Yazının başlığı aykırı veya ürpertici gelebilir. Kitabı kim bekler? Bizim geleneğimizde kitap Peygambere gelir, çünkü onu Allah gönderir. Dolayısıyla mutlak anlamda kitap vahiydir ve o sadece Peygambere gelir. Öyleyse Onun dışında kim kitabı bekleyebilir ki? Mecazi anlamda O’nun yolunda olanlar: Sahaflar… Öyleyse Sahaf’ı kitapçıdan ayıran en belirleyici husus bir ticari bekleyişin ötesinde, bir anlam bekleyişidir. O kitabı satmak ve para kazanmak için değil, bir anlama, bir hakikate kavuşma umudu ve heyecanı içinde bekler. Kapıdan bir suret girdiğinde mana titremeye başlar. Sahaflar insanı kitapla tanır. Makamı, mevkii, ekonomik durumu ne olursa olsun onun insanı anlamlandırmada tek mihengi kitaptır. Kitap kokan insanları hangi ortamda, nerede görürse görsün hemen tanır. Kitabi baktığı için, kitap koktuğu için, kitap kokulu ve kitapla bakan insanları diğerlerinden ayırdeder. Öyleyse bir Sahaf’a gittiğinizde bir ticarethaneye değil, bir okula gidersiniz. Kitapları karıştıran insanların dokunuşları farklıdır. Eline kitabı almış bir köşeye çekilip sayfaların arasında kaybolmuş insanın bakışları farklıdır. Ya da Sahaf’a girip sorduğu kitabı bulduğunda veya bulamadığındaki heyecanı bambaşkadır. Varoluşsal bir haldir o. Varoluşsal bir görüntü…
Aradığı kitap değil de kendinin bir yanıdır sanki. Dokunduğu parmağı değil gönlüdür. Baktığı kitabın ötesinde ötelere açılan bir kapıdır. Her kitap bir gönüldür. Her kitap eve getirilen bir arkadaştır. İşte Sahaf da bunun idrakinde olan insandır. İbnü’l Emin’in dediğinden mülhem sahaf insanın gurbetini bitirdiği yerdir. Çünkü kitapla hemhal olan birisi için kitabın dışında bir hayat, insanın kendinden uzakta yaşadığı gurbet iklimidir. Sahaf için kitap kimi zaman bir sevgiliden ötedir; aşkı, sevgiyi, muhabbeti onda yaşar. Vuslatın ve firakın ne olduğunu onda bilir, onda öğrenir. Kitap kimi zaman bir anne veya babadır; bir ananın dizine yatar gibi kitabı başının altına koyar, ruhuna diz yapar. Babası gibi güven verir kitap. Kimi zaman oğlu gibi kızı gibi sinesine alır, okurken sayfalarını yavrusunun yanakları gibi yüzüne sürer, kokusunu içine çeker arada bir sinesine bırakır ve gönlündeki dağı hisseder. Ve kitap gönülden bir dağ olur; gölgesine, duldasına alır insanı. Yarım oluşları sevmez Sahaflar. Yapaylıkları affetmezler. Sadakati ve aidiyeti en iyi onlar bilir. Yalanı sadece kitap için söylerler, gizlileri, saklıları sadece kitaplardır. Onların en mutlu oldukları an kendisi gibi olanları gördüğü, hissettiği andır.
Sahaflarda kendimizi neden buluruz? Çünkü bizim hikayemiz oradadır da ondan. Yalnızlığımız, gurbetliğimiz, kaybetmişliğimiz, sıradışılığımız yalnızca orada anlam kazanır ve anlaşılır. Sadece kendimizi değil, kendimiz gibileri buluruz. Hiç görmediğimiz bakışlar vardır orada, hep özlediğimiz duruşlar vardır. Hatta öyle ki; sizden önce gelip gitmiş bir insanın varlığını bile hissedersiniz. Seyyahların da uğrak yeridir Sahaflar. En güzel yol hikayelerini, mekanın gizemli boyutunu oralarda hissedersiniz. Şairin dediği gibi:
sararmış yapraklar satılıyor iç içe zincirlenmiş hatıralarla birlikte hattatın döktüğü mürekkep hala ıslak satılan kitap üç beş öte beri üç beş kuruş verilse de geçmişten kalan anı elbette
kesif bir kokudur sinen üç beş nesil önce dededen kalma ha yıkıldı ha yıkılacak tahta kurdunun sesleri geçmişle geleceğin ortak nefesi yaşatılır buradaki dükkanlarda geçmişle yorulursun sahaflarda geçmişle yoğrulursun sahaflarda İsmail Haşimoğlu
Kitapçı ile Sahaf arasındaki fark paradır. Burada her kitapçının paragöz olduğunu asla iddia etmiyorum ama sonuçta kitapçı için kitap bir ekmek/rızık vesilesidir. Oysa sahaf için kitap hem amaç, hem araçtır. Para ve ticaret asla asli unsur olmaz. Kitabı hiç sevmeyen bir insan da kitapçılık yaparken, kitabı bilmeyen, sevmeyen bir insan asla ve asla Sahaflık yapamaz. Kitapçı kitabın emanetçisidir, Sahaf ise kitabın bekçisidir. Kitapçı kitaba biraz meta olarak bakar. Ancak sahaf için kitap bir anlamı bekleyiş, bir insana dokunuş, bir dostu ağırlama, bir misafire ev sahipliği yapmadır. Hatta çoğu zaman Sahaf kendini kitaba misafir kabul eder. Bir Sahaf’ın geleni gideni de farklıdır. Meczuplar gelir Sahafa; mecnunlar gelir. Zamana ve mekana sığmayan, öteleri bekleyen, hakikat kaygısından başka hiçbir kaygı taşımayan insanlar gelir. Kitapla konuşanlar gelir. Gittiğiniz şehirlerde ilk uğrak yerlerinizden birisi Sahaflarsa yukarıda yazdıklarımın bir anlamı vardır. Yoksa yazdıklarım saçma sapan, içi boş ve anlamsız kelimelerin tuhaf biçimde bir araya gelmesinden başka bir şey değildir. Yolunuz bir gün Kayseri’ye düşerse Hunat Medresesi’ne girin, sağ tarafınızdan gelen kitap kokusunu takip edin, Sahaf bölümüne uğrayın ve yazdıklarımı orada düşünün.
Bazı insanları ilk görmenizle hatırlarsınız. O ilk gördüğünüzdeki intiba onun sizdeki anlamıdır çünkü. 33 yıl önce Akabe kitabevinde bir adam görmüştüm ve bendeki anlamı sadece kitaptı. Çünkü kitaba bakıyordu. Ama bu sıradan bir bakmanın ve görmenin ötesindeydi. Sanki kitap onu kuşatmış, o kitabın içinde kaybolmuştu. Bir insanın yârine, anasına, çocuğuna bakışından başka hiçbir şeye benzetilemezdi. Ya da bir dağı seyreden, bir suyun akışında akan insanın haline benzetebilirdiniz. Sonra isminin Yahya, soy isminin Karadavut olduğunu öğrendim. Adıyla değil soyadı ile müsemmaydı o daha çok. 30 yıl boyunca kitap konuştuk. Kavgamız da kitap yüzünden oldu, dostluğumuz da.. Bazen bir yazardan dolayı tartıştık, bazen başka bir yazardan dolayı birbirimize daha çok sevdik. Gönülden gönüle yolu kitaplarla yaptık. Sayfalarca konuştuk, noktalarca dinledik. Bazen sahafların arkasından attık. Zira bütün sahaflar dostlarımızdı. Hatta Sahafların onu kızdırmak için benim aldığımı anlattığı kitapları, beni kızdırmak için de onun aldığı kitapları efsaneleştirdik, kitap menkıbeleri oluşturduk. Sayfa sayfa kitap aktı, cilt cilt kitap dağ oldu, kitapla dolu nice zaman geçti ve Yahya abi Sahaf oldu. Aslında bir kitap delisinin çıkabileceği en üst mertebeye çıktı. Ömrü kitap olan bir insan, kitabı bilen bir adam, insanlara kitap bekleyecek, insanlara kitap olacak, insanlara kitap sunacaktı. Onu bir kitaba giderken göreceksiniz, bir de bulduğu
bir kitabı sahip olmasını istediği bir dostuna verirken, yanaklarındaki tebessümle birlikte göreceksiniz. Göreceksiniz ki mutluluğun ne olduğunu anlayacaksınız.. Hunat Medresesinde Yahya Abi. Kitapları bekleyen adam.. Ama bu bekleyiş bir gidişi beklemek değil.. Bu bekleyiş gelişi beklemek de değil… Bu bir oluşu bekleyiş. Çünkü ehli bilir ki kitap kemal ile ilgilidir.. Sahaflar kitabı bekleyen adamlar.. Kitabı arıyorsanız, mana derdindeyseniz kitaba yani Sahafa gidin. Necip Fazıl “tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur” der. Sahaf o tomurcuğun, o mananın billurlaştığı yerdir.
Başkan Ahmet Taş'tan Ak Parti Melikgazi İlçe Başkanına ziyaret
'Buyurun Başlıyoruz'
Kayseri'de tipi nedeniyle yolda mahsur kalan 100'ü aşkın vatandaş kurtarıldı
Kızılören Yaylası'nda hayat durdu: çobanlar ve hayvanlar kar esaretinde
İki elti baba ocağına kavuşamadı: Niğde'den geliyorlardı
Kayseri'de kapanan 230 mahalle yolu ulaşıma açıldı