“Ey inananlar! And olsun ki, içinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, inananlara şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.
Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Allah bana yeter; O'ndan başka tanrı yoktur, yalnız O'na güveniyorum; O büyük arşın Rabbidir." Tevbe suresi 128-129
De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah affeder ve merhamet eder".A’li İmran 31
Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.” Nisa 59
PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR
Hz. İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kabe'nin yanında namaz kılarken, Ebu Cehil ve arkadaşları da orada oturuyordu. Bir gün öncesi bir deve kesilmişti. Ebu Cehil arkadaşlarına: "Falan ailenin kestiği devenin işkembesini kim getirip, secdeye gidince Muhammed'in omuzları arasına bırakacak?" dedi. Oradakilerin en bedbahtı fırlayıp, işkembeyi kaptığı gibi, Aleyhissalâtu vesselâm secdeye kapanınca iki omuzu arasına bıraktı. Buna hepsi güldüler, (keyiflerinden) birbirlerinin üzerine eğilmeye başladılar. Ben (biraz uzaklarında) ayakta durmuş onlara bakıyordum. Eğer bir destekçim olsaydı onu sırtından atardım. Rasulullah secdede idi, başını kaldırmıyordu. Derken biri kalkıp Hz. Fatıma (radıyallâhu anha)'ya haber verdi. O, henüz küçük bir kızcağızdı, geldi, işkembeyi sırtından yere attı. Sonra onlara yönelip, hakaretler savurdu. Aleyhissalâtu vesselâm namazını tamamlayınca, sesini yükseltti ve hepsine bedduada bulundu. Rasulullah dua etti mi üç kere tekrar ederdi, bir şey isteyince de üç kere isterdi. Namazı bitince:
"Allah'ım, Kureyşin (helakini) sana havale ediyorum!" dedi ve üç kere tekrar etti. Rasûlüllah’ın sesi kulaklarına gelince onlardan gülme gitti. Duasından korkuya düştüler. [Beddua edince bu onlara çok ağır geldi. Zira onlar bu beldede yapılan duaların kabul edildiğini biliyorlardı.] Sonra Rasulullah:
"Ey Allah'ım, Ebu Cehl İbnu Hişam'ın, Utbe İbnu Rebia'nın, Şeybe İbnu Rebia'nın, Velid İbnu Utbe'nin, Ümeyye İbnu Halef'in, Utbe İbnu Ebi Muayt'ın helaklerini sana havale ediyorum" dedi. Bir yedinciyi de zikretmişti, aklımda tutamadım. Muhammed'i hak ile gönderen Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, Rasûlüllah’ın ismen zikrettiği bu adamları, Bedir günü hep yerlere serilmiş gördüm. Bunlar, sonra da kuyuya, Bedir kuyusuna sürüklenip atıldılar."
[Buharî, Vudu 69, Salat 109, Cihad 98, Cizye 21, Menakıbu'l-Ensar 29, Megazî 7; Müslim, Cihad 107, (1794); Nesâî, Taharet 192, (1, 161).]
ESMA ÜL HÜSNA
EL-MÜ’MİN (celle celâluhu): Kendine sığınanları koruyan, kalplere iman nuru ilka eden, peygamberlerini tasdik eden. Allah celle celaluhu kendi sıfatlarıyla bizi de şereflendirdi. Biz iman edenlere de Mü’min ismini verdi.
RAMAZAN SÖZLÜĞÜ
SÜNNET
Yol, gidiş, tabiat, şeriat, yüz, yüzün görünen yeri, alışılmış yol. Hz. Peygamber'in söz, fiil ve takrirlerinin bütününü ifade eden terim. Çoğulu "sünen"dir.
Kur'ân-ı Kerim'de dört ayette "öncekilerin sünneti" ifadesi "önceki ümmetlerin izlediği yol" veya "önceki ümmetlere uygulanan hüküm" anlamında kullanılmıştır (el-Enfâl, 8/38; el-Hicr, 15/13; el-Kehf, 18/55; Fâtır, 35/43). İki ayette çoğul olarak kullanılmıştır. Şu ayette şeriat anlamı görülür: "Şüphesiz sizden önce bir çok Şeriatlar gelip geçmiştir" (Âli İmran, 3/137). Şu ayette de "öncekilerin yolları" anlamında kullanılmıştır: Allah size bilmediklerinizi tam olarak açıklamak, sizi öncekilerin yollarına iletmek ve sizin tevbelerinizi kabul etmek ister" (en-Nisâ, 4/26; ayrıca bk. el-İsrâ, 17/77). Sekiz ayette de Âllah'ın sünneti" ifadesi geçer. Bu, Allah'ın evreni, canlıları ve toplumu yaratırken veya daha sonra yönetirken izlediği yolu, metodu, kanun ve prensipleri ifade eder. Bu prensiplerin değişmeden devam edeceği bildirilir: "Allah'ın öteden beri gelen sünneti (âdeti) budur. Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişme bulamazsın" (el-Feth, 48/23; ayrıca bk. Fâtır, 35/43; el-Ahzâb, 33/62).
Sünnet sözcüğü bir kişiye nispet edilince, onun iyi veya kötü, sürekli olarak yapa geldiği davranışlarını kapsar, Hz. Peygamber'in şu hadisinde bu iki zıt anlamı bir arada görmek mümkündür: "Güzel bir yol alana onun sevabı ve kıyamete bu yoldan gidenlerin sevabı vardır. Kim de kötü bir yol açarsa, bu yolun sorumluluğu ve kıyamete kadar bu yoldan gidenlerin sorumluluğu ona aittir" (Müslim, İlim, 15; Zekât, 69; İbn Mâce, Mukaddime, 14; Dârimi, Mukaddime, 44; Ahmed b. Hanbel, IV, 362).
Sünnet, Kur'ân-ı Kerim'den sonra ikinci ana kaynaktır. Fıkıh usulünde delil olarak kullanılan sünnet, Hz. Peygamber'den geliş şekline göre; söz, fiil veya tasvip (takrir) olmak üzere üçe ayrılır.
1. Kavli sünnet: Hz. Peygamber'in çeşitli vesilelerle söylemiş olduğu sözlerdir. Meselâ; Âmeller ancak niyetlere göredir ve herkese niyetinin karşılığı vardır. Kim Allah ve Rasulü için hicret etmişse, onun hicreti Allah ve Rasulünedir. Kim elde edeceği bir dünyalık veya evlenmek istediği bir kadın için hicret ederse, onun hicreti de, kendisi için hicret ettiği kimseyedir" (Buhârî, Bed'ü'l-Vahy, I; İmân, 41; Müslim, İmâre, 155).
"Ramazan hilalini görünce orucu tutun, Şevval hilalini görünce orucu yiyin" (Buhârî, Savm, II; Müslim, Sıyâm, 4,18).
2. Fiilî sünnet: Hz. Peygamber'in namaz kılışını ve haccedişini örnek verebiliriz. Allah elçisi; "Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın " (Buhârî, Ezân, 18; Edeb, 27; Âhad, I).
"Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alın" (Ahmed b. Hanbel, III, 318, 366) buyurmuştur. Yine Hz. Peygamber'in savaşlarda yapmış olduğu işler de fiili sünnete girer.
3. Takriri sünnet: Hz. Peygamber'in görüp işittiği bir işe karşı çıkmaması ve onu kabul etmesidir. Çünkü Allah'ın Rasulü bir işin yapıldığını gördüğü veya işittiği halde onu reddetmemiş ve susmuşsa, bu durum onun bu işi tasvip ve kabul ettiği anlamına gelir.
Meselâ; Bir gün Hz. Peygamber. kabir başında ağlayan bir kadına rastlar. Ona; "Allah'tan kork ve sabret " der. Kadın Rasulullah (s.a.s)'ı tanımadan; "Benim başıma gelen, senin başına gelmediği için beni anlayamazsın" diye cevap verir. Daha sonra onun Allah elçisi olduğunu öğrenince de, evine giderek özür diler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Asıl sabır, olayla ilk karşılaşmada gösteren sabırdır" (Buhârî Cenâiz, 32). Burada Allah'ın Rasûlünün kadının kabir ziyaretine ses çıkarmadığı görülmektedir. Bu, erkekler gibi kadınlar için de kabir ziyaretinin caiz olduğunu gösteren bir takrirdir.
ASRI SAADET’TEN İZLER
İslâm'ın İlk Kadın Şehidi
Ammâr İbn Yâsir'in annesi Sümeyye Bint Habbât'tır. Ebu Huzeyfe İbnu'l-Muğîre'nin azatlı kölesiydi. Yâsir, kardeşini aramak için Yemen'den gelip, Mekke'de yerleşmiş ve Ebû Huzeyfe'nin müttefiki idi. Ebû Huzeyfe, Sümeyye’yi Yâsir'le evlendirdi. Sumeyye Ammar'ı doğurunca Yâsir'i âzât etti. Yâsir oğlu Ammâr, Abdullah ve hanımı Sümeyye İslâm'a ilk girenlerdendir.
Sümeyye, İslâm'da ilk yedi kişinin yedincisiydi.
Yasir ailesini, dininden döndürmek için işkence yapıyorlardı. Fakat onlar küfre dönmediler. Ebu Huzeyfe Muğire onlara tehdit ve işkence yağdırıyordu... Batha'da Yâsir'e ve Ammâr ile Sümeyye'ye işkence yapıldığı sırada, Rasulullah da (S.A.V) Yasir ailesinin yanına uğrayıp:
Yasir ailesi sabredin. Size cennet vazedilmiştir, diyordu.
Yasir müşriklerin söyletmek istedikleri şeyleri söylemedi. İslamın şerefi için ölmeyi göze aldı.. Ve müşriklerin işkenceleri altında şehit oldu.
İslam’da ilk erkek şehit, Yasirdi.
Yasir'in oğlu Abdullah da okla vurulup yere düşürüldü ve şehit edildi...
Sümeyye Bint Habbât; çok yaşlı ve zayıf olmasına rağmen dininden döndürülmek için yapılan en ağır işkencelere katlanır, müşriklerin yaptırmak istediklerini yapmaz, İslamin şerefi için ölmeyi göze alır, müşriklerin söyletmek istediklerini söylemezdi..
Bana hidayet vermişken benimle Allah hakkında mı tartışıyorsun? dedi.
Ebû Cehil ona:
— Sen güzelliğine aşık olduğun için Muhammed'e iman ettin, dedi.
Sümeyye ona hakaret etti. Bunun üzerine Ebû Cehil de onun önüne mızrağı saplayıp şehit etti...
Böylece Sümeyye İslam’da ilk kadın şehit oldu..
Sümeyye Bint Habbât, ecrini ve mükâfatını Allah'tan bekleyerek en kıymetli varlığı olan canını Allah (C.C) yolunda hiç gözünü kırpmadan feda etmiştir. Onun imanı bunu gerektirmişti.