Kayseri'de zürafalar da yaşamış!
Kayseri'de bulunan 9 milyon yıllık zürafa fosilleri büyük ilgi çekiyor. Prof. Dr. Osman Özsoy'un konuyla ilgili Şehir Dergisi'nde yayınlanan araştırma yazısını aynen yayınlıyoruz
Bir fosil hikayesi
2016’nın Eylül sonlarında Kayseri’de gerçekleşen “Kültürel Birikimin Korunması ve İşlevlendirilmesinde Melikgazi Örneği” toplantısında Mehmet Çayırdağ’ın dile getirdiği ve fosillerle ilgili bölgemizden verdiği bilgilere kadar “fosil” kelimesi benim hayatımda da bu satırları okuyan kişilerin neredeyse yüzde 90’ınınki gibi bir öneme sahipti. Bir de ilkokuldan beridir öğrendiğimiz; canlıların ölümünden sonraki kalıntılarının uzunca yıllar toprak altında oksijensiz kalarak çözülmesi ile fosil kaynaklı petrol, doğal gaz, kömür gibi yakıtların oluşması bilgisi… 1970’li yıllarda yurt dışında çalışan ve yurda dönen bir işçimizin hayvan otlatırken bazı kayalara saplanmış ve yerden fışkırırcasına çok belirgin yer yer oldukça büyük kemik parçaları dikkatini çekmiş. Bu görüntüleri Avrupa’da gittiği müzelerden edindiği bilgilerle birleştirince bunların fosil olabileceği aklına gelmiş. Buluntuların yoğun olduğu mevkiin zarar görmemesi için kendine göre önlemler almış, bazı kemiklerin üzerini kapatmış ve yetkililere ulaşmaya çalışmış. İşte o günden Eylül 2016’ya kadar geçen sürede bu olgu birkaç kez Kayseri 8 kamuoyunda dile getirilse ve 9 heyecan yaratsa da kısa zaman sonra saman alevi misali unutulmuş. Mezkûr toplantıda bunu duyunca derhal buluntu yerini önce bulmaya, bulduktan sonra ilk defa fosilleri gözlemlemeye çalıştık. Kalabalık bir ekiple yaptığımız yüzey incelemesi neticesinde aynen ilk fark eden kişi gibi neredeyse yerden ve kaya içlerinden çıkmaya çalışan son derece belirgin kemikler fark ettik.
Her bakımdan değerli olduğu için özenle dokunup, fotoğraflayıp, yerde serbest olanlardan da örnek aldık. Ve şu soruyu kendimize sorduk: Bunlar gerçekten fosil mi? Kaç yaşında? Ve hangi canlıya ait? Yüzey incelemesine katılanların ortak gayreti (özellikle Ali Murat Yamaç) ve ikili ilişkileri ile Nevşehir Müze Müdürlüğü ve Sofular Kazı Ekibi’ne ulaştık. Zira benzer bir fosil yatağının ve ilgi çekici buluntuların tam da yanı başımızdaki bir ilçede çalışıldığını biliyorduk. Önce ömrünün ne kadar kısa olduğunu bir kez daha hissetmemizi sağladı. Fosillerle uğraşmaya başlayınca sayılar yanında altı tane bazen sekiz tane sıfır kullanılması da ayrı ilginç bir durum. Elimizdeki buluntuya ait bilgi sahibi olunca hem paylaşmak hem de bir yol haritası belirlemek için Büyükşehir Belediyesini ziyaret ettik. Başkan Mustafa Çelik Bey de hem anlatılanlardan hem de elimizdeki buluntudan oldukça etkilendi. Kentin doğal ve ortak mirası olarak korunmalı ve hatta buluntular Bilim Merkezi’mizde sergilenmeli gibi son derece rasyonel bir de öneri getirdiler. İl Kültür Müdürlüğü’ne başvurup buluntulara ait bilgilerle kurtarma kazısı talebinde bulunduk. Olayın basına telefonla anlattık. Daha sonra resimleri paylaştık. Fakat kazı ekibinden uzman Ayhan Yiğit Bey: “bu böyle olmaz gelip yerinde bakalım” dedi. Ertesi gün tekrar aynı yere varınca çok heyecanlandık. Uzmanın hayreti bizi daha da heyecanlandırdı: “Gözünüzü kapatıp açsanız bölge aynen Sofular fakat Sofulardan daha büyük bir yatak. Üstelik çok daha fazla fosil var. Çoğu zürafa ağırlıklı ve geç miyosen devreye ait 5. 3 – 9 milyon yıllık olabilirler…” Bu açıklama üzerine ilk defa elimizdeki kemik parçasının milyonlarca yıl yaşında olması onu bir anda sıradanlıktan çıkardığı gibi insan yansıması ile M.T.A.’nın Tabiat Tarihi Müzesi başta olmak üzere birçok müze ve ilgiliden mesaj, telefon aldık. Hatta bazılarıyla alanı tekrar tekrar inceledik. Kurtarma kazısı izni çıkıncaya kadar hem bizlerin hem de kentimizin biraz daha bu konulara eğilmesi ve bilgi sahibi olması için bir fırsat doğdu ve beklemeye başladık.
Altı Aylık Mola
Fosiller bitki, hayvan ve kabuklu deniz canlılarına ait olabilirler. Daha da ilginç bir örnek ise amber (kehribar) örneğidir. Çoğunlukla soğuk ülkelerdeki çam ağaçları reçinesi içine sıkışmış ve neredeyse canlı gibi gözüken böcek ve sürüngenleri içeren fosiller daha ilginç. İnsanlık tarihini, en iyi elimizdeki yazılı belgelere ve belgelerle aktarılan bilgilerle öğreniyoruz. Malum ki mutlak doğru için bu konuda her zaman ihtilaf, şüphe düşünülür. Bazı sebeplerle bir ülkenin yazdığı tarihi bir başka ülke kabul etmez. Fakat olaya doğanın tarihini yazmak açısından bakarsak son derece nesnel ve neredeyse şüphe götürmez veriler karşımıza çıkmaktadır. Doğanın, dünyanın, evrenin tarihini yazmaya, anlamaya çalışan bilimlerin isimlerini yazsak bu sayfa dolar. Konu fosil olunca bu çok geniş ilgi ve çalışma alanını; biyoloji, coğrafya, jeoloji, jeofizik, arkeoloji ve bunların alt çalışma ve ilgi alanlarına indirgeyebiliriz. Elbette örneğin, yaş tayini ve laboratuvar çalışması çok disiplinli (fizik, kimya, tıp, veterinerlik vb.) bir başlıktır. Kısaca doğanın tarihi yazılırken ki en önemli materyallerden biri de şüphesiz fosillerdir. 1 Omurgalı fosillerdeki çalışmalar arkeoloji bilimi altında devam etmekte. Son derece özveri, sabır, bilimsel altyapı, disiplinler arası düşünme isteyen bir konu. Bu noktada ülkemizin paleontolog ve osteolog sayısının artmasını umut ediyoruz. Zira kazı başkanlarının kazı yapacağı alan sayısı sınırlaması, bir geçiş bölgesi olan Anadolu’nun fosil yatakları bakımından son derece zengin olması ve de kazı alanı sayısının çokluğu ihtiyaç duyulan paleontolog ve osteolog sayısını da artırmaktadır. Fosillerin ve dünyamız gibi sayısız gök cisminden birinin yer aldığı uzayda bulunan üzerinde yaşadığımız dünyanın yaşı hep merak konusu olmuştur. 1950’li 10 yıllara kadar dünyanın yaşı kabaca tahmin 11 edilmekteyken, magmatik kayaçlardan elde edilen zirkonyum mineralinin (bir kristalinin) incelenmesiyle neredeyse dünyanın yaşının 4, 5 milyar yıl olduğu tespit edilmiştir. 2 Burada yaş tayini için birçok yöntem kullanılırken radyometrik yaş tayini (U235/ U238 yarılanma ömürleri 0. 7/4. 5 milyar yıl ve Th232 yarılanma ömrü yaklaşık 14 milyar yıl) ve paleontolojik yaş tayini en sık karşımıza çıkan yöntemlerden bazılarıdır. Çok basitçe: Yaş tayin edilecek mineralde kurşuna (izotopuna) bakılır. En önemli ve zaman içinde diğer izotop miktarları artarken aynı/sabit miktarda bulunan/kalan izotop Pb204’tür. Bir buluntunun/örneğin yaşı PB204 miktarının genel kurşun miktarından çıkarılmasıyla kalan kurşun miktarıyla belirlenir. Gezegenimizi etkileyen olayların başında tektonik hareketler ve depremler gelmektedir. Fakat gezegenimiz bu uzun jeolojik süreçler boyunca üzerindeki kara parçalarının büyüklükleri, yerleri, kara parçaları arasındaki sular, denizler, kara üzerindeki göller, kutupların biçim ve konumları sürekli değişmiştir. Asıl ilginç olanı da bu değişimlerin halen devam etmekte olması. 3 Bir örnek vermek gerekirse, yeryüzü içinde hapsedilen katı veya çoğunlukla eriyik haldeki cevher ve magmanın ihtiva ettiği manyetik maddelerin varlığı dipol bir oluşumu karşımıza çıkarır; kuzey ve güney. Bu iki kutup kavramı günlük hayatımızda yön bulmadan tutun da, mimaride yapıların konumlandırılmasına kadar birçok alanda karşımıza çıkar. Yapılan çalışmalar ve bilimsel veriler ışığında yeryüzü için kuzey-güney yön değişimi en hızlı 1,000 en yavaş 20,000 yılda gerçekleşmekte ve son gözlemler bu değişiminin tahmin edilenden daha hızlı gerçekleşebileceği yönünde. 4 Bu olağanüstü değişimler milyonlarca yıldır tekrar etmekte. Özellikle Anadolu’nun doğu-batı ve kuzey-güney doğrultularında bir geçiş bölgesi olması şimdilerde fosillerine ulaştığımız canlılar içinde tercih edilen bir bölge olduğunu göstermekte. Tek veya sürüler halinde bu canlıların ölmesi ve fosilleşmesi Anadolu’ya son derece zengin bir miras ve ev sahipliği hakkı tanımaktadır. Bu sebeple bugüne kadar yapılan çalışmalardaki zengin kaynaklara, çok daha zengin yenilerinin eklenmesini beklemekteyiz. Gerek Sofular ve gerekse buluntu lokalitelerinden birinin Kızılırmak etrafında olması bölgemizdeki fosil yataklarının belirli bir coğrafik konuşlanım sergilediği fikrini akla getirebilir. Bu açıdan bakıldığında gerek Yamula Barajı etrafındaki kaynaklar gerekse Sofular fosil yatakları ya Kızılırmak havzası üzerinde ya da havzaya çok yakın olarak karşımıza çıkmaktalar. Canlıların su ve yiyecek ihtiyacının karşılanması için Kızılırmak havzasının bir cazibe merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda bölgemizden verebileceğimiz bir diğer örnek de 1950’li yıllarda Alman bilim adamlarının Pınarbaşı köylerinden birinde yaptıkları çalışma olsa gerek. Kazıdan elde edilen ve daha sonra müzeye teslim edilen günlük kullanım eşyaları, el baltaları ve en önemlisi de fosiller olmuştur. İlginçtir ki bu köy de Zamantı Irmağı havzasında yer almaktadır.
Keçiden Fosile Değişen Bir Hayat
Kurtarma kazı izni için altı ay kadar bekledik. Aslında bu yazının başkahramanı Murat. Fakat Murat’ın da hayatını değiştiren ve sonunda bizleri fosile ulaştıracak canlı keçi oldu. Buraya kadar biraz karışık gelmiş olabilir ama okuyunca hak vermemek imkânsız. Murat Yamula Barajı etrafındaki köylerden birinden olmasına karşın köyde kalmayı ve çalışmayı tercih etmemiş biri. Kayseri’de reklam işi yapan bir firmada çalışmaya başlıyor. Gerek şehir içi gerek şehir dışında/ilçelerdeki reklam panolarının, totemlerin kontrolü, bakımı ve reklam afişlerinin değişikliği işini yapıyor. Her şey yolunda giderken yağmurlu bir günde ilçelerden birinde bulunan totemdeki reklam afişi değiştirilirken olmayacak bir şey oluyor ve elindeki metal enerji nakil hattı teline temas ediyor. Akıma kapılması bir tarafa bir de oldukça yüksekten yere çakılıyor. Murat sonrasını hatırlamıyor. Uzunca süre yaklaşık iki buçuk ay kadar yoğun bakım ve serviste tedavisine devam ediliyor. Taburcu olduğunda yürüme problemi yanı sıra ellerini ve parmaklarını neredeyse kullanamıyor. Tedavinin devamında ayak ve eller için fizik tedavi veriliyor. Murat önce işini bırakıyor ve sağlığı için köyüne dönme kararı alıyor. Bir müddet sonra ailesi bir keçi alıyor ve o güne kadar hiç bilmediği ve yapmadığı bir işe can sıkıntısından dolayı mecbur oluyor. Keçi diğer hayvanlar gibi değil; inatçı, kontrolü zor, hareketli, yediklerini seçen, bitkinin sapını/gövdesini yiyen koyuna nispet keçi çiçeğini yemekte. İlk günler çok zorlanan Murat, keçi arkasından inip, çıkıp yürüyerek akşamları keçinin sütünü harekette zorlanan parmaklarıyla sağmaya çalışarak üzerine de sütünü el ve ayaklarına sürüp, içerek yeni bir yaşam düzenine geçmeye çalışıyor. Zaman içinde keçi sayısını artırıp orta büyüklükte bir sürüye evrilen keçiler; daha fazla arkasından koşmayı, akşamları saatlerce süt sağmayı da beraberinde getiriyor. İlginçtir ki Murat hiç farkında olmadan yavaş yavaş daha mobil hale geliyor. Murat hem ellerindeki hem de ayaklarındaki bu mucizevi iyileşmeyi görünce çobanlık işini neredeyse meslek ediniyor ve hayatını değiştiren bu hayvanlarla deyim yerindeyse arkadaş oluyor. Keçi çobanı olan ve onları dağda tepede otlatan Murat dikkatli biri ve zamanı çok. Hayvanlara olan sevgisinin bitkilere yansıması ve doğanın güzelliklerini görüp belki de içinde var olan koruma bilincinin daha güçlü şekilde ortaya çıkması etrafına sanki yüzey araştırması yaparcasına daha dikkatli bakmasını sağlıyor. İlk fark ettiği fosil olduğunu bilmediği su seviyesi çekilince yarısı toprak dışına çıkmış uzunca bir boynuz oluyor. Yetkililere haber verip korunmasını istiyor. Gelen yetkililerle konuşması ve onlardan öğrendiği bilgiler ve merakıyla okuması hayatına fosil kavramını sokuyor. O günden sonra etrafına bu gözle bakıp daha önce sıradan ve taş/kaya veya parçası gibi gördüklerinin aslında birer fosil parçası olduğunu fark ediyor. Neredeyse eş zamanlı olarak kentin bir başka yerinde bulunan zürafa fosilinden basın yoluyla haberdar olunca hemen bize ulaşıp elindeki fotoğrafları bizlerle paylaştı. Derhal buluntu yerine gittik. İlk fark ettiğimiz zürafa fosilleriyle kıyaslanmayacak kadar büyük buluntuların neredeyse tamamen açıkta olduğuydu. Hazır zürafa fosilleri için bir kurtarma kazısı yapılacakken ve bir çalışma ekibi kurulacakken bu lokalitenin de aynı şekilde değerlendirilmesi ve çalışmaya dâhil edilmesi için İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü- Kayseri Müze Müdürlüğü-Kayseri Büyükşehir Belediyesi ve ÇEKÜL Vakfı arasında bir protokol yaparak çalışmalar için ilk adımı atmış olduk. Buluntu yerini bilimsel danışma kurulunda yer alacak akademisyenler ve A. Serdar Altuntuğ ile Kasım 2017 başlarında ziyaret edip, fosil yatağının zenginliğini, çeşitliliğini ve ne denli büyüklükte bir alanı kapladığını anlamaya çalıştık. Prof. Dr. Okşan
Başoğlu’nun buluntular üzerinden ilk tespitleri miyosen devreden ağırlıklı olarak hortumlu memeli familyasına ait çok zengin ve çeşitli fosiller olduklarını ifade ettiler. Gerekli kurtarma kazısı için izin yazıları ve diğer prosedürlerin zaman alacağını, yaklaşan kış şartlarını, yağışları, dalgaları da düşünerek tamamen yüzeye çıkmış, korumasız buluntulardan birkaç parçanın (daha sonra kazı ekibine teslim edilmek üzere) Büyükşehir Belediyesi Meclis gündeminde yer alan “kurtarma kazıları-fosil-protokol” çerçevesinde meclis salonunda cam bir kasa içinde sergilenmesini sağladık. Meclis üyelerinin neredeyse tamamının üzerinde görüşecekleri bir konu için bu şekilde görsel olarak bilgilendirilmeleri de son derece etkili ve dikkat çekici oldu. Büyükşehir Belediyesi girişindeki fuaye alanında iki ay kadar sergilenen buluntular daha sonra özenle Bilim Merkezi’ne nakledildi. Sömestr tatiliyle öğrencilerin ziyaretlerinin arttığı merkezde fosil kasası, çocuk ve gençlerin ilgiyle izlediği, buluntularla ilgili bilgi edindiği oldukça heyecan verici bir köşede yer almıştır. Geldiğimiz nokta itibarıyla, önümüzdeki yıllarda Bilim Merkezi ve Müze Müdürlüğü bünyesinde fosillere ait bir bölümün olacağını artık tahmin edebiliriz. Milyonlarca yıldır bizlerden önce buralarda yaşamış canlılara ait fosillerin sergilenmesi kentimizin değerini ve cazibesini de artıracaktır. Hele hele çeşitli, nadir bulunan, tüm kemikleri yerinde, aile fertleriyle birlikte fosillere ait kemiklerin ferah mekânlarda sergilenmesi her bakımdan önemlidir. Akademide ve
yerel yönetimlerde ulusal ve uluslararası çalışmaların ve işbirliklerinin kapısını aralayacak, genç akademisyenlere açık bir laboratuvar vazifesini görecek, meslek tercihi yapacak gençlerimize bir alternatif sunacak çok sevindirici ve kritik bir eşiğin yanında olduğumuzu söyleyebiliriz. Elbette bir keçi çobanının dikkatinden ve koruma bilincinden bir kentin ne derecede istifade ettiği şüphesiz ortada. İyi ki, Murat gibiler halen içimizde. Bu bilinç ve nitelikteki kişilerin genç nesillere, doğayı tahrip edenlere, kaçak kazı yapan definecilere rol model olması en büyük umut ışığımız. _
Kaynaklar:
1. Başoğlu, O., Kapadokya Bölgesi
Omurgalı Fosil Yatakları, Bilgin Kültür
Sanat Yayınları, Ankara (2016).
2. http://oralhistories.library.caltech.
edu/32/1/OH_Patterson. pdf
(Görüntülenme Tarihi: 25. 01. 2018)
3. Ketin, I. Genel Jeoloji. Cilt
1. İTÜ Yayını. 1982.
4. https://www.scientificamerican.com/
article/earth-s-impending-magnetic-flip/
(Görüntülenme Tarihi: 25. 01. 2018)
(Şehir Dergisi- Prof. Dr. Osman Özsoy)