Tikler inadına yapılan hareketler değil!
Çocuklarda görülen tik ve takıntılar çocukların sosyal gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Tikleri olan birine takıntı ve dikkat eksikliğinin de eşlik edebildiğini belirten uzmanlar, tikleri geçsin diye çocuğunu dövenlerin olduğunu söylüyor. Uzmanlar, tikleri sanki istem dışı değil de çocuğun bilerek yaptığı, ilgi çekmek için yaptığı ya da inadına yaptığı davranışlar gibi değerlendirilmesinin de doğru olmadığını söyledi.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi’nden Çocuk ve Ergen Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, çocuklarda görülen tik ve takıntıların biyolojik kaynaklı olduğunu belirtirken stres ve kaygı durumlarının bu durumu tetiklediğini belirtti.
Tik ve takıntıların birbirinden ayrı şeyler olduğunu, tiklerin vücudumuzdaki bazı kasların istemsizce kısa süreli kasılması sonucu oluşan hareket ve sesler olduğunu belirten Gökten, “Motor tik ve ses tiki olmak üzere iki tür tik vardır. Motor tik yani göz kırpma, burun kaldırma veya boğaz temizleme, ses tiki ise burun çekme gibi tiklerdir. İkisi de vücudumuzdaki belli bazı kasların istem dışı hızlı, ritmik olmayan kısa süreli kasılmaları nedeniyle oluşur” dedi.
Tik ve takıntı farklı ama ilişkileri var
Takıntının ise tikten farklı olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Emel Sarı Gökten, “Takıntı daha farklı bir şey. Takıntı denildiğinde biz daha çok kişinin zihnine istemediği bir halde giren ve onu huzursuz eden düşünceleri, hayalleri ya da dürtüleri anlıyoruz. Genellikle takıntısı olan kişiler bunların verdiği sıkıntıdan kurtulmak için birtakım davranışlar yaparlar ve kendilerini rahatlatırlar. İkisi birbirinden farklı durumlar ama birbirleriyle ilişkileri de var. Çünkü ikisinin de oluşumunda beyinde benzer bölgeler rol oynuyor. Tedavileri de birbirinden farklıdır” diye konuştu.
Tiklerde biyolojik yatkınlık önemli etken
Tiklerde kişinin bunu bir süre engelleyebildiğine ama daha sonra istem dışı tekrar başladığına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Gökten, “Bir çocukta tik varsa çocuğun mutlaka tik geliştirmeye karşı biyolojik yatkınlığı vardır. Tik oluşumunda biyolojik faktörler çok önemli. Beynimizin belli bölgelerindeki işlevsel problemler tike neden oluyor. Çevresel stresörler de çok önemli. Bu stresörler tiklerin başlamasına neden olabiliyor. Ya da başladıktan sonra herhangi bir stres durumunda tiklerde artış olabilir, çocuk daha mutlu olursa tikler azalabilir” dedi.
Psikiyatrik sorunlar tike eşlik ediyor
Çocuğun kaygılanmasının tik için tek başına yeterli olmadığını, çocukta mutlaka biyolojik yatkınlık olduğunu belirten Gökten, “Bize gelen çocuk veya ergen hangi şikâyetle gelirse gelsin sadece o sorunu değerlendirmiyoruz. Ailenin yapısını, çocuğun duygusal yapısını, okul ortamını hepsini değerlendiriyoruz. Tikle gelen çocuklarda eşlik eden başka psikiyatrik problemleri görüyoruz. Tikle beraber en çok gördüğümüz takıntılar yani Obsesif Kompulsif Bozukluk OKB. Tiklerin çocuğun vücuduna verdiği, organlara verdiği bir zarar yok. Ama çevresel faktörler onların çok fazla zedelenmesine neden oluyor. Okulda, sınıfta arkadaşlarının dalga geçmesine maruz kalabiliyor. Tikler toplumumuzda sanki istem dışı değil de çocuğun bilerek yaptığı, ilgi çekmek için yaptığı ya da inadına yaptığı davranışlar gibi değerlendirilebiliyor” ifadelerinde bulundu.
Tikler geçsin diye dövülen çocuklar var
Özellikle yetişkinler tarafından tikleri geçsin diye dövülen çocuklar olduğunu belirten Gökten, “Oysa bu durum kesinlikle çocuğun elinde olan bir durum değildir. Birileri anne babaya diyor ki ‘Döverseniz geçer’ ve gerçekten de çocuğu dövüyor. Çocuğun sürekli bu konuda bir baskı görmesi, dalga geçilmesi bununla ilgili ya da yapmaması konusunda ısrar edilmesi tam tersi etki yapıyor. Çocuğun kaygısını ve sıkıntısını arttırıyor. Bu nedenle de tikler artıyor. Kaygı arttığı zaman hem yoğunluk hem şiddet hem de sıklık olarak tikler de artar” dedi.
Tik olan çocukta takıntı hastalığı da oluyor
“Tikle takıntı birbirinden farklı o yüzden tiklerin takıntıya dönüşmesi gibi bir tehlike aslında yok ama tikleri olan çocukların takıntıları da olabilir. Tik ve takıntılar beynimizin benzer bölgelerinin işlevsel problemi nedeni ile ortaya çıkıyor” diyen Gökten, “Tik problemi ile gelen çocuklarda en çok takıntı hastalığını birlikte görüyoruz. Neredeyse yüzde 50’sinde eşlik eden bir takıntı var. Çocukta çoğunlukla gördüğümüz tikler ergenlerde gelip geçici olan tiklerdir. Bir yıldan daha kısa süre devam eden, çocuğun çok fazla işlevselliğini bozmayan göz kırpması, yüzünü buruşturması gibi hareketler ya da hafif ses tikleri dönem dönem artış ve azalışlar gösterirler. Tikler genellikle yaşla beraber iyileşir. Tikler çocuğun işlevselliğini olumsuz etkilemiyorsa medikal tedavi ya da bir ilaç tedavisine hemen başlamayı düşünmeyebiliriz” diye konuştu.
Tik, takıntı ve dikkat eksikliği bir arada görülüyor
Son yapılan çalışmalarda tikleri olan çocukların hem çok takıntıları hem de dikkat eksikliği olduğunun tespit edildiğini ifade eden Gökten, “Bu üçü bir arada oluyor. Çocuğun zihnine giren sıkıntı yaratan düşüncüler var mı bunlardan kurtulmak için neler yaparlar bunu sorgularız. Takıntı hastalığını mutlaka sorgularız. Özellikle kalem açma olayı duyuyorum. Derste kalem açmak yasak. Bu çocuklar uzun süre oturunca rahatsız olan çocuklar. Öğretmenlere önerilerimiz oluyor. Böyle enerjisi yüksek çocuklara görev verin o yapsın diyoruz. Dikkat eksikliği okulla birlikte daha çok ortaya çıkıyor. Tikler ortalama 7-8 yaşlarında başlıyor. Aileler ‘Sınıfta oturamıyor, ödev yaptıramıyoruz” diye şikâyetlerle geliyor. Takip ettikçe tiklerinin de olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı
Takıntı hastalığı teşhisi alan çocuğa medikal bir tedaviye başladıklarını belirten Gökten, “İlaç tedavisi mutlak gerekiyor. İlaçsız tedavi bu tür çocuklarda mümkün değil, çok zor. Kullandığımız ilaçlar çocuk grubuna özel ilaçlar. Aileler bu konuda rahat olmalılar” diye konuştu.
Aileler daha takıntılı
Takıntı hastalığıyla kendilerine getirilen bir çocukta ailenin daha kaygılı olduğunu belirten Gökten, “Takıntılar ailenin yaşamını da olumsuz etkiliyor. Çocuk aileyi de bu takıntı çarkının içine katıyor. Aileler hep kaygılı, endişeli oluyor. Medikal tedavinin yanında ailenin bilgilendirilmesi çok önemli. Onları yatıştırmak bu durumun tedavi edilebilir olduğunu anlatmak gerekir” şeklinde konuştu.
Aile, hekim, öğretmen ve okul işbirliği yapmalı
Gökten, “Biz tedaviyi aileye karşı yapamayız, aileyle birlikte yapmalıyız. Bir ekip gibi çalışalım ki çocuğu tedavi edebilelim. Çocukla ilgili çalışma ailenin, okulun, hekimin, öğretmenin iş birliğiyle başarılı olur” açıklamasında bulundu
Kurum Haberi