- Haberler
- 'Kayseri'nin artıları da eksileri de çok'
'Kayseri'nin artıları da eksileri de çok'
REKTÖR SABUNCUOĞLU'NDAN, KAYSERİ İLE İLGİLİ İLGİNÇ DEĞERLENDİRMELER
AGÜ Rektörü İhsan Sabuncuoğlu ile, dün, yaptığımız söyleşinin birinci kısmını yayınlamıştık. Bugün ise söyleşimizin ikinci kısmını siz okuyucularımızla paylaşıyoruz. Söyleşimizin ikinci kısmında Sabuncuoğlu, Kayseri ile ilgili çok ilginç notlar aktardı. Sabuncuoğlu, Kayseri’nin inanılmaz derece artı ve eksileri olduğunu söyleyerek; “30-40 senesini etkileyecek artılarını kullanabilir ve eksilerini yok edebilir. Eksileri çaresiz değil. Ama bunları şuan söylemek erken” dedi.
Kayseri’yi ve Kayseri insanlarını nasıl buldunuz?
Benim birçok tespitim var. Bunu medya aracılığıyla herkesle aynı zamanda belediye başkanımızla, valimizle ve STK’larla yaptığımız etkinlikler ile rahatlıkla paylaşabilirim. Ama şuan biraz erken. Biraz daha gözlem de bulunmam gerekiyor. Kayseri’nin stratejik olarak gelişimini bir dünya şehri olup, olmamasını olumlu veya olumsuz etkileyebilecek artı ve eksileri var.
Kayseri, 30-40 senesini etkileyecek artılarını kullanabilir ve eksilerini yok edebilir. Eksileri çaresiz değil. Ama şuanda bu artı ve eksilerin ne olduğunu söylemek erken. Bazı şeyleri erken söylediğiniz zaman yerini bulmuş olmuyor.
Bir gün Ankara’da bir alışveriş merkezindeyim. Yeni açılmış bu alışveriş mağazasında iki tane gözlükçünün yan yana olduğunu gördüm. Bir tanesi tam merdivenden çıkarken, şöyle baktığınız zaman, uzaktaki gözlükçünün numaralı gözlüklerini görüyorsunuz. O cepheye numaralı gözlükleri yerleştirmiş. Diğer bütün albenisi olan gözlükleri en arkaya koymuş. Biraz ilerledikten sonra geri döndüm. Mağazanın içerisine girdim. Mağazayı daha yeni açmışlar. Bu nedenle inanılmaz derece saygılı çocuklar. Yeni açılmış bir mağaza ve satış yapmak istiyorlar. Dedim ki arkadaşlar fazla zamanım yok. Hemen mağazanın müdürü ile tanışmak istiyorum dedim ve tanıştım. Mağazanın müdürü de orada ayaktaydı. Müdüre şöyle dedim; size hemen küçük bir geri bildirim. Ben mağazaya herhangi bir şey almaya gelmedim. Burayı yanlış yerleştirmişsiniz. Çünkü müşteri sizin numaralı gözlüklerinizi görüyor. Ama numaralı gözlüklere baktığınızda birini bir diğerinden ayırt edemezsiniz. Bakın siz yanlış yerleştirmişsiniz. Benden size bir geri bildirim. Yerleştirmeyi şu şekilde yaparsanız daha iyi olur dedim. Sonra alışveriş mağazasından ayrıldım. Bunu yapmamın sebebi de yeni açılan mağazaya bir katkımız olsun istedik.
Ekmeğini yediğim yere mutlaka katkım olacaktır
Sonra aradan biraz zaman geçti. Yaklaşık olarak 10 gün sonra alışveriş mağazasına gittik. Mağazanın müdürü ismimi de öğrenmiş arkamdan İhsan Bey diye koşuyor. Beni mağazaya davet etti. Bir şey göstereceğim dedi. Rafların yerlerini değiştirmiş. Bu mağazada Türkiye’nin en çok tanınmış bayilik veren mağazalarından bir tanesi. Yanlış dizimi yapanlar mağaza yerleştirme uzmanları da olabilir. Onlar yerleştirmişler ama yanlış yerleştirmişler. Bu nedenle benim ekmeğini yediğim bir yere mutlaka katkım olacaktır. Ama bunlar illa yapım anlamında değil. Çünkü ben ne başbakanım ne de cumhurbaşkanı. Hata bir şirketin genel müdürü de değilim. Biz ancak öneririz ama gördüğüm kadar Kayseri’nin inanılmaz artıları var. Daha doğrusu potansiyeli ve bunun yanında inanılmaz eksileri var. O eksileri ile uzun vadede şuan ki konjektürel avantajını kaybeder. Daha büyük bir dünya şehri olabilecekken olmaz. Günümüzde köyler bile gelişiyor. Ama önemli olan gelişmek değil. Zaten gelişeceksiniz. Önemli olan sen göreceli olarak ne kadar gelişiyorsun. Senin bugün itibariyle gelmek istediğin noktaya ne kadar yaklaştığın önemlidir. Mesela senin 1000 ürün üretme potansiyelin var. Sen geçmişten 700 üretiyordun, bugün 800 üretmeye başladın. Bana göre böyle bir durumda başarılı olmuş olmazsınız. Çünkü eğer senin kapasiten bin ise seninde bin üretmen lazım. Sonra o bini nasıl artırırım onu düşünmen lazım. Bunu çok açık ve net görüyorum. Bizim görüşümüz değer görür mü? Bir anlamı var mı? Ama ben buranın ekmeğini yiyen ve suyunu içen bir insanım. Sivri dilli bir insan değilim. Ama çok açık ve net şunlar olsa iyi olur derim.
Görev sürem bittikten sonra da burada mı yaşarım. Başka bir yere mi giderim. Şuan için bunu da kestirmek zor. Ben 3 ay önce Amerika’ya gitmeyi planlıyordum ve burada rektör olacağımı da bilmiyordum. Bilkent’en ayrılıp 1-2 sene Amerika’da yaşamayı düşünüyordum. Tesadüfler beni buraya getirdi. Geleceği bilemem tabi. Fakat yaşadığım yerde mutlaka düşüncelerimi bildiririm.
Vakıf destekli bir karma model olarak öğrenci alımları nasıl olacak?
Vakfın desteği ile Bilkent’in, Sabancı’nın ve diğer vakıf üniversitelerinin sunmuş oldukları bir takım imkânları ağlayacağız. Zaten vakıf bunun için var.
İyi bir üniversite kurmanın anahtarı iyi öğrenci ile iyi öğretim elemanını buluşturmaktır. Vakıfta zaten bu amaç için kurulmuş. Yoksa burada yurt yapsın veya bilgisayar alsın ve laboratuar kursun diye değil. İyi insan, iyi öğretim üyesi ve iyi öğrenci ve dolayısıyla iyi burslar vereceğiz. Bu anlamda vakıf üniversiteleri gibi çalışacağız.
Sosyal bilimler fakültesi veya bölümü açmayı düşünüyor musunuz?
Bir üniversiteyi üniversite yapmanın yolu o üniversitede sosyal bilimleri ve sosyal fakülteler kurmaktan geçmiyor. Çünkü zaten Türkiye’de ki üniversitelerin çoğunda bu var. Ama üniversitelerde ne kadar sosyal yaşantı var. Sosyal, kültürel ve entelektüel gelişmeleri öğrencilere ne kadar sağlıyor derseniz; kocaman bir soru işareti bulursunuz. Önemli olan o yaşantıyı orada sağlayabilmek. Onu sağlayacağız. Bir üniversitede sosyal ve kültürel etkinliklerin olması için bir fakültenin bulunması gerekmiyor. İyi bir mimari projenin şekillenmesi için bir mimarlık fakültesi gerekmiyor. Mühendislikte birkaç disiplinler arası olan alanlarda programlar açabiliriz. Ama bundan sonra düşündüğümüz şey, sosyal ve kültürel olarak ülkenin bilim dünyasına veya topluma hizmet verebilir miyiz. Bunu masaya yatıracağız. Ama şuanda kesin bir şey söylemek erken. Ama üniversitede sosyal ortam sağlanacak. Öğrencilerin ihtiyaç duydukları sosyal yaşam alanları hem Sümer Kampusu hem de Mimar Sinan Kampusu’nda olacak.
Üniversite teknik ama sosyallikten yoksun olmayacak diyorsunuz.
Trilyonlarca dolarlık şirketleri idare edenlere baktığınız zaman, o insanlarda zaten şunu görünüyorsunuz; yalnızca konusunda uzman değil aynı zamanda sosyal, kültürel ve entelektüel olarak da topyekûn iyi bir birey. Dolayısıyla iyi bir mezun hangi bölümden olursa olsun. İster makine, ister mühendislikten olsun iyi bir mezunun, iyi bir bireyde olması lazım. Bunun yolu da sadece belli bazı şeyleri iyi bilmek değil, duygusal ve sosyal zekâsı gelişmiş bir bireyde olması lazım. Bu iş dersle öğretilmez. Bunu yaşatmak lazım.
Söyleşi: Erkinbeğ Uygurtürk-Bünyamin Gültekin