Ruhumuzda girişimcilik var

AK Parti Kayseri Milletvekili aday adayı Oğuz Memiş ile siyasete atılma sürecini ve hayat hikayesini konuştuk. Dün ilki yayınlanan söyleşimizde Memiş'in gençlik yıllarından itibaren başlayan mücadelesini konu almıştık. Söyleşimizin bugünkü kısmında ise, Memiş'i girişimci ruhu ve işadamı kimliği ile tanıyacak ve Kayseri'deki siyasi atmosfer ile ilgili görüşlerini bulacaksınız.

“Ruhumuzda girişimcilik var”

Bu girişimciliğinizle elde ettiğiniz çeşitli başarılar da var. Bu başarılarınız takdir de edildi. Biraz da işadamı olarak elde ettiğiniz başarılardan bahseder misiniz?

Ruhumuzda yeni projeler ve girişimcilik var. Farklı yabancı dil kitabı satmak ve bilişim gibi… Bilişim tarafı iyi gitti. Kayseri Merkezi’nde Türkiye çapında faaliyet göstermeye başladık. Bir süre sonra şu anda herkesin kullandığı ama o dönemde adını bile kimsenin bilmediği internet ile ilgili çalışmalarımız oldu. Türkiye’de Süperonline’dan sonra Kaynet isminde ikinci internet servis sağlayıcısını biz kurduk. O dönemde çok popülerdik. Türkiye genelinde tanınırdık.

Anadolu’da bu işin teknik, personel vb. birçok problemi olmasına rağmen, bir süre sonra Kayseri dışında İstanbul, Van, Malatya, Adana vb. farklı yerlerde merkezlerimiz ve bayilerimiz oluşmaya başladı. Çok dikkat çektik. Büyük şirketler bizi satın almaya kalkıştı. Biz de bu kadar kıymetli bir şeyi niye satalım, çok emek verdik diyorduk. Hatta o dönemin çok popüler bir ekonomi dergisi vardı. Bir hafta bizimle röportajlar yapıldı. Bizleri Anadolu’nun internet zenginleri diye kapak yaptı. Çok büyük paralar teklif ediyorlardı ama satmadık. Keşke satsaydık (gülüşmeler). Şu anda herhangi bir ticari değeri kalmadı. Çünkü internet tekelleşti. Bunun gibi farklı teşebbüslerimizden 2 defa genç girişimci ödülü almış bir firmayız. Şahsıma da böyle ödüller verildi.

Ticari olarak bilişim ağırlıklı bir iş yapmaya başladık. 6 ortakla kurduğumuz şirketi 28 yıldır 6 ortakla yürütmeye devam ediyoruz. Bu kadar uzun zamandır aynı ortaklarla iş yapabilme noktasında Kayseri standartlarında belki de tekizdir. Aslında birçok kişi sizin şu şirketi bir inceleyelim, hatta kitap bile çıkar diyenler var ama henüz böyle bir teşebbüsümüz olmadı. Allah’a şükür biz ekip olmayı becerebildik.

 “Bu şehirde tartışma kültürü yok”

Bu uzun süreli ortaklığın sırrı nedir?

Şeffaflık, paylaşım ve tartışma kültürü… Şeffaflık şöyle: ‘Her dönem bir arkadaşımız denetim yapar. Tüm şirketleri denetler. Gizli-saklı hiçbir şeyimiz olmaz. Herkes haddini bilir. Sorumlulukları vardır. Eşit ortaklar olmamıza rağmen birimizi başkan seçtiğimiz zaman onun kararlarına herkes uyar.

Diğer değindiğim en önemli konu da tartışmayı biliyoruz. Tartışmalarımız iş ile ilgili olur. Kişiliklerimizi tartışmayız. Birbirine güvenen insanlar bazen iş ile ilgili tartışmalar yapabilir. Bence bu şehirdeki en önemli problemlerden biri bu… Birinin bir şeyini eleştiriyorsak sanki onun kişiliğini eleştiriyormuşuz gibi algılanıyor. Oysa bir işi ve uygulamayı eleştiriyoruzdur. Diyelim ki biz yeni bir yeri satın alacaksak, bunu tartışabilir hatta kavga bile edebiliriz. Ama o konu bittiği zaman normal hayatımıza devam ederiz. Bu önemli bir şey.  Biz şirket içerisinde tartışma kültürünü, hatta kavga etme kültürünü öğrenmiş bir ortak grubuz. Bu sayede biz uzun süredir huzurlu bir ticaret yapıyoruz. Çok ihtiraslı değiliz ve çok büyük hedeflerimiz yok. Harama bulaştırmadan helal rızık elde etmeye çalışıyoruz. Bu güne kadar hiç kimseye rüşvet vermedik. Yalan söylemiyoruz. Entrika da çevirmiyoruz. Bu da bizim en önemli servetimiz.

 “Abdullah Gül’e söz verdim”

Kayseri’ye geldikten sonra sivil toplum kuruluşlarında ne zaman aktif rol almaya başladınız?

Türkiye’de özel radyoların kurulduğu bir dönem yaşandı. Yücel Çakmaklı abimizin başlattığı bir süreç vardı. “Birlik” isminde bir televizyon kurma projesi vardı. O kadar heyecanlanmıştık ki! Star TV’den sonra bu ikinci girişim olacaktı. Aylarca bununla uğraştık. Yine Kayseri’de Bekir Yıldız ağabeyimiz başı çekiyordu. Biz ona çok yardımcı olduk. Küçük bir işyeri sahibi olmamıza rağmen ben de hisse senetlerini aldım. Halen durur, saklıyorum. Fakat o iş olmadı. O zaman, “madem o kadar yaptık, ettik, maalesef bu iş başarılamadı. O halde radyosunu kuralım” dedik. Birlik FM diye bir radyo kurduk. Benim ilgilendiğim 7-8 yıl içerisinde bu şehrin gündemini belirleyen “farklı radyo” sloganıyla ortaya çıkan çok gurur duyduğumuz bir çalışmaydı. Tabi daha sonra radyolar da Türkiye’de itibar kaybetti ve şekil değiştirdi. Bizim için o dönem Birlik FM macerası sona erdi. Şu anda yayına devam ediyor. Ama benimle bir ilgisi yok.

O süreçte buradaki heyecan ve gururla bunu bir de gazete ile taçlandıralım dedik. 25 arkadaş bir araya gelerek Kayseri Gündem’i kurduk. O da halen devam eden bir çalışmamız. Yine o dönemde İlim Hikmet Vakfı’nı kurduk. Yine benim organize ettiğim bir çalışmaydı. Kurucusu benim. 14 arkadaşla beraber kurduk. Elhamdülillah o çalışma da halen devam ediyor.

Bir süre sonra Türkiye’de rahatlamaya devam eden süreçte yeni partiler kuruldu ve çalışmalar oldu. Fakat bizim arkadaşlarımız ne zaman bir parti kursa 2 sene içerisinde partileri kapatılıyordu. Her parti kuruluş sürecinde bu işin başını çeken isimler benim de görev almam konusunda sürekli teklifte bulundular. Ancak o dönemde kurulan parti kapatılıyordu. Bizim gibi inanan insanlara siyaset yolu kapalı gözüktüğü için partilerden uzak durduk. Daha sonra Mustafa Elitaş’ın başkan olduğu dönemde (Fazilet Partisi dönemi), başkan yardımcılığı yapmam konusunda çok baskı yapıldı. Kabul etmedik.

11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül o dönemde Milletvekiliydi. O da bana bu anlamda telkinlerde bulundu. Ona da sıcak bakmadım. Zaten Refah Partisi de kapatıldı. Ardından ben Abdullah Gül’e şöyle söz vermiştim: “Artık bu iş böyle gitmeyecek. Yeni bir yapılanma içerisine de gireceğiniz gözüküyor. Türkiye’de o tartışmalar başlamıştı. Yeni yapılanma oluşturduğunuz zaman elimden geleni yapacağım.” Ardından ayrışmalar oldu. 28 Şubat’ı yaşadık. O da ayrı bir serüven zaten.

“Direniş gösterseydik, Mısır’dan daha kötü olabilirdik”

Siz de 28 Şubat’ın yoğun baskı ve yıldırmalarıyla karşı karşıya kalmış birisiniz. O dönemde siz ve çevreniz ne gibi baskılar gördünüz?

Yaşamadığımız bir sıkıntı kalmadı. Mesela gazetede yer alan haberlerle ilgili her gün en az bir tane dava açılırdı. Çevik Bir’in Kayseri Gündem ile ilgili savcılara verdiği talimatlar var. Ben 28 Şubat davasına katılıp, onu bir belge olarak verdim. Bir sürü olay yaşadık. Günlük en az bir veya iki olay ile ilgili adliyeye çağrılırdık. Bu hem psikolojik hem de fiili baskıydı. Yayınlarımız sürekli kontrol altına alınırdı. O dönemde gazetemizden iki tane alınıp her gün Çevik Bir’e gönderiliyordu. Fakat bir süre sonra gazete parası sorun olmuş. Askerler geldi “abi ya bizim gazete alıp göndermemiz gerekiyor. Ama bize de böyle bir para verilmiyor. Ayıp olmazsa biz sabahları gelip sizden gazete alıp da Ankara’ya göndersek…” dediler. Her gün Çevik Bir’e gönderilmesi için gazeteyi biz veriyorduk. Hatırladıkça güldüğüm ilginç ve trajikomik bir serüven.

Baskılar sadece basın yoluyla yapılmıyordu. O dönemde başörtüsü direnişi için dünyadaki en büyük insan zinciri oluşturuldu. Edirne’den Van’a kadar dehşet bir çalışmaydı. Biz de çok ciddi destek verdik. Bir arkadaşımız onun afişini dükkanına astığı için o kadar çok sıkıntı çekti ki! Çok sıkıntı yaşadık. Allah bir daha göstermesin.

O dönemde yüzünüze gülenler arkamızdan kumpas kurdular. Bunlar Kayseri’de oldu. Yarın olmayacağının hiç garantisi yok. Eğer bu insanların eline bir fırsat geçseydi ve biz biraz daha direniş gösterseydik, Mısır’dan daha kötü olabilirdik. Bu nedenle Allah’a, Kur’an’a ve Peygamber’e inanan iyi niyetli insanların bu opsiyonu bir yerde tutması ve dikkatli olması lazım.

Bakmadan Geçme