KATLİAM SÖZ KONUSU DEĞİL

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu 'Ermeniler bu olayı kendilerinin bütün hedeflerini engelleyen bir gün olarak andıkları için soykırım günü olarak 24 Nisanı anıyorlar. Yani 24 Nisan'ın meselesi buradan çıkıyor kimse ölmüyor. Yani katliam söz konusu değil.'

 Kayseri milletvekili ve Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu ile Ankara’da TBMM’de gerçekleştirdiğimiz söyleşide geçen ayın gündemi olan, Ermenilerce her yıl kutlanan “Soykırım Haftası” ve Ermeniler ve Tehcir Kanunu ile ilgi konularda yönelttiğimiz sorulara yanıt aradık.

Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu
Adana'nın Kozan ilçesinde, 10 Mayıs 1949 tarihinde doğdu. 1967'de liseyi, 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yeniçağ Tarihi Kürsüsünden Fırka-i İslâhiye ve Kozan isimli lisans tezini hazırlayarak mezun oldu.1974 yılında, mezunu olduğu İstanbul Üniversitesi'nde Yeniçağ Tarihi Kürsüsü asistanı oldu. 1978 yılında XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nda İskân Siyaseti adlı doktora tezi ile doktor oldu. 1982'de yardımcı doçentliğe, Nisan 1983'te ise Osmanlı İmparatorluğu'nda Menzil Teşkilâtı ve Yol Sistemi isimli doçentlik tezini hazırlayarak doçentliğe yükseldi. 1983-84 öğretim döneminde bir yıl süreyle 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 41. maddesi uyarınca Elâzığ'da Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde görev yaptı. 1986 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümüne geçti. 20 Mart 1989'da XVI. Yüzyılda Sosyal, Ekonomik ve Demografik Bakımdan Balkanlar'da Bazı Osmanlı Şehirleri konulu takdim tezi ile profesörlüğe yükseldi. Aynı tarihlerde Türk Tarih Kurumu asıl üyesi seçildi.1989 yılında Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığına tayin edildi, 17 Aralık 1990'da ise genel müdür yardımcılığına getirildi. Bu sırada, Osmanlı Arşivi'nin otomasyonunu başlattı. Bu görevinden 2 Mart 1992'de istifa etti ve Marmara Üniversitesi'ndeki görevine döndü. 26 Ağustos 1992 tarihinde rektör yardımcısı oldu. 23 Ekim 1992'de rektör vekili ve Kasım 1992'de tekrar rektör yardımcılığında bulundu. Bu görevini sürdürürken 21 Eylül 1993'te Türk Tarih Kurumu Başkanlığına getirildi. 23 Temmuz 2008'de, hâlen sürdürdüğü Gazi Üniversitesi'ndeki asli görevine iade edilmek üzere görevden alındı.

Osmanlı Devleti savaş halinde iken tehcir niçin gerekliydi?

 Şimdi biliyorsunuz tehcir olayının meydana geldiği tarih 1915 Mayıs ayının sonu yani 25 26 mayısta alınan alınan bir karar gereği ve 16 hazirandan itibaren sevkiyat başlıyor. Tehcir Ermeniler isyan ettiği için yapılmadı. Ermeni isyanları 1895- 96 yıllarında başladı. Özellikle önce Ayestefanos sonra Berlin anlaşmalarında batılılar ermeni meselesini gündeme getirmeleri ve özellikle Rusya’nın ve daha sonrada da Berlin Antlaşması ile İngilizlerin de içinde yer aldığı Fransızlarında yer aldığı bu anlaşmada –Ki 61. Maddesidir Berlin’in- Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde ıslahat yapılması ile ilgili bir madde yer aldı. Bu madde çerçevesinde Osmanlı devleti bazı ıslahat hareketleri yaparken Batılıların desteğini aldıkları düşünülen Emeniler de komiteler, patiler kurdular. Bunlardan ilki 1878’de Van’da Kara İç’te, 1881’de Cenevre’de kurulan Hınçak’tı. 1889’da Tiflis’te kurulan Taşnak Sütyun idi. Bu komiteler Ermeni meselesini dünya gündeminde tutabilmek için çeşitli suikast ve isyan hareketlerinde bulundular. Sason’da isyan çıkardılar Adana’da Van’da… Yıldız suikastı meselesi ortaya çıktı, başka ermeni olanlara suikastler yapıldı; büyük bir kargaşa dönemi yaşandı. Osmanlı Devleti; yani bu 1895 yılında başladı. 1895’den sonraki dönemde; mesela 1906’larda Adana’da Ermeni isyanı oldu. Hatta 1914’de Dünya Savaşı çıkmadan önce de Ermeniler yabancılar ile işbirliği yaptılar; yani Ruslar ile işbirliği yaptılar, Fransızlar ile işbirliği yaptılar silahlar aldılar. Dolayısıyla büyük bir tetiş hareketi gerçekleştirdiler Güneydoğu Anadolu ve özellikle Doğu Anadolu bölgesinde. Ve birçok insan katledildi. Şimdi Osmanlı devleti bu olaylara karşılık suçluları yakalama ve mahkemeye çıkarma yönünde bir politika takip etti, batılıların baskıları sebebiyle.  Hatta suikastte bulunan, tutuklanan kişiler batının baskıları sonucunda serbest bırakılmak, af edilmek durumunda bırakıldı.

Tehcir bir anlık olay mıydı yoksa bu kötü gidişi bölgesel hareketlerle biz nebze olsun yavaşlatmak mıydı?

1914 Ağustosu’nda ise Ermeniler Erzurum’da bir kongre topladılar. Bu kongreye Osmanlı Devleti’de üye gönderdi ve burada savaş sırasında Ermenilerin Osmanlı devletinin yanında yer almasını, buna mukabilde iki vilayette otonomi vereceklerini kendilerine ifade etmesine rağmen Ermeniler; “Biz daha fazlasını vaad eden ülkelerin yanında yer aldık ve yanlış yaptık” diyor, Osmanlı Devletinin bu teklifini kabul etmedik diyor. Dolayısı ile böyle olaylar oldu. 1914’ten itibaren savaş başlayıp Osmanlı Devleti’de savaşa girince Ruslarla birlikte harekete ettiler. Hatta Van isyanı çıktı, Van’da isyan ettiler. Van’ı kuşattı Ermeniler. 17 Nisan’da Van’da (Çatak), Bitlis’te Muş’ta isyanlar çıktı. O sırada gözümüzü başka yerlere canlandırırsak, Çanakkale’de ölüm kalım mücadelesi veriyordu Osmanlı, Kafkaslar’da Ruslarla savaşıyordu, Filistin’de İngilizlerle savaşıyordu, böyle bir ortamda Ermeniler isyan ettiler.

Ama sadece orda değil 21 yerde isyan ettiler. Zeytun’da siyan ettiler. İşte Bugün Amanos Dağları dediğimiz Derecik denilen bir bölgesinde; Musa Dağı deniliyor oraya, orda isyan ettiler. İzmit’te Bursa’da Erzurum’da Yozgat’ta… isyan çıkarttılar. Bu isyanlara rağmen Osmanlı Devleti bu isyanları bastırmakla meşgul oldu. Fakat iş o kadar kritik bir yere geldi ki bu çıkarılan isyanlar genelde 4 bölgedeki ordunun haberleşmesinin temel noktası olan telgrafların kesişme noktalarında meydana geldi ve haberleşme engellenmeye başlandı ordular arasında. Dolayısı ile Osmanlı Devleti bunları uyardı. 24 Nisan öncesinde bunları uyardı bu olaylar devam ettiği takdirde sert tedbirler uygulayacağını Ermeni komitelerine ve ileri gelenlerine Patrik’e dahi bildirdi.

 Peki hocam aftan yararlananlardan yine bu isyana katılanlar mı oldu?  

Evet kesinlikle katıldılar ama zaten sadece o kadar değildi. Örgüte mensup birçok insan vardı. Nitekim 24 Nisan’da uyarılara uymadıkları için 235 kişi tutuklandı bir gece içerisinde. Bunların içinde  gazeteci, avukat, doktor… değişik gruplar vardı.

O zaman 24 Nisan’nın “Soykırım Günü” olarak kutlanması neden Ermeniler için bu kadar önemli?

 Ermenilerin hazırladıkları kitaba bakarsanız tutuklanan bu 235 kişi sanatçı vs. bunların hemen hepsi Hınçak- Taşnak komitelerine üye olmaları sonucu ortaya çıkıyor. Dolayısı ile bunlar Ayaş ve Çankırı cezaevlerine gönderildiler. Dolayısıyla 235 kişini tutuklanması ermeni hareketinin de belini kıracak önemli bir gelişim oldu çünkü bütün beyin takımları bu şekilde tutuklanmış oldu. Dolayısı ile Ermeniler bu olayı kendilerinin bütün hedeflerini engelleyen bir gün olarak andıkları için soykırım günü olarak 24 Nisanı anıyorlar. Yani 24 Nisan’ın meselesi buradan çıkıyor  kimse ölmüyor. Yani katliam söz konusu değil. Sadece tutuklamalar ve bunların sevkleri var. Bu Ermeniler tarafından soykırım günü olarak anılıyor.

Tehcir ise 24 Nisan’dan tam bir ay iki gün sonra alınıyor karar. Çünkü artık baş edilmez bir hale geliyor.  Çünkü Bitlis bölgesinde ki çeteler Zeytun bölgesine (Adana) kadar sarkıyorlar. Ve ordunun sevkiyat yolarını vuruyorlar. Tren yollarına suikast düzenliyorlar. Dolayısıyla Osmanlı Devleti savaş içerisinde bulunduğu bir ortamda düşmanla işbirliği yapan gruplara/topluma karşı uyguluyor, bu  tehciri sevk iskan kanunu olarak adlandırılıyor ve orijinal tarafı Avrupa’da ki Yahudiler gibi değil bunlar (Ermeniler) bulundukları bölgeden alınıp başka bir yere vilayete veya Suriye’ye, savaşın dışında olan bir bölgeye naklediliyor. Buralar Osmanlı Devleti’nin toprakları yani sınır dışı edilmiyor Ermeniler. Osmanlı topraklarında iskân ediliyorlar. Geçici iskâna tabi tutuluyorlar.

Yarın:  Sözde soykırım ile ortaya 4T kanunu ve bununla birlikte Osmanlı Devleti vatandaşı olan Ermenilerin tehcir ettikten sonra geride kalan mal varlılarının durumu hakkında sorduğumuz sorulara Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun yanıtı.

SÖYLEŞİ: Mahmut Hop

 

Bakmadan Geçme