Muhabbet Ayı Ramazan

 ŞEMS SURESİ

Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına,
2. Güneşi takip ettiğinde Ay'a,
3. Onu açığa çıkarttığında gündüze,
4. Onu örttüğünde geceye,
5. Gökyüzüne ve onu bina edene,
6. Yere ve onu yapıp döşeyene,
7. Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,
8. Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki,
9. Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,
10. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah'ın elçisini) yalanladı.
12. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında,
13. Allah'ın Resûlü onlara: "Allah'ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!" dedi.
14. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti.
15. (Allah, bu şekilde azap etmenin) akıbetimden korkacak değil ya!

PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR

Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Bir adam, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu? Resûl–i Ekrem:

“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu.

(Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 131; Nesâî, Îmân 12.

550’de geçmiş, gerekli açıklama orada verilmişti.)

 

Ebû Umâre Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle demiştir:

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize şu yedi şeyi emretti: Hasta ziyaretini, cenâzeye iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selâmı yaygın hale getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini temin etmeyi.

(Buhârî, Mezâlim 5; Müslim, Libâs 3. Ayrıca. bk. Tirmizî, Edeb 45; Nesâî, Cenâiz 53.)

ESMA ÜL HÜSNA

HÂMİD (celle celaluhu): Hamde lâyık olan, övülen. Sebepli sebepsiz tüm hamdler sanadır Allahım.

 

RAMAZAN SÖZLÜĞÜ

 

TEENNİ
Yavaş iş görme, ağırdan alma, ihtiyatlı davranma, acele etmeme, düşünceli ve yavaş hareket etme ve temkinli davranma.

Teenni ile sabır, mana bakımından birbirine yakın olan şeylerdir. Ama aynı şey değildirler.

İnsanın, sonu gelmeyen arzu ve istekleri birbirini izler durur. Din, ahlâk ve ilim onları meşru sınırlar içine almaya çalışır. İnsanın bunca ihtiras ve isteklerine rağmen, ömrü pek o kadar uzun değildir. Yapılacak çok şey, düzeltilecek birçok konu vardır. Ömür sermayesini planlı, programlı şekilde harcamasını bilenler, az-çok insanlıktan yana başarılı ve feyizli hizmetler verirler. Derdi ve kaygısı sadece şahsi çıkarı ve nefsani istekleri olanlar ise, ciddi hiç bir hizmette bulunmadan dünyayı terk ederler.

İnsanın arzu ve istekleri bir sınır tanımadığından, onların gerçekleşmesinde o, çok acelecidir. Hayra ve iyiliğe çabuk kavuşmak, şer ve kötülükten, sıkıntı ve üzüntüden acele kurtulmak ister. Geçen iyi ve kötü olayları çabuk unutabilir bir yapıya sahiptir.

Oysa bilerek, neticesini hesaba katarak, fayda ve zararlı taraflarını düşünerek sabırla yapılan bir iş; bilmeden, neticesini hesaba katmadan acele yapılan birçok işten hem hayırlı, hem de daha yararlıdır. Mesele çok iş yapmak, çok şey söylemek değil, Allah'ın rızasına uygun olanı seçip, kısa ömrü feyizli bir hava içinde amacına ve yaratıldığı hikmete yöneltmektir. Unutmamalıyız ki, hiç birimiz her arzuladığımızı elde etmeden peşinde, koştuklarımızın çoğuna erişemeden, arzu ve isteklerimizin bütününü gerçekleştirmeden, başladığımız işlerin tamamını bitiremeden dünyadan ayrılmak durumundayız.

Kur'an ve sünnet bu konuda bize, iyi düşünüp sonra istekte bulunma terbiyesini öğretir. Öfke ve acele ile hareket ettiğimiz zaman, zararlı çıkacağımızı, neticede pişman olacağımızı, teenni ile hareket etmenin, çok daha iyi olacağını haber verir. Bilhassa insan fıtratında olan aceleciliğin iyi bir şey olmadığını öğütler:

"İnsan (karakteri gereği) aceleden (acele hareket etme duygusuyla) yaratılmıştır" (el-Enbiya, 21/37).

Habbab b. Eret'in şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.s) Kâbe'nin gölgesinde bürdesine sarıldığı bir sırada, ona sıkıntılarımızı arzedip şikayette bulunduk ve "Bizim için Allah'a yalvarıp dua etmez miydiniz?" dedik. O, şu cevabı verdi: "Sizden evvelki ümmetlerin zamanında, adam toprağa gömülür, demir testerelerle vücudu ikiye bölünür ve eti kemiğinden ayrılırdı. Fakat bu onu dininden, imânından çevirmezdi. Vallahi Allah bu işi (dini) tamamlayıp kemâle erdirecek. Öyle ki, insanlar San'a'dan Hadramevt'e kadar hiç bir şeyden korkmadan gidecekler. İnsanlar yalnız Allah'tan korkacaklar ve koyunları için, dağ başındaki kurttan çekinecekler. Fakat siz acele ediyorsunuz (teennide bulunmuyorsunuz)" (Muhammed b. Allan, Delilu'l-Falinîn, I, 175)

Tarih boyunca peygamberler, ilim adamları, bilginler, fatihler, veliler, devlet adamları, çeşitli engelleri aşarak büyük başarıları elde eden insanlar, acele ile değil, hep teenni ile hareket etmişlerdir. Büyük zaferler, teenni ile hareket etmenin ürünüdür. Teenni ile hareket etmek, insanı dünya hayatında her türlü başarıya ve ahirette de Cennet'e götürür. Teenniyi elden bırakıp acele etmek, insanın hem dünya hem ahirette perişan olmasına sebep olur.

ASRI SAADETTEN İZLER

 

EŞ-ŞEYMÂ BİNTU'L-HÂRİS (R.ANHÂ)

CA'FER B. EBİ TALİB

Hz. Peygamber'in amcası Ebû Tâlib'in oğlu. Ebû Tâlib'in Tâlib, Akîl, Câ'fer ve en küçükleri Hz. Ali olmak üzere dört oğlu vardı. Hz. Câfer, Rasûlullah (s.a.s) daha Erkam'ın evine girip İslâm'ı yaymaya başlamadan önce Müslüman olmuş; ikinci Hicret kâfilesine katılarak hanımı Esma binti Üveys ile birlikte Habeşistan'a hicret etmişti. (İbn Sad, Tabakât, Beyrut, 1376/1957, IV, 34; İbn Abdilber, el-İstiâb, Kahire (t-y), I, 242).

Habeş muhacirlerinin sayısı seksen iki erkek ve on kadına ulaştı. Daha sonra bunlardan otuz dokuz kadarı, bazı Kureyş büyüklerinin İslâm'a girdiği haberi üzerine Mekke'ye geri döndü. Fakat bu haberin asılsızlığı ortaya çıkınca, bazıları gizlice bazıları da Mekkeli müşrik akrabalarının himayesi altında, Mekke'ye girebildiler. (İbn İshak, es-Sîre, Mısır 1355/1936, II, 3-10).

Kureyş müşrikleri, muhacirleri Habeşistan'dan geri çevirmek üzere Abdullah b. Ebi Rabîa ile Amr b. el-Âs'ı değerli hediyelerle Habeşistan'a gönderdiler. Elçiler Habeş Necâşîsi nezdinde müslümanları kötüleyince, Câ'fer b. Ebi Talib müslümanların temsilcisi olarak konuştu ve müşriklere üç soru sorulmasını istedi:

1) Biz Kureyş'in köleleri miyiz? 2) Mekke'de bir cinayet mi işledik ki, zorla iade edilmemizi istiyorlar? 3) Mekke'de mal gasp ettik de, üzerimizde başkalarının hakları mı vardır?

Kureyş elçileri bütün bu sorulara olumsuz cevap verdiler. Ancak, puta tapmayı bırakıp İslâm dinine girmelerinin suç olduğunu bildirdiler. Bunun üzerine Necaşî, Câ'fer'e İslâm dini ile ilgili sorular sordu. Hz. Câ'fer, İslâm'ın getirdiği iman, ahlâk ve fazilet esaslarından söz etti. Necaşî'nin isteği üzerine Meryem Suresi'nin* baş tarafından okumaya başladı. Ankebut* ve Rûm* surelerini de okudu. Bu sırada Necaşî'nin gözlerinden yaşlar akıyordu. İstek devam edince, Hz Câfer Kehf* sûresini okudu. Necaşî, kendisini tutamayarak "Vallahi, bu aynı kandilden fışkıran bir nûrdur ki, Mûsa da, İsa da aynı mesajla gelmiştir." dedi. Hz. Muhammed'in bir peygamber olduğuna kanaat getirdi. Bunu açıkladı ve Müslümanları himaye etti (İbn İshak, es-Sîre, I, 356-362; Ahmet b. Hanbel, H. no:1740, 4400; İbnû'l Esir el-Kâmil, Mısır 1301, II, 37-38; İbn Haldun, Tarih, Mısır 1355/1936, II, 178; İbn Kayyim, Zâdü'l Meâd, Mısır (t.y), I, 301 ).

Câ'fer b. Ebi Tâlib ve arkadaşları hicretin yedinci yılında Habeşistan'dan Medine'ye döndüler. Bu sırada Hz. Peygamber Hayber gazvesinde bulunuyordu. Hayber ganimetlerinden Habeşistan'dan gelenlere de pay verildi (Buhârî, Sahîh, İstanbul 1329, V, 80; Müslim, Sahîh, (Nşr. M. F. Abdülbâki), 1375/1956, IV, 1946).

Hz. Câ'fer, Hicret'in sekizinci yılında vuku bulan Mute gazvesine katıldı ve orada şehit düştü. Abdullah b. Ömer der ki: "Câ'fer b. Ebi Tâlib'i şehitler arasında aradık. Bedeninde doksandan fazla mızrak, ok ve kılıç yarası bulduk." (İbn Sa'd Tabakât, IV, 38; Buhârî, Sahih, V, 87) Hz. Cafer'in iki kolunun da kesilmesi üzerine, şehadetinden sonra Rasûlullah ona Cennet'te iki kanat takıldığını haber vererek şöyle buyurmuştur: "Câfer'i, Cennet'te meleklerle birlikte uçarken gördüm." (Tirmizî, Menâkıb, 69) Bundan sonra, kuş gibi kanatlanıp Cennet'te uçtuğu hadisle sabit olan Câ'fer'e "çok uçan Câfer" anlamında "Câfer-i Tayyâr" lâkabı verilmiştir.

Bakmadan Geçme