Mimar Sinan'ın torunlarının taşla imtihanı
Osmanlı padişahları Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat dönemlerinde başmimar olarak görev yapan Mimar Sinan'ın doğum yeri olan Kayseri'nin Ağırnas Mahallesi'nde yüzyıllardır taş işleyen ustalar, atalarının izinde taşa şekil vererek geçimini sağlıyor.
Kent merkezine yaklaşık 40 kilometredeki Ağırnas, topraklarında büyüyen Mimar Sinan kadar taş evleri, bezirhaneleri, yer altı şehirleri ve taş ustalarıyla da öne çıkıyor.
Babadan oğula süregelen taş işçiliği ve inşaat ustalığı, büyük mimarı tarihe kazandıran Ağırnas'ın adeta kaderi. Mimar Sinan'dan ve atalarından devraldıkları taş ustalığını yaşatan yöre halkı, taşa şekil vererek geçimini sağlarken, aynı zamanda bir geleneği de sürdürüyor.
Balyoz seslerinin birbirine karıştığı taş ocağında işçiler, büyük kaya parçalarının altını kazmalarla oyarak ana kayadan işleyecekleri parçayı ayırıyor. Kaya, büyük çivi (murç) ve balyoz darbeleri yardımıyla küçültülüyor.
Ağırnaslı taş ustası Muharrem Erdal, yaptığı açıklamada, 40 yıldır babasından öğrendiği bu işle geçindiğini söyledi.
İlkokul eğitiminden sonra babasının yanında çırak olarak işe başladığını anlatan Erdal, her iş gibi taş işçiliğinin de kendine has zorlukları bulunduğunu dile getirdi.
Taş işçiliğinin ölmek üzere olan meslekler arasında yer aldığını ifade eden Erdal, şöyle konuştu:
"Gönül isterdi ki bu iş eskisi gibi yoğun devam etsin ancak arkadan çırak yetişmediği için bu iş artık ölme safhasında. 'Sanatından memnun değil misin' diye sorsalar 'Ben sanatımdan memnunum' derim çünkü bugüne kadar beni ne aç koydu ne açıkta koydu. Karnımızı rahat rahat doyurdu. Bizi namerde muhtaç etmedi. Taş işçiliği ilk önce sökümle başlar. Kayaları deviririz. Daha sonra çivilerle kayaları küçültürüz. Bu taşlar camilere, hanlara, hamamlara, kale tamirlerine gönderilir. Artık daha çok bahçe duvarı ya da ev yapımında kullanılıyor. Kesme taşlar çıktıktan sonra çok rağbet kalmadı bizim çıkardıklarımıza."
"En azından sigortalı çalışıyoruz”
Sabah erken saatlerde taş ocağına geldiklerini anlatan Erdal, öğle vaktine kadar hiç durmadan çalıştıklarını, öğle molasının ardından gün batımında mesaiyi tamamladıklarını kaydetti.
Mesleğinin yorucu olduğunu vurgulayan Erdal, "Yoruldun mu derseniz, yoruldum, ağır iş. Arkadan da çırak gelmeyince artık bizim de bu meslekte son demlerimiz. Çok paralı da bir iş değil. Sıvacının, boyacının yevmiyesi neyse taşçının yevmiyesi de odur. Devletin sigorta konusunda iş vereni zorlaması bizim taşçıların da işine yaradı. Artık en azından sigortalı çalışıyoruz." diye konuştu.
Erdal, bir işçinin günde 350'ye yakın taş yonttuğunu, taşların tanesinin 75 kuruştan satıldığını belirtti.
"Ağırnas, Sinan gibi deha yetiştirmiş topraklardır"
Erdal, Ağırnas'ın Sinan ile adını duyurduğuna dikkati çekerek, "Ağırnas, Mimar Sinan gibi bir deha yetiştirmiş topraklardır. Keşke Sinan gibi niceler yetişseydi." dedi.
Mimar Sinan'ın Ağırnas'taki evinin Erciyes Dağı'na baktığını aktaran Erdal, şunları kaydetti:
"Büyük mimar, her sabah kalktığında Erciyes'i görüyor. Sinan'ın eserlerini İstanbul'da gezdim. Tabiri caizse eserlerinde Erciyes'in silüetini kullanmış. Bunu birçok eserinde rahatlıkla görebiliriz. Erciyes'in ihtişamı sanki Sinan'ın eserlerine yansımış. Eserlerinde genelde simetri görüyoruz. Öyle bir dizayn yapmış ki küçükten büyüğe gidiyor. Erciyes'te küçük tepeden büyük tepeye doğru gidiyor. Kayseri'de bildiğimiz iki eseri var. Sinan Kayseri'den İstanbul'a giderken geleneğini göreneğini, Erciyes'in ihtişamını ve taş ocaklarından aldığı taş eğitimini götürmüş. Sinan'ın ve babasının da Kayseri'de taş işçiliğiyle uğraştığını biliyoruz. İstanbul'a gittikten sonra bu yeteneğini bilimle buluşturması Sinan'ı Mimar Sinan yapmıştır. Sinan'ı ve onun ufkunu anlamak için Sinan gibi olabilmek gerekir çünkü onun iç alemi bizim gibi değil. Onun evi Erciyes'i tam karşıdan görüyor. Zaman zaman biz de o camdan bakarız, 'acaba Sinan ne gördü?' diye ama biz göremiyoruz. O farklı görmüş, farklı düşünmüş."
AA