'O'nu şair yapan vatan sevgisidir'

"Vatan Şairi" ve "Milli Şair" unvanları ile anılan Mehmet Akif Ersoy, eserlerindeki vatan sevgisiyle gençliğe ışık tutmaya devam ediyor. Torunu Selma Argon, hiç görmediği dedesini anlattı.

"Vatan Şairi" ve "Milli Şair" unvanları ile anılan, İstiklal Marşı'nın yanı sıra Çanakkale Destanı, Bülbül ve Safahat gibi önemli eserlere imza atan Mehmet Akif Ersoy, eserlerindeki vatan sevgisiyle gençliğe ışık tutmaya devam ediyor.
Bu günlerde eserlerindeki birlik ve beraberlik ruhuna her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulan Mehmet Akif Ersoy'u, vefatının 80. yılında kızı Suat Hanım'dan olan en küçük torunu Selma Argon anlattı.
Argon, dedesini hiç göremediğini, annesinin anlattıklarıyla, okuduklarıyla onu tanıdığını ve ona hayran olarak büyüdüğünü belirterek, dedesinin ailesine çok düşkün olduğunu, çocuklarını özenle yetiştirdiğini, hepsinin çeviri yapacak şekilde yabancı dil eğitimi aldığını dile getirdi.
Dedesinin sanat ve müzikle çok yakından ilgilendiğini ifade eden Argon, "Müzik seven bir insandı, her türlü müziği dinlerdi. Ney üflemeyi de Neyzen'den öğrenmişti. Tek kelimeyle ailesine çok düşkün bir insandı. Anneannem İsmet Hanım astım hastasıydı, sık sık nöbet geçirirmiş. Her öğün ailesiyle vakit geçirsin diye onu kucağında üst kattan sofraya indirirmiş. Çok dürüst ve vefalı bir insandı. Arkadaşlarının yetim kalan çocuklarını kendi çocuklarından ayırmaz, onlara da babalık yapardı." diye konuştu.
İstiklal ve İslam şairi olarak tanınan dedesi Ersoy'un, Mısır'a gittikten sonra da ailesi ile bağını koparmadığını, oradan yazdığı mektuplarda aile fertlerinin her birine tek tek ilgi gösterdiğini belirtti.
"Çileli bir hayat yaşamış ama hiç şikayetçi olmamış"
Argon, yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen dedesinin, çocukları üzülmesin diye mektuplarında bunlara yer vermediğini vurgulayarak, "Mektuplarını okuduğunuzda satırlarında derin bir özlem içinde olduğunu anlarsınız. Başka bir iletişim kaynağı olmadığı için ailesine çok sayıda mektup yazmış. Çileli ve üzüntülü bir hayat yaşamış ama hiç şikayetçi olmamış." dedi.
Dedesinin manevi anlamda kendilerine çok büyük bir miras bıraktığını dile getiren Argon, "Her zaman ona layık olma gereği hissederiz. Onun ismi üstünden ilkokulda her zaman çok gözde bir çocuk oldum. İstiklal Marşı'nı hep bana okuturlardı. İlkokul çağlarında dedemin ne kadar önemli bir insan olduğunu pek de anlayamadım. 'İstiklal Marşı'nı deden yazdı o yüzden sen okuyacaksın.' dediklerinde bir anlam veremezdim. Ancak ortaokul ve lise çağına geldiğimde bunun ne kadar önemli olduğunu anladım. Böyle bir dedenin torunu olduğum için gurur duyuyorum. İstiklal Marşı'nı duyduğumda nerede olursa olayım durur dinlerim." ifadelerini kullandı.
"Kadim dostlarından her zaman büyük bir vefa gördü"
Argon, dedesinin kadim dostlarının her zaman büyük bir vefa örneği sergilediğini anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
 
"Mısır'daki hamisi Abbas Halim Paşa, 'O her zaman bir Abbas Halim bulur ama ben her zaman bir Mehmet Akif bulamam.' diyecek kadar sevmiş. Paşa, vefat ettiğinde dedem çok üzülmüş ve 'Babamı ikinci kez kaybettim.' demiş. Dostları dedemi çok sevdiği gibi o da dostlarını çok sevmiş, zira kendine karşı hata yapıldığı zaman çok aldırmamış ama dostlarına bir zarar geldiği zaman tepkisini ortaya koymuş. Ancak her şeyden çok vatanını sevmiş. Hastalıklarının en önemli sebebinin vatanından ayrı kalmak olduğunu düşünüyorum. 'Mısır'da uzun süre yaşayanlar siroz olur.' derlerdi ama bence onu asıl üzen vatanından ayrı kalmasıydı."
Dedesinin büyük haksızlık ve vefasızlıklara da maruz kaldığını aktaran Argon, Ersoy'un çok hassas bir insan olduğunu, bu nedenle yaşadıklarından çok etkilendiğini ve o büyük eserleri yazabilmeyi de bu hassasiyete borçlu olduğunu söyledi.
Argon, gençliğin Mehmet Akif'e büyük ilgi ve saygı gösterdiğini, bunun da kendilerini mutlu ettiğini belirterek, "Oysa bir zamanlar Mehmet Akif unutturulmak istenmişti. Hatta Safahat'ı gönderdiğinde yurda sokulmamış geri gönderilmişti. Bunları işitmesi onu çok üzse de hiçbir zaman yansıtmadı. Son yıllarda, özellikle 15 Temmuz'dan sonra herkesin dilinde onun sözleri var. Sayın Cumhurbaşkanımız, her konuşmasında o günün anlamına uygun olarak şiirlerinden alıntı yapar. Demek ki artık Mehmet Akif anlaşılıyor." dedi.
 "Gençler Ersoy'un eserlerine gereken ilgiyi gösteriyor"
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanı Abdurrahman Şen de Mehmet Akif Ersoy'u sadece bir şair olarak tanımlamanın haksızlık olduğunu, bu bakış açısının Ersoy'dan yeterince faydalanmayı engellediğini söyledi.
Şen, Mehmet Akif Ersoy'un ortaya koyduğu fikirlere bakıldığında onun bir tarihçi, sosyolog, fikir ve düşünce insanı olduğunun görüldüğünü dile getirerek, şöyle devam etti:
"Yalnızca İstiklal Marşı'nın şairi diye geçiştirerek, ondan yeterince istifade etmiyoruz. Dinin yanlış anlaşılması, din eğitiminin eksik verilmesi, okullarda Batı'nın sahip olduğu ilmin, fennin eksik okutulmasına kadar birçok konuyla çözüm üreterek ilgilendiğini görüyoruz. Bu nedenle Ersoy'u artık İstiklal Marşımızın şairi tanımlamasının ötesinde biraz da bu gözle görmemiz lazım. Ersoy'un edebi yönüyle ilgili en iyi sözü kadim dostu Süleyman Nazif söylemiştir. Özellikle Çanakkale ve İstiklal Marşı için 'Bunlar vahy-i ilahidir, şiir-i ilahidir' tanımlamasını kullanmıştır. Bunların üzerine bir daha çıkılamaz."
"Ersoy'da vatan sevgisi çok ön plandaydı"
Günümüzde gençlerin Ersoy'un eserlerine gereken ilgiyi gösterdiğini dile getiren Şen, Ersoy'un eserlerini gençlerin daha iyi anlaması için, onun hakkında çalışan yazarların daha güncel bir dil kullanması gerektiğini söyledi.
Şen, Ersoy'da vatan sevgisinin çok ön planda olduğunu vurgulayarak, "Milli şairimiz her zaman 'Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.' derken vatanını terk etmek durumunda bırakılıyor. Yakın dostlarından Şefik Kolaylı'nın aktardığına göre, kendisinin hafiyeler tarafından takip edildiğini fark ettiğinde 'Ben vatan haini miyim?' sorusunu soruyor. İstiklal Marşı'nı yazmış biri olarak bu

Bakmadan Geçme