birinci derecede güvenilir kaynak oluşunu vurgularken kendisine dâir de anlaşılması istenen bir konumlandırma yapmıştır: İslâm sayesinde bulduğu güvenliğin ilk adımında Kur’an’ın açık hükümlerini önüne sermiş, yoruma ve teşbihe mesâfeli durmuştur.
“Bu meselelerin doğru formüle edilmeleri ve varsa bunlara çözüm getirilmesi imtiyazı sanırım Müslümanlara mahsustur.”
Özel, İbn Haldun’dan yola çıktığını kaydederek medeniyetin bazı özelliklerini sıralarken aslında medeniyete neden karşı olduğunun da ipuçlarını vermektedir. “Medeniyet, sınıflaşmayı ve insanın insanı sömürmesini öngörür ve elbette sınıflaşma ve sömürü medeniyeti doğurur, medeniyetin insanlara sunduğu toplum yapısı Kur’an’a muhaliftir. İnsanların madde karşısında zaaflarının ve maddî gelişmeye mahkûm olmalarının somutlanmış halidir.”
Batı’daki uygarlığın tezahürü Katolik inancındaki ruh ve beden ayrımı ile varlık ve bilinç arasındaki başkalıktan ileri gelir Özel için. Bunun bir devamı niteliğindeki diyalektik algı ve Marksist altyapı-üstyapı ayrımları da bu teolojinin birer uzantısıdırlar. Bu aynı zamanda yabancılaşma kavramının da neden gayr-i müslim bir düşüncenin yaşam biçimi olacağının da izahını içerir: Marx’ın tarihi sınıf çatışması olarak okuması ya da Heidegger’ın insanın dünyaya bırakılmışlığı fikri ve nihâyet postmodern düşüncenin bilinci parçalayıcı tavrı, yabancılaşmaya da gebe olan bir zihin yapısının kodlarını ifşâ eden düşünüş biçimleridir.
Özel’in 1980’den önce kaleme aldığı makalelerinde ve kitabında yabancılaşma konusunda kalem oynatması, her şeyden ziyâde onun hâkim durumuyla alâkalıdır. Özel, yabancılaşmayı Batı uygarlığı içinde tartışır ve gayr-i Müslim bir yaşam tarzının ürünü olarak görür. Onun yabancılaşmayı Marksist perspektif olarak sanayileşme içinde değerlendirmesi bir yarım bırakma olarak görülebilir. Örneğin Marx’ın anlayışında, doğrudan teknikle ortaya çıkan yabancılaşma insanın insan olmasının bir koşulu olarak ele alınırken; tekniği doğanın istismarı dışında değerlendirmemesi gibi Özel de modern toplumsal hayatın ortaya çıkardığı yabancılaşmayı tarihsel bir zeminde değil bugünün öznel şartları içinde ele alır.
Medeniyetin ne olduğundan çok, ne olmadığı üstüne giden Özel, onu tümden reddetmenin rahatlığına da kavuşmuş görünür. Fakat böyle bir yorumda da gözden kaçabilecek olan husus, Özel’in medeniyet ile kastettiğidir ki bu sorgulanmadığı takdirde medeniyet tartışması muallakta kalabileceği gibi İsmet Özel’in söyledikleri de “yine” anlaşılmazlık hanesine dâhil edilecektir.
“Ben sünnete uygun olarak üç parmağımla yemek yiyeceğim”
Özel’in medeniyet olgusunu Batı düşüncesinin bir uzanımı sayması, şeklen bir yere yerleşiyorsa da tam anlamıyla bir ağırlık taşımıyor. Batı’nın medeniyet diye andığı uygarlık, kendisinin de çok güzel bir şekilde yakaladığı gibi bir tahakküm aracıdır: Batı, bugün dahi medeniyet kavramı yerine demokrasiyi oturtarak, uygar bulmadığı, demokrasi tanrısına tapınmayan tüm topraklara bomba yağdırmaya devam ediyor. Sosyal darwinizmin bir vetiresi olarak uygarlaşma ilkel adamın, azgelişmiş toplumların Batılılaşmasından fazla bir anlama karşılık gelmiyor. Özel de zaten bu sebeple “ben sünnete uygun olarak üç parmağımla yemek yiyeceğim” demenin dün için fundamentalizm olduğuna işaret ediyor. Öyleyse İsmet Özel bir medeniyet karşıtı değil uygarlık karşıtıdır diyerek onun Kur’an ve sünnetin boyadığı toplumsallık özlemini de karşılayacak bir tasnife gitmek gerekmektedir. Zaten böylece boyanmadığında ya da boyası kalktığında Özel için toplum değerini yitirmektedir ki sadece kelime farklılığıyla o bu durumu medeniyetle tanımlamaktadır.
Neticede Özel için “Teknoloji bir azgınlık, medeniyet çürüme ve yabancılaşma düşüncesi bir gururdan ibarettir.” Bunların tedavisi de kendi şahsî tecrübesinin bir sonucu olarak ona şifâ verdiğini söylediği İslâmiyet’tir. Gayr-i İslâmî bir varoluş algısı ile yaşam tarzının ortaya çıkardığı bu sıkıntıları aşmanın yegâne yolu da İslâm ahlâkının savunmasıyla olacaktır. Son söz olarak; evet, İsmet Özel “kuvvete karşı ahlâk”ı savunur Üç Mesele’de ve bu yönüyle bile bugün daha etkin olan sanayi toplumlarının temel sorunlarına, zamanın dışından girdiği bir tartışmayla yollar gösterir.