• Haberler
  • Ekonomi
  • KTO Başkanı Hiçyılmaz'dan döviz kuru değerlendirmesi

KTO Başkanı Hiçyılmaz'dan döviz kuru değerlendirmesi

Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Hiçyılmaz, yabancı paraların kullanımı ve döviz kurlarına ilişkin değerlendirmede bulundu.

Türkiye ekonomisi için en kritik değişkenlerden birisinin döviz kuru olduğunu belirten Hiçyılmaz, “Kurun yükseleceği korkusu; üreticiden, tüccara, işçiye, esnafa kadar her kesimi tedirgin etmektedir. Bunun nedeni geçmiş yıllarda yaşanan krizlerde yaşanmış olan döviz kuru riskidir” dedi.
2014 yılından bu yana bu korkunun yeniden ortaya çıktığına işaret eden Hiçyılmaz, bunun en temel nedeninin yılbaşından bu yana döviz kurundaki yüzde 15’lere varan artış olduğunu söyledi.
Döviz kurlarına ilişkin olarak yaşanan korkunun anlaşılabilir ve aşılabilir olduğunu vurgulayan Hiçyılmaz, “Türkiye ekonomisinin 2003 yılından bu yana gösterdiği gelişme ve istikrarlı yapı, korkuyu bir nebze olsun dizginlemektedir. Türkiye ekonomisini, 2003 yılı öncesi ve sonrası ile karşılaştırdığımızda gelişimin düzeyi de net bir şekilde ortaya çıkmaktadır” diye konuştu.
Türkiye’nin 2001 krizi öncesi sabit döviz kuru politikası uyguladığını hatırlatan Başkan Hiçyılmaz, yabancı para cinsinden sermaye girişinin serbest olduğu bir ekonomide sabit döviz kuru sistemi işlemediğini ve ekonomik kriz ile karşı karşıya kalındığını ifade etti.
2001 krizi sonrası Türkiye’nin esnek döviz kuru sistemine geçtiğini belirten Hiçyılmaz, “Piyasa, dövize yönelik ani hareketleri fiyat mekanizması yoluyla dengeledi. Bu sayede 2001 yılı ortasında 1 ABD doları 1,8 TL iken hızla geriledi. Döviz kuru üzerinden spekülasyon yapanlar kaybetti. Çünkü döviz kuru bu seviyeye ancak 2014 yılında gelebilmiştir” şeklinde konuştu.
2001 krizi öncesi TL’ye olan güvenin zayıf olduğu için şirketlerin, bireylerin ve bankaların mümkün olduğunca döviz bulundurmaya çalıştıklarını kaydeden Hiçyılmaz, “Kira sözleşmeleri, mal alım sözleşmeleri döviz üzerinden yapılıyordu. Çünkü enflasyon oranı yüksekti ve elde TL tutmak reel olarak gelir kaybına uğranılmasına neden oluyordu. Yani TL, döviz ile ikame ediliyordu. Bu durum para ikamesi ya da çoğunlukla elde dolar tutulduğu için dolarizasyon olarak adlandırılmıştır” ifadelerini kullandı.
Yaşanan bu gelişmelerin 2006 sonrasında enflasyonda yaşanan hızlı düşüş ile tersine bir hava estirdiğini söyleyen Hiçyılmaz, “Enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi ve bu şekilde seyretmesi sonucunda TL değerli olduğu için ekonomideki taraflar TL cinsinden mevduat tutmaya ağırlık verdiler. Sözleşmeler TL cinsinde yapılmaya başlandı. Bu durum TL’ye talebi iyice artırdı ve döviz kuru gerilemeye başladı. Buna ters para ikamesi ya da ters dolarizasyon denildi” diye konuştu.
2014 sonrasında döviz kurunda artışın başladığını ve ekonomideki tarafların tekrar dövize yöneldiğini belirten Hiçyılmaz, “Bu herkes için yanlış bir davranıştır. Adeta üzerinde oturulan ağacı kesmek gibidir. Çünkü TL’den çıkıp, dövize yönelme sürdükçe döviz kuru daha da hızlı artacaktır. Yani tam bir kısır döngüye girilecektir” dedi.
Türkiye’nin 2001’deki gibi olmadığına ve enflasyon oranının yüzde 10’nun altında bulunduğuna dikkat çeken Hiçyılmaz, “Şu durumdaki döviz kuru, Merkez Bankası’nın beklediği düzeydedir. Bu nedenle sert döviz kuru hareketleri olma olasılığı zayıftır. Bununla beraber seçim sonrası döviz kurunda patlama bekleyenler de yanılmışlardır. Böyle bir ortamda sözleşmeleri dövize çevirmeye başlamak bu olumlu durumu tersine çevirmek olur. Üstelik alınan her bir dolar, ABD ekonomisini sıfır maliyetli finanse etmek anlamına gelecektir” şeklinde konuştu.
Başkan Hiçyılmaz, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Tüketici güven endeksinin Haziran ayında yüzde 3,4 oranında yükselme göstermesi, Türkiye ekonomisine güvenin yeniden artmaya başladığını göstermektedir. Merkez Bankası tarafından yapılan beklenti anketinde de yıl sonu döviz kuru beklentisi 1 ABD Doları için 2,78 TL’de kalmıştır. Döviz üzerinde panik yaratmak, sözleşmeleri döviz çevirmek belirsizlik yaratacaktır. Tam aksine döviz kuruna enflasyon temelinde bakmak gerekmektedir. Bu bakış açısı, tüccarın, üreticinin ve toplumun tüm kesimlerinin daha doğru karar almalarını sağlayacaktır.”

Bakmadan Geçme