MÜSLÜMAN KADIN

İstanbul'da gerçekleştirilen Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi'nde konuşan KAYMEK Müdürü Mürşide Gonca Aslan, 'Seferden Zafere Türk Kadını' projesini anlattı. Aslan, 'Müslüman kadın yönünü batıya değil özüne dönüp, İslam inancından ilham alarak yola çıktığı sürece, destanı nice Fatma Bacılar ve 15 Temmuz'da şehadet şerbetini içen nice Cennet Yiğitler ile kıyamete kadar devam edecektir. Güçsüz, aciz, toplum baskısına maruz kalmış her kadın eğitim ve destekle ayağa kalkacaktır.' dedi.

Dünyanın dört bir yanından bürokratlar, akademisyenler ve parlamenterlerin katıldığı, çeşitli oturumlarla Müslüman kadının dünyadaki yeri ile ilgili görüşlerin aktarıldığı zirvede KAYMEK Müdürü Mürşide Gonca Aslan da, İslam’da kadının yerini, Kayseri’de Fatma Bacı tarafından kurulan ilk kadın örgütlenmesi Bacıyan-ı Rum teşkilatını,  Hayme Hatun’u ve Nene Hatun’u anlattı.
Kadının İslam’da hiçbir ayrıma tabi tutulmadığını belirten Aslan “Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin velileridir;  İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namaz kılarlar, zekât verirler,  Allah’a ve Resul’üne itaat ederler. İşte Allah bunlara merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (9/TEVBE-71) ayetini hatırlatarak “Bu anlamda,  birçok ayet zikretmek mümkün…  Sorumluluk noktasında Rabbimiz bizi hiçbir ayrıma tabi tutmamış, kadının insan haklarında var olma zeminini doğduğu andan itibaren oluşturmuştur. “ dedi.

“İslam, kadını toplumdan dışlamadı”
İslamiyet’in gelişiyle birlikte toplumun inşasında önemli rol oynayan kadınların, ilk önce Allah Resul’ünün eşleri ve kız çocukları olduğunu vurgulayan Aslan, “ Dönemin uluslararası ticaretinin öncülerinden Hz. Hatice,  ilmi yaklaşımları ve çözüm odaklı yönlendirmeleriyle tam bir psikolog olan Hz. Aişe, eşine verdiği destek, çocuklarına verdiği eğitim ve terbiye ile bir öğretmen olan Hz. Fatıma… Örnekleri çoğaltmak mümkün.  Onların bu yaşam tarzlarıyla hiçbir zaman toplumdan dışlanmadıklarını, kabul ve saygı gördüklerini görmekteyiz. Ümmetin kadınları, bu minvalde toplumsal sorumluluğu omuzlamış olarak varlıklarını sürdürsünler istenmiş. Peki, ne oldu da bugün kadınlar tartışılır konuma itildi? Nasıl oldu da onların yerini faaliyetleri kısıtlanan, karar alma,  uygulama mekanizmalarından dışlanan, ikincil kadınlar aldı. Ticaret yapmıyor muyduk? Camide hutbe dinleyip, saf tutup, savaşlara katılmıyor muyduk?” şeklinde konuştu.
Temel dinamiğimiz,  inanç
İslami perspektiften uzaklaşmanın, kadın erkek ayırmaksızın insanı sağa sola savurduğunu söyleyen Aslan “Savurdukça sorunlar büyümüş, büyüdükçe de batı tarzı çözümler önümüze sunulmuş… Batı tarzı görüşler, seküler feminist çevreler zaten ön yargılı olduğu için, başörtüsü, annelik,     çalışma aile içi ilişkiler konusunda bakış açıları bize katkı sağlayamıyor.                                                                                                                                             Neden? Çünkü bizim temel dinamiklerimiz,  inancımız, doğamız,  kimyamız batıya (onlara) uymuyor,  onların bize sunduğu puzzle’ın yanlış parçası gibi kalıyor, yerleşmiyor. Günümüzde ne yazık ki eski, yeni kuşak fark etmiyor, temel değerlerden uzaklaşıp, aslında var olan haklarımızın yokluğundan dem vurup, haklarımızı batı standartlarında aramaya kalkınca, ortaya daha vahim tablolar çıkıyor. Kimlik bunalımı, kültür erozyonu, kime neye, nereye ait olduğunu bilememekten kaynaklanan, bocalayan bir nesil…” diye konuştu.

“Müslüman kadın toplumun ihyasında önemli bir yapı taşıdır”
Kültürel erozyondan kurtulmak için köklerimizi yeniden keşfetmemiz gerektiğini belirten, Aslan,  “Müslüman Türk toplumuna ismen yabancı olmayan fakat üstün körü bilgi sahibi olduğumuz,  gerçekte yaşamış kadınları anlatmak, model olarak sunmak, belki de bizim yeniden kendimize gelmemize, iyileşmemize önemli katkı sağlayacaktır. Onlar, akıl, feraset,  cesaret örneği kadınlar… Toplumun inşasında da,  ihyasında da önemli yapı taşları olmuşlardır. Devlet yönetmişler, örgüt kurmuşlar, ticaret yapmışlar, eğitim, kültür ve sanat alanında etkisi bugünlere kadar süren, hizmetlere imza atmışlardır.” ifadelerini kullandı.
Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum teşkilatı
13.  yüzyılda Fatma bacı tarafından Kayseri’de kurulan Bacıyan-ı Rum kadın örgütlemesi hakkında da bilgi veren Aslan şunları söyledi:
“Fatma Bacı dünyanın ilk kadın örgütlenmesini gerçekleştirmiş Bacıyan-ı Rum’un kurucusudur. Dünyanın ilk kadın sivil toplum örgütü olan Bacıyan-ı Rum Kayseri’de 13. yüzyılda kurulmuştur. İsminin Rum olarak anılmasının sebebi ise o tarihlerde Anadolu, İslam dünyasında Rum diyarı olarak adlandırılmasındandır.
Bunun günümüze kadar gelen en olası ihtimallerinde biri Fatma Bacının Ahilik Teşkilatının kurucusu eşi Ahi Evran’dan ilham almasıdır. Fatma Bacının eşinden esinlenerek, kadınların da ekonomik, kültürel ve askeri olarak toplum hayatında aktif rol üstlenmelerini sağlamaya çalışmıştır. Bacıyan-ı Rum’un eğitim sistemine bakıldığında; Üyelere yamak, çırak, kalfa ve usta sıralaması doğrultusunda sıkı bir mesleki uygulamalı eğitimle sınırlı kalınmamış, bunun yanı sıra zaviyelerde dini, ahlaki ve güncel hayatla ilgili bilgilerle birlikte, binicilik, atıcılık gibi eğitimlerde verilerek askeri yetenekte kazandırılmıştır. Nitekim Kayseri’nin savunması sırasında Moğollara karşı mücadelede yer almışlardır.  Ahiyan-ı Rum’un sloganı ’Eline, diline, beline sahip ol’’ iken, Bacıyan-ı Rum örgütünün sloganı ise ‘İşine, aşına, eşine sahip ol’dur.
Bacıyan-ı Rum üyeleri, Kayseri’de sanayi sitesi içerisinde mesleklerini icra ederek ekonomik hayatın içinde yer almışlardır. Burada dokunan kumaşlar ve halılar ile ülke ihtiyacı karşılandığı gibi ayrıca yurt dışına da ihracat yapılmıştır. Moğollar tarafından kuşatılan Kayseri yine Ahiler ve Bacıyan-ı Rum mensuplarının yardımı ile uzun süre işgale direnmiştir. Bacıyan-ı Rum İslami dönemde kadınların geri plana itildiğini iddia eden çevreler tarafından görmezden gelinmiş, batılı araştırmacılar tarafından ise tarihi kaynakların yazım hatası olduğu iddia edilmiştir. Bacıyan-ı Rum’un üstlendiği ve gerçekleştirdiği toplumsal işlevi acaba günümüzün çağdaş dünyasının hangi örgütü yerine getirebiliyor?”

Hayme Hatun
Osman Gazi’nin babaannesi Hayme Ana hatunun bir filozof olduğunu belirten Aslan, “ As Türk tarihi açısından çok önemli bir kişiliktir. Süleyman Şah’ın eşi, Ertuğrul Gazi’nin annesi, aynı zamanda Türklerin dünya üzerinde kurdukları en uzun ömürlü Türk devleti Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Gazi’nin babaannesidir. Ayrıca torunu Osman Gazi’nin yetiştirilmesini Hayme Ana bizzat üstlenmiştir. Devlet yönetiminde de yer aldığı için Hayme Anaya, Devlet Ana da denmektedir. Hayme Ana aynı zamanda bir filozoftur. Her öğüdü bugün bile Türk devlet adamlarına ışık tutmaktadır.” dedi.
Nene Hatun
Erzurum’da düşmana karşı savaşmak için cepheye giden Nene Hatun’u anlatan Aslan, “Onun döneminde, Osmanlı İmparatorluğu büyük harpler ve siyasi gerginliklerle mücadele ediyordu. Rus akınlarına karşı Osmanlı cenahında muazzam bir direniş vardı. Düşman Nene Hatunun yaşadığı topraklara, Erzurum’a kadar yayılmıştı, işte Nene Hatunun bugün bile dillere destan hikâyesi tam bu sırada başladı. Nenen Hatun o zamanlar gencecik bir anneydi. Düşmanın vatan toprağına girdiğini görünce hiç tereddüt etmedi. 3 Aylık çocuğunu geride bırakarak, ‘Evladım annesiz yaşar ama vatansız yaşayamaz’ düşüncesiyle direnişe katıldı. Bütün halk kazma, kürek, sopa, taş, kılıç, tüfek, nacak, eline ne geçirdiyse kapıp mücadeleye koştu. Göğüs göğüse gerçekleşen bir tartışmadan sonra düşman Erzurum topraklarından uzaklaştırılmıştı. Bununla da sınırlı kalmadı Nene Hatunun hikâyesi, Türk Tarihine damga vuran Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında 2 oğlunu şehit verdi.” şeklinde konuştu.

“Kadınlar eğitim ve destekle ayağa kalkacak”
Mürşide Gonca Aslan büyük ilgi toplayan sunumunu şöyle tamamladı;
“Bu isimlerle sınırlandırılamaz şüphesiz Müslüman Türk kadının hikâyesi, Kara Fatmalar, Cennet Yiğitler, Hafız Selmanlar ve daha niceleri… Hepsi Tarihe damga vuran Müslüman Türk kadınları… Tabi Müslüman ülkelerdeki sayamadığım Müslüman kadın kahramanlarımızı da bu minvalden ayrı tutmamak lazım Sonuç olarak Müslüman kadın yönünü batıya değil özüne dönüp, İslam inancından ilham alarak yola çıktığı sürece, destanı nice Fatma Bacılar ve 15 Temmuz’da şehadet şerbetini içen nice Cennet Yiğitler ile kıyamete kadar devam edecektir. Güçsüz, aciz toplum baskısına maruz kalmış her kadın sizlerde takdir edersiniz ki eğitim ve destekle ayağa kalkacaktır. Ve bu toplumdaki Müslüman kadın sorunu, camide hakkını savunmak için ayağa kalkan mü’min kadın,  Hz. Ömer’in adaleti ve anlayışıyla karşılandığı zaman son bulacaktır. Dünyayı daha yaşanabilir hale getirmek adına,  güçlü fikirleriyle ve cesur yürekleriyle var gücüyle çalışmış ve çalışacak olan nice Türk ve Müslüman dünya kadınlarına saygıyla… “

Kayseri Gündem
 

Bakmadan Geçme