• Haberler
  • Tarih Boyunca Put ve Putperestlik

Tarih Boyunca Put ve Putperestlik

İlk insanın yaratılışı, ilk isyanın da başlangıcıydı yeryüzü tarihinin. Allah, dem'i yarattığında, diğer Kendisini hamd ile takdis ve tesbih eden varlıklara secde etmelerini ve yarattığı bu yeni varlığın farklılığını kabullenmelerini istemiş,bu emre Melekler itaat ederken, Cinlerden olan İblis isyan etmiştir. Bu isyan Yüce yaratıcının varlığına/birliğine değil, emretmiş olduğu buyruğuna karşıidi. Yaratılış fıtratlarının üstünlüğünün kendisini galebe çaldığı bir bakış açısı idi. Ateşin topraktan üstün olduğunun haykırışı idi. İleriki tarihlerde başlayacak Yüce Allah'ın Rububiyette ve Ulûhiyette eş koşulmasının da temelleri böylece atılmış olacaktır. Bu ilk isyan kıyamete kadar devam edegelecek olan TEVHİD ve ŞİRK mücadelesinin de başlangıcıydı.

İlk insanın yaratılışı, ilk isyanın da başlangıcıydı yeryüzü tarihinin. Allah, Âdem’i yarattığında, diğer Kendisini hamd ile takdis ve tesbih eden varlıklara secde etmelerini ve yarattığı bu yeni varlığın farklılığını kabullenmelerini istemiş,bu emre Melekler itaat ederken, Cinlerden olan İblis isyan etmiştir. Bu isyan Yüce yaratıcının varlığına/birliğine değil, emretmiş olduğu buyruğuna karşıidi. Yaratılış fıtratlarının üstünlüğünün kendisini galebe çaldığı bir bakış açısı idi. Ateşin topraktan üstün olduğunun haykırışı idi. İleriki tarihlerde başlayacak Yüce Allah’ın Rububiyette ve Ulûhiyette eş koşulmasının da temelleri böylece atılmış olacaktır. Bu ilk isyan kıyamete kadar devam edegelecek olan TEVHİD ve ŞİRK mücadelesinin de başlangıcıydı.
Âdem ve eşi kendilerine sunulan her türlü nimet içerisinde cennet de yaşamlarını sürdürmekteve Rablerini hamd ile tesbih etmekteydiler. Kovulmuş ve lanetlenmiş Şeytan, bu huzuru daha fazla sürdürmelerine göz yumamaz bir tavırla insanoğlunun Âdem de şekillenen ilk yasak kılınan buyruğa karşı gelmelerini ve kendisi ile beraber kovulanlardan kılınmalarını sağlayacaktı. Ve başarılı da oldu. Ama kendisi gibi sürdürülebilirliğini sağlayamadı. Âdem hatasını anladı ve hemen pişman olanlardan olarak Yüce yaratıcısına secdeye kapanarak tövbesini sundu. Ve Adam oldu. İblis isyanın da direndi ve Şeytan oldu.
Tarihi süreç içerisinde çoğalan insanoğlu bu Tevhid ve Şirk mücadelesinin ana unsurları olarak geçici bir yaşamın merkezi olan yeryüzündeki rollerini, ebedi bir hayatın sunulduğu ahiret yaşamında ki akıbetlerinin hazırlayıcısı olarak icra etmektedirler. Tevhid mücadelesinin öncülüğünü Allah’ın kendi kavimlerinden seçtiği erdem sahibi elçileri ve bu elçilerin varisleri olan müminler, şirkin öncülüğünü ise kıyamete kadar kendisine mühlet verilenlerden olan Şeytan ve onun yolunda giden ete/kemiğe, şekillere, ideolojilere bürünmüş tağutlar/putlar ile temsil edilmektedir.
Tevhid çağrısı; Kâinatın/varlıkların/semavatın ve arzın, mülkiyetin yegâne sahibi ve yaratıcısı olan Allah’ü Teâlâ’nın her anlamda birlenmesi, O’na hiçbir şeyin ortak koşulmaması ve beşeriyetin kendi arasındaki hukukunun da belirleyicisi olduğunu kabullenmek ve gereğini yerine getirmektir. Şirk ise; Yaratıcı olarak kabullendikleri Allah’ü Teâlâ’ya bir takım varlıkları, nesneleri, kurum ve kuruluşları ortak kılmak suretiyle Kendisine daha çok yaklaşılacağını, yeryüzüne müdahil olmayıp ve sadece göklerde taht kuran bir varlık olarak görme çağrısıdır. Bu oyun, çirkin amellerin ve düşüncelerin Şeytan tarafından insanlara güzel gösterilmesidir.
Put ve putçuluk şirk dininin adeta vazgeçilmezleridir. Kerim kitabımızda sanem (çoğulu esnam) olarak geçen bu kelime heykel, dikili taş, ideoloji, kurum ve kuruluşlar…vs birçok geniş anlamda kullanılmaktadır. Türkçe de kullandığımız put kelimesi ise Farsçadan geçmiş ve bizim dilimizde “Fetiş” olarak isimlendirilen “Doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne” tanımının karşılığıdır. İnsanların Yüce Yaratıcıya ulaşmada aracı koşarak Rablik ve İlahlık sıfatlarının bir kısmını tevdi ettiği nesneler.
Kerim kitabımız geçmiş kavimlerin kıssalarını anlatırken ortak özelliklerinin; Tevhidi gerçeklerden uzaklaşarak şirk içerisine gömülmek suretiyle yeryüzünün bir adalet toplumu olmaktan çıkarılarak, zulüm toplumuna dönüştürülmesi mücadelesi olarak bildirmektedir. Detayları ile verilen ilk örnekleme Nuh kavmidir. İnsanlığın ikinci atası olarak bilinen ve ilk toplumsal helakin yaşandığı bu kavim, azgınlıkta sınır tanımaz olmuş, asırlarca uğraşmasına rağmen bir gemi dolusu iman erinden fazlasını tufandan kurtaramayan bir peygamberin Tevhid mücadelesi bütün ayrıntılarıyla işlenmiştir. Büyük bir günün azabından kurtulmalarının tek yolunun Bir olan Allah’a kulluk etmek olduğunu ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaları gereğini haykırmaktan başka bir şey yapmayan bu kutlu elçi başta öz oğlu ve eşi olmak üzere kavminin kahir ekseriyeti tarafından yalanlanmıştır.
Put ve putçuluk dediğimizde İbrahim peygamber kıssası bize çok farklı şeyler anlatmaktadır. Panteonda ki put yapımcısı ve oranın muhafızlığını yapan başta babası Azer’e ve tüm Mezopotamya’daki Keldani kavmine tapına geldikleri bu varlıkların aczi yetini tüm putları kırıp en büyüğünün boynuna astığı balta ile düşünmelerini ve ibret almalarını salık vermektedir. Güneşin, ayın ve yıldızların batmasıyla “batanlar benim Rabbim olamaz” diyerek kavmine bunlarında bir fayda ve zarar sağlayıcılar olamayacağını bildirmektedir.
Yine Musa peygamberin İsrail oğulları ile olan mücadelesinde kendisini Rab olarak ilan eden Firavunun zulmünden kurtardıktan sonra, aralarında Harun peygamber bulunmasına rağmen Samir’inin yapmış olduğu buzağıdan puta nasıl tapına geldikleri üzerinde çok düşünmemiz gerekiyor. Samir’i ve puta tapan diğer İsrail oğulları bu buzağıya kendilerini Allah’a daha çok yaklaştırması için tapındıklarını iddia etmişler ve adeta niyetlerinin sahih olduğunu vurgulamışlardır.
Hz. Peygamber (sav)’in kavmi de putperest bir topluluktu. Onlarda Göklerin, yerin, kâinatın tek yaratıcısının, yağmuru yağdıranın, güneşin doğudan doğmasını sağlayanın, ayın ve yıldızların yaratıcısının Allah olduğunda hiç şüpheleri yoktu. Lat, Menat, Uzza, Hubel ve yüzlerce, binlerce put onların Allah ile irtibatını sağlayan birer nesnelerdi. O müşrikler, Allah’ın yeryüzüne müdahil olmaktan uzak, bu işi seçkin insanlar, nesneler ve Darun Nedve kanalı ile yaptığına inanmaktadırlar. Kendi aralarındaki hukuku kendileri belirlemekte, olağan ve olağanüstü gerçekleştirecekleri her eylemi kutsallık atfettikleri en büyük putları Hubel uğrunda fal çekmek suretiyle belirlemektedirler.
Bu yazımızda örnekleme aldığımız dört peygamberin, Allah’a eş koşulan nesnelerin (putların), kavimleri tarafından çok iyi niyetli(!) yaklaşımlılarla oluşturulmuş bir inanç şekliyle mücadele olduğunu görmekteyiz. Bu yaklaşım diğer tüm peygamberlerin kendilerine elçi olarak gönderildikleri kavimlerde de var. Zaten o kavimlere peygamber gönderilmesinde ki en temel sebep, inançta oluşan sapmadır. Tevhid den uzaklaşıp şirke düşmeleri ve inançta oluşan zulmün, insani tüm ilişkilere yansıması, toplumun ifsat edilmesi neticesindedir.
Melekler, salih insanlar, güçlü canlılar (insan ve hayvan cinsinden), kral/imparator, kraliçe/imparatoriçe ve benzer varlıklar Sembolleşmiş/heykelleşmiş nesnelere toplumlar tarafından dönüştürülerek tapına gelinmiştir. Bunlarla da kalmayarak peygamberler ve din adamları ile birlikte insanoğlu heva ve heveslerini dahi Rab edinebilmişlerdir. Hıristiyan dünyanın Hz. İsa ve Hz. Meryem için, Yahudi dünyasının Hz. Üzeyir için ve tüm dinler de din adamları ile ilgili yakıştırmalar bunların birer örneğidir. İsa (as) ve Üzeyir’i (as) Allah’ın oğulları, Melekleri Allah’ın kızları ve Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını da helal sayan din adamlarına yüklenen misyon ve tanımlamalar Rububiyette Allah’a ortak koşmaktan başka bir şey değildir. Kutsamanın aşırı yüceltmeciliktende olabileceğinin en güzel tanım ve tasvirleridir bunlar.
Bütün Tevhidi dinlerin ortak adı İslam temel ve vazgeçilmez şart olarak; Yegâne yaratıcı, hüküm ve hikmet sahibi, tüm kâinatın tek halikı, göklerin ve yerlerin tek hâkiminin Allah olduğunun dil ile ikrar/kalp ile tasdik edilmesi olarak bildirmiştir. Yaşamın bu kabule göre şekillenmesi ve anlam kazanması, kula kulluktan sıyrılıp Allah’a bütün samimiyeti ile kul ve teslim olunmasıdır. Tüm peygamberler kavimlerine mesajı sunarken “Müslümanların ilki olmakla emir olunduklarını” bildirmekte ve atalarının tapına geldikleri batıl dinlerinden uzaklaşarak Hakikate yönelmelerini söylemektedirler.Bu tercihin çok net olması, biraz ondan biraz bundan olunamayacağını, şah damarından dahi yakın olan Allah’ın her şeyi gören ve gözeten olduğunu bilmelerini istemektedirler. Aksi bir durum,sahih ve salih niyetlerle de yapılmış olsa dahi sıfır ile çarpmak anlamına geleceğini biz Âdemoğullarına bildirilmektedirler.
Bizlere kadar ulaşan yazılı metin, lahit, anıt ve figürler yardımıyla geçmiş kavim ve toplumların monoteist bir Tanrı inancından nasıl uzaklaşıp, politeist bir Tanrı inancına saptıklarını görmekteyiz. Tanrı, iyilik/güzellik ve kötülük/çirkinlik olarak ikilemeden, güneşin, yağmurun, rüzgârın, savaşın, barışın… vsTanrıları olarak çoklandığını görmekteyiz. Kötülüğün tanrısı Ehrimen’e karşı iyiliğin Tanrısı Ahura Mazda (Hürmüz), Ay Tanrıçası Selene’nin karşısına, güneş Tanrısı Helios çıkarılarak insanlar putlaştırdıkları heykellerine asırlar boyu tapına gelmişlerdir. Roma ve Yunan mitolojisi bu sembolleşmiş Tanrılardan geçilmektedir. Günümüzde de cari olan Hristiyan inancına sahip insanların İsa ve Meryem ikonlarına karşı gösterdikleri tazimde bunlardan geri kalmamaktadır. Hinduizm, Budizm, Şintoizm gibi beşer aklının ihdas ettiği inançlarda da kurucu unsur varlıkların ikonları ve heykelleri önünde insanlar ibadet etmekte ve tazimde bulunmaktadırlar.
Şehrimizde Mazakaland isimli bir eğlence merkezi kuruldu. Bu eğlence merkezinin yola yakın tarafına da bir kolezyum inşa edildi. Bu kolezyuma da geçmiş Yunan ve Roma Tanrı/Tanrıça heykelleri dikildi. Şehrimize Sivas tarafından giren ve çıkanların görmeden geçmesi imkânsız olan bu yapıt hangi amaç ve gaye için yapılmış olursa olsun kabullenilmesi imkânsız bir olaydır. Oraya çocuklarını götüren aileler, “bunlar nedir?” diye soran çocuklarına nasıl bir cevap verebilmektedirler. Bunlar “Tanrı” ve “Tanrıça” heykelleri diyebilmekte midirler?
Kolezyum; İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan FlavianusAmfitiyatro olarak da bilinen Kolezyum bir arenadır. Usta bir komutan olan Vespasianus tarafından MS 72 yılında yapımına başlandı ve M.S. 80 yılında Titus döneminde tamamlandı. Daha sonraki değişiklikler Domitian hükümdarlığı zamanında yapılmıştır. İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenlerdi. Dövüşlerde ölenler ve öldürülenler Tanrılara kurban edilirdi. Bunlardan başka pek çok halk gösterileri, taklit deniz savaşları, hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar olurdu.
Yapılan bu kolezyum’un duyarlılık sahibi tüm müminleri rahatsız ettiği tartışmasız bir hakikattir. Bunu makul görmek, bununla ilgili gerekçeler ortaya sunmak en az olayın kendi vahameti kadar vahim bir yaklaşım olur. Yapılması gereken en doğru tutum bu çirkinliği ve ayıbı gidermektir. Umuyorum toplumun duyarlı kesiminin bu talebi karşılık bulur ve çocuklarımızın tertemiz zihinlerinin kirlenmesinin önüne geçilir.

Musatafa Doğu'nun yazısı.....

Bakmadan Geçme

Kayseri Gündem - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!
WhatsApp İhbar Hattı
0533 704 84 10
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!