Kayseri'nin tarihi hamamları

Araştırmacı yazar Mehmet Çayırdağ, Büyükşehir Belediyesi'nin yayınladığı aylık Şehir dergisinde Kayserinin tarihi hamamlarını işledi. 

Yeryüzünde hamamlar iki gruba ayrılmaktadır; biri sularını yer kabuğunun derinliklerinden ısınmış su olarak temin edilen kaynak-kaplıca hamamları, diğeri ise suları soğuk su kaynaklarından elde edilerek daha sonrasında insan eliyle ısıtılan hamamlardır. Kayseri kaplıca suyu bakımından oldukça fakir olup, sadece şehrin yakınlarında bulunan “Tekgöz” ismi ile bilinen tarihi bir kaplıcaya sahiptir. Tarihi çok eskilere giden ve suyu fazla sıcak olmayan bu mütevazi kaplıcanın su kapasitesi oldukça azdır. 16. Yüzyılın başında Saide Hatun tarafından vakıf haline getirilmiştir. Suları sonradan ısıtılarak elde edilen sıcak suyun verildiği, halkın toplu halde temizlik ihtiyacını karşılamak üzere özel mimaride inşa edilen hamamlar, eski Yunan bilhassa Roma’dan başlamak üzere bütün İslam ve Türk tarihinde ve yeryüzünün çeşitli bölgelerine görülmüşlerdir ve halen de bir kısmı faaliyetlerine devam etmektedirler. Romalılar döneminde hamamlar sadece temizlenmek için kullanılan yerler olmayıp, aynı zamanda vakit geçirmek ve eğlenmek için yapılmış anıtsal yapılardır. İslam ve Türk dönemlerindeki hamamlar ise çok daha farklı olup çoğunlukla kadın ve erkekler için ayrı ayrı, yan yana bitişik olarak inşa edilmiş yine orijinal mimariye sahip yapılardır. Bu tip hamamlara çifte hamam ismi verilmiştir. Eğer hamam imkân bulunamayıp çifte değil de tek olarak inşa edilmiş ise bu defa hamam gündüzleri kadınlara ve akşamları erkeklere yahut da haftanın belirli günleri erkeklere diğer günler de kadınlara tahsis edilirdi. Türk hamamlarının hemen tamamına yakını bir hayır eseri olmak üzere vakıf olarak inşa edilir ve çok zaman vakıf sahibinin inşa ettirdiği külliyenin bir öğesi olarak yaptırılırdı. Her hamamın suyu özel olarak dağlardan kaynaklardan yine vakıf sahibi tarafından getirilirdi. Hamamın suyu odunla veya sazlıklardan (yine bunlar da çok zaman vakıf olurdu) temin edilen kamışlarla ısıtılırdı. Kayseri’de kamışlar çevrede bulunan sazlık alanlar olan; Karasaz, Engir Gölü ve Sultan Sazlığı’ndan elde edilirdi. Son zamanlarda ise ısıtma kömür ve nihayet petrol ile yapılmaya başlanmıştır. Hamamlarda sadece suların ısıtılması meselesi yoktur. Hamamın da ısıtılması ve hatta halvet bölümlerinde insanları iyice terletecek kadar ısının verilmesi gerekmektedir. Bunun için hamamın taban kısmı yanan alev ve dumanın dolaşabileceği, kısa ayaklar üzerinde boş dehlizler şeklinde inşa edilir. Halvette terleyen insanlar hamam görevlileri olan tellaklar tarafından giriş kapısının yanında veya girişteki ılıklıkta keselenmeye ve yıkanmaya alınırlar. İnsanlar çoğu zaman kesecilere ihtiyaç duymadan tek başlarına veya birbirleri ile yardımlaşarak keselenmeyi ve yıkanmayı tercih ederler.

Burada bahsedilen kese yünden örülmüş, ele eldiven gibi geçen sert ve küçük bir torbadan ibarettir. Bazen bunlar ketenden de yapılabilir. Yapılan keselerle insan vücudunun üst tabakasında bulunan terleyerek kabarmış ölü deri, biraz sertçe sürmelerle yuvarlanarak çıkarılır. Hamamlarda çoğunlukla ilk girişte soyunma odalarının bulunduğu bir kısım olur. Osmanlı döneminde, büyük bir kubbenin altında, ortada şadırvanın etrafında bazen de iki katlı soyunma bölümleri şeklinde olan bu bölüm hamamın en gösterişli kısmıdır. Burada soyunan insanlar, yıkanma örtüsü (futa) denilen ince dokunmuş peştamalları bellerinin altına bağlayarak ve ayaklarına ahşap nalınları giyerek giriş kapısından hamama girerler. Girdikleri bölümün adı ılıklık olarak geçmekte ve burada tuvaletler, tıraşhaneler, keselenme ve yıkanma yerleri bulunmaktadır. Buradan yine bir kapı ile hamamın ana bölümü olan yıkanma kısmına girilir. Burada ortada küçük aydınlık ışıklıklarının bulunduğu bir kubbe altında insanların uzanıp yatarak dinlendikleri ve terledikleri göbek taşı bulunur. Kubbeli olan bu geniş ana bölümün etrafında, buraya açılan eyvanlar ve köşelerde açık bir kapı ile girilen üzerleri bir tonozla örtülü bölümler bulunur. Eyvanların ve kapalı bölümlerin üç duvarlarının altına isabet eden orta yerlerde birer mermer kurna ve üzerlerinde soğuk ve sıcak suyun aktığı musluklar yer alır. Kapısı da kapalı olan bu kapalı bölümlerden biri Halvettir ve çok sıcaktır. Bu bakımdan hassas kimseler burada uzun süre kalamazlar. Hamamın mermer taban döşemesinde pis suların aktığı küçük kanallar yer alır. Hamamın da bu kullanılmış suları bitkilere çok faydalı olacağından, bunu değerlendirmek üzere hemen her hamamın yanında bir sebze bahçesi bulunurdu. Hamamlar halk arasında özel bir hamam kültürü meydana getirmiştir. Bilhassa düğünlerden önce gelinlerin ve güveylerin davetlilerle birlikte götürüldükleri hamamlarda çalgılı eğlenceler yapılır ve uygun yiyecekler ve içecekler tüketilirdi. Özellikle hanımlar sair zamanlarda da çocuklarını da yanlarına alarak gittikleri hamamlarda, neredeyse bir gün kalırlar, yıkanmanın yanında sohbet ve eğlencelerle vakit geçirirlerdi. Kadınlar aynı zamanda evlenecek oğlanları için, rahatça her tarafını görebildikleri kızlar beğenirlerdi. Hamamın tabiî ki bir sahibi – kiracısı bulunur ve buna uygun bir ücret ödenirdi. Ayrıca keseciye (tellak) ve hanımları yıkayan görevliye (natır) paralar verilirdi. Hemen tamamı vakıf olan ve genellikle camiler çevresinde yer alan bu hamamlarda, aslında fakirlerden ücret alınmaması gerekmektedir. Ancak zamanla çoğu şahıs mülkiyetine geçen bu hayır kurumları bugün birer gelir kaynağı olarak işletilmektedir. Zamanımızda modern kaloriferli dairelerde kolaylıkla ve üşümeden banyolar yapılabildiği için hamam adeti yavaş yavaş ortadan kalkmış ve hamamların bir çoğu kapanarak başka hizmetlerde kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle ilçelerde bulunan hamamların hiçbiri çalışmamakta ve metruk halde
beklemektedirler.

KAYSERI’DE TÜRKLERDEN ÖNCEKI HAMAMLAR
Battalaltı Roma Hamamı
Kayseri, milattan önce de Kapadokya’nın merkezi olduğu gibi milattan sonra da Roma ve Bizans dönemlerinde Kapadokya Eyaletinin merkezi idi. Bu dönemlerde muhakkak ki diğer Roma şehirlerinde olduğu gibi burada da hamamlar bulunmaktaydı. Bunlardan bugün ancak bir tanesinin kalıntıları zamanımıza kadar gelebilmiştir. Kayseri’nin “Eskişehir” olarak tabir edilen Kapadokya-Roma dönemi yerleşim yerinin şehre bakan kısmında tarihi Battal Camii2 yakınında bulunan büyük ebattaki kalıntılar zamanımıza kadar Roma Hamamı olarak isimlendirilmiştir. Burada uzmanlarca hiçbir arkeolojik çalışma yapılmamış olduğundan mevcut binanın asıl fonksiyonu ve planı ortaya çıkartılamamıştır. Ayrıca üzerini kısmen gecekondular işgal etmiştir. Battal Camii yakınında Battalaltı semtinde bulunan bu kalıntıların etrafında birçok tarihi kalıntıya rastlanmıştır. Battal Camii’nin bu kalıntılara göre daha geç bir dönemde M. S. 8. yüzyıl başında Emeviler zamanında meşhur destan kahramanı Battal Gazi tarafından, Kayseri’yi kısa süre elinde tuttuğu dönemde inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Roma Hamamı kalıntıları ise bunun kuzeyindeki ovada yer almaktadır. Battal Camii’nin onarımı sırasında kaynağından buraya su getiren orijinal kurşun borular bulunmuştur3. Hamamın bugünkü kalıntıları olan büyük ebattaki moloz ve horasan taş dolguları arasında su künkleri göze çarpmaktadır.

1649 yılında Kayseri’ye gelen meşhur Osmanlı seyyahı Evliya Çelebi bu kalıntıları seyahatnamesinde anlatmaktadır. Daha sonra şehirdeki Hunat Hamamını gören Seyyah bu hamamdan şu şekilde bahsetmektedir; “Nice yaşlı adamlar Hekim Balinas’ın tılsım ile yaptığı hamam Eski Kayseri’de yapı kalıntıları, nice kubbeleri, kandilinin külhanı yeri bellidir dediler”. Bir başka yerde yine Evliya Çelebi bu hamamdan; “Bu Kayseri içinde bir eski hamam vardır. Kim Belinas Hekim hizmet ile yapmıştır. Tılsım ilmiyle külhanında gece ve gündüz bir kandil ile yanıp hamamın suyu ve havası öyle sıcak olurdu ki yıkananlar hamamcıya feryat edip, ‘sıcak suyuna biraz soğuk su karıştırıp Halvet kapılarını aç!’ derlerdi. Ama hala öyle kandil ile ısıtılan hamam görmedim ve girmedim. Nice kimseler ‘bu hamam Eski Kayseri’de idi. Hâlâ temellerinin kalıntıları bellidir.’ diye anlatırlar.” Şeklinde bahsetmiştir4. Hamamın M. S. 4. yüzyılda şehir ve çevresinde uzun süre dini valilik (piskoposluk) yapan Aziz Basilleos’un bu çevrede yaptırmış olduğu Külliyesinin bir parçası olduğu da tahmin edilebilir.
Nitekim burada olduğu gibi yakınında bulunan eski Emir Ağa Mahallesindeki bu dönemin kalıntıları hala ayaktadır. Buradaki Hamam ve diğer kalıntılarda bir an önce bir arkeolojik kazı yapılıp planı ortaya çıkarılmalıdır.



KAYSERI’DE TÜRK HAMAMLARI

Türkler, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra, Kayseri’yi de ele geçirerek buraya Camiiler ve Medreselerin yanına veya müstakil olarak birçok hamam inşa ettirmişler ve bunlar için şehre özel sular getirmişlerdir.

SELÇUKLU HAMAMLARI

Birlik Hamamı
Kayseri’yi Bizans’tan fetheden Danişmendliler idi. Onlardan üçüncü Hükümdar
Melik Mehmed Gazi, Kayseri’yi kendisine başkent yapmış ve buradaki ilk büyük külliyeyi Camii Kebir’i (Ulu Camii) ve önündeki medreseyi inşa ettirmiş ve bunlara bir kısım vakıflar bağlamıştır. Bu külliyenin hamamının olup olmadığı bilinmemektir. Buraya hamamı, aşağıda görüleceği üzere Osmanlı devrinde Bedreddin Mahmud isimli bir kadı yaptırmıştır. Kayseri’de Danişmendlileri 12. Yüzyılın ikinci yarısında ortadan kaldıran Konya merkezli Anadolu Selçukluları döneminde şehrin ikinci büyük külliyesini Hoca Hasan isimli Selçuklu veziri inşa ettirmiştir. Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’nın oğlu olup Kayseri’de valilik yapan Nureddin Sultanşah zamanında, II. Kılıç Arslan’ın veziri iken bu şehzadeye atabek olan Hoca Hasan 1193 yılında şehrin bugün ki Düvenönü semtine Camii, Medrese ve Hamamdan müteşekkil külliyesini inşa ettirmiştir5. Bugün medresesi harap halde, mülkiyeti vakıflardan özel şahıslara geçmiş ve acil restorasyon ihtiyacı bulunan külliyenin Atatürk Bulvarı üzerinde olan Camisi, 1950’li yıllarda yol genişletme çalışması esnasında yıkılarak, yeniden bugünkü yerine, medresenin önüne inşa edilmiştir. Medresenin kuzeyinde bulunan ve sonradan Birlik Hamamı ismini alan külliyenin hamamı ise 20 yıl kadar öncesine kadar harap halde idi ve kalan bölümleri ise işlik olarak (iplik sarma yeri) kullanılmaktaydı. Daha sonra ilçe belediyelerden birinin çalışanları tarafından bu bölgede arazi düzenlemesi faaliyeti olarak iş makineleri ile bu alan kazınmış ve külliyenin kalıntıları zemin seviyesinin altında kalmıştır. Bu hamam Türklerin Kayseri’de inşa ettikleri bilinen ilk hamamı idi. Mülkiyeti yine özel şahıslarda olan bu kalıntılar üzerinde çalışmalar yapılması gerekmektedir.

Selahattin Hamamı
Selçuklular Döneminde 12. Yüzyılın ikinci yarısına tarihleyebileceğimiz Lala Muslihiddin Külliyesi’nin hamamı bugün halen ayakta olup faal bir şekilde işlemektedir. Muslihiddin ismi daha sonradan Salahaddin’e dönmüştür. Külliyenin camisi olan Lala (Lale) Caminin kaç yılında yapıldığı ve yaptıranın kim olduğu hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Sonradan depremlerle harap olup onarılmış olan Caminin olması gereken Selçuklu Kitabesi kaybolmuştur çünkü kitabenin bulunduğu kapılar Osmanlı döneminde tamamen yenilenmiştir. Yakın zamanda halkın yardımı ile yapılan onarımlar sayesinde çevrede bulunan eski kapılara ait Selçuklu tezyinatlı parçalar orijinal yerlerine konmuştur. Caminin kemerleri arasındaki mermer devşirme dekoratif sütunlardan, Klasik dönem Selçuklu tarzındaki iki katlı kümbetinden ve erken dönem özelliği taşıyan sadece Ayet-el Kürsi (Kur’an, Bakara 255) ‘nin yazılı olduğu mezar taşlarından ve hakiki kündekari işçiliği ile yapılmış isimsiz ve tarihsiz minberinden; Külliyenin 12. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir.
Külliyeye dâhil medrese, Kümbet-Türbe’nin hemen güneyinde olup 10 yıl kadar önce belediye tarafından yapılan bir çalışma sonucunda toprağın altında tonoz ve kemerleri açığa çıkarılmış ancak tekrar kapatılmıştır.
Mülkiyeti Lala Muslihiddin vakfından satın alınarak başka vakıflara geçmiş olan bu hamamla ilgili 16. yüzyıl Osmanlı tahrir defterlerinde kayıtlar bulunmaktadır. Kayseri’de 1500 tarihli (II. Bayezid devri) vakıf tahririnde, “Vakfı Hacı Muslihiddin Lala Hattatin” başlıklı vakıf kaydında vakfın gelir kaynakları arasındaki
“Hamam-ı Atabek” için meydanda su kenarında bulunduğu, harap olduğu ve vakfının elinde az bir hissesinin kaldığı belirtilmiştir6. Burada meydandan kasıt, Kiçikapı’ya doğru geniş alan olup, eski kayıtlarda bahsedilen hamamın karşısında sura yakın sebze bahçesi ve su arkı olduğu kayıtlarda geçmektedir. Günümüzde, hamam Kayseri Lisesi (Milli Mücadele Müzesi)’nin doğusunda olup Kiçikapı meydanına çok yakındır. Çifte hamam olarak inşa edilmiştir. Mülkiyeti Güpgüp-zade vakfına geçmiş olup faal ve sağlam vaziyettedir.

Sultan Hamamı
Şehrin Kağnıpazarı semtinde, surlar arkasındadır. Çifte hamam olarak inşa edilmiştir. Gerçek su kaynağı halen bilinmemektedir. Şahsen gençliğimizde burada yıkanmış olduğumuz halde 40 yıl kadar önce kapatılarak harabe haline gelmiş idi..Kapatılmasındaki temel neden; Kayseri’de bulunan diğer hamamlar gibi vakıflarca satılması ve mülkiyetinin özel şahıslara geçmesidir. Hamamı ve yakınındaki bahçesini satın alan şahıslar yapıları ortadan kaldırarak yerine bir apartman- işyeri yapmak istemişlerse de belli bir süre görev yaptığım müze idaresi tarafından bu durum engellenmiştir. Neticede hamamı orijinaline uygun olarak restore ettirip başka iş alanlarında kullanmayı düşünen şahıslar tarafından eski sahiplerinden satın alınarak bina yeniden ihya edilmiştir. Bugün lokanta olarak kullanılan hamamın varlığı en azından bu şekilde korunabilmiştir. Sultan Hamamı, Gıyasiye ve Şifaiye (Gevher Nesibe) tıp mektebi ve hastanesinin (Şimdi Kayseri Büyükşehir Belediyesi Selçuklu Uygarlığı Müzesi) vakfına aitti. 1205 yılında inşa edilen bu kompleksin vakfı olduğu düşünüldüğünde yapılışı ve inşası 13. yüzyıla tarihlenebilir. Sultan Hamamı ismini medrese ve tıbbiyeyi yaptıran Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin
Keyhüsrev’den aldığı tahmin edilmektedir. Gıyasiye Medresesi ve Şifahanesi’nin orijinal vakfiyesi kaybolmuştur ancak 16. yüzyıl Osmanlı Vakıf tahrirlerinde hamamın vakıf olduğu hakkında kayıtlar bulunmaktadır.
Hunat Hamamı
Anadolu Selçukluları’nın büyük Hükümdarı I. Alaaddin Keykubad’ın zevcesi Mahperi Huand (Hond) Hatun’un ismini taşıyan ve Kayseri’nin merkezinde bulunan külliyenin hamamı olan Hunat Hamamı mülkiyeti yine özel şahıslara geçmiş olup faaliyeti bugün de devam hamamlardandır. Külliyenin mimarisi incelendiğinde yol doğrultusunda cephe olarak yerleştirilmiş olan hamamın kuzey-doğu köşesinin Hunat Camii’nin altında kaldığı görülmektedir. Bu açıdan bazı araştırmacılar, aynı durumda olan medrese ile hamamın Hunat Hatun’un camiyi yaptırmasından çok daha önce yaptırılmış olduğunu ve bu iki yapının kocası Alaaddin Keykubad’a ait olabileceği görüşünü ileri sürmüştür8. Hunat Hatun, camiyi oğlunun tahta çıkış tarihi olan 1237 yılından bir yıl sonra inşa ettirmiştir. Fakat burada daha önce küçük bir camii – mescidin bulunduğu düşünülmekte olup Hunat Hatun’un bu cami-mescidi yıktırarak yerine Hunat Camii’ni yaptırdığı da tahmin edilmektedir. Her ne olursa olsun halk nezdinde külliyenin tamamının Hunat Hatun’a ait olduğu kabul görmüş ve günümüze kadar da bu şekilde gelmiştir. Halkın nesilden nesile aktardığı hikâyeye göre; Hunat Hatun, cami inşaatını her gün gelip kontrol etmekteydi. Bu şekilde geldiği günlerden birinde bir işçinin hazırlanmış bir taşı inşaata götürdüğünü ama o taşı ustalara teslim etmeden geri getirdiğini görmüştür. Merakını celbeden bu durumu öğrenmek için işçiye adamlarını gönderen Hunat Hatun, işçinin yıkanma ihtiyacı olduğu için bu şekilde taşıdığı bir taşın camide kullanılmasına gönlünün razı gelmediğini öğrenmiş ve bunun üzerine camii inşaatını durdurarak önce hamamın yapılmasını emretmiştir. Bu hikâyeye göre külliyenin ilk yapısı hamam olmuştur. Hamamın sahibi şahıslar tarafından yapılan son restorasyonu esnasında kadınlar kısmındaki bir bölümün, orijinal zeminine inmek üzere yapılan taban hafriyatı esnasında, sıra sıra dizili güzel tasvirli Selçuklu çinileri bulunmuştur. Çok uzun süre ıslak toprak altında kalan bu nadide çinilerin birçoğu açığa çıkınca dökülerek harap olmuş ise de sağlam kalanlar ve diğer parçalar Kayseri Müzesine nakledilebilmiştir. Günümüzde ise bu çiniler bir pano halinde Kayseri
Büyükşehir Belediyesince açılan Gevher Nesibe Selçuklu Uygarlığı Müzesinde sergilenmektedir.

Gülük Hamamı
Danişmendliler zamanında inşa edilmiş ancak depremle tahrip olduğu için Selçuklular zamanında 1210 yılında yine Danişmendli ailesinden Adsız Elti Hatun tarafından tamir edilmiş olan Gülük Külliyesi, Kayseri’nin Düvenönü semtine yakın olup özgün mimaride cami ve medreseden meydana gelmiştir10. 1335 yılında yine depremlerden harap olan yapıyı tamir ettiren Gülük Şemseddin isimli şahıs Külliyeye caminin meşhur çini mihrabını ve hamamını ilave etmiş olduğu anlaşılmaktadır. Külliyenin ihtiyacı için büyük araziler de vakfetmiş olan Gülük Şemseddin’in klasik Selçuklu tarzında yaptırmış olduğu bu hamam, Kayseri şeriye sicillerine göre 16. Yüzyılda Kadı Mehmet tarafından yeniden tamir ve ihya edilmiş olduğundan ve Camikebir yanına daha sonra yapılan Yeni Kadı Hamamı’ndan dolayı Eski Kadı Hamamı olarak da anılmıştır. Hamam yakın zamanlara kadar faal olarak gelmiş olup, son zamanlarda yarı mülkiyetinin özel şahıslarda olması sebebi ile harabe halini almıştır. Bir an önce vakıflarca bu kıymetli eserin kamulaştırılarak restore edilmesi gerekmektedir.


OSMANLI HAMAMLARI Meydan (Hüseyin Bey, Çömlek) Hamamı
Büyük Osmanlı mimari Sinan’ın Kayseri’de yapmış olduğu üç hamamdan birisidir. Mimar Sinan’ın Osmanlı
İmparatorluğuna yapmış olduğu eserlerin listesini veren arkadaşı Sai Çelebi’nin yazmış olduğu Tezkiretü’l- Bünyan isimli kitapta “Kayseri’de Hüseyin Hamamı” ismi ile kayıtlı bu hamam, Cumhuriyet Meydanından İstasyon Caddesine girişte Sahabiye Medresesinin kuzey batısında, yarısı yolda yarısı şimdiki Tapınç İşhanı’nın yerindeydi11. Yakın zamana kadar kalıntıları ayakta idi ve mahalle büyüklerinin bu hamamda yıkanmış olduğunu söyleyenler vardı. 1547 tarihli vakfiyeye göre hamamı yaptıran Hüseyin Bey Kanuni Dönemi Aksaray Mirlivası idi. Kayserili olduğu ve Hacı Kılıç Mahallesi’nde yaşadığı tahmin edilmektedir. Vakfiyesine göre Selçuklu
Hacı Kılıç Cami’ni onarmış, kuzeyine bir imaret yaptırmış ve meydana yakın bu hamamını Mimar Sinan’a yaptırmıştır. Hamam daha sonradan sebebi bilinmeyen bir şekilde “Çömlek” ismini de almıştır. Mimar Sinan yapısı olan bu eser 50 yıl önce yol genişletme çalışması esnasında kalıntıları tesviye edilerek ortadan kaldırılmıştır. Muhakkak ki diğer kalıntıların İstasyon Caddesi altında bulunmakta olup, arkeolojik kazılar ile bu kalıntılara ulaşılır ve hamamın planı ortaya çıkartılabilir. Hüseyin Bey’in mezarı eskiden yol ortasında iken, yine yol genişletme çalışması esnasında taşınarak Hacı Kılıç Cami’nin minaresinin yanına nakledilmiştir. Buradaki mezar taşlarına göre ölüm tarihi 1552 yılının ramazan ayıdır. Hüseyin Bey’in Caminin yanına yaptırdığı ve Sultan Abdülaziz zamanında Baruthane fabrikası olarak kullanılan Mimar Sinan yapısı imareti de 1960’lı yıllarda Belediye tarafından çevre tanzimi ve şadırvan yapmak için yıkılarak ortadan kaldırılmıştır.

Gürcü Hamamı
Mimar Sinan’ın Kayseri’de yapmış olduğu hamamlardan bir diğeridir. Kanuni dönemi vezirlerinden Konya valisi Gürcü Osman Paşa Mimar Sinan’a meydandaki hükümet konağını (vilayet sarayı), bu binanın önündeki Osman Paşa Camii ve bunun yanındaki ikiz medreseyi, İnönü bulvarında olan şimdiki Büyük Otel ve Samurağa İşhanı yerinde bulunan hamamı yaptırmıştır12. Gürcü Hamamı ismi ile bilinen bu hamam kalıntıları da 60’lı yıllarda belediye tarafından ortadan kaldırılmıştır. Hamam buradaki eski mahalleye de ismini vermiştir.
Kayseri, 16. yüzyılda Konya Vilayetine bağlı bir sancak merkezi idi. Konya aynı zamanda şehzade sancağı olduğundan aynı vilayette iki vali bulunmaması için Konya Valileri “Makarr-ı Mirmiran” (Beylerbeylik Makamı) ismini alan Kayseri’de oturuyorlardı. Burada hem Konya Valiliği hem de Kayseri Sancak
Beyliği yapıyorlardı. Bu şekilde Kayseri’de oturan Osman Paşa Mimar Sinan’a eserler yaptırmıştır. Meydanda Saat Kulesi’nin yerinde bulunan camii Osmanlı Devletinin Yıkılış sürecinde harap olduğu için yıkılıp ortadan kalkmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerine ait tezkerelerde ismi geçen bu camii ile birlikte Osman Paşa diğer yapılarını da Mimar Sinan’a yaptırmıştır. Gürcü (Sicilli Osmani’de Çerkes olarak anılmaktadır.) Osman Paşa daha sonra getirildiği Bağdat Valiliği sırasında 1554 yılında vefat etmiştir. Bu hayratı için bir vakfiye tanzim ettirmeden vefat ettiği için bugün vakıf kayıtlarında vakfiyesine rastlanmamıştır.

Paşa Hamamı
Mimar Sinan’ın Kayseri’de yaptığı üçüncü hamamdır. Mimar Sinan’a ait tezkirelerde Kayseri’de “Hacı Ahmet
Paşa (Kurşunlu) Camii” olarak geçen caminin külliyesine dâhildir. Hacı Ahmet Paşa II. Selim devri Konya valilerindendi. O da Eyaletin ikinci büyük sancağı olan Kayseri’de oturmuştur. Sinop ve çevresindeki Candaroğlu Beyliği hanedanına mensup olup bu beyliğin ortadan kaldırılması üzerine Osmanlı Devleti hizmetine geçmiş, sarayda av kuşlarının eğitimi ile ilgili dairede görev aldığı için “Doğancı” lakabı ile anılmıştır.
Türbesi ve Vakıf eserlerinin bulunduğu Üsküdar’daki “Doğancılar” semti ismini ondan almıştır. Doğancı Hacı Ahmet Paşa Kayseri’ye 1573 yılında yaptırmış olduğu camisinin (kitabesinde hatalı olarak caminin yapılış
tarihi ebced hesabı ile 1586 olarak verilmiştir.) etrafına imaret, han, mektep ve bir hamam da inşa ettirerek bu eserlerin ihtiyaçları için tahsis ettirdiği vakıflarına tanzim ettirdiği vakfiyesi günümüze kadar gelmiştir. Kayıtlarda caminin Mimar Sinan tarafından yapıldığı belirtilmiştir. Bundan yola çıkılarak külliyede bulunan diğer eserler için de Mimar Sinan’ın onay verdiği tahmin edilebilmektedir. Sonraki kayıtlarda özellikle Hamam,
Mimar Sinan Hamamı olarak geçmiştir. İki kubbeli olduğu eski fotoğraflarında açıkça görülen bu önemli yapı da maalesef
1930’lu yıllarda, o dönem belediyesine bakan Kayseri Valisi tarafından buradan geçen yolun (şimdiki Osman Kavuncu Caddesi) genişletilmesi gerekçesiyle yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Bu hamamın yerinde yapılacak bir arkeolojik kazı hamamın temellerini ve planını ortaya çıkaracaktır. Külliyenin hamam gibi camiden başka diğer yapıları Osmanlı Döneminde harap olup ortadan kalkmıştır. Doğancı Hacı Ahmet Paşa’ya Kayserililer “Kuşçu Paşa” ismini vermişlerdir. Nitekim Gültepe parkının bulunduğu alan “Kuşçu Paşanın Cirit Meydanı”
diye anılıyordu. 16. yüzyılda Kayseri’de Kızılırmak kenarında bulunan kayalıklarda doğan, şahin gibi kuşların yuvaları bulunmaktaydı ve bu köyler “mukataa” (devlete ait alan) olarak ayrılmış olup buralarda saray için av kuşları yetiştirilmekteydi. Muhtemelen bunları eğittiren de Doğancı Hacı Ahmet Paşa idi. Doğancı Hacı Ahmet Paşa çeşitli devlet görevlerinde bulunduktan sonra 1588 yılında Mimar Sinan ile aynı yıl ve onun gibi yüz yaş civarında vefat etmiş, yine Mimar Sinan tarafından yapılan Üsküdar’daki Camii (şuanda yıkılmış) yanında bulunan türbesine defnedilmiştir.

Kadı Hamamı
16. yüzyılın ortasında Kayseri Kadısı tarafından yapılmış olduğu halde Kayseri’de Mimar Sinan eseri olmayan bir yapıdır. Kadı Hamamı Cami-i Kebir (Ulu Camii) yanında onun külliyesine dahil olmuş bir hamamdır. Banisi anne tarafından Kayseri’de meşhur mutasavvuf Şeyh İbrahim Tennuri’nin torunu Kadı Bedreddin Mahmud’dur. Kadı Mahmud uzun süre Kayseri Kadılığında bulunmuştur. Bu nedenle çok büyük bir mal varlığına sahip olmuş, bütün bu malları yazdırdığı iki vakfiyesi ile vakfederek miras olarak bölünmeden kurtarmaya çalışmıştır. Nitekim vakıf malları çok azalmış da olsa yine de gelir kaynağı itibari ile evladı elinde idare edilen (mülhak) Kayseri’deki en zengin vakıf durumundadır. Kadı Mahmud’un 1559 tarihli Arapça Vakfiyesindeki kayda göre
“Kayseri merkezinde Sultan Camii (Ulu Cami) mahallesinde 1542 yılında biri erkeklere, biri de kadınlara ait olmak üzere birbirine bitişik olarak iki hamam (çifte hamam)” inşa ettirmiştir14. Halen faal durumda olan hamam, vakfın evladının mütevellileri tarafından kiraya verilmektedir.

Cafer Bey Hamamı
Aynı isimli mahallede bulunan hamam, uzun süredir faaliyetten çıkmış olup binası başka bir hizmet için kullanılmaktadır. Basit yapısı ile 17. yüzyıla tarihlenen hamamın banisi olan Cafer Bey hakkında bilgi bulunmamaktadır. Hamamın banisi 14. yüzyılda Kayseri’ye hakim olan Sivas merkezli Eretna Devleti’nde kısa bir süre beylikte bulunan Cafer Bey ile karıştırılmamalıdır. Hamam 1929 yılında vakıflarca Hunat ve Sultan hamamları ile birlikte özel şahıslara satılmıştır. Bu hamamın kamulaştırılması ve onarılması şarttır.
Hamamlarla birlikte satılan yanlarında bulunan bahçelere ise satın alan şahıslar tarafından yeni binalar inşa ettirilmiştir.

Deveci Hamamı
Yakın zamana kadar vakıf olarak evladı elinde faaliyetini sürdürdüğü halde önemli bir geliri olmaması ve onarıma ihtiyaç duyması gerekçeleri ile işletmesi durdurularak vakıflar idaresine devredilmiştir.
Harap olan hamam halen aşevi olarak hizmet vermektedir. Yaptıranın ise Kayseri’deki ailelerden “Deveciler” olduğu isminden anlaşılmaktadır. Bu hamam Kayseri’de Lale Mahallesinde bulunmaktadır.

Setenönü (Yeni) Hamamı
Kayseri’nin Setenönü Tavukçu mahallesinde bulunan hamam uzun yıllar harap ve bakımsız beklerken son yıllarda Büyükşehir Belediyesi tarafından yanındaki tarihi mahalle ile birlikte restore edilerek kurtarılmıştır. Hamam Kayseri’nin Bozatlı Mahallesinden Deli İbrahim Ağa’nın mülkiyetinde iken adı geçen Mısır’da vefat edince borçlarına bedel olarak mallarının 1785 yılında satışı esnasında “Yeni Hamam” isimli Setenönü’nündeki bu hamamı da satılmıştır15. Satın alanlar arasında dörtte bir hissesi olan vakıf sahibi Güpgüp-zade Hacı Ebubekir
Ağa’nın zamanımızdaki mütevellilerine, vakıflarda görev yaptığım dönemde mülkiyetinin tamamı satın aldırılarak,- hamamın vakfa intikali sağlanmıştır. Daha sonra vakıftan kiralayan Büyükşehir Belediyesi onarımını gerçekleştirmiştir. Hamam çifte hamam olmayıp Erkeklere ve kadınlara münavebeli hizmet veren bir hamamdır. 17. yüzyıl sonunda inşa edildiği tahmin edilmektedir.


İLÇELERDEKI HAMAMLAR

İncesu Hamamı
Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın, Sadaret Kaymakamı iken 1670 yılında İncesu’ya yaptırmış olduğu Han, Camii, Medrese, Muallimhane, arasta (çarşı) vs. den ibaret Külliyesi içerisinde bulunan hamamı da bugün atıl vaziyette bulunmaktadır. Zaten ilçelerde bulunan bütün hamamlar aşağıda da görüleceği üzere, artık müşteri bulamadıklarından kapanmıştır.

Yeşilhisar Hamamı
İlçe merkezinde, Belediye binasının altına isabet eden küçük hamam kırk yıl önce faalken bugün tamamen kapanmıştır. İlçeye bir cami yaptıran Eretna Devleti’nin kurucusu Alaaddin Eretna (ölüm: 1352)’nın vakfı olduğu söyleniyorsa da hamam mimarisinden 17. veya 18. yüzyılda yapıldığı söylenebilir.

Develi Hamamı
İlçe merkezinde kalıntıları olan hamamın yine Eretna Devleti döneminde yapıldığı söylenmektedir.

Bünyan Hamamı
Burada da eski metruk bir hamam bulunmaktadır. 19. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen16 hamam bugün harap vaziyettedir ve mülkiyeti özel şahıslara aittir.

Erkilet Nişancı Mehmet

Paşa Hamamı
Erkilet’te Nişancı Mehmet Paşa Camii yanında iken tamamen yıkılarak ortadan kalkmış olan hamam rahmetli
Prof. Dr. Yılmaz Önge tarafından çıkarılan Önasya dergisinde neşredilmiştir.(C. 7, S. 74, S. 33) Bahsedilen Camii depremden yıkılan eski caminin yerine 1718 yılında yaptırılmıştır.

Pınarbaşı Hamamı
Pınarbaşı Yukarı Mahalle’de bulunan hamam harap bir vaziyette olup yapılış tarihi ve yaptıranı bilinmemektedir.

Talas Ali Saib Paşa Hamamı
Memleketi olan Talas’a cami ve çeşmeler yaptıran Abdülhamid dönemi Harbiye Nazırı ve Genel Kurmay Başkanı olan Ali Saib Paşa, 18. yüzyılın sonunda Han Mahallesi’ne bir de hamam yaptırmıştır. Bu hamam uzun süredir atıl vaziyettedir. Kayseri’de bu hamamlardan başka büyük konaklarda ve hanlarda özel hamamlar da bulunmaktadır. 

(Şehir Dergisi- Mehmet Çayırdağ)

 

Bakmadan Geçme