Kayseri Cami Kebir'in duvarındaki yedi tuğlanın ilginç hikayesi
Yapıldığı tarihte Kayseri'nin en büyük selatin camisi olan Cami Kebir'in, 'Tanrı uludur' yıllarından kalma isimlendirmeyle 'Ulu Cami'nin iç sağ duvarının üst bölümüne taş içine, açılı vaziyette konmuş yedi tuğlanın ilginç hikayesi.
Kayserinin Merkezinde Şehrimize Ruh ve Güzellik Katan Selçuklu Mirasımız Kayseri UluCamii (Sultan Camisi veya Cami-i Kebir)
Yedi Tuğlanın Hikayesi
Ulu Cami'nin inşası ile ilgili bir rivayet vardır. Kayseri’yi başkent yapan Danişmentli hükümdarı Melik Mehmet Gazi, camiyi yaptırırken ustalarına kimseden yardım almamalarını emretmiştir.
Cami inşaatına gelen yaşlı bir kadın, dul olduğunu belirterek, yanında getirdiği 7 tuğlanın da kendi hayrı olarak caminin duvarına konulmasını ister. Caminin ustabaşı, yaşlı kadının bu isteğini, Melik Mehmet Gazi'nin emri olduğunu hatırlatarak kabul etmez. Ertesi gün cami inşaatını gezmeye gelen Melik Mehmet Gazi, ustabaşını çağırarak gece sabaha kadar uyuyamadığını belirterek "Gece rüyama girdiler. Yaşlı bir kadını üzdüğünüzü, getirdiği tuğlaları kullanmazsanız caminin ömrünün de tuğla sayısı kadar kısa ömürlü olacağını söylediler" der. Ustabaşının olayı anlatması üzerine, Melik Mehmet Gazi, yaşlı kadının bulunmasını emreder. Şehre dağılan görevliler, uzun bir araştırmadan sonra evinin önünde 7 adet tuğla bulunan yaşlı kadını alıp cami inşaatına getirirler. Yaşlı kadının elini öpen Melik Mehmet Gazi, "Anne, bizim kararımız seni üzmek için değil. Biz halk fakir olduğu için, onların zorda kalmalarını önlemek için bağış kabul etmedik. Senin getirdiğin tuğlaları caminin en güzel yerine koyacağız" der ve tuğlalar uygun bir yere konulur.
Ulu Cami'nin doğu bölümünde, kesme yonu taşlarıyla yapılan duvarın üstünde halen 7 adet tuğla vardır. Ve bu söylenceye kaynak olmuştur.
Caminin kesin yapılış tarihi bilinmez; genellikle Danişmendli Emîri Melik Mehmed Gazi'nin hükümdarlığı sırasında yapıldığı belirtilir ancak daha erken döneme tarihlendirenler de bulunur. Günümüzde yıkılmış ve ortadan kalkmış olan medrese ile külliye hâlinde inşa edilmiştir.
Yapı, 1206'da onarım görmüştür. Kuzey cephede, kapının sol üst köşesinde bulunan kitabede yapının Selçuklu sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev devrinde onarım gördüğü bildirilir. Kitabede şunlar yazılıdır: Bu cami, Kılıçaslan oğlu, büyük Sultan Keyhusrev devrinde - Allah onun yardımını yüceltsin- H.602/M.1206 yılında Yağıbasanoğlu, Muzaffereddin Mahmud tarafından onarılmıştır.
Caminin minaresi bu onarım sırasında yapıya eklenmiştir ve Kayseri'nin en eski minaresidir. Bu onarım sırasında konduğu tahmin edilen rölyefli sahte kündekari tekniğinde yapılmış ahşap kuzey kapı kanatları, günümüzde Ankara Etnografya Müzesi’ndedir.
Cami, Osmanlı döneminde 1716 yılındaki depremde ağır hasar gördü. Kuzey cephedeki kapının üstündeki iki mermer kitabe, bu deprem sonrasında gördüğü onarım hakkında bilgi verir. Kitabelerde, depremde tahrip olan Ulu Cami'nin Matbah-ı Amire Emini Kayserili Hacı Halil Efendi tarafından tamir ettirildiğini belirtilir.
Cami, Osmanlı döneminde birkaç kez daha tamirat görmüştür. Beyaz mermer mihrap, 1837 yılında Kayseri naibi Nuri Efendi tarafından camiye eklenmiştir
(Erhan ÜNLÜ)