Muhasebe Ayı Ramazan

 TEKÂSÜR


Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki,
2. Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz.
3. Hayır! Yakında bileceksiniz!
4. Elbette yakında bileceksiniz!
5. Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız,
6. Mutlaka cehennem ateşini görürdünüz.
7. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz.
8. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.

PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR

Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı uluhiyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder, tekbir getirirler.

(Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1.

Bir benzeri 708’de geçmişti. 1889 ve 1898 arası benzeri hadislerdir.)

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi parlak olacak. Onların ardından gireceklerin yüzleri, gökyüzündeki en parlak yıldız gibi aydınlık olacak. Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları altındandır. Kokuları mis gibidir. Buhurdanlıklarında tüten hoş koku, cennetin hoş kokulu ağacındandır. Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış arşındır.”

(Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5; İbni Mâce, Zühd 39.)

 

 

ESMA ÜL HÜSNA

 

EL-VÂSî (celle celâluhu): Cömertliği bütün kainatı, ilmi bütün ilimleri, kudreti bütün kuvvetleri kuşatan.

 

 

RAMAZAN SÖZLÜĞÜ

 

İTİKÂF

Bir yerde bekleme, durma ve kendini orada hapsetme. Akıl baliğ veya temyiz kudretine sahip bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durması anlamında bir fıkıh terimi.

İtikâf, Kur'an ve sünnetle sabittir. Kur'an'da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken; "... Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın..." (el-Bakara, 2/ 187) buyurulur. Başka bir ayette itikâf ibadetinin daha önceki ümmetlerde de yapıldığına işaret edilir (bk. el-Bakara, 2/125). Hz. Peygamber'in özellikle Ramazan içinde ve Ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren çeşitli hadis-i şerifler vardır. Hz. Ayşe’nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Rasulullah (s.a.s) Ramazan'ın son on gününde itikâf yaparlardı. Bu durum vefat zamanına kadar bu şekilde devam etmiştir. Daha sonra Hz. Peygamber'in zevceleri itikâfı sürdürmüşlerdir"

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129; bk. Buhârî, İ'tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ'tikâf, 1-6; Ebû Dâvud, Ramazân, 3; Savm, 77).

Ebu Hanife'ye göre içinde beş vakit namaz kılman her mescidde itikâfta bulunmak caizdir. Ebu Hanife ve İmam Mâlik'e göre itikâfın nafile olarak en azı bir gündür. Ebû Yusuf en az süreyi, bir günün yarıdan çoğu olarak belirlerken İmam Muhammed itikâf için bir saati de yeterli bulur.

Mescitteki itikâf erkeklere mahsustur. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir (ez-Zebîdî, Tecrîd-i"Sarîh, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 323-326).

İtikaf üçe ayrılır:

a. Vacip olan itikâf: Adak olan itikâf vaciptir. Bu, en az bir gün olur ve gündüz oruçla geçirilir. Hz. Ömer, Rasulullah (s.a.s)'den, "Cahiliye devrinde Mescid-i Haram'da bir gece itikâfta bulunmayı adamıştım; ne yapayım" diye sormuş Rasulullah (s.a.s); "Adağını yerine getir" buyurmuştur (Buhârı, i'tikâf, 16; Ahmed b. Hanbel, ll, 10).

b- Sünnet olan itikâf: Ramazan'ın son on gününde itikâfa girmek sünnettir. Hz. Ayşe’nin rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s) orucun farz kılınmasından ömrünün sonuna kadar Ramazan aylarının son on gününde itikâfa girmiştir

(Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 67, 129). Bir yerleşim merkezinde bulunan Müslümanlardan birisi bu sünneti yerine getirirse, diğerleri üzerinden bu görev düşer. Bu duruma göre, her yerleşim birimi için itikâf sünnet-i kifaye hükmündedir. Bir kişinin bunu yapması o beldedeki diğer Müslümanları sorumluluktan kurtardığı gibi Cenâb-ı Hakk'ın, itikâf yapanın ecrini diğer belde Müslümanlarına da vereceği umulur.

c- Müstehab (mendub) olan itikâf: Vacip ve sünnet olan itikâfların dışında itikâfa girmek müstehabdır. Bunun belirli bir vakti yoktur. Hatta mescide giren kimse çıkıncaya kadar itikâfa niyet ederse orada kaldığı sürece itikâfta sayılır. Bu itikâfda oruç şart değildir. Bazı müctehidlerin, itikâf süresinin bir saat bile olabileceği görüsünde bulunduklarını yukarıda zikretmiştik.

İtikâfın Şartları

1- Niyet; Niyetsiz itikâf olmaz. Nezredilen itikâfda niyetin ayrıca dil ile ifade edilmesi gerekir.

2- Mescid: Erkeğin, itikafı cemaatle beş vakit namaz kılman mescidde olmalıdır. İtikâfın en faziletlisi Mescid-i Haram'da, sonra Mescid-i Nebevî'de ve sonra da Mescid-i Aksa'da olandır. Diğer mescidlerdeki fazilet cemaatin çokluğuna göre değişir.

3- Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikâf için oruç şarttır. Sünnet itikâf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır.

ASRI SAADET’TEN İZLER

 

ERVÂ BİNT ABDİLMUTTALİB (R. ANHÂ)

 

Rasûlüllah'ın (S.A.V) halasıdır. Oğlu Tuleyb İbn Umeyr Müslüman olunca annesine:

Ben Müslüman olup Muhammed'e tabi oldum, dedi. Erva Bint Abdülmuttalib de şöyle dedi:

Senin yardım ve desteğine en lâyık kimse (Rasulullah'dır).

 

Tuleyb İbn Umeyr:

Anneciğim! Peki senin Müslüman olmana ve ona tabi olmana ne mâni oluyor? Bak, kardeşin Hamza da Müslüman oldu, dedi.

Erva Bint Abdülmuttalib:

Kardeşimin yaptıklarına bakıyorum sonra onlardan birisi ola­cağım diye cevap verdi.

Tuleyb İbn Umeyr :

—  Ben, Allah için, Rasûlüllah'a gelip onun huzurunda Müslüman olmanı, onu tasdik etmeni ve Allah'tan başka ilâh olmadığına şahadet etmeni istiyorum, dedi.

Erva Bint Abdülmuttalib hemen :

— Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçi­si olduğuna şahadet ederim, dedi.

Ondan sonra devamlı Peygamber'e (S.A.V) yardım eder ve oğlu Tuleyb İbn Umeyr'i ona yardım etmeye ve emrini yerine getirmeye teşvik ederdi.

Tuleyb İbn Umeyr, Avf İbn Sabre es-Sehmî'nin Rasûlüllah'a (S-A.V) sövüp hakaret ettiğini duydu. Bunun üzerine ölmüş bir deve­nin çene kemiğini alıp Avf İbn Sabre'ye vurdu ve onun başını yardı. Böylece o İslâm'da bir müşriğin kanını akıtan ilk kişi oldu.

Erva Bint Abdilmuttalib'e :

 Oğlunun yaptıklarını görmüyor musun? dediler. Erva Bint Abdülmuttalib :

Onun günlerinin en hayırlısı   dayısının oğluna yardım  ettiği gündür diye cevap Verdi.

Ebu Leheb İbn Abdilmuttalîb'e:

Erva Müslüman oldu, denildi.

Ebu Leheb, kızmak  için kız kardeşinin yanına gittiğinde Erva  ona :

Yeğeninin yanında dur (ona destek ol). Eğer o galip gelirse, sen iyi kimselerden olursun. Yoksa yeğenin yüzünden suçlu ve kusur­lu olursun, dedi.

Ebu Leheb :

Onun getirdiği, ortaya çıkardığı din yüzünden, bütün Arap toplu­luklarına karşı koymağa bizim gücümüz mü yeter, dedi.

Bunun üzerine Erva İbn Abdülmuttalib şu şiiri söylemiştir: Tuleyb dayısının oğluna yardım eder. Ondan kanını ve malını esirgemez. Erva Medine'ye hicret edip Peygamber'e (S.A.V] beyat etmiştir.

Rasulullah (S.A.V) Rafîk-i a'lâ'ya gidince Erva Bint Abdülmuttalib şu şiiri söylemiştir:

Ey Allah'ın Rasulü! Sen bizim ümidimizdin

Sen bize iyilik ederdin. Zulmetmezdin.

Sanki kalbimin üzerinde Muhammed'in adı var.

Peygamber'den sonra kabileler bir araya gelmediler.

Ne mutlu evlâtlarına İslâmı öğretip de, onların İslâmın hizmetçi­leri ve fedaileri olmalarını isteyen faziletli annelere!

Dünyanın kölesi olmuş anneler; dünyanın nimetlerinden en faz­la kendilerinin ve çocuklarının istifade etmesi için her türlü gayreti gösterirken, Müslüman annelerde çocuklarına İslâmı öğretme ve ya­şatma hususunda birazcık gayret ve fedakârlıkta bulunsalar da hem

kendilerinin, hem de çocuklarının delâletten kurtulmalarına yardımcı olsalar ne kaybederler acaba!

Hazıryayan: Ömer Faruk Özcan

Bakmadan Geçme