KUDÜS SEVDALILARINI BEKLİYOR

Genel Yayın Yönetmenimiz Rıfat Yörük'ün Kudüs, Filistin ve İsrail izlenimlerini anlatan yazı dizisinin son bölümü sizlerle.

Sıla Tur’la katıldığım dört günlük İsrail/Filistin/Kudüs gezisi intibalarımı 6 bölüm halinde sizlere aktardım. Bugün de müsaadenizle genel bir değerlendirme yaparak noktayı koymak istiyorum.

Dinince yorulmak
Bizde vefat eden gayrimüslimler için “Allah rahmet eylesin” yerine ince bir düşünceyle “dinince dinlensin” temennisinde bulunulur. Kudüs’e inanç turizmi kapsamında gelen üç semavi dinin mensupları da günlerini koşturarak geçiriyor yani dinlerince yoruluyorlar. Nitekim kaldığımız otele bizden sonra gelen Endonezya ve Polonya kafileleriyle gün içinde zaman zaman karşılaşıyoruz.

Tıpkı Hz. İsa’nın yargılandığı Antonia Kalesi’nden sırtında çarmıhla ölüme götürülürken eziyet edilerek yürütüldüğü yokuşlu-inişli güzergah olan Çile Yolu (Via Dolorosa) gibi turist Hristiyan, Müslüman ve Museviler de Kudüs’te yoğun tur programı içinde o ibadethaneden bu ibadethaneye yorgun ama mutlu bir şekilde koşturuyorlar. Müslümanlar bütün vakit namazlarını Mescid-i Aksa’da kılmak yani Peygamberimizin Miraca yükseldiği yerde kendi miraçlarını yaşamak istediklerinden biraz daha fazla emek sarfediyorlar.


Kudüs’e Hristiyan ilgisi
“Bütün insanlığın şehri” Kudüs’e en çok Hristiyanlar ilgi gösteriyorlar. Mesela geçen yılki Paskalya’da (Nisan ayı) tam 500 bin Hristiyan bu kadim şehri ziyaret edip dinlerinin gereğini yerine getirmiş.

Kudüs, İsrail’in en çok turist çeken şehri imiş. 2014 yılı verilerine göre % 56’sı Hristiyan, % 24’ü Yahudi, % 3’ü Müslüman turistler olmak üzere toplam 3.5 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş. Demek ki bir yılda gelen Müslüman ziyaretçi sayısı 100 bini biraz geçiyor. Ancak Türklerin ilgisinin son 3-4 yılda artması çok sevindirici. Kudüs’ün özellikle umre programlarına da dahil edilmesi sayımızı hızla artırıyor.

Filistinliler Türklere büyük ilgi gösteriyorlar. “Bizi garip ve öksüz bırakıp gittiniz, ancak buradayız ve ümitle sizi bekliyoruz” dediklerini hisseder gibi oluyoruz. Bizim orada sıkça ve çokça bulunmamız onlara moral ve güven veriyor. Bu yüzden buraları mahzun ve yalnız bırakmamamız gerekiyor.

Yeni Selahaddin beklentisi
Gittiğimiz günlerde İsrail’de sükunet hakimdi. Şahit olduğumuz bir-iki lüzumsuz arama ve sorgulama dışında kayda değer bir gerilim yaşamadık. Bölgeyi ve yeryüzünü ifsad edenlerin yönettiği ülkeyi tahminimizden de sessiz ve sakin bulduk. Ama bu tabii ki fırtına öncesi sessizlik. Zira üstad Sezai Karakoç’un deyimiyle “Altında bir krater saklayan şehir” yani Kudüs yeniden faaliyete geçmek için sevdalılarını, yeni Selahaddinlerini bekliyor.

Yüreğim Kudüs’te kalıyor
Dönüşte Kudüs artık Saraybosna gibi, Mostar gibi gezip sevdiğim, gönül köşküme taht kuran “benim şehirlerim” arasındaki yerini alıyor. Gelirken yüreğimi Kudüs’te, havalimanında unuttuğum kabanımı da Tel Aviv’de bırakıyorum. “Kudüs Yolcuları” olarak başladığımız gezimizi “Kudüs Sevdalıları” olarak tamamlıyor ve WhatsApp grubumuzun adını da bu şekilde değiştiriyoruz.
(BİTTİ)
 
GEZİMİZDEN NOTLAR
-Kudüs’te çöpler çıkartma gemilerine benzeyen devasa madeni çöp konteynerlarda toplanıyor. Oldukça kaba duran bu konteynerlardan boşaltma işleminin nasıl yapıldığı doğrusu merakımız çekiyor.
-İsrail’de Yahudi yerleşimciler her yere konut yaparken, Müslümanların yeni ev yaptırması çok zormuş. İzinsiz evlerin hemen yıkıldığı ülkede bir ev yaptırmak için 8-10 yıl beklenebiliyormuş.
-Daha önce Suriye’de yiyip çok beğendiğim falafel (nohut köftesi) haricinde en çok beğendiğim yiyecek “Harise” isimli bizim Şambali’ye benzeyen irmikli tatlı oluyor.
-İsrail’de Müslümanlarla Hristiyanların arası daha iyi. Nitekim Beytüllahim gibi Yahudilerin barınmadığı kentlerde Müslüman ve Hristiyanlar arasında pek problem yaşanmıyormuş. Hristiyanların çoğu da Kudüs’ün başkent yapılmasına karşıymış.
-Oteldeki televizyonda zaman zaman TRT Türk’ü takip ederek ülkemizdeki gelişmelerden haberdar olmaya çalışıyorum. Ancak şunu hemen söylemeliyim ki; bizim gündem milletimizi çok yorduğu için olsa gerek çok da izleme gereği duymuyorum.
Bir Arap kanalında ise Özcan Deniz’in başrolünü oynadığı bir dizinin gösterildiğine şahit oluyorum.



Bakmadan Geçme