MESNEVİ KURAN'IN NERESİNDE- Abdulhamid Bayırbaş

Kayseri gündem gazetesinin 16 Ocak 2013 tarihli nüshasının 7. sayfasında Yetkin İlker JANDAR imzasıyla 'Mesnevi okumayı beslemek için neler var?' başlıklı yazıyı dikkatlice okudum. Doğrusunu isteseniz kanım dondu hayretler içinde kaldım.

 Kayseri gündem gazetesinin 16 Ocak 2013 tarihli nüshasının 7. sayfasında Yetkin İlker JANDAR imzasıyla “Mesnevi okumayı beslemek için neler var?” başlıklı yazıyı dikkatlice okudum. Doğrusunu isteseniz kanım dondu hayretler içinde kaldım.

Söz konusu yazının manşet başlığını altında mesnevi için “Bu eser günümüzde de BAŞYAPIT hüviyetini sürdürmekte, yalnız Müslümanlarca değil, dünyanın her köşesinde bilinmekte ve okunmaktadır. Esrarını ve feyzini Kur’an dan alan mesnevi şerif, her hikayesi ile Kur’an ayetlerinin ve hadisi şeriflerin ve düşünce geleneğimizin temel mevzularının bir panoraması gibidir. Manzum Kur’an tefsiri olarak ta kabul edilir.” Demekte.
Bu ifadeler tamamen yazarımıza ait bu cümleleri kaleme alan kişinin ya Allah’ın Kur’an da öğrettiği, Hz. Peygamberin hayatında pratize ettiği İslam ile ilgili bilgisi yoktur, ya da “Başyapıt” dediği mesneviden haberi yoktur. Her iki durumda da bu yazarımızın mazur görülmesi mümkün değildir.
            Söz konusu yukarıdaki yazara ait ifadeleri teker teker tahlil etmeye çalışacağım. Ama önemli bulduğum bir hususu öncelikle sizinle paylaşmak istiyorum.
            Müslüman olduğunu dillendiren kimi çevreler son zamanlarda bazı kişileri yüceltmeye ululamaya çalışmaktadır. Kaldı ki bir mümin için örnek alınması istenilen şahsiyet Hz. Muhammed a.s. dır. Bu hususu bize yüce kitabımız Kur’anı Kerimin Ahzap suresinin 21. ayeti (33/21) öğretmektedir. “Andolsun, Allah'ın Resülünde sizin için; Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah'ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.” bu ayetin ışığında biz biliyoruz ki dinimizin en dindarı Hz. Peygamberdir. Adı, mevkii, sıfatı ne olursa olsun hiç kimsenin ama hiç kimsenin Hz. Muhammed a.s. daha dindar olması mümkün değildir. İslam ı da O’ ndan daha iyi anlatması da mümkün değildir. Biz iyi bir dindar iyi bir Müslüman olmayı hedefliyor isek ancak bu Hz. Peygamberin örnekliği ile mümkün olacaktır.
Bahse konu kişilerin yüceltmeye ululamaya çalıştıkları kişiler Allah ın diğer kulları gibi kul olmaktan öte yaratıklar değildir. Her insan da olması muhtemel hata yapma ihtimali bu zatlarda da mümkündür olabilir. Nitekim olmuştur da bunun örneklerini çarpıcı şekilde yazımızın devamında anlatmaya çalışacağız.
Mevlana ve aynı çağda yaşadıkları “yazarımız” tarafından iddia edilen İbni Arabi, son dönemlerin popüler kişileri olmuşlar nedense. Günümüz Müslümanlarına da sanki ideal Müslümanlarmış!.. gibi lanse edilmektedirler.
İsimleri geçen kişilerden özellikle Mevlana  (asıl adıyla Celaleddin Rumi 1207 – 1273) nın Mesnevi isimli eseri maalesef ciddi şekilde okunup Kuran ve sahih sünnet ışığında değerlendirilmeye tabii tutulmamıştır. Bir Allah’ın kulu bu değerlendirmeyi ciddi şekilde yapmış olsaydı. Mesnevinin değil Kuran ı tefsir etmek Kuranın ruhuna aykırı düşen müstehcen ve şehvet dolu hikayeleri görmezden gelmesi mümkün olmazdı. Öyle ki kimi zaman bu müstehcen hikayeleri kişinin aile ortamında okuması mümkün olmayacak kadar edep ve hayadan yoksun olduğu görülecektir. Bu görmemek, bunu bilmemek mazur görülemez.
Halbuki bizler inanlar olarak Rabbimizin Kuran da tebliğ süreçlerinden kesitler sunduğu peygamberleri örnek almak mecburiyetimiz vardır. Bu örneklikleri hayatın her yönüne uygulama zorunluluğumuz vardır. Hele bu örneklik Hz. Peygamber olursa bu Müslüman için daha bir zorunluluk ifade eder. Yüce Rabbimizi razı etme yolunun Hz. Peygamberi örnek almaktan geçtiğini bilir ve inanırız.
Bunun dışında Hz. Peygamber den günümüze kadar gelmiş geçmiş alimlerimizden istifa de eder, doğrularını alırız yanlışlarını ise eleriz. Bunu yaparken doru ve yanlış belirlemesinde Kuranı mihenk olarak alırız.
Şunu da gayet net şekilde bilir ve inanırız ki inanlar olarak bizler kıyamet gününde Rabbimizin huzurunda hesaba çekilirken tarihte ki bu şahısların fikirlerinden veya kendileri tanıyıp tanımadığımızdan sorguya çekilmeyiz. Sorguya çekileceğimiz yegane hususların Kurandan olduğunu biz Zuhruf suresinin 43/44. (Öyle ise sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.  Şüphesiz bu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.ayetlerinden öğreniyoruz.
Eleştiriye konu edineceğim makaleye sessiz kalmam mümkün değildi. Bu bir sorumluluktu bu sorumluluğu Yüce Allah Kuran ı Kerimin Ali İmran Suresinin 104. ayetinde şöyle beyan ediyordu. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.
Bu ayetin yanı sıra Hz. Peygamber “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hadisi şerifi ile  bu sorumluluk biraz daha fazlalaşmış oluyordu. İnancımızın gereği bir Müslüman kardeşimizi hatasından – yanlışından dolayı uyarmak bizim için mükellefiyettir. Elbette ki bu mükellefiyeti yerine getirirken bizde yanılmış hata yapmış olabiliriz. Bu takdir de diğer kardeşlerimizin bizi düzeltmelerini ikaz etmelerini bekleriz. Hata ve yanlış insanlar için olduğuna göre erdemli olmak hata ısrar etmeyi değil hatadan dönmeyi gerektirir.
Söz konusu yazısında – kendisini yakinen tanımadığım- arkadaşımız Mesnevinin yüzyıllar boyu ve günümüzde BAŞYAPIT olduğunu söylüyor. Eğer mesnevi başyapıt olma özelliğini taşıyorsa Müslümanların bu başyapıtları!.. sayesinde ne hallere geldikleri ortada. Hali pür- melalimiz  anlatılacak gibi değil. Müslümanlar Kuran gibi başyapıtlarını başucu eserlerini raflara ve askılara mahkum edince elbette ortaya başka başyapıtlar çıkacaktı. Mesnevide bunlardan biriydi. Biraz sonra mesneviden alınan müstehcen bir o kadar da ahlaksız hikayelerle söz de bu başyapıtın ne olduğunu göreceğiz. Anlattığı bu gayri İslami gayri ahlaki hikayelerinden dolayı mesnevi yazarı Allah huzurunda hesabını nasıl verecektir merak ediyorum.
Onun hesabından daha çok ta mesneviyi başyapıt olarak gören  ve “Mesnevi sohbetleri” yaparak güya İslam a hizmet ettiğini sananları da vay hallerine demekten kendimi alamıyorum doğrusu…
Mesnevinin esrarını ve feyzini Kuran dan aldığını söylemek en basit ifadeyle ya Kuran dan habersiz olmayı veya mesneviyi hiç ama hiç okumamış olmayı gerektirir. Eğer mesnevi esrarını ve feyzini Kurandan alıyor diyorsak (Bundan Allah’a sığınırım) böyle bir ifade Kuranı, bir müstehcen ve ahlaksız aşk hikayeleri anlatan kitap olarak kabul etmek demektir. Böyle bir ifadeyi kullanan kişinin inanç yönünden kendini gözden geçirmesi gerekir.
Müslümanlar olarak biz Kur’a nın bir hidayet rehberi olarak bizim için yol haritası olarak gönderildiğine inanırız. Kur’a nın kesinlikle ve kesinlikle mesneviye ihtiyacı yoktur. Kur’a nın feyiz verdiği kişilerin müstehcen, ahlaksız, terbiyesi hikayelerle işleri olamaz.
Yazarımıza göre mesnevi yalnız Müslümanlarca değil, dünyanın her köşesinde bilinmekteymiş. Allah aşkına söyler misiniz  bir eserin çok bilinmiş olması o nun doğruluğu için bir delil olur mu? Değerini ve kıymeti ortaya koymak için yeterli mi dir?
Yanlışlar ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bu yanlışları doğrular mı? İnsanların çoğunluğunun bu yanlışları kabullenmiş olmaları o yanlışların doğruluğu anlamına gelir mi? Çoğunluğun kabullerinin doğru olmadığı Kur’an tarafından hep dillenrilmiştir. Daha sı Kur’an da çoğunluk olumsuzluk göstergesi olarak dile getirilmiştir. Yüce Rabbimiz bu gerçekliği “Onların çoğunu şükreder bulamayacaksın” “Onların çoğunu akledenlerden bulamazsın” “Onların çoğu düşünmezler” buyurarak çoğunluğu olumsuzlaştırmıştır.
Dolayısıyla mesnevinin çoğu kimseler tarafından bilinmiş olması onun doğruluğuna veya iyi bir eser oluşuna delil olarak alınamaz, alınmamalıdır.
Yazarımız “mesnevinin her beyiti her hikayesi Kur’an ı Kerim ve Hadisi Şeriflerin panoramasıdır. Mesnevi manzum bir Kuran tefsiri olarak kabul edilmiştir”. Demektedir.
Aman Allah’ım! aklıma mukayet ol. Rabbim seni tenzih ederim.Mesnevi gibi bir eserle senin Kur’a nı nı tefsir etmekten sana sığınırım. Ben böyle bir ahlaksızlığı yapamam senin değerli kitabını erotik hikayelerle tefsir etmeye çalışmaktan yine sana sığınırım. Ne olur du bu değerli yazarımız mesnevinin bir manzum beyiti ni ele alıp ta bu beyit Kur’an ın şu ayetini tefsir etmektedir diye bir örnek verebilseydi. Mesnevi hadis i şerifleri de tefsir edermiş. Mümkündür. Etse etse mesnevi ancak ve ancak mevzu ve uydurma hadisleri tefsiri edebilir.
Hasbel kader 6 ciltlik mesnevi yi içinde bulunduğum cezaevi şartlarında – Kur’an ı Kerim i içeri aldıramadığımız 12 Eylül ortamında- iki kez baştan sona satır satır okumuştum. Mesnevinin 6 cildinin hiçbir beytin de ayet mealine rastlamadım görmedim. Bu anlamda mesneviyi Kuran tefsiri diye görmek bu yüce kitaba iftira etmektir büyük günahtır sadece Kurana iftira olmakta kalmayıp aynı zamanda mesneviye de bir iftiradır. Çünkü mesnevi de Kuran dışında her şey mevcuttur. Kuran dan ise hiçbir şey bulunmamaktadır.
Şimdi ben basiretli  ve vicdan sahibi Müslümanlar için mesneviden seçmiş olduğum bazı beyitlerin cilt ve sayfa numaralarını vereceğim bu beyitleri tam metnini mesnevide anlatıldığı gibi bu yazıya aktarmayı uygun görmedim. Çünkü her türlü edep ahlak ve hayadan uzak anlatımları inancıma uygun bulmadığım gibi siz değerli okuyucularıma karşı saygısızlık telakki ettim.
Benim okuduğum mesnevi “Milli Eğitim yayınları Şark - İslam Klasikleri 1979 baskısı Velet İzbudak tercüme etmiş Abdülbaki Gölpınarlı gözden geçirmiş siz cilt ve beyit numaraları ile diğer tercümeleri ile karşılatıra bilirisiniz. Buyurun cilt 1 sayfa 4
Rahman ve Rahim Tanrı adıyla
“mesnevi alemlerin rabbinden inmedir. Gönüllere şifadır. Hüzünleri giderir. Rızıkların bolluğuna sebep olur. Şanları yüce, özleri hayırlı katiplerin elleri ile yazılmıştır. Temiz kişilerden başkalarının dokunmasına müsaade etmezler. Tanrı onu (mesnevi) korur, gözetir.”
Bu ifadelerden siz, mesneviyi Kuran ı tefsi etmekten daha ziyade Kurana nazire, Kuran a eş değer bir kitap olarak yazıldığını anlamaz mısınız? Mevlana nın mesnevisi için söylediği ifadelerin bir kısmını Allah Kuran için söylemiyor. Mesela; “Kuran için Allah rızıkların bolluğuna sebep olur” demiyor.
“mesnevi alemlerin rabbinden indirilmiştir.” Öyle mi? Bu ifadeyi okuyunca hemen aklıma Bakara suresinin 79. ayeti geldi. Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab'ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, "Bu, Allah'ın katındandır" derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların haline! Vay kazandıklarından dolayı onların haline! Yorum yapmaya ihtiyaç var mı? Allah ın demediği – indirmediği bir şeyi Allah dedi veya Allah tarafından indirildi demek Allah a iftira etmek değil de nedir.?
Bunu sadece Mevlana yapmakla kalmıyor, mesnevi i anlamamız için yazar tarafından referans olarak gösterilen  İbni Arabi de farklı biçimde dile getiriyor.
Füsus’ül hikem ( Hikmetlerin Özü) isimli İbni Arabiye ait eserin 3 ve devam eden sayfasında “Tanrı Peygamberi Hz. Muhammedi as. Gerçek bir rüya aleminde gördüm elinde bir kitap tutuyordu. Bana buyurdular ki bu Füsus’ul Hikem kitabıdır. Bunu al halka açıkça anlata bu hikmetlerden herkes faydalansın… çünkü bu kitap nefis arzularından münezzeh ve içine fesat karışmamış olan en kutsi makamdan indirilmiştir.” İbni Arabinin en kutsi makamlardan indirildiğini söylediği bu eserinde firavunun imamının Hz Musa nın imanından  daha önde olduğu ballandıra ballan dıra anlatılmaktadır.
Elbette burada yazarımıza sorulacak çok soru var ama biz bunun ferasetinize havale diyoruz.
Biz yeniden mesneviye dönelim beyit numaraları ve sayfa numaralarını verelim
Cilt 2 sayfa 179 beyit 2330 ila 2335 arasını okuyun
Mevlana nın zamanın da O ……. Mesleğinin nasıl revanşta olduğunu görün
Cilt 2 sayfa 172 de 2235 nolu beyiti okuyun bu beyitlerin izahını yapın lütfen kim kabe yi tavaf etmek yerine kimi ve neyi tavaf edecekmiş görün ve öğrenin
Cilt 4 sayfa 13 te 160 ila 210 beyitlerin arasını okuyun. Bir sofinin karısını bir yabancıyla yakalayınca ne hallere düştüğünü görün.
Cilt 4 sayfa 170 te ki 2100 ila 2105 arası beyitleri okuyun. Kimin kime kulluk etmek istediğini öğrenin
Cilt 4 sayfa 283 te 3545 beyit ve devamını okuyun. Bir kadının, kocasının gözü önünde sevgilisi ile nasıl cinsel ilişkiye girdiğini görün.(Çok özür dilerim)
Cilt 5 sayfa 111 de 1335 – 1390 numaralı beyitler arasını okuyun özellikle de mesneviye Kuran tefsiri diye yazarımız Allah rızası için okusun. Bu eşek ve kabak hikayesini bu hikaye Kuranın hangi ayetlerini tefsir ediyor. Lütfen açıklasın ama rica ediyorum hissi davranmasın böyle bir erotik – müstehcen hikayeyi ailesinin içinde, çocuklarının yanında okumuş olsa – bunu mümkün görmüyorum.- ailesine ve çocuklarına nasıl bir açıklamada bulunur merak ediyorum.
Cilt 5 sayfa 179 da 2165 ten başlayıp 2205 nolu beyite kadar anlatılan kıskanç bir kadının hikayesinin hikmeti ne olabilir aceba
Cilt 5 sayfa 302 de 3715 3735 arası beyitler arasında bir babanın kızına tavsiyesini okuyun okuyunca ar damarınız nasıl çatlar görün.
Cilt 6 sayfa 139 da 1730 nolu beyitte Mevlana nın lutilik anlatımını görün. Aynı  mahiyette 6. cilt sayfa 305 te 3845 nolu beyitte bu lutilik ahlaksızlığının tekkelere nasıl sızdığını mesneviden öğrenin.
Cilt 6 sayfa 312 ve 313 te ki 3940 ve devamı beyitlerde anlatılan hikayeyi lütfen okumayın okursanız beni ayıplayacağınızdan korkuyorum.
Cilt 6 sayfa 356 – 357 beyit no 4475 ve devamı ayrıca hangi ciltte olduğunu hatırlayamadığım 3875 ila 4000 beyitler arasında anlatılan ve google ye düşmüş olan “mısır halifesinin aşkı” başlıklı erotik hikayeyi okuyun.
Bunlardan dolayı ben sizlerden özür diliyorum helallik istiyorum. Ne demek istediğimi ve ne demeye çalıştığımı yazımın baş tarafında dile getirmeye çalıştım. Mesneviden bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama yeterince açıkladığımı zannediyorum. Bununla demek istiyorum ki bizlere asırlardır İslam büyüğü diye yutturulmak istenilen kimselerin alimlikle veya islam büyüğü olmakla uzaktan ve yakından alakaları yoktur. Bu kişiler Allah ın dininin içini boşaltmışlar bir yığın uydurma hurafe ve menkıbelerle Müslüman halkı uyutmuşlar ve uyuşturmuşlar. Bunları yaparken Müslümanlık adına yapmış oldukları neticeyi değiştirmemiştir. Çünkü anlatılanların ve anlatanların Müslümanlık la alakaları olmamıştır. Günümüz Müslümanları, geçmişten aldıklarını edepli insaflı bir şekilde Kuran ve sahih sünnet çerçevesinde  yargılamaktan sorgulamaktan korktuğu için tarihi malumatları efsanevi mitolojileri külleri ile birlikte alıp baş tacı etmişlerdir.
Kimse kusura bakmasın. Dünya masonlarının “Türk’e Arap’tan bir peygamber yakışmaz Türk’e Türk’ten bir peygamber gereklidir. Bu da olsa olsa Mevlana veya İbni Arabi olmalıdır.” Kararına bilerek veya bilmeyerek kürek çekenleri çevremizde görmeye başladık ne diyelim peygamberlerinin hayrını görsünler o peygamberlerinin kitabından hesaba çekilsinler ama biz Allah’ımızın bizim için gönderdiği kitabından ve elçisinden hoşnut ve razıyız. Yüce Allah bizleri Celaleddin Rumi den İbni Arabi den sorguya çekmeyecektir. Bunlar gibi İslam ı içinden yıkmaya çalışanları tanıma gibi mecburiyetimiz yoktur.
Bu kardeşlere dini sorumluluğumuz gereği şunu hatırlatalım. Mesneviye, Fusus’ul Hikem e, Futuhatıl Mekkiye ye , mektubata ayırdıkları zamanı Kuranı anlamaya ayırırlarsa dünya ve ahretlerini mamur etmiş olurlar.
Selam Kuranı yegane rehber edinenlere
Selam Hz. Peygambere ümmet olma şerefine erenlere.
 
 

Bakmadan Geçme