NERDE O ESKİ KAYSERİ DÜĞÜN ADETLERİ

Bizi biz yapan bütün değerlerimizi modernizme kurban ettiğimiz bugünlerde adetlerimizi ve geleneklerimizi hatırlamaya, bilmeyenlere anlatmaya çalışacağız. Bu yeni yazı dizimizde Kayseri düğün adetlerini anlatacağız. Kayseri'nin bu kültürel yolculuğu kiminize iç geçirtecek ama kiminize de manasız gelecektir

Bizi biz yapan bütün değerlerimizi modernizme kurban ettiğimiz bugünlerde adetlerimizi ve geleneklerimizi hatırlamaya, bilmeyenlere anlatmaya çalışacağız. Bu yeni yazı dizimizde Kayseri düğün adetlerini anlatacağız. Kayseri’nin bu kültürel yolculuğu kiminize iç geçirtecek ama kiminize de manasız gelecektir.

Ticareti ile ön planda olan Kayseri’nin yakın geçmişine doğru bir yolculuk yaptık. Bu yolculuğumuzda Kayseri’yi Kayseri yapan kültür dinamizmini oluşturan adet ve geleneklerini, muhafazakarlığını, dışarıyla olan ilişkilerinin yönünü ve derecesini incelemeye çalıştık. Kayseri’nin bu kültürel yolculuğu kiminize iç geçirtecek ama kiminize de manasız gelecektir. Bu durumu modern bir tanımlamaya başvurarak açıklarsak; Kayseri’nin bu değerlerini bilen nesil ile bu değerlerden bihaber nesil arasında farklı yansımaları olacaktır yani kuşak çatışması...
Kayseri yıllarca doğu ve batı kültürleriyle ilişkiler kurmuştur
Gazetemizde ‘Dünden Bugüne Kayseri’ üst başlığıyla kısa bir zaman önce yaptığımız çalışmayla Kayseri’nin tarihsel yolculuğuna çıkmıştık. Bu nedenle Kayseri’nin kronolojik tarihsel gelişimlerini birkaç cümle ile özetleyip esas olan konuya yani Kayseri’nin düğün adetlerine geçeğiz.
Çok eski yıllardan beri yerleşim alanı olarak insanlığa hizmet eden bu topraklar bir yandan doğu, öte yandan batı ile kültürel ilişkiler kurabilmiştir. Kadı Burhaneddin’in vefatıyla ilk defa Birinci Beyazıd zamanında Osmanlı devletine tabi olan Kayseri, birçok kavme ve devlete başkentlik yapmıştır. 1. Dünya Savaşı’ndan sonra bir kısım azınlıklardan Rumlar mübadele ve hicret yoluyla şehri terk ederken, Kurtuluş Savaşında buraya hiçbir düşman ayağı değmemiştir. Kayseri’nin tarihini kısa birkaç cümleye sığdırdıktan sonra en küçük sosyal kurum olan ailenin kuruluşundaki adet ve törenleri de anlatmaya çalışacağız.
Kayseri dışına kız verilmezdi      
Kayseri’de evlilik törenleri genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında olur. İki bayram arasında düğün yapılmaz. Medeni Kanunun kabulünden önce ve hatta sonrasında birden çok kadınla evlenenler olurdu. Bu genellikle mecburi hallerde söz konusu olur ve en çok iki kadın ile evlenilirdi. Batılılaşma ile birlikte batının tasvip etmediği gibi birden fazla kadınla evlenenler az da olsa toplumdan tepki görürlerdi. Çok kadınla evlenmeye müsaade eden İslam aile sistemi bir Hıristiyan için gayri ahlaki olabilir. Halbuki İslamiyet ailenin kutsiliği meselesinde hiç de Hıristiyan ahlakından geri sayılmaz.
               Ailede baba ocağı esastır. Evlenen erkekler babalarının evine yerleşirler. Son yıllarda kaynana baskısından kurtulmak isteyen ve gittikçe özgürleşen kadınların etkisiyle ayrı evlerde oturulmaya başlandı. Erkek çeyizi, ev ve yatak odasından ibarettir. Bunların yanında en önemlisi de çiftlerin ilerideki sermayesi olan altınlardır.
               Halkın muhafazakarlığından söz ederken şunlar kastedilmişti; Hiçbir kızın ailesi, kızlarını Kayserili olmayana, köylüye, şehir dışına çıkılabilecek olanlara yani gurbete vermek istemezler. Buna benzer bir adete aykırı düşebilecek davranıştan da ‘elalem ne der’ korkusuyla vazgeçilirdi. Adetlerle ilgili özetleyici bir bilgi verdikten sonra şimdi sizlerle yazı dizimizin ilk bölümü olan Düğün öncesini paylaşacağız.
‘Başımı alıp gideceğim, bıktım bu yalnızlıktan’
Evlenme çağına gelmiş genç erkeğin ebeveyni ilkönce aralarında anlaşıp oğullarını evlendirmeye karar verirlerdi. Bir erkeğin evlenebilmesi için askerliğini yapmış olması ilk şarttı. Çünkü askere ‘gidip de dönmemek’ vardı. Bu eskidendi tabi. Şimdi askerliğini yapmış olanlar daha kolay kız bulabilirler kızı olan bir aile kızlarının şehirden ayrılmaması için damat adaylarının talebeliğini bitirmiş olmalarını ve daima mukim iş güç sahibi olmalarını isterler. Bu şartlarda olmayıp ta evlenmek isteyen gençler ailelerine olgun ve ağırbaşlı görünmek istemelerine rağmen yine de bu dileklerini ebeveynlerine ima ederlerdi: ‘Başımı alıp gideceğim, bıktım bu yalnızlıktan’ gibi...
 Kayserili 50-60 yıl önce modern şehircilik başlamadan kaldırımlı dar sokakları olan mahallelerde "hayat" diye tabir edilen uzun avlulu genellikle tek katlı evlerde otururlardı. Evlenebilecek yaşta kızı olan her kızevi sabah erkenden hayatı süpürür, dış kapının önünü ve kaldırımları yıkardı. O, evde bekar kız olduğu hemen belli olurdu. Şimdi ise büyük apartman dairelerinde böyle belirtiler bulmak, bulundurmak mümkün değil. Zaten gerek de kalmadı. Çünkü modernleşen kadınlarımız(!) maalesef artık eskisi kadar kapalı ve erkeklerle ilişkisiz değil. Kız evi gelecek görücülere ki bunları anne, anneanne, babaanne veya abla olur. Sabahın sekizinden itibaren dünür gezmeye başlarlar. Önünü temiz buldukları kapıyı çalarlar. Kapıyı kız anası açar. Hiç bir şey sormadan misafirleri buyur eder. Ya da görücüler; ‘misafir alır mısınız?’ diye sorarlar. Görücüler döşenmiş temiz odaya alınır. Biraz sonra görücülerin en yaşlısı; ‘hanım kızınızı görelim’ der. Kız temiz giyimiyle gelir, hiçbir şey söylemeden misafirlerin elini öpüp çıkar. Daha sonra yine en yaşlı misafir su ister. Suyu kız getirir. Misafir suyu ağır ağır içerken bir kenarda başı önünde ayakta duran kız baştan ağaya süzülür. Su içildikten hemen sonra başka bir şey ikram edilmeden misafirler gider. Giderken mahalledeki diğer kızların evlerini sorarlar ev sahibi de tek tek tarif eder. Hatta görücülerle beraber giderek gösterir.
‘Kusura bakmayın, kızınız küçük’
Görücüler gördükleri kızlardan beğendikleri birini almaya karar verirler. Diğer yakın akrabalarda gidip kızı görürler. Hepsi de beğendikten sonra kız ve ailesi hakkında araştırma yapılırdı. Bu araştırmada namus, iffet, mali durum ve ırsi bir hastalık olup olmaması ilk planda gelirdi. Kızı almak için bir engel görülmezse nadiren kız oğlana bir fırsat kollanarak gösterilir. Oğlan şiddetle karşı göstermedikten sonra bu işten pek vazgeçilmezdi. Zaten erkeklerin çoğu da annelerinin buldukları kıza razıydılar.
Kızı istemeye oğlanın annesinin gitmesi ayıp sayıldığından anne dışındaki bir akraba kız evine giderek kızı resmen ister. Kız bu sefer görücüye görünmez. Görücü; ‘Kızınızı beğendik. Allahın emri peygamberin kavlı ile kızınızı oğlumuza istiyoruz. Bizim lakabımız adımız soyadımız şudur. Oğlumuz su işi yapar işyeri şuradadır.’ der. Bundan sonra araştırma sırası kız evine gelir. Her iki taraf da mali durumlarının birbirine çok yakın olmasına dikkat ederler. Her şey mükemmel bile olsa bir taraf bir taraftan biraz fazlaca zengin ya da fakir ise; ‘uyuşamayız dengimiz değil’ denilip vazgeçilir. Araştırma sırasında oğlanın kızı nadiren görebilmesine mukabil kızın oğlanı görmesi hemen hemen hiç mümkün değildir. Kızın erkek akrabalarının çoğu oğlanı belli etmeden görürler. Hatta kızlarının ilerde rahat etmesi dayak yememesi için oğlanı herhangi bir konuda kızdırıp sinirlilik halini kontrol ederler. Gece hayatına, içkiye, namaza olan alışkanlıklar da önemle göz önüne alınır. Bu araştırmalardan dolayı evlenecek erkekler, bu devrelerde temkinli olurlar ve bilhassa cemaatle namaza özen gösterirler.
Kız evi alınan müddetin son günü yakın akrabalarıyla genel bir istişare yaparlar. Müspet ya da menfi cevap kız anasına tembih edilir. Ertesi gün oğlanevi kadınları kızevine cevabı müspetse kız anası; ‘Allah yazmış ne diyelim’ beyanında cevaplar verir. Cevap menfi ise; ‘Kızınız küçük kusura bakmayın’ der. Kız yaşlı ve evde kalmış bile olsa bu cevap reddetme klişesidir. Görücülerin bu gelişinde de kız görünmez. Hatta şerbete kadar oğlanevinden kimseye görünmemeye çalışılır. Kız oğlanevi mensuplarınca görülürse oğlanevi bunu uğursuzluk addeder.

Haber: Bünyamin GÜLTEKİN

Bakmadan Geçme