Türkiye aktif politikaya geri döndü

Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi ve Ortadoğu Uzmanı Doç. Dr. Gökhan Bolat, Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme süreci ile Türkiye'nin uzun zamandır İsrail'e karşı sürdürdüğü pasif politikasından sıyrılarak, Osmanlı döneminde, bölgede izlenen aktif politikaya yeniden döndüğünü söyledi.

 Türkiye-İsrail ilişkilerinin, 1948 yılında İsrail devletinin kurulmasından 1 yıl sonra, Türkiye’nin İsrail’i tanımasıyla başladığını belirten Doç. Dr. Gökhan Bolat, daha sonraki süreçte iki ülke arasındaki ilişkinin Arap dünyası ve İsrail arasındaki problemlerden dolayı inişli-çıkışlı bir seyir izlediğini ifade etti.


İlişkiler Bağdat Paktı ile bozuldu
Kırılma noktalarından ilkinin, 1955-56 yılında Bağdat Paktı’nın kurulmasıyla başladığını kaydeden Doç. Dr. Gökhan Bolat, “Daha sonra da 1956 yılında İsrail’in Mısır topraklarına asker çıkarması ve bundan rahatsız olması ilişkilerin gerilmesine neden olmuştur ki bu, 7 yıllık bir kötü ilişkiler dönemini başlatmıştır. 1967’den sonraki süreçte İsrail’in Mescid-i Aksa’ya karşı tavrı, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini belirleyen en önemli olaylardan biridir. Örneğin 1969’da Mescid-i Aksa’nın kundaklanması üzerine Türkiye olayı protesto etmiş ve ilişkileri zaman zaman maslahatgüzar düzeyine indirmiştir. Türkiye-İsrail ilişkilerinde Türkiye her zaman Filistin’den yana olduğunu özellikle vurgulamıştır. Bu, İsrail’i bir yönden rahatsız etmiş ama bir yönden de Arap dünyası ile ilişkilerinde önemli bir gücü kaybetmek istememiştir. Bu nedenle örneğin Türkiye’nin 1975’te Türkiye’nin Filistin Kurtuluş Örgütü’nü tanıması, daha sonra 1988’de Filistin devletini tanıması ilişkileri olumsuz etkilemiş ama bir şekilde devam etmesini sağlamıştır” diye konuştu.

Mavi Marmara dönüm noktası oldu
Ülkeler arası ilişkilerin 1994 ile 2000 yılları arasında özellikle askeri işbirliği alanında üst düzeyde ilerlerken, 2000 yılında, dönemin İsrail Başbakanı Arial Şaron’un provokatif biçimde Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmesiyle ikinci kırılmanın yaşandığını söyleyen Doç. Dr. Gökhan Bolat, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2006 ve 2008 yıllarında İsrail’in Türkiye’ye söz vermesine rağmen Filistin’e saldırması, özellikle şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın olaya ciddi tepki göstermesi, ilişkilerin yavaş yavaş en alt düzeye indirmiştir. Buna tepkisini de zaten 2009’daki Davos’ta hepimizin bildiği ‘one minute’ ile tekrar göstermiştir. Fakat iki ülke arasındaki en önemli olay 31 Mayıs 2010 tarihindeki ‘Mavi Marmara Katliamı’dır. Bu durum iki ülke arasında dönüm noktası olmuştur. Bu olayla birlikte, Türkiye’nin Osmanlı’dan sonra bölgeye karşı izlediği pasif politika ve ilişkileri bir şekilde rölantide tutma anlayışı Mavi Marmara Katliamı ile sona ermiştir. Türkiye bu olaydan sonra İsrail ve Batı’ya karşı dik bir tavır sergilemiştir. Öne sürdüğü özür, tazminat ve İsrail’e Gazze’ye ablukanın kaldırılması şartlarının gerçekleşmediği sürece İsrail ile olan ilişkilerin gerçekleşmeyeceğini söylemiştir.”

Mavi Marmara’yla İsrail’in imajı zedelendi
Türkiye’nin Mavi Marmara’ya gösterdiği tepkinin içeride, İsrail’in Türkiye’ye askeri bakımdan zarar verebileceği; dışarıda da, Türkiye’nin Osmanlı’dan sonra bölgede koruyuculuk rolünü üstlenemediğine dair algıyı bertaraf ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Gökhan Bolat, “Gerçekten Türkiye’nin haklılığı ortaya çıkmış, 2010’dan 2016’ya kadar İsrail’den kaynaklı olarak, Türkiye’nin başına herhangi bir şey gelmemiştir. Buna karşılık 2013 yılında İsrail Başbakanı Netenyahu, Cumhurbaşkanımızı arayarak, Türkiye’ye Mavi Marmara katliamından dolayı özür dilemiştir. Yahudi devletinin Müslüman bir devletten özür diliyor olması hem Türkiye’nin Ortadoğu ve dünyadaki imajını, hem de İsrail’in bölge halkları ve Batı’ya karşı imajını olumsuz şekilde etkilemiştir. Şimdi geldiğimiz süreçte izlenen politikanın haklılığı ortaya çıkmıştır. İsrail Türkiye’nin şart koştuğu üç kriteri yerine getirecektir. Özür zaten tamamlanmıştır. Bundan sonraki süreçte, Mavi Marmara’da şehit olanların ailelerine tazminat verilecektir ve ayrıca Gazze’ye uygulanan abluka da ortadan kaldırılacaktır.” ifadelerini kullandı.

İsrail’deki camiler ibadete açılmalı
Doç. Dr. Gökhan Bolat, bundan sonraki süreçte, iki ülke arasındaki normalleşen ilişkilerin daha da iyileşebilmesi için; İsrail’in, Birüssebi şehrinde bulunan 1948’den beri ibadete kapalı olan Camii Kebir’i ile Kısarya ya da bizim bildiğimiz ismiyle Kayseriye şehrindeki Camii Kebir’i ibadete açmasının gerekli olduğuna dikkat çekti. (İHA)

Bakmadan Geçme