- Haberler
- Kültür Sanat
- KAPAKLARINDA 'HASAN AYCIN' KONUŞAN 'ATASOY MÜFTÜOĞLU' KİTAPLARI
KAPAKLARINDA 'HASAN AYCIN' KONUŞAN 'ATASOY MÜFTÜOĞLU' KİTAPLARI
Yazan Atasoy Müftüoğlu, çizen Hasan Aycın olunca sonucunda böyle bir tefekkür deryası akıyor işte. Yazanı da, çizeni de Rabbimiz razı olduklarının yanı başına yazsın. Bereketli yürüyüşlerinin devamı gelişerek hep gelsin. Ümmet için ve rahmet için gidebildikçe gidebilmeleri için şanı pek yüce olan Allah'ımızdan onlara hayırlı ömürler istiyoruz.
Bu memlekette güzel işler yapanların sayısının çetelesini tutmak isteyen biri, kendisini yormaktan başka bir şey yapmamış olur. Bunu yapabilmesi için ömrüne ömür katması gerekir. İlahî takdir ne verir, ne gönderir bilemeyiz; ama o kişi güzel iş sahiplerini gündem etmekle çok iyi etmiş olur bu yaptığıyla.
Şimdi o güzel iş erbaplarından biri olan Hasan Aycın’ın yıllar önce kimi yazarlarımızın kitaplarının kapaklarına bıraktığı silinmez izlerden bahis açmak isterim. Özellikle de kıymetlimiz/değerlimiz Atasoy Müftüoğlu’nun Nehir Yayınlarından çıkarak okuyucunun yüzüne tebessüm katan eserlerin kapak resimlerini gündem etmek isterim. Hepsinde ayrı bir anlam, ayrı bir derinlik bulduğumuz bu çizimlerde, kitapları kitap yapan şeylerden birisinin de, kitabı eline alanların evvela kapak resmi/çizimi üzerinde büyük bir tefekkür iklimine dalması gerektiğinin olduğunu kavrıyoruz. Kitapların yalnızca içindekilerle değil, onlarla birlikte, dışındakilerle de okuyucusuna muhteva taşıdığı gerçeğine vakıf oluyoruz böylece.
80’lerin ortasından itibaren yayıncılık saflarına katılan Nehir Yayınları, kitap kapak resimlerinin sorumluluğunu o vakitlerin Aycan Grafik’ine vermekle ne kadar da isabetli bir iş yapmış meğerse. Bunu, yıllar sonra bizler büyük memnuniyetle fark etsek de, o günlerde de tebrik edenler olmuştur zannındayız.
1986’da okurlarına yayınevinin 4. kitabı olarak selam verip Tevhidi Gerçekliğin Işığında olmanın hesabıyla ayağa kalkan kitabın kapağında boydan boya gerilmiş arapça bir şehadet cümlesiyle, yani “la ilahe illallah, Muhammed rasulullah” sözüyle karşılaşıyoruz. Güzel bir gölgelendirme de yapılmış ki, bu haliyle daha dikkat çekici olmuş kapak. Tevhid’i hatırlatan, Tevhid’e davet, Tevhid’le yürümenin güdümünde olan bir çalışmanın kapağı da ancak böyle güzel olurdu sanırım. O gerçekliğin bahşettiği ışık, nice kem gözleri karartır, karartmaya da devam eder.
1988’de Vahyin Kılavuzluğu Altında berrakça ve ümmetçe geçecek kıymetli bir hayat için yazılan kitabın kapak çiziminin meramını bir yere oturtabilene, hiç olmadığı kadar, helal olsun, diyoruz. Kişioğluna saatlerce düşünüşü getirecek gizemli bir çizim olmuş kendileri. Eliyle-ayağıyla, gözüyle-kulağıyla ömrü, köklü bir inanca teslim etmeyi çözümlüyoruz bakınca. Sizler ne çıkarırsınız bilemiyorum; bilemesem de merak etmiyor da değilim ey aziz yarenler! Çıkınımızda çıkarsama adına ne varsa ortaya döksek de, pek başarılı olduğumuz söylenemez son tahlilde.
Yine 1988’de Rahmanın Ayetleri Karşısında müminlerin almaları gereken tavrı, yapmaları gereken eylemleri hatırlatmak için gelen kitabın kapağında, adını koyamadığım, gözlerimi ve zihnimi gerdikçe gerdiğim; ama bir sonuca eremediğim çizimle muhatap olduğumu yorgun bir ifadeyle takdirlerinize bırakmak isterim. Acaba, yolunu kaybetmişlerin, yol bulamayanların düzlüğe çıkabilmek için, dümdüz yol alabilmek için tek seçeneklerinin olduğu mu söylenmek istiyor? Bunu elbette ki, en iyi çizim sahibi bilir. Çözüm sahibi olamayanlar, çizim sahibine selam durmada bulurlar çareyi anlaşıldığı üzere! Çizen ne kadar mahirse, bakan da o kadar fakirdir.
Tarih 1989’a gelince Bunca Tuğyan Bunca Issızlık şaşırmışlığını/garabetini açıkça yansıtmaya çalışan üstadımız/büyüğümüz/düşünce adamımız Atasoy Müftüoğlu’nun kitabının kan ağlayan kapak çizimi, hayal dünyamızı oldukça rahatsız ediyor. Kapağı böyle olan bir eserin, içeriği ne türdendir kim bilir? Kan ağlayan bir güneşin ruhsuzlara ruh vermek için akıttığı kanının yayılımına şahitlik ediyoruz burada. Kitaptan önce kapağını okuma becerisini gösterebilenler, bir üst sınıfta derecelendirilecektir, duyurulur… Kapağı okunmayanın kendisinin hakkıyla okunduğu görülmüş müdür? Bu konuyla ilgili kendileriyle görüşülmüş müdür? Sorulan sorandan daha bilgili değildir, sözünü işitmeye ramak kaldığının farkındayım.
Buyurun gelin 1990’da büyük bir coşkuyla ve daha evvel Bir Yayıncılık’tan kitaplar kervanına dâhil olan Furkan Günleri kitabının kapak çiziminin üzerinde deneyler gerçekleştirelim, fikirler büyütelim, anlamlar yürütelim. O en alttaki kâğıt parçaları üzerine düşürülen, sonra yukarıda kendilerini hilal olarak, ay olarak, yıldız olarak, göz olarak bulan ifadelerin vardıkları noktaya bir isim verebildiniz mi? Verebildiyseniz bu isim üzerine bir şerh düşebildiniz mi? Uzun ince giden, o kalem gibi kıvrılanın nereye gittiğini sorabildiniz mi? Yoksa bu, çok eskilerin yazma işinde kullandığı kuş tüyünden bir kalem türü olmasın? Neden olmasın! Olmaz diyenler ellerini çenelerine yaslayıp gözlerini kısarak düşünmeye devam edebilirler…
1990’nın bir diğer evladı olan Göklerin ve Yerin Dili, zamanının soylu dilini ulvi sözlere bulamak için gelir gelmesine; lakin kapağın çizimi içerimize acı verecek boyutta. Yerden yükselen çığlıkların, feryatların, acıların ve sancıların göklerle buluşması, gadrine uğradıkları zulümatın insafsızlığından, izansızlığından ellerini göklerin ve yerin Sahibine kaldıranların görüntüsü beliriyor burada. Gökler kat kat olsa da, çok yüce olsa da küçümen ellere yüklenen mazlum dualar ve ağıtlar Yüceler Yücesine ulaşmak için sınır nedir bilmezler! Duaların çıktığı diller, ellerden göklere uzanan bir yakınlığı hatırlatır.
Son olarak 1992’nin bağrından çıka gelen Yeni Bir Tarih Şafağı, kapağında neyi anlatmanın derdindedir diye gözlerimizi yummuş düşünce biriktirmeye başlıyoruz. Damarların kanlara yol verdiği bir şemail ile karşı karşıyayız burada. Kan kırmızısına boyanan dünyanın sessizliğinin/sessizlerinin hesabına yazılanlardır bunlar. Kanların durulup bembeyaz bir şafağa kucak açıldığı, açılacağı günlerin özleminin yansımasıdır bu dökülüp de aşağıya doğru süzülenler. Damarlarda durmayan bu taze ve sıcacık kanlar, muvahhid kulların küfre, şirke, zulme, fuhşa, fesada karşı vereceği amansız savaşımla gelecek aydınlık günlerin habercisidir, müjdecisidir.
Mevzubahis eserlerin hepsi, artık yeni kapak resimleri ve baskılarıyla Hece Yayınları’ndan çıkıyor.
Yazan Atasoy Müftüoğlu, çizen Hasan Aycın olunca; sonucunda böyle bir tefekkür deryası akıyor işte. Yazanı da, çizeni de Rabbimiz razı olduklarının yanı başına yazsın. Bereketli yürüyüşlerinin devamı gelişerek hep gelsin. Ümmet için ve rahmet için gidebildikçe gidebilmeleri için şanı pek yüce olan Allah’ımızdan onlara hayırlı ömürler istiyoruz. Yerlerine, sancaklarını dik tutmayı sürdürecek haleflerini bırakmadan gitmesinler, göçmesinler istiyoruz. Âmin.