• Haberler
  • MUHİDDİN-İ ARABİ İSLAMIN NERESİNDEDİR ?

MUHİDDİN-İ ARABİ İSLAMIN NERESİNDEDİR ?

Kayseri Gündem Gazetesinin 27 Şubat 2013 tarihli baskısının 7. sayfasında Ahmet ÖZTÜRK imzasıyla yayınlanan Muhiddin-i Arabî'nin (Ruhu-l-Kuds )isimli eserinin tanıtım yazısını dikkatlice okudum. Doğrusu yazarımız, tanıtımını yaptığı eser dışında M. Arabî'ye ait başka eserini okumamış olacak ki yazısının son bölümünü ' Tek başına nefs muhasebesine girişemeyenlere muhabbetle tavsiye olunur.' diyerek yazısını bitirmektedir.

 Kayseri Gündem Gazetesinin 27 Şubat 2013 tarihli baskısının 7. sayfasında Ahmet ÖZTÜRK imzasıyla yayınlanan Muhiddin-i Arabî’nin (Ruhu-l-Kuds )isimli eserinin tanıtım yazısını dikkatlice okudum.

         Doğrusu yazarımız, tanıtımını yaptığı eser dışında M. Arabî’ye ait başka eserini okumamış olacak ki yazısının son bölümünü “ Tek başına nefs muhasebesine girişemeyenlere muhabbetle tavsiye olunur.” diyerek yazısını bitirmektedir.
         Okuma hassasiyetini bilemediğim bu yazarın şayet tahammülü varsa bu yazıyı sabırla okumasını muhabbetle tavsiye ederim kendisine…
         Tanıtımı yapılan kitabın özellikle NEFS TERBİYESİ ile ilgili olduğu belirtildikten sonra “Nefs ile alakalı en geniş literatür tasavvufi metinlerde karşımıza çıkar “denilmektedir.
         Böyle bir ifadeyi kullanabilmek için kişinin Allah’ın Kitabı Kur’an dan habersiz olması gerekir. Kur’an dan habersizlik ,eşya ve olaylara ,kavramlara , Allah’ ın bak dediği yerden değil, başka pencerelerden baktırır.Allah’ın gör dediğini göremeyen insan bakışındaki şaşılık yüzünden hakikati Kur’an la ilişkisi olmayan kişilerin kitaplarında aramaya başlar. Yüce Kitabımız Kur’an ı Kerimin kullandığı ana kavramlardan biride NEFS kavramıdır. Kur’anda yaklaşık 150 ayette nefsle ilgili bilgiler verilmektedir.
         Tamamen ayrı bir yazının konusu olan NEFS, Kur’an da hangi ayette hangi anlamlarda kullanılmaktadır.Yakında -İnşallah - yine bu sayfada en kısa zamanda ayetlerin ışığında yazacağımızı belirterek konumuza dönmek istiyorum.Ama şimdiden şunu net bir şekilde ifade edeyim ki, nefs ile ilgili geniş malumatı Kur’an da Allah mı veriyor,yoksa tasavvufi eserler mi? Bu hususu nefs ile ilgili yazacağımız yazıda açık şekilde göstermeye çalışacağız.
         Bu yazımda ben ,eserlerinin bir kısmından alıntı yaparak Şeyhu-l- Ekber !...Muhiddini Arabinin islamın neresinde durduğu konusunda bilgiler vermeye çalışacağım.
         Muhiddini Arabi (1165-1239 )islamın kesin hükümlerine aykırı sayılacak hususları içeren “Fususu-l –Hikem “ isimli eserini , Hz. Peygamber ile görüşmesi ve Hz. Peygambe’rin verdiği talimat üzerine yazdığını , yazdığı bu eser kutsallık verebilmek için , bu kitab “yani  (Fususul- Hikem ) nefis arzularından münezzeh , içine fesat karışmamış en kudsi makamdan indirilmiştir.” Demektedir. (Bkz. F. Hikem s.3–4–5 )
         Biz Müslümanlar bilir ve inanırız ki kudsi makamdan indirilmiş yegane kitaplar, Peygamberlere gönderilmiş Vahy veya mesajları içeren kitaplardır.Bunun dışında herhangi bir kişinin mevki ve sıfatı ne olursa olsun yazmış olduğu kitap için “Bu kitap bana yazdırıldı,Bu kitap en kudsi makamdan indirilmiştir ,Bu kitap Alemlerin Rabbinden indirilmiştir.v.b.”gibi ifadelerin kullanılması tevhidi bir problemi ortaya çıkartmaktadır. Bu kişilerin imanında sorunları var demektir. Allah’ın kitabı ile kendi yazdıklarını eş değer görme durumunda kalmalarını gösterir ki böylelerinin imanlarını yenilemeleri gerektiğine inanmaktayız.
         İbni Arabi ve onun izleyicileri (Mevlana, Davud El –Kayseri , Eş-Şa’rani v.b.) keşif ve ilham konusunda ,hatta Peygamberlere vahiy getiren meleğin tasavvufculara da aynı şekilde vahiy ve ilham getirdiğini söyleyecek kadar ileri gitmiş ve onun savunmasını yapmışlardır.
         İbni Arabi, Hz. Muhammed’in son peygamber olduğu gibi kendisinin de en büyük veli olduğunu, böylece Hatemü-l –evliya olduğunu iddia etmektedir.
         Şayet İbni Arabi, Hatemü-l –Evliya  (Yani velilerin sonuncusu )  ise buna göre onun öldüğü 1239 tarihinden bugüne kadar hiçbir veli gelmemiş demektir. O zaman tasavvufçuların veli ilan ettikleri bu kadar kişinin veliliği yalan olmaktadır,İbni Arabiye göre.
         Yine İbni Arabi, yazmış olduğu bütün kitaplarının hatadan korunmuş olduğunu ve yazdığı her şeyin kendisine vahyedilenlerden başka bir şey olmadığını, FUTUHATI MEKKİYYE Kitabının bölümlerinin bile kendi tertibi değil, kendisine gelen vahiy ile olduğunu iddia etmiştir.
         İbni Arabi, yine FUTUHATI MEKKİYYE’sinin 10. bölümünde “ Bütün söylediklerimiz, lafızların ifade ettiklerine değil, Allah’ın kalbimize verdiği bilgilere dayanıyor.” Demektedir.
         Aynı eserin 348 ve 349 nolu bölümlerinde “Futuhat kitabının tertibinin kendinden değil, ilham meleği yolu ile Allah’ ın kendisine yazdırması, sözlerimiz arasında bazen irtibatsız şeyler olabileceği, sözlerimiz arasındaki bu irtibatsızlık bile imla ettirilmesi sonucu meydana geldiğini söylemektedir.Yani hatalar atfedilmektedir.
         F.MEKKİYYE bölüm 373 de “Yazdığım ve yazmakta olduğum bütün şeyler ilahi bir yazdırma, Rabbani bir ilham veya ruhuma yapılan bir üflemedir.”ifadesini kullanmaktadır.
         İbni Arabi’ye göre “Evliyaya gelen vahiy ile Peygamberlere gelen vahiy aynıdır.Ancak ,Peygamberlere gelen vahiy Teşri (Hüküm koyan ) ,evliyaya gelen  vahiy ise İttiba’ (Tabi olunan )dır.”
         Eminim; Bu anlattıklarımızla, İbni Arabî ve yandaşları hakkında yeterli bilgi verdiğimiz kanaatindeyim. Ancak, İbni Arabî’ nin islamdanmış gibi göstererek, Allah’ ın Kur’an ında, Hz. Peygamberin sünnetinde öğrettiği arı ve duru islamın içine soktuğu VAHDET-İ VÜCUT şirki üzerine neler söylediğini belirtmezsek bu yazı amacına ulaşmamış olacaktır.
         İbni Arabî’ nin şu sözlerinde siz değerli okuyucularım ne gibi bir sır veya sembol bulabilirsiniz, merak etmekteyim:
         “Arif, Allah’ ı her şeyde görendir. Belki her şeyin kendisi olarak görendir. Putperestler  arif kişilerdir, cehennem artık sahiplerine ceza değil tatlı olacaktır, Allah her şeydir ve her neye ibadet edilirse edilsin Allah’ a ibadet edilmiş olur, her şey Allah olduğu için kulların Allah’dan başka taptıkları bütün şeylerde aslında Allah’dır. Bu ayırımı kullar uydurmuştur.”(bkz. Fususu-l- hikem 1/32-33-42 )
         Şimdi; Allah için söylermisiniz, Kur’an ın öğrettiği Allah böyle bir Allah mıdır? bu sözlerde  Allah’a  karşı müşrikçe bir tavırdan başka ne görebilirsiniz?
         İbni Arabî, isteklerine ram olmaya bir türlü yanaşmayan kadının Allah’ın en güzel tecellisi olduğunu söylemektedir. İbni Arabi nin dişiyi –kadını-tanrılaştırma konusunda ne kadar sarih olduğunu Fususu-l -Hikem kitabında şu sözlerle anlatmaktadır: “Şüphesiz Allah kulunun kendisinden başka bir şeyde lezzet bulduğuna inanmasını çok kıskanır. Onun için kendisinde fena bulduğu kadın suretine girerek… Allah’ı kadında müşahede etmesi tam ve en mükemmeldir.İbni Arabi’nin savunucularından Ahmet EFLAKİ’nin Menakibü-l- Arifin de anlattığı “Allah’ın kadın suretinde şemsi Tebrizi ile nasıl halvet halinde olduğunu anlatan” hikayeyi burada anlatmaya İslami terbiyem izin vermemektedir.(Bkz. M:ARİFİN Cilt:2 Sayfa 69-70)
         İbni Arabî’nin ipe sapa gelmez görüşlerini ancak bir kitap hacminde yazmanın mümkün olabildiğine inanmaktayım. Onun Vahdeti Vücut denilen tamamen necis inancındaki nasıl bir Allah tasavvur ettiğini şu şekilde özetlemek mümkündür.Ona göre “Allah leş ve putlarda ,samirinin buzağısında ,Hz. Musa’nın düşmanı Firavun da (İbni arabiye göre firavunun imanı Hz. Musa nın imanından üstündü), pislik içinde yuvarlanan vücutlarda ,şehvetleri alevlenip ,güdüleri tutuşan ve her günahkarın önünde sere serpe açılıp günah bataklığına dalan ahlaksız kadının vücuduna büründüğünü söyleyen bir tanrı anlayışına sahiptir.”
         Bilmem fazla söze hacet varmı, İbni Arabi’yi muhabbetle tavsiye eden yazarımıza mukaddime yazarı İbni Haldun’un şu tavsiyesini de  okumasını salık veririm: “Bu sufilerden  İbni Arabi ve onun yolundan gidenler açıkça küfürdedirler .Çirkin bid’atlarla açık Nassları en çirkin tevillerle doldurmuşlardır.İnsan ,onlara baktığı zaman bu tevilleri İslama veya Şeriata nispet etmekten utanır.
         Bu sapık inançları içeren kitapların hükmüne gelince, İbni Arabi nin FUSUSU-L –HİKEM, FUTUHATI MEKKİYYE gibi insanların elinde bulunan kitapların bulunduğu anda ateşte yakılması yahut okunmayacak ve mürekkebi silinecek su ile yıkanması gerekir. Çünkü din ve kamunun yararı sapık inançların yok edilmesini gerektirir. Genel zararı önlemek için yöneticilerin yakması lazımdır. Bu kitaplardan sahip olan kişilerinde onların yakılmasını sağlamaları gerekir.”(Bakınız: Tasavvuf ve İslam, İbrahim SARMIŞ, SAYFA 82 dipnot )
         Bu tavsiyeler İbni Haldun’ a ait olmakla beraber bizimde katıldığımız kanaatlardır. İbni Arabî ve şürekası insanları Kur’an İslamından uzaklaştırabilmek için ellerinden geleni yapmışlar, bunda kısmende olsa muvaffak olmuşlardır.
         Günümüzde İbni Arabi’cilik, iz’andan ve irfandan yoksun, KUR!ANDAN HABERSİZ ÇEVRELER TARAFINDAN POPÜLER HALE GETİRİLMEK İSTENMEKTEDİR.
         İmanlarından şüphe etmediğimiz bu kardeşlerimize Kur’anı Kerimin Zariyat suresinin 43/43–44 ayetlerini okuyarak hesaba çekilecekleri Kur’anı Kerime yönelmelerini;
         Bu kur’anı hayatına pratize eden Hz. Muhammed’in bizim için gönderilmiş en güzel örnek olduğunu  (Ahzab Suresi 33/21 ) düşünerek İbni Arabi’ nin İslam dışı sapık görüşlerine ayırdıkları zamanı islamı öğrenmeye ayırmalarını muhabbetle tavsiye ederiz.
 
Yorumlar 3

Bakmadan Geçme