ŞEHİRLERE İHTİYACIMIZ VAR

Büyükşehir Belediyesi Eğitim Faaliyetleri (BEF) Genel Koordinatörü Tuzcuoğlu 'Biz bundan sonra yeniden şehirlerimizi kurma dönemine giriyoruz. Bu sadece bizim ihtiyacımız değil, dünyanın ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Yeniden şehirlere ihtiyaç vardır.'

T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Medeniyetin Burçları Derneği’nin Kayseri’de düzenlediği ‘Uluslararası Öğrenciler Akademisi devam ediyor.  9. Haftayı da geride bırakan akademinin bu haftaki konukları Hattat ustası Mustafa Demir, Medeniyetin Burçları Derneği Başkanı ve Uluslararası Öğrenciler Akademisi Kayseri Koordinatörü Ali Dursun ve Büyükşehir Belediyesi Eğitim Faaliyetleri (BEF) Genel Koordinatörü Refik Tuzcuoğlu oldu.

Hüsnühatın fetret dönemi

23 Mayıs Cuma günü gerçekleşen haftanın ilk seminerinde Mustafa Demir hüsnühat sanatını anlattı. Hüsnühat ile ilgili genel bilgilere yer veren Demir, hüsnühatın tarihsel sürecini anlattı. Hüsnühatın başlangıçta Kur’an’ın güzel yazılması olarak ortaya çıktığını ve daha sonra bir sanat olarak yoluna devam ettiğini belirten Demir;  “1928 yılında batıya doğru yönelmek isteyenler Arap harflerinden Latin harflerine geçiş yaptı. Bu değişim nedeniyle 1928 ve 1960 döneminde fetret dönemi geçirdik. Ancak bu dönemden sonra önemli hattatlar yetiştirmeye başladık” şeklinde konuştu. Demir, hüsnühatın teorik anlatımının ardından hüsnühat çalışması yaptı. Projeksiyona yansıtılarak gerçekleştirilen çalışma katılımcı öğrencilerin oldukça ilgisini ve beğenisini çekti. Hattat Mustafa Demir’in ardından söz alan Topkapı Enderun geleneğiyle eğitim gören Fatma Demir; “Tezhip sanatı Osmanlı’da günümüzdeki gibi duvarlara asılan bir sanat değil. İnsanların gündelik yaşamlarının her yerinde kıyafetlerinden tutunda padişahların yaşadığı çadırlarda bu tezhinat mevcut olmuş. Bu sadece hayatımızda süsleme olsun diye yapılmamıştır. Bazı şeylerin anlamı var. Bunları meydana getiren insanların hayatında bir anlamı vardı.” İfadelerini kullandı.

“Biyografi ünlüleri gökten yere indirir”

Uluslararası Öğrenciler Akademisi Kayseri Koordinatörü Ali Dursun da 24 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirdiği seminerde ‘Bir İnsanın tanımanın yolu: Biyografi’ konusunu anlattı. Dursun, biyografinin insanı keşfetmek ve yeniden sunmak sanatı olduğunu söyleyerek; “Biyografi zamanın ruhunu yakalamaktır. Biyografi insanların beşeri durumlarını yansıtır. Biyografi ünlüleri gökten yere indirir. Biyografi bir gelecek tasarımıdır” şeklinde konuştu. Biyografi hazırlanırken dikkat edilmesi gereken hususları da aktaran Dursun, bir biyografi hazırlanırken tarafsız olunması gerektiğini vurguladı. Dursun bu konuda Hilmi Yavuz’un da ‘Biyografi yazarı bir maske takmazsa doğruları yazamaz’ dediğini belirterek, biyografi çeşitlerini anlattı. Dursun, katılımcı öğrencilere daha önce dağıttığı Stefan Zweig’ın ‘İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar’ deneme kitabından ‘Bizans'ın Fethi: Fatih Sultan Mehmet ve Bizans'ın fethinde açık kalan kapı’ kısmını okutarak değerlendirmelerde bulundu. Dursun, Zweig’ın bu kitabı ile ilgili yaptığı değerlendirmede anlatılanların gerçeklik ve kurgu karmaşası içerisinde verildiğine dikkat çekti. Kurgunun gerçek olaylarla birlikte ustaca verildiğini ve insanların bu kurgulara inandığını söyledi. Dursun, Afrika’da yaygın olan ‘Aslanlar kendi tarihlerini yazmadıkları sürece avcı hikâyelerine inanmak zorundayız” sözünü hatırlatarak avcıların anlattığı hikâyelerin çoğunun yanlış olduğunu söyledi.  Konuşmasını sonlandırmasının ardından katılımcı öğrencilere kendi ülkelerinde biyografisi yazılan kimsenin olup olmadığını soran Dursun, öğrencilerden çeşitli cevaplar aldı. Dursun, seminerinin bitiminde Prof. Dr. Turan Karataş ile birlikte hazırladığı ve bir biyografi örneği olan Medeniyetin Burçları Rasim Özdenören kitabını hediye etti.

Taş ve toprak arasında yapılan biziz

Büyükşehir Belediyesi Eğitim Faaliyetleri (BEF) Genel Koordinatörü Refik Tuzcuoğlu ise şehir ve kent kavramlarını karşılaştırarak farklarını ortaya koydu. Tuzcuoğlu, İslam’ın şehri özendirdiğini söylediği konuşmasında şehrin Medine demek olduğunu belirtti. Ancak son iki yüzyılda düşüncelerimizden koptuğumuzu kaydeden Tuzcuoğlu, kendi şehirlerimizden vazgeçerek kentlere yöneldiğimizi ifade etti. Tuzcuoğlu; “Kelimeler bize bir şeyler söyler. Kelimelerini kaybeden onun akislerini de kaybeder” diyerek bu yüzden şehir kavramını kaybetmememiz gerektiğini vurguladı.

İnsanların dağarcıklarında ne varsa inşa edecekleri şeylerinde o olacağını belirten Tuzcuoğlu; “Taş ve toprak arasında yapılan biziz. İslam düşünürlerden Farabi ‘bir şehrin gelişmişliğinin kriteri faziletlerin çokluğuyla ölçülür’ der. Batı düşünürlerden Max Weber ise, ‘Bir şehrin gelişmişlik kriteri suç oranının yüksek olup olmaması ile alakalıdır’ ifadelerini kullanır.

            Konuşmasına kent ve şehir karşılaştırması yaparak devam eden Tuzcuoğlu; “Kent insana ruhunu kaybettirmiş ve bir maddi dünyaya hapsetmiştir. Biz kendi şehirlerimizi inşa etmek durumundayız. Kent karmaşa, çelişki, tehdit ve özgüven yoksunluğu demektir. Şehir ise ilim irfan yuvasıdır. Şehir davetçidir. Kent dikta eder. Cehennemin en büyük azaplarından biri yalnızlıktır. Kent hayatı yalnızlığa götürür” ifadelerini kullandı.

            Tuzcuoğlu, kent ve şehir kavramları üzerinden yaptığı değerlendirme üzerinden belediyeciliğin Türkiye Cumhuriyeti’nde 3’e ayrıldığını kaydederek şöyle devam etti; “Birincisi çöküntü dönemidir. Bu dönemde savaşlardan dolayı şehirler yıkılmıştır. İkinci dönemde de sorunlarla mücadele edilmeye çalışılmıştır. Bu dönemde kısmen başarılı olunmuştur. Ancak bu dönemde şehirler yıkıldı ve yerine kentler inşa edildi. Bunda CHP’nin payı büyük. Üçüncü dönemde ise yapılarımızda muhafazakar dokunuşlar görüyoruz. Artık yeni bir döneme girildi. Biz bundan sonra yeniden şehirlerimizi kurma dönemine giriyoruz. Bu sadece bizim ihtiyacımız değil, dünyanın ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Yeniden şehirlere ihtiyaç vardır.”

Tuzcuoğlu’nun konuşmasının ardından soru-cevap kısmına geçildi.

Haber/Fotoğraf: Bünyamin Gültekin

 

Bakmadan Geçme