• Haberler
  • "İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi"

"İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi"

Gazetemiz yazarı Vedat Önal, "Bir Başyapıt Fuat Sezgin Hocanın Kurduğu 'İslam Bilim Ve Teknoloji Tarihi Müzesi"ni yazdı

Geçen ay İstanbul ziyaretimde gezme fırsatını bulduğum Gülhane Parkı'nın içerisinde bulunan "İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi" gerçek anlamda bir başyapıt. Bu müzeyi bu kadar önemli hale getiren, belki de Müslümanları bugün içinde bulundukları zilletten kurtaracak olan formülü de içinde barındırdığına inandığım bu müzenin anlamı ve önemi nedir? bu sorunun cevabında çok şeyler gizli.

Bu müzeyi gezdiğinizde, daha girişinden hatta bahçesinde ve içindeki bütün eserlere kadar tek bir milletin, tek bir kişinin katkısı olmadığını görüyorsunuz. 500'den fazla eserin yer aldığı müzede, Müslüman bilim adamlarının bilim tarihine ve teknolojinin gelişimine yaptıkları katkıya canlı olarak şahit olabiliyorsunuz.

Peki bu kadar önemli bir eseri ortaya çıkaran Fuat Sezgin hoca kimdir? Şu anda 90'lı yaşlarını yaşayan bu bilim adamı bugün bile hala 12 saatin üzerinde çalışıyor. Yaklaşık 27 dili iyi seviyede bilen bir insan. Bu çağda Müslümanlar arasından böyle bir deha nasıl çıkabildi. Kendisini Müslümanların bugün dünyanın geldiği noktaya olan katkılarını ortaya çıkarmaya adayan bir insanın bu çaba ve gayretlerinin bundan sonraki nesillerin de devam ettirmesi için neler yapmalıyız. Okullarımızda maalesef değil öğrencilerimizin öğretmenlerimizin bile adını bilmediği bu bilim adamını daha yakından neslimize nasıl tanıtmalıyız. Bütün bunlara kafa yormamız gerekiyor. Bu küçük yazının bu konuya bir başlangıç olmasını hatta ve hatta okullardan bu müzeye öğrencilerin götürülüp bu eserleri görmelerinin sağlanmasının büyük önem taşıdığını düşünüyorum. Belki bu konular böyle bir yazı ile geçiştirilmemeli üzerinde daha fazla durmak gerekecek ama kısaca Fuat Sezgin hocanın hayatı ile ilgili bazı noktaları belirterek yazıya başlamak istiyorum.

60 İHTİLALİNİN MAĞDURU GERÇEK BİR BİLİM ADAMI

27 Mayıs 1960 ihtilalinin bu ülkeye açtığı zararları ve açtığı yaraları bu yazıda ele almak niyetinde değilim. Ama Fuat Sezgin hocanın başına gelenlerin bir ibret vesilesi olmasını, 27 Mayısla ilgili kafasının içinde en küçük bir olumlu düşünce geçirenlerin de bir daha bir durup düşünmeleri gerektiğine inandığım için bu olayı mutlaka anlatmak gerekiyor. Daha önce bu konuyu araştıran ve okuyanlar bilir, Fuat Sezgin hoca 1960 darbesi sırasında 147'likler olarak bilinen akademisyenler arasındadır. Ne demek güya devlete karşı oldukları düşünülerek üniversitelerden atılırlar. Kendisinin atılış sebebi ise odasında bulunan Arapça kitaplardır. Bunlar devlet için tehlikeli görülür ve üniversiten uzaklaştırılır. Bir bakıma şunu düşünüyorum. İyi ki uzaklaştırılmış, iyi ki Almanya'ya gitmiş ve çalışmalarına orada devam etmiş. Eğer bu ülkede kalsaydı, ona ne iş yaptırırlardı ve bugün geldiği noktaya da asla gelemezdi. Maalesef üniversitelerimizin içler acısı durumu budur. Üniversitelerde gerek yönetici konumda, gerekse üniversitede akademisyen kadrosundaki insanların da kafalarını iki elleri arasına alıp düşünmeleri gerekiyor. Bu müzeyi bir nasıl daha önce kuramadık. Bizim aramızdan niçin bu tür insanlar çıkmıyor diye.

AH CUMHURİYET EĞİTİM SİSTEMİ AH...

Fuat Sezgin'in üniversite hayatına kısaca bir bakmak gerekiyor. 1942 yılında İstanbul Üniversitesi'nde dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oryantalisti kabul edilen Alman Hellmut Ritter'in öğrenciyi oluyor. Hocasından İslam coğrafyasında yetişmiş, Avrupa'nın en büyük alimleri seviyesinde bilim adamları olduğunu duyunca çok şaşırır. Kendi ağzından bu olayla ilgili söylediği şeyler şunlar:

"Dehşete düştüm. Çünkü ilkokulda, lisede öğrendiğimiz şeyler tamamıyla buna aykırıydı. Modern dünyanın gelişimine İslam dünyasının katkısını sıfır diye öğrenmiştik öyle biliyorduk. Ritter'in sözleri İslam ilimleri tarihini öğrenmem için kırbaç rolü oynadı. Bütün dünya işlerini terk ederek gece gündüz bunun için çalıştım..."

Evet, Cumhuriyet nesillerinin nasıl yetiştiğinin, nasıl yetiştirildiğimizin küçük bir örneğidir Fuat Sezgin hoca. Nasıl aşağılık kompleksi ile yetiştiğimizi hepimiz çok iyi biliyoruz. Müslümanların hiçbir şeyi beceremediğini, Müslüman denince akla yoksulluğun, tembelliğin geldiğini söyleyen kafalarla yetiştirildik. Bizden bir şey olmaz, biz dünya bilimine falan bir katkı da bulunmadık ezberleri ile yetişen ve bu ezberlerini hala bozmayan, koca koca üniversitelerden yetiştik bizler ve bizim nesillerimiz. Bilim üreteceği yerde insanının, anasının, babasının, milletinin inançları ile dalga geçen, onları alaya almayı bilimsellik zanneden, bir marifet olarak  ortalıkta dolaşan önünde teknik ve bilimsel üniversiteler yazan ama içleri boş üniversitelerimiz var. Bunlar insanın içini acıtan, sızlatan fakat yüzleşmemiz gereken gerçekler. Bunlarda yüzleşmezsek işimiz gerçekten çok zor. Üniversitelere çöreklenen bu kafatasçı azınlıktan kurtulamazsak evet doğru biz bilim falan üretemeyiz.

Öyleyse belki de şunu yapmanın zamanı geldi. Anadolu'da onların alternatifi olan gerçekten bilimsel çalışmayı öne alan üniversiteler kurmak ve bunları yaşatmak zorundayız. Sadece yaşatmak değil, dünyanın sayılı üniversiteleri haline getirmemiz gerekiyor. Nasıl Anadolu Kaplanları ticarette bunu yaptıysa, eğitim konusunda da aynı yol izlenebilir. Bunun için de fedakar ve cefakar çalışacak insanlara ihtiyaç var. Parayı ve refahı ön plana çıkarmayacak insanlara ihtiyacımız var. Müslümanların artık şu iyi yaşama, konforlu ve zengin yaşama arzularından vazgeçmeleri gerekiyor. Bu iş bir taraf fedakarlık yaparken diğer taraf, yağlı ballı evlerde keyif sürdükleri zaman olmaz, olamaz.

Üniversitelerdeki birtakım örümcek kafalılarla uğraşmak kadar zor bir şeyin, şartlanmış, ön yargıları içinde kaybolmuş insanları ikna etmenin onlara birşey anlatmanın mümkün olduğunu sanmıyorum. Bir şey anlatmak değil, konuşmanın bile ne kadar zor olduğunu bizzat yaşayarak görüyorsunuz. Çünkü karşısındaki insanların inançları ile alay eden ve bunu da bile bile yapan beyinsizlere hoşgörü göstermek aptallığın daniskasıdır. Neyse bunlar bambaşka yazıların ve araştırmaların konusu bunu biliyorum ve bu konuyu burada kesiyorum. Ama eğitim sistemimizin nereye doğru evrilmesi gerektiğini de hatırlatmak istiyorum. Bizim tarihimiz öğrencilerimize göstereceğimiz yüzlerce, binlerce örnekle doludur. Fuat Sezgin hocanın bir Alman'dan öğrendiğini biz kendisinden öğrenebilir ve kendisinden sonra yerini dolduracak gençler yetiştirebiliriz.

BİTLİS'TEN ÇIKAN ANADOLU ÇOCUĞU...

Bu arada Sezgin hoca 24 Ekim 1924 yılında Bitlis'de doğdu. Halen ilerlemiş yaşına rağmen aynı şekilde çalışmalarını sürdüren, üreten, öğrenen, öğreten ve çalışan bir bilim adamıdır. Bizim bir değerimizdir. Her ne kadar son 5-10 yıl öncesine kadar sahip çıkılmasa da bugün çocuklarımıza, gençlerimize öğretmemiz gereken, bir rol model olarak göstermemiz gereken önemli bir şahsiyettir. Altını çizerek vurguluyorum ve bundan sonra çeşitli yazılarla bunu vurgulamaya devam edeceğim okullarımızda Fuat Sezgin'i iyi anlatmalı, bütün derslerde Matematiğinden tutun, Dil Edebiyat derslerine kadar her konuda anlatılması gereken bir deha olduğunu düşünüyorum.

Kendisi ile ilgili bilgileri ben de çok genç öğrendim. Adını duymuştum ama çok fazla yaptığı çalışmalarla ilgili bilgiye sahip değildim. Bir gün Batman'da bir alış veriş merkezinin kitap bölümünü gezerken Sefer Turan'ın, Fuat Sezgin hocayla yaptığı söyleşinin yer aldığı "Bilimler Tarihçisi Fuat Sezgin" isimli kitaba rastladım. Kitabı elime alıp özellikle arka kapağını okuyunca burada belirtilen ve yukarda da bazı bölümlerine yer verdiğim, okullarda Müslümanların bilim tarihine hiçbir katkılarının olmadığının öğretildiğini ama bunun doğru olmadığını söylemesi, ayrıca 27 Mayıs darbe yönetimi tarafından üniversiteden atılması ve en önemlisi de Fuat Sezgin hocanın İstanbul Gülhane Parkı içerisinde bizzat kendisinin çabalarıyla ortaya çıkan ve ilk örneğinin Almanya'da Frankfurt'ta, ikinci örneğinin de İstanbul Gülhane Parkında yaptığını öğrendiğim "İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi" müzesinin kuruluşlarını anlatan kapak yazısını okuyunca, kitap gerçekten beni kendisine bağladı. 200 sayfalık bir kitaptı ve birkaç saat içinde okuduğumu hatırlıyorum. Bundan sonra Fuat Sezgin hoca benim için okunması ve takip edilmesi gereken bir büyük hocaydı. Aslında bütün gençlerimiz için de aynı şekilde olması gerektiğine inanıyorum.

Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca ile ilgili birkaç küçük kitap daha buldum ve faydalandım. Ancak asıl büyük eseri olan 13 ciltlik eserinin son cildini 2000 yılında tamamladı. Arap-İslam Edebiyatı adını taşıyan ve batıdaki oryantalist çalışmalara kaynaklık eden bu çalışması ne batıda ne de İslam dünyasında aşılamamış ve bir benzerinin bulunmadığı bir eserdir.

İSLAM UYGARLIĞININ TANINMAYAN BÜYÜK ÇAĞINI KEŞFEDİN...

Yine önemli olarak gördüğüm,  Timaş Yayınları arasında çıkan ve "Tanınmayan Büyük Çağ" adını taşıyan ve İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi'nden bazı kesitlerin yer aldığı eseri de yine kütüphanelerde bulunması gereken tek ciltlik bir kitaptır. Bu tek ciltlik kitabında "İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi"nde yer alan eserleri adeta kısaca tanıtıyor ve çok güzel resimlerle bu eserlere yer veriliyor. Özellikle; Astronomi, Coğrafya, Denizcilik, Saatler, Geometri, Optik, Tıp, Kimya, Mineraller, Fizik, Mimari ve Savaş tekniği konusunda Müslüman bilim adamlarının ortaya koyduğu eserlerin maketleri ile ilgili bilgiler de yine kitapta yer alan bölümler arasında. Bu eseri asıl önemli kılan şey; İslam dünyasının bilim ve teknoloji alanlarında insanlığın gelişmesine yaptığı katkıları incelemekte, bilim tarihi için yeni bir bakış açısına kapı aralamaktadır. Dünya bilim tarihinde İslam biliminin oynadığı rolü çeşitli örneklerle ele alan bu eser, Batı merkezli bilim anlayışına bir alternatif niteliği taşımakla birlikte, İslam dünyası için de bilim alanındaki büyük başarılarını hatırlatan bir kaynak oluşturmaktadır. Renkli görsellerle desteklenen bu eser, Avrupa merkezci ve oryantalist olmayan bir gözle kültür tarihimize yeniden bakmak isteyenler için kaçırılmayacak önemli bir kitap özelliği taşıyor. Saklı kalmış geçmişimize bilimsel bilgilerle dopdolu bir yolculuk yapın.

İSLAM BİLİM VE KÜLTÜRÜNÜ GÖRMEZDEN GELEN BAKIŞ AÇISINA BAŞKALDIRI...

Fuat Sezgin hocanın oynadığı en önemli rol, Müslümanların artık bakış açılarını batıdan, doğuya doğru çevirip bir zamanlar elde ettikleri başarılarını tekrarlamanın yollarını aramaları gerektiğidir. Sezgin hoca bu konularla ilgili can alıcı değerlendirmesini şu şekilde yapıyor:

"Bilimler historiyografyasında inatçı bir şekilde tutunan, İslam kültür çevresinin bilimler tarihindeki yaklaşık 800 yıllık yaratıcı dönemini görmezden gelen ve böylelikle de modern insanın temel bilim tarihi bakış açısını daha okul kitaplarından başlayarak perçinleyen ele alış tarzı hakimdir. Bu yargı sadece Batı dünyası için değil, aynı zamanda en geniş anlamda, okul kitaplarının Amerikan ya da Avrupalı örneklerine göre şekillendirildiği, günümüz İslam kültür bölgesi için de geçerlidir. İslam dünyası, geç antik dönem ile Avrupa yakın çağı arasındaki devirde, gelişime en müsait ve etkisi en güçlü kültür sahasıdır ve de eski dünya ile oluşmaya namzet Avrupa arasındaki yegane gerçek bağdır. Bu eserler, 800 yıl boyunca İslam kültür çevresinde gerçekleştirilmiş olan başarılara yönelik küçümseyici yaygın kanaati değiştirecektir."

Bu değerlendirmelere katılmamak mümkün değil. Bütün bunları bilmiyoruz ama işin kötüsü çoğumuz bilmediğimizin de farkında değiliz. Zır cahilken alim numaraları çekiyoruz. Asıl acı olan, asıl insanı kahreden şey budur ve maalesef bugün üniversitelerimiz alim geçinen zır cahillerle doludur. Bunu ben söylemiyorum. Bir sürü akademisyen arkadaş, of the record konuşmalarda üniversitelerin bugün içinde bulunduğu "hal-i pür melali" ifade ediyorlar. Tabii yazılmamak şartıyla . Ne yapsın herkesin bir ikbal kaygısı var. Böyle ikbal kaygısı olanların da gerçek anlamda bir bilim üretmesi söz konusu bile olamaz. İşte canlı örnek, Fuat hoca, 27 Mayıs askeri darbesinin gazabına uğruyor ama battım bittim, bundan sonra hayatımı nasıl kazanacağım diye bir derde düşmüyor. Allah bir kapıyı kapatırsa bir başka kapıyı açıyor insanoğluna. Öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz hülasa bütün eğitim kurumlarımızın örnek alması gereken, hayatını çok ciddi anlamda araştırması ve öğrenmesi gereken bir şahsiyet Fuat Sezgin. Ne astronomi, ne fizik, ne kimya benim alanım değil, ama o alanlarda yapılan özellikle Müslüman bilim adamlarının yaptığı çalışmaları merak ediyorum ve okuyorum. Umarım bu alanlarda öğrenim gören, öğretmenlik yapan, akademisyenlik yapan insanlarımız da en azından kendi alanları ile ilgili Müslüman bilim adamlarının yaptıklarını araştırırlar. Bu değerlendirmelerden sonra İstanbul Gülhane'de bulunan "İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi" ile ilgili de kısaca bilgiler vermek istiyorum. Gezerken ben zorlandım. Hızlı bir şekilde gezmeye çalıştım ama bir saat sürdü. Normal şartlarda vaktim olsaydı yaklaşık bir 5-6 saatinizi ayırmanız gereken bir müze ama ben bir saatlik gezide bile hayran kaldım, bundan 1000 yıl önce atalarımın yaptığı eserler karşısında adeta nutkum tutuldu. Bahçesinde bulunan eserleri tam olarak gezme imkanı bulamadım ama onların da büyük değere sahip olduğunu biliyorum aşağıda müze ile ilgili genel bilgileri vermenin merak edenler için iyi olacağını düşünüyorum.

İSLAM BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ MÜZESİ HAKKINDA MERAK EDİLENLER

İslam Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin tarafından hazırlanan ve 24 Mayıs 2008 yılında açılan müze, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Frankfurt Üniversitesi Arap İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü, Prof. Dr. Fuat Sezgin, Türkiye Bilimler Akademisi (TUBA) ve Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu (TÜBİTAK) arasında 16.01.2007 tarihinde imzalanan protokole göre faaliyet göstermektedir.                                                                      

3500 m² ’yi kapsayan sergi alanı ve toplam 570 adet alet, cihaz kopyaları, maket ve model koleksiyonu ile alanında Türkiye’de ilk, Frankfurt’tan sonra dünyada ikinci örnek teşkil eden

Müze iki kattan oluşmaktadır. Üst katta; müze ile ilgili çeşitli görsellerin izlenebildiği Sinevizyon Salonu, Astronomi, Saat Teknolojisi, Denizcilik, Savaş Teknolojisi ve Tıp Bölümü bulunmaktadır. Alt katta ise, Madenler, Fizik, Matematik-Geometri, Şehircilik ve Mimari, Optik, Kimya ve son olarak da Coğrafya ile ilgili harita ve çeşitli harita çizimlerinin sergilendiği bölüm bulunmaktadır. Sergi salonlarının tamamında, İslam bilim adamlarının ortaya koydukları eserlerin model ve maketleri sergilenmektedir.                      

Müzenin bahçe kısmında ise, üzerinde Halife el-Me’mun’un 9. Yüzyılda yaptırdığı Dünya Haritasının kopyası olan yerküre ile 22 Haziran 2013 tarihinde açılan İbn-i Sina’nın el-Kanun fi’t-Tıbb kitabının ikinci cildinde bahsedilen, tıbbi bitkilerden 26’ sının bulunduğu İbn-i Sina Botanik Bahçesi yer almaktadır.            

Müze teşhir salonlarında, El-İdrisi’nin, Halife el-Me’nun’un haritasını temel alarak çizdiği Dünya Haritası’nın kopyası, Takiyeddin’in 1559 yılında yaptığı Mekanik Saati, el-Cezeri’nin (1200 yılları) kitabından Fil Saati ve Hacamatı, Ebu Said Es-Siczi’nin Planetaryum’u, Abdurrahman eş- Sufi’nin gök küresi, Hıdr el-Hucendi’nin Usturlabı, 12. Yüzyılda Abdurrahman el-Hazini tarafından yapılan su ve ağırlık prensibine göre çalışan Dakika Terazisi, İbn-i Sina’nın el-Kanun fi’t Tıp Kitabı gibi, daha birçok önemli bilim adamlarının, İslam Medeniyetinin 9. ve 16. yüzyıllar arasındaki yaratıcılık döneminde gerçekleştirdiği bazı icatların kopyalarının örneklerini görmek mümkündür. Bu kopyaların büyük bir kısmı, Frankfurt’taki Johann Wolfgang Goethe Üniversitesi’ne bağlı Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü tarafından, yazılı kaynaklardaki tarif ve resimlere göre, çok küçük bir kısmı ise günümüze ulaşan eserlerin orijinallerine dayanılarak yaptırılmıştır.               

Elli yılı aşkın bir süredir, araştırmalar yaparak hayatını İslam bilim ve teknoloji tarihini tanıtmaya adayan İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi’nin kurucusu Prof. Dr. Fuat Sezgin, orijinal kaynaklar üzerinde yaptığı araştırma ve çalışmalarıyla bilim ve medeniyet tarihindeki gelişmelerin birbirinden kopuk olmadığını, aksine bir bütünlük arz ettiği görüşünü taşımaktadır.

İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, bir taraftan bilimsel eserlerin estetik ve öğreticiliği, diğer yandan bıraktığı intiba ve kazandırdığı bilgi ile özel bir etkileyici güce sahip olmakla birlikte, geçmişteki İslam dünyasının bilimler tarihindeki süreci de eserleri ve belgeleriyle ortaya koyarak bugüne ve geleceğe ışık tutmaktadır. Ayrıca, bilim tarihi açısından doğu-batı ilim kültürünü birleştiren bir köprü niteliği taşıması bakımından da gelecek kuşaklar için önem teşkil etmektedir.                             

İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, salı günleri hariç,  diğer günler (kış dönemi) 09.00- 16.00  (yaz dönemi)  09:00- 18:00 saatleri arasında ziyarete açıktır.

Belki dikkatinizi çekecektir resimlerde çok yoğun bir ziyaretçi olmadığını görebilirsiniz. İnsanlar Topkapı Sarayı'nın önünde kuyruk oluştururken bu tür mekanlar maalesef ilgimizi çekmiyor. Bence nasıl Çanakkale'ye götürüp çocuklarımıza atalarımızın kahramanlıklarını anlatıyorsak bu müzede aynı şekilde anlatılması ve gündem olması gerekiyor. En az Çanakkale kadar önemli olduğuna inanıyorum.  Umarım bu kısa yazı bu anlamda faydalı olmuştur. Birbirimizi yemekten vazgeçip bu işlere kafamızı yorsak çok işler başaracağız. Ama tabii tam yerinde bir tabirle "Elin gavuru da rahat durmuyor ki". Önemli olan içimizdeki ve dışımızdaki iflah olmaz gavurların amaçlarına ulaşmalarına engel olmak bunun için de önce tarihimizi iyi bilmemiz sonra da çok çalışmamız gerekiyor. Vesselam...

Bakmadan Geçme

Kayseri Gündem - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!
WhatsApp İhbar Hattı
0533 704 84 10
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!