MİLLETİMİZ YAŞADIKÇA ŞIKLIK BİTMEZ!
şık Meydani ile samimi bir sohbet: Yazarımız Mehtap Karakaya Yörük, ünlü halk ozanı Aşık Meydani'yle samimi bir sohbet gerçekleştirdi. Yoğunburç'taki Aşık Meydani Kültür ve Sanat Vakfı'nda gerçekleşen söyleşiyi ilgi ve beğeniyle okuyacağınızı tahmin ediyoruz.
AŞIKLIK KÜLTÜRÜNE ADANMAKTIR
DEVLET AŞIĞINI DESTEKLEMELİ!
AŞIKTA ALLAHIN İLHAMI VARDIR
Aşık Reyhani’yi de rahmetle analım... Efendim şu an bu geleneğin günümüzde kaç temsilcisi var?
SEN O YANDAN BEN BU YANDAN SEVDİĞİM
O TÜRKÜNÜN HİKAYESİ
Yani o anda döküldü?
Peki o ne yaptı?
Çocuklar dediğiniz?
İlk kim söylemişti?
Peki bu güzel eseriniz için Mustafa Bey’in teşekkürü oldu mu size?
Vefa… Sağ olsun efendim. Bu eseriniz çok güzel. Mustafa Yıldızdoğan’ın sesindeki buğu da farklı bir duygu katmış. Sizin samimi, içinde riya olmayan, gerçekçi birçok eseriniz var. Hem gönle hem kulağa hitap eden…
Yalnız ben şundan muzdaribim: En samimi, en saf haliyle duyguyu yansıtan bu eserlerimiz neden bir Ahmet Kaya veya günümüzde herhangi bir (milyonlarca dinlenen) popçu gibi dinlenmiyor? Bunun sebebini de yine aşıklık geleneğine gereken önemin verilmemesiyle bağdaştırılabilir miyiz?
ÜNİVERSİTE DE BİZE DEĞER VERMİYOR
Halk edebiyatı için sadece yazılı kaynaktan beslenmektense sizler gibi büyük âşıkları derslere getirseler, konferans verdirseler... Hem bire bir öğrenme, yaşayarak öğrenme gerçekleşir. Hem de gençler sizlerden, bu işi öğrenme şerefine erişmiş olur. Bu konuda beklentileriniz nelerdir?
Bu uygulama olsa, sadece üniversitelerde değil liselerde de olmalı. Âşık edebiyatı liselerde de var. Günümüzün dejenere olan gençliğine kültürel aktarım yapması açısından ne güzel olurdu. Ergenlikte isyankâr olan, yıkıcı olan gençlere “ataya saygı, kültüre sahip çıkma” aşılanabilir.
Âşıklık geleneğinin bu duruma düşmesi aynı zamanda köydeki imece ruhunu da öldürdü. Eskiden tanımadığını “Tanrı misafiri” olarak gören köylü bile bugün neredeyse sırtını döner oldu. Tamamen kaybolmadı ama azalması dahi üzücü.
Hem öğretmen, hem tarihçi, hem edebiyatçı, hem haberci, hem de bir kültür taşıyıcısı… Son cümleleriniz nedir efendim? Sizlerin sesini duyurmak, eleştirilerinizi iletmek en azından bizlerin borcudur. Hakkınız ödenmez ama…
Efendim, değerli vaktinizi bize ayırdığınız için teşekkür etmekle başlayalım işe... Popüler kültürün gölgesinde kalan bize has, öz değerlerimizden biri âşıklık… Bir gelenek her şeyden önce... Bu geleneği bir de siz ustasından dinleyelim:
Estağfurullah. Hoş geldin kızım. Kendi öz kültürüne sahip çıkan gençleri gördükçe mutlu oluyoruz tabii. Âşıklık, 2000 yıllık yazılı geleneği olan bir sanat. Yazılı geleneğin öncesi de var. Binlerce yıldır süregelen bir Türk sanatıdır âşıklık. Kendini yetiştiği kültüre adamaktır. Güneyin kültürünü kuzeye, doğunun kültürünü batıya taşıyandır. Neye aşığız? Önce Allah’a, sonra memlekete ve kültüre… Aşıklar, İslamiyet öncesinin baksı ozanlarıdır.
Âşıklar doğuştan muhalif ve saat gücü yüksek insanlar. Yaşadıkları her dönemde de zorluklar çekmişler. Dillerinin -tabiri caizse- sivri olması, eleştiriyor olması, her zaman haklının, ezilenin yanında olması bu işi farklı noktaya taşıyor. Hakettiği değer ortada, ama…
Âşıklık gönül işidir. Âşıklık yapanlar sadece kültürü sevdiği için âşıklık yapıyor. Bu bir geçim kaynağı olmadığı için değeri kalmadı günümüzde. Düğünlere çağırılır hale geliyorsunuz. Oysa bu iş kolay bir iş değil. O kadar garip bir hale geliyor ki, zamanla bakıyorsunuz, devlet aşığı düşman gibi görüyor. Oysa aşıklar muhalif olur. Kardeşine dahi eleştirisi vardır aşığın… Halkın konuşan dilidir. Fakir halkın isyanıdır. Bu aşığın tamamıyla samimiyetinden ileri gelir. Yıkmak, kırmak, dökmek yoktur bizde. Âşıklar enteresan olan meseleleri alır, halkın sesini iktidara duyurur. Adaletsizliğe dayanamaz. Bizler yaşayan kültürüz. Bu yüzden devlet, hangi dönemde olursa olsun aşığını desteklemeli, düşünmeli. Ulaşım, haberleşme o kadar kolay değildi eskiden. Kim vardı? Âşık vardı. Dağda, ovada ölen âşıklar var. Kulağını tilkiler, fareler kemiriyor. Bir mezarı bile olmuyor. Bu kültüre böylesine sevdalı insanlara gereken destek verilmeli.
O halde âşıklar eski zamanın hem gazetesi, hem televizyonu, hem de muhabiri diyebiliriz. Aynı zamanda kültür taşıyıcısı. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte haberleşme ağlarının çoğalması âşıklığı gölgede bıraktı. Oysa işiniz sadece haber vermek değil. Baktığımda karşımda yaşayan bir tarih var. Ve dosdoğru öğrenebileceğim bir kaynak.
Bizler bir olayı anlatırken dosdoğru anlatırız. Allah’ın ilhamı vardır âşıkta. Gönül adamıdır. Bir köyden bir köye haber taşımak değildi görevimiz söylediğin gibi… Âşık sanatçıdır. Bir kilimi, bir heykeli, bir camiyi, bir konağı nakış gibi işleriz şiirlerimize. Devrin bozuk bir hali mi var? Aşık söyler. Bir dörtlük okursunuz, yıllar sonra dersiniz ki, “şu işin aslına bak!” Bir de aşıklığın kanunları var. Bir aşık sahneye bir diğer aşığı davet ettiği zaman, sonradan gelen ayak açar. Bu kurallar kitaplarda yazıyor şimdi ama yaşayarak, usta-çırak ilişkisiyle öğrenmek başka. Konya’da bir şölende, hiç unutmam, genç bir aşık vardır. Ailesi gelmiş şölene. Rica etti ilk önce çıkmak için… Kabul ettik. Genç çıktı sahneye ve usta ozan merhum Reyhani’yi çağırdı. Reyhani kırmadı, gelip ayak açtı. Genç karşılık veremedi. Tabii sahnenin arkasına gidiyor ve baygınlık geçiriyor. Ki Reyhani rahmetli büyük bir âşık. Bu iş kolay bir iş değil. Sadece saz çalmak da değil. Bir kültürü aktarmak…
Rahmetli Reyhani’den sonra bendeniz Meydani, Reymani ve Sefil Selimi. Biz muamma türünün temsilcileriyiz.
Gönül bahçesine reyhalar katak
Sen o yandan ben bu yandan sevdiğim
Uzat ellerini güneşi tutak
Sen o yandan ben bu yandan sevdiğim
Rüzgârlar esmesin, bulut ağmasın
Sevdan bana yeter, yağmur yağmasın
Durdurak dünyayı güneş doğmasın
Sen o yandan ben bu yandan sevdiğim
Meydani Merih’te yayla yaylayak
Türküler söyleyip coşup çağlayak
Yıldızları yıldızlara bağlayak
Sen o yandan ben bu yandan sevdiğim
…………………………………………………………….
Ne güzel dökülmüş gönlünüzden… Efendim, sanatçımız Mustafa Yıldızdoğan’dan duyduğumuz bu güzel türkünün hikayesini sahibinden dinlemek isterim.
Bu türkünün hikâyesi şöyle: Köyümüzde bir düğün olmuştu. Beni davet ettiler. Sevdiğim kız Ülger de davetliydi. Ülger’i gördüğümde ona bu türküyü çaldım, söyledim.
Evet. Onu gördüğüm anda içimden, kalbimden bu sözler dökülüverdi.
O kadar dokundu ki, hıçkırıklara boğuldu, ayağa kalktı, ağladı, kendini yere attı. İnsanlar tereddüt içinde kaldı. Ülger’i ayıltmaya çalıştılar. Sonra yanıma düğün sahibi gelerek rica etti. Tatsızlık çıkmaması için beni gönderdiler. Orada çocuklar öğrenmiş bu türküyü…
Köydeki arkadaşlar, gençler… Ezberleyip birbirlerine söylemişler. Birkaç beyit daha vardı. Unuttum. Çocukların ezberlediği şekilde aldım. Beste yaptım. Birkaç sanatçı söyledi. Sonra da Mustafa Yıldızdoğan söyledi.
İlk Şahin Dost isimli bir sanatçı söyledi. Mustafa Yıldızdoğan da ondan aldı.
Ohoo! Bana iyilikleri çok oldu. Maddi, manevi desteğini gördüm. Devamlı buraya gelirdi. Mesela bir konsere gittiğinde beni de alırdı. Hatta televizyonlara çıktığında bile bahseder benden Mustafa Yıldızdoğan. Sağ olsun.
Çoook… 50’ye yakın. Türkü olarak söylenen…
Devlet milleti yönetir. Devlet neye imkân verirse millet o tarafa yönelir. Onun için gereken önem verilirse bu sorun çözülür. Devlet, hükümet bu konuyla ilgili politika geliştirebilir. Varlığı ile isim yapmış aileler bu konuya destek verebilir.
Destek demişken… Âşıklık geleneği, Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde detaylı işlenir. Bu bağlamda üniversitelerden gerekli destek ve değeri görüyor musunuz? Sadece gelip çayınızı içmeleri yeterli mi? Ben olmadığını düşünüyorum.
Tabi ki. Aramıyorlar. Üniversiteden kimse aramıyor. Sadece sizin gibi böyle kültürüne sahip çıkan evlatlarımız aşıkları arayıp soruyor. Hiç bir hoca, hiçbir üniversite gereken değeri vermiyor. Oysa aşıklık iltifata tabidir. O şekilde büyür. Bu olmayınca ölür.
Biz üniversitelerimizden, belediyemizden ve bazı kültür-sanat kuruluşlarından bekliyoruz. Bekliyoruz da, gidip dilimizle söyleyemeyiz.” Bizi çağırın!” diyemeyiz. Onların kendilerinin düşünmesi gerekir. Halbuki bir âşık olarak ben şöyle düşünürüm. Bugün bir âşık varsa da, edebiyat, şiir, aşıklık dalında bir ders anlatsa akılda kalır. Aşık Veysel giderdi mesela. Talebe “Âşık Veysel dersimize geldi” derdi. Çocuğun aklında, zihninde kalır. Tanıyınca kültürüne de sahip çıkar
Sadece gitmek değil öğrencileri bizlerin yanına da getirebilirler. Yani istense yapılacak şey çok. Mesele değer vermekte. Bir kültür merkezi, Aşıklık Okulu olsa, yeni nesiller tarihini, kültürünü öğrense fena mı olur?
Eskiden köylerde köy odalarında yaptığımız şenliklerle, toplantılarla kültürleri taşıdık, kaynaştırdık. Hikâyeler anlatırdık. Bunlar ne yazık ki yok oldu. Vesaitin artması bizi rahatlatmadı. Eskiden az da olsa desteğimiz vardı. Şimdi kimsenin aklında bile değiliz.
Kültür olayları ne şekilde olursa olsun destek veririm. Bunu duyurmak istiyorum. Çünkü kültürü olmayan bir millet var olamaz. Fakat şuna her zaman inanırım: Türk milleti var olduğu müddetçe âşıklık bitmez, incelir ama kopmaz.
O türkünün linki: http://www.dailymotion.com/video/x1nva3g
Röportaj: Mehtap Karakaya Yörük
Fotoğraflar: Metin Yiğit