ŞEKER GÖLÜ'NDEKİ SELÇUKLU KÖŞKÜNÜN HALİ

Kayseri Gündem gazetesi yine bir ilke imza atarak, Şeker Gölü'ndeki bilinmeyen tarihi ve 'unutulmuşluğunu' gün yüzüne çıkarıyor. Gazetemiz yazarlarından ve Mimar Ve Mühendis Grubu (MMG) Kayseri Şubesi Başkanı Celal Dündar Selçuk, acil bakım bekleyen birçok tarihi mirasımıza ve özellikle de Şeker Gölü'ndeki Selçuklu köşküne dikkat çekiyor. İşte MMG Kayseri Şubesi Başkanı Celal Dündar Selçuk'un çarpıcı araştırma yazısı:

CELAL DÜNDAR SELÇUK: “Henüz imar planı uygulanmadığından vakit varken, kalıntılar kazanılamasa dahi hiç olmazsa yok olmasını önlemek adına bu hatadan dönülmesi için gerekenler acilen yapılmalı ve imar planının bu bölgenin günümüze kazandırılarak mesire yeri değil, bir Açık Hava Müzesi şeklinde yeniden düzenlenmesi esas olmalıdır.”
Evvela ne derin saygı ve muhabbetlerimle, canı gönülden bir merhaba diyerek başlamak istiyorum. Malumunuz üzere gazetemiz, yerel gazetecilikte ezber bozan nitelikte bir yayıncılık anlayışıyla yeniden bir yapılanma sürecine girmiştir. Bendeniz de bu yapılanma sürecine heyecanla tanık oluyor ve gerek gazetemiz gerekse memleketimiz adına hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.

Gelelim bugünki konumuza:

Bir süre evvel yerel kalkınma kapsamında, yasal bir takım düzenlemelerle, illerimizde KENT KONSEYLERİ teşekkül ettirildi. Kent Konseylerine gönüllülük esası ile yerel kurum ve kuruluşların yanı sıra Sivil Toplum Kuruluşları da dâhil edilerek, en geniş katılımın sağlanması ve toplumun her kesiminin sesinin ve görüşünün, bu konseyler aracılığı ile yerel yönetime iletilmesi hedeflendi.  Kent Konseyi bünyesinde farklı konu başlıklarında Çalışma Grupları oluşturulup, dileyen her konsey üyesi kuruluştan bu çalışma gruplarına üye kabul edilerek çalışmalar yürütüldü. Bendeniz de bir dönem bir çalışma grubuna başkanlık yaptım. Bu çalışma grubunda, farklı kuruluşlardan, tanışmaktan ve birlikte çalışmaktan onur duyduğum ayrıca keyif aldığım birçok değerli insan ile birlikte olma fırsatı buldum. Tüm çalışma gruplarında heyecanla gayretli birçok projeler üretilerek konseye sunuldu. Bu projeler sadece TAVSİYE niteliğinde olup herhangi bir yaptırımı bulunmamaktadır. Bu projeler çeşitli aşamalardan(!) geçerek, şayet uygun bulunur ise nihayetinde konsey genel kuruluna sunularak meclise sevk ediliyor.

Buraya kadar sıkıntı yok elbette. Ne var ki, hem çalışma grubu mensuplarının hem de konsey yürütme kurulunun “tecrübesizliği” olsa gerek beklenen performans hâlâ sağlanamıyor. Ben hüsn-ü zan ederek “tecrübesizlik” tabirini daha uygun buldum. Ancak bu yapıda çalışmış birçok gönüllünün görüşü ise, yasal düzenlemenin dayatması olmasa kimsenin böyle bir çatıdan çıkacak hiçbir projeyi önemsemediği ve oldu ya, fırsat bulup meclise kadar sevk edilen projelerin de türlü bahanelerle uygulamaya sokulmayarak ya iade edildiği ya da rafa kaldırıldığı yönünde.  Bu anlayış değişmediği sürece de Kent Konseylerinden bir fayda ummak mümkün gibi görünmüyor.

Bendeniz de, görev yaptığım süre içinde hakikaten çok önemli bulduğumuz, uygulanmasını elzem olarak gördüğümüz projeler içinde belki de en önemlisini buradan gündeme taşıyarak kamuoyunun değerlendirmesine sunmayı gerekli buldum.

Bahsi geçen projemizin fikir sahibi çok değerli kardeşim Av. Ferhat Çakır. Kendisine buradan bir kere daha teşekkürlerimi sunuyorum. Proje yazı başlığı olan Tarihî Ve Kültürel Miraslarının Günümüze Kazandırılması ismini taşıyor. İlimizde bulunan ve ilgisizlik nedeniyle yok olma tehlikesiyle burun buruna olan tarihî mirasımızı gündeme taşıyarak yetkililerin ilgisi çekmek, bu kapsamda projeler oluşturarak ulusal hatta küresel temelde destekler sağlamak. Sözü uzatmadan projenin sunumuna geçelim:

 GENEL AMAÇ ve PROJE KAPSAMI

—        Bu projenin genel hedefi Kayseri İlimizin Tarihî ve Kültürel Miraslarının günümüze kazandırılması, gelecek nesillere aktarılmasının sağlanması, gerek güncel sosyal ve kültürel yaşantımızda halkımızın istifadesine sunmak gerekse turizm sektörüne katkı sağlamaktır.

—        Proje kapsamı şu an itibariyle gündemimizde olan tarihi yapı ve mekânların kazanımı olmakla birlikte proje kapsamına uygun bulunacak diğer miraslarımızın da tespiti ve günümüze kazandırılmasıdır.

 

PROJENİN HEDEFLERİ

—        Projenin Ana hedefleri:

—        Kayseri İlimizin Tarihî ve Kültürel Miraslarının günümüze kazandırılması

—        Bu mirasın gelecek nesillere aktarılmasının sağlanmasıdır.

—        Proje Ara Hedefleri:

—        Güncel sosyal ve kültürel yaşantımızda halkımızın istifadesine sunmak

—        Turizm sektörüne katkı sağlamak

—        Doğru şehirleşme ve yapılaşmaya katkı sağlamak

—        Örnek projelerle EMSAL oluşturmaktır.

PROJE KAPSAMINDAKİ MİRAS LİSTESİ

—        Bugün itibariyle proje kapsamındaki miras listesi:

—        SALTANAT SARAYI (DEVLETHANE)

—        KUBADİYE KÖŞKÜ

—        TALAS AMERİKAN KOLEJİ

—        KURUKÖPRÜ SU KEMERİ

—        VEZİRHANI

—        GESİ KARABAĞ KİLİSESİ

 

Projenin ilk aşamasında Selçuklu Tarihinin önemli merkezlerinden biri olan Kayseri’deki Selçuklu miraslarından Devlethane ve Kubadiye Köşkü ele alınmıştır.

 

ULUĞ SULTAN İLE ALTIN ÇAĞ

 

SELÇUKLU TARİHİNDE I. ALAEDDİN KEYKUBAT DÖNEMİ ve KAYSERİ’NİN ÖNEMİ

Selçuklu döneminde, Osmanlı gibi BAŞKENT kavramı yoktur. Bunun yerine HÜKÜMET MERKEZLERİ bulunurdu. Selçuklular devrinde Sivas, Kayseri ve Konya şehirlerinin çok büyük önemleri vardı. Kayseri İli de hükümet merkezlerinden biri konumundaydı.

Tarih sahnesinde yaklaşık 230 yıl var olan Türkiye Selçuklu Devleti’ne altın çağını yaşatan I. Alâeddîn Keykubad ise 1220-1237 yılları arasında hüküm sürmüş Onuncu Selçuklu Sultanıdır. Devraldığı ülkeyi 17 yıllık saltanatı boyunca kendisinden sonra gelenlerin aksine her yönü ile daha da geliştirerek zirveye taşımayı başarmıştır. Kaynaklarda akıllı, adaletli, faziletli ve dindar olarak tarif edilen Alâeddîn Keykubad’ın gerek Müslüman gerekse gayr-i müslim tebeası ile her zaman iyi ilişkisi olmuştur. Ticaretin gelişmesine de çok önem veren Sultan, tüccarların korunması için kervansaraylar yaptırmıştır.

 Ünlü tarihçi Aşıkpaşa-zâde, “Tarih-i âl-i Osman” adlı eserinde Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu’da Türkmen çevrelerde kurulan Ahi teşkilâtını anmaktadır. Yazar Bacıyân-ı Rum (Anadolu Bacıları) diye Türkmen kadınlara mahsus bir örgütten de bahseder. Bu örgütün Ahi teşkilâtının kadınlar kolu olduğu anlaşılmış bulunmaktadır. Esasen bu iki teşkilât Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı yıllarında Selçuklu devletini yeniden yapılandırma çalışmalarının bir parçası olarak devletin destek ve himayesinde kurulduğu görülmektedir. Bu Sultanın Ahi ve Bacılar için Kayseri’de bir sanayi sitesi inşaa ettirdiği de bilinmektedir. Araştırmalar, Türkiye Selçukları döneminde Ahi Teşkilâtının ilk olarak Orta Anadolu’da (Kayseri) XIII. yüzyılın başlarında ortaya çıktığını ve bu asır içinde bütün Anadolu’ya yayıldığını göstermektedir.

Özellikle Türkmenlerin Uluğ Sultan diye andıkları I. Alaeddin Keykubad zamanında bütün Anadolu’ya yayılmış ve devletin yapısı içinde yer almıştır.

Alâeddin Keykubad ilim, kültür ve sanatı sevip himaye ediyor, kendisi de bizzat yüksek bir kültürle donatılmış bulunuyordu.

Sultan Alâeddîn Keykubad devrinde Türkiye Selçuklu Devletin’deki refah, istikrar, huzur ve en önemlisi ilme ve âlimlere gösterilen saygı, hoşgörü üzerine Anadolu’ya gelen değerli âlimler sayesinde günümüzde bile önemini hissetiren Mevlana Celâleddîn-i Rumî ve Sadreddîn Konevî gibi değerli âlimler yetişmiştir.

SALTANAT SARAYI DEVLETHÂNE - SELÇUKLU DEVLETİNİN SARAY-I ÂLİYESİ

SARAYIN ÖZET TARİHÇESİ

Selçuklular döneminde Kayseri’de inşa edilmiş en erken tarihli saraydır. Bugün tamamen yıkılmış ve ortadan kalkmış olmasına rağmen son yıllarda yapılan çalışmalar yerini belirleyici ipuçları vermiştir. Saray hakkındaki en erken tarihli bilgi, Süryani Mihael’e ait Tarih kitabının III. Cilt, syf.237 de yer almaktadır. Buna göre saray, şehir merkezinde eski bir yapı üzerine kurulmuştur. Yine ünlü tarihçi İbn Bibi’nin aktardıklarından Saltanat Sarayı Selçuklu sultanı I.İzzettin Keykavus tahta geçmeden önce de varolan bir yapıydı ve Selçuklu sultanları bu sarayda tahta oturmuş ve ülkeyi buradan idare etmişlerdi.

Dönemin kaynaklarından bu sarayın Selçuklu Devletinin MERKEZİ konumunda olduğu, I.Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılan Keykubadiye Sarayının ise daha ziyade sultanların dinlendiği sayfiye yeri olduğu anlaşılmaktadır.

Devlethane hakkında bilgi veren dönemin kaynakları, yapının etrafının yüksek duvarlarla çevrili olduğunu ve meyve bahçelerinin içerisinde bulunduğunu, saray odalarının çinilerle süslendiğini belirtmektedir. Yine aynı kaynaklar sarayın içinde bir mescidin varlığından ve şehirdeki bir camiyle arasında gizli bir geçit olduğundan bahsetmektedir.

 

KEYKUBADİYE SARAYI - SULTANLARIN KÖŞKÜ

KÖŞKÜN ÖZET TARİHÇESİ

Tarihî kaynaklar bu yapıdan en erken 1223 yıllarında bahsetmekte, Miladi 1224 – 1226 yıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu tarih aralığı sarayın I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırıldığı ihtimalini güçlendirmektedir.

Şehir merkezindeki Saltanat Sarayından ayrı olarak şehrin batısında ve günümüzde Kayseri Şeker Fabrikası sınırları içinde yer alan Şeker Gölünün kıyısına bu köşkü yaptırmış ve yazlık olarak kullanmıştı. Kayseri’deyken zamanının çoğunu burada geçiren Sultan, elçilerle görüşmelerini bile burada yapmaktaydı. Sefere hazırlanan Selçuklu ordusunun Keykubat tepesi ardındaki MEŞHED ovası olarak bilinen yerde toplandığı, sultanların seferden önce yine bu köşkte dinlendikleri de aktarılmaktadır.

Tarih kaynaklarında Keykubadiye Köşkü ayrıntılarıyla tasvir edilmektedir.

Bunlardan İbn Bibi köşkü şöyle överek anlatır:

“…Bahçesinde yeşil bir deniz vardı. Yüzen balıkların kulaklarındaki halkalar altından, sırtlarındaki zırhlar gümüştendi. Sultan bir eyvanda oturur, eyvanın önünde suyunu kevser suyundan alan ve gül suyu akıtan bir çeşme vardı. Her yer çayır, çimen ve gül idi.

O bahçe ki; sanki oraya açılan kapı firdevs cennetine açılırdı…”

Sultan ayrıca Beyşehir gölü kıyısında da kışlık olarak kullandığı Kubadabad Köşkünü de yaptırmıştır.

Bugün büyük bölümü günümüze kazandırılmış olan Kubadabad Köşkü (Konya, Beyşehir) ile Keykubadiye Köşkünün mimari planlarının benzediği ve her ikisinin de bizzat Alaeddin Keykubat tarafından tasarlandığı da ileri sürülmektedir.

Tarih kaynaklarında aktarıldığı üzere Devlethanede verilen bir ziyafette büyük oğlu Gıyaseddîn Keyhüsrev ile işbirliği yapan veziri Saadettin Köpek tarafından zehirlenen Sultan, rahatsızlanınca Devlethaneden ayrılarak bu köşke gelmiş ve burada vefat etmiştir. Bugün sivri tonozlu bir yapı kalıntısı, köşk mescide benzer küçük baldaken yapı ve bazı yapı temel izleri ile çok sayıda Selçuklu Çini örneklerinden başka hiçbir şey günümüze ulaşamamıştır.

YAPILAN KAZI ÇALIŞMALARI

Çeşitli tarihlerde muhtelif arkeolojik kazılar yapılmış, bu kazılarda mevcut kalıntılar ve gölün etrafında muhtelif yapı temel izleri, iskele kalıntıları ile birlikte sır altı ve sır üstü tekniği kullanılmış bol miktarda çini bulunmuştur.

Yapılan kazılar birkaç günle sınırlı kalmış ve ödenek yetersizliği, gölün suyunun mani olması, 12 Eylül ihtilâli ve ilgisizlik gibi nedenlerle sona gelinemeden yarıda bırakılmıştır.

1953 – M. Zeki Oral ; 1968 – Prof. Dr. Oktay Aslanapa ; 1980 - Prof. Oluş ve Rüçhan ARIK ve 1992 yılında da farklı kazı çalışmaları sürdürülmüştür.

KALINTILAR ve İMAR PLANI İLİŞKİSİ

Güncel İmar durumu yukarıda görülmektedir. Bölgenin Kuzeyinde çok büyük bir bölüm Yeşil alan olarak planlanmıştır. Bu durum projenin lehinedir.

Ancak onaylı imar planında bilgi eksikliğinden kaynaklandığı düşünülen bazı hatalar tespit edilmiştir (Bkz. Detay.1). Henüz imar planı uygulanmadığından vakit varken, kalıntılar kazanılamasa dahi hiç olmazsa yok olmasını önlemek adına bu hatadan dönülmesi için gerekenler acilen yapılmalı ve imar planının bu bölgenin günümüze kazandırılarak mesire yeri değil, bir Açık Hava Müzesi şeklinde yeniden düzenlenmesi esas olmalıdır.

 SONUÇ ve ÖNERİLER

Sunum boyunca tarihsel önemini açıklamaya çalıştığımız bu tarihî ve kültürel mirasımız gerek zaman içindeki kurum ve kuruluşların tutumu ve duyarsızlığı gerekse toplumumuzun tarihimiz ve tarihî eserler hususundaki kayıtsızlığı nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır.

Kayseri İlimizi belki de tarihî konumunun zirvesine çıkaran bu döneme ait en önemli eseri günümüze kazandırmak ve gelecek nesillere aktarmak çok elzem bir vatandaşlık ve  hemşehrilik görevimizdir.

Tüm bunların yanında kentimizin tanıtımı, tarih ve turizme katkıları bakımından da çok büyük kazanımlar elde edilebilecektir.

İmar planında çok büyük bir alanın zaten yeşil alan olarak planlanmasının avantajından yararlanılarak gerekli ilave düzenlemelerle bölgenin açık hava müzesi haline getirilerek korunması ve kurtarılması henüz mümkün bulunmaktadır. Daha fazla gecikilmesi çok vahim sonuçlar doğurabilecektir.

İlgili ulusal ve küresel tüm kurum ve kuruluşların, bilhassa Tarihî Kentler Birliği ve UNESCO ‘nun ilgisi çekilerek kaynak sağlanması da geçmişe nispetle daha kolaylaşmış bulunmaktadır.

Sonuç olarak yapılacak tüm çalışmaların her aşamasında üzerimize düşen her türlü görevi severek üstleneceğimizin bilinerek gerekli tüm bilimsel araştırmalara ve planlama çalışmalarına biran önce başlanılması ve böylesi bir tarihî mirasın günümüze kazandırılması için yerel ve ulusal tüm çabaların seferber edilmesini önemle arz ediyoruz.

KAYNAKLAR

          Prof. Dr. Oktay ASLANAPA, Kayseri’de Keykubadiye Köşkü Kazıları, Türk Arkeoloji Dergisi Sayı:XIII-1 1964

          Yrd.Doç.Dr. Osman ERAVŞAR, Çekül Mozaik Dergisi, Kayseri’deki Selçuklu Köşk ve Sarayları

          Yrd Doç. Dr. Emine Uyumaz, Sultan I. Alâeddîn Keykubad Devri Türkiye Selçuklu Tarihi (1220-1237)

          Prof. Dr. Mikâil BAYRAM, Türkiye Selçukluları Döneminde Bilimsel Ortam ve Ahiliğin  Doğuşuna Etkisi

          Halit Erkiletlioğlu, Geniş Kayseri Tarihi

Bakmadan Geçme