• Haberler
  • İSLAM ŞEHRİ, TURGUT CANSEVER VE MODERN ESARETİMİZ…

İSLAM ŞEHRİ, TURGUT CANSEVER VE MODERN ESARETİMİZ…

Yerel seçimlerin yaklaştığı bugünlerde günlük meşgalelerden uzak bir değerlendirme yazısı yazmak istedim. Günlük meşgalelerle o kadar meşgulüz ki bu tür konuları ele alıp yaşadığımız mekanlarla ilgili düşünmekte zorlanıyoruz.

Üstad Turgut Cansever’e göre şehir demek; “İnsanın hayatını düzenlemek üzere meydana getirdiği en önemli, en büyük fiziki ürün ve insan hayatını çerçeveleyen yapı” olarak açıklanıyor ve aynı zamanda bu tanımını verdiği şehrin imajı “İslam kültüründe cennet tasavvurunun bir yansımasıdır” diyor usta mimarımız Turgut Cansever hocamız.

Turgut Cansever, tarihin gördüğü belki de en büyük mimarlardan birisi olar Mimar Sinan’ın yolundan giderek kaleme aldığı “Osmanlı Şehri” adlı kitabında yazıyor bu satırları.

Üstad Cansever’e göre, “Tüm kainat Allah tarafından insanoğluna emanet edilmiştir. Onun muhafazasında ve güzel hale getirilmesinde toplumların, dolayısıyla bireylerin ortak sorumluluğu vardır”.

Yine “Osmanlı Şehri” kitabındaki makalelerinde üzerinde durduğu bir başka önemli nokta da; İnsana, dünyaya ve varlığa dair bütüncül telakkinin mimariye ve hayatın her alanına nasıl uygulanabileceğini anlatıyor. Osmanlı evinde ve şehrinden yola çıkarak sonsuzluğa, sınırsız mekanı temsil eden bir mimari anlayışı ortaya koyuyor.

Üstadın ele aldığı bu Osmanlı şehri merkezinde camiinin olduğu ve onun etrafında gelişen İslam şehirlerinin de adeta bir görünümü gibidir. İslam şehir mimarisi ile ilgili çok fazla yazılmış kaynak yok maalesef. Bu anlamda Üstad Cansever’in şehir mimarisi ile ilgili çalışmaları üzerinde önemle durulması gereken eserlerdir. Son yüzyılda onun gibi mimari alanında bizim kültürümüzü yansıtacak eserler ortaya koyabilecek mimarları yetiştiremedik. Maalesef kendisinden de yeterince istifade edemeden bu alemden göçüp gitti. Kendisine rahmet diliyoruz.

Fakat bugün geldiğimiz noktada artık bir nebzede olsa, maddi anlamda rahatlamanın yaşandığı bu dönemlerde İslam şehircilik anlayışını modern zamanlara uyarlamamız gerekiyor. Bunun içinde Mimar ve düşünür Turgut Cansever’i takip edecek mimarlara ihtiyacımız var. Modern anlamda mimari eserlere son 50 yılda çokça rastladık. Şehirlerimizi modern şehirler haline getirmek için elimizden gelen betonlaşmayı (!) sağladık. Geldiğimiz noktada insanların birbirinden uzaklaştığı, komşuluk ilişkilerin neredeyse sıfırlandığı bir acayip yapı ortaya çıktı.

İslam şehirleri camilerin ve mescitlerin etrafında gelişen şehirlerdi. Bütün hayatın devaranı şehir merkezinde camilerin ve mahallelerde de mahalle mescitlerinin etrafında yaşanırdı. Batı modernizminin etkisiyle iğdiş edilen şehir yapılarımızda, bugün bu hayat akışını görmek mümkün değildir. En azından hayatın bu yapıların etrafında yaşandığını söylemek pek mümkün değildir.

Hz. Peygamberin Medine’ye hicretinde inşa ettiği Mescid-i Nebevi’de olduğu gibi, İslam şehir mimarisinin olmazsa olmazını bu yapılar oluşturur. Camilerin etrafında kümelenen, medrese, imaretler, hamam, çarşı, bedesten ve alış verişin ve çeşitli iş kollarından esnafların kümelendiği mekanlar. Buralar İslam şehrinin can damarlarıdır. Eski çarşı yapısını koruyan Anadolu şehirlerine ve özellikle Balkanlarda Bosna ve çevresindeki Osmanlı yapılarına bir baktığımızda bu canlı ve hala yaşayan daha doğrusu yaşamaya çalışan yapıyı rahatlıkla görebiliriz.

Evet bugün her mahallemizde büyük büyük bir değil birkaç tane camiler inşa ettik. Vatandaşlarımızın hayırları ile ayakta duran bu yapılar İslam toplumunun cami ile ilgili hassasiyetini göstermesi bakımından büyük önem taşıyor. Bütün aleyhte propagandalara rağmen, bu kadar cami ne işe yarayacak gibi saçma sapan sözlere rağmen Müslümanların bu hassasiyetine kimse zarar veremedi ve Allah şükür ki gelecekte de zarar veremeyecek ve Müslümanlar cami inşa etmeye devam edecek. İnşallah bundan sonra da hayat bu camilerin etrafında şekillenecek.

Burada belirtmek istediğim husus, yeniden bu camilerimizi, mescitlerimizi hayatın merkezlerine taşımamız gerektiğidir. Devasa alış veriş merkezleri yapıyoruz. Bunu biz yapıyoruz. Müslüman hassasiyeti olan insanlar yapıyor. Peki merkezine veya insanların sürekli gözüne batacak bir yerine mescit koyabiliyor muyuz? Bu soruya olumlu bir cevap verebildiğimiz oranda batı medeniyetinin seküler dayatmalarına boyun eğmedik diyebiliriz. Başımız dik alnımız açıktır diyebiliriz. Fakat maalesef bunu söylemek şöyle dursun. Bu mekanlar, İslami hayatın dışında bambaşka ilişkilerin ve bambaşka hayatların yaşandığı mekanlar haline geldi.

Bu anlamda modern dünyanın değerlerine katacağımız hiçbir şey yok muydu? Ey Müslümanlar, ey sizler, ey bizler. Bir batı ülkesine gittiğimizde karşılaştığımız koca koca, devasa alışveriş merkezlerinin aynılarını taklit edip yapmak marifet miydi acaba? Bunu hiç sorgulamadan veya kendimize uyarlamadan kabul etmek ne kadar doğruydu.

Küçük bir anı ile bitirmek istiyorum. Ama bu konuyu zaman zaman işlemeye devam edeceğim. Çünkü bu konu bundan sonra İslam medeniyetinin yeniden inşasının en temel göstergesi olacaktır.

Ensar Vakfı’nın Şubeler Toplantısı vesilesiyle, Erzurum’da geçtiğimiz Haziran ayında bulunduk. Ensar Vakfı’na emeği büyük olan AK Parti İstanbul Milletvekili ve İçişleri Komisyonu Başkanı Feyzullah Kıyıklık Bey’de oradaydı. Palandöken Dağı’nın eteklerinde geçtiğimiz Üniversiad Oyunları için yapılmış bir tesis var. Her şey güzel, güzel olmasına; hizmet, odalar, yemek. Yani modern bir insanın konforu için her şey mevcut. Fakat büyük bir eksikliği var. Ne peki, hiç akla gelmeyen, düşünülmeyen ihtiyaç olarak görülmeyen mescit. İhtiyaç hasıl olunca açılan küçücük bir odaya zorla sıkıştırılan 200’e yakın insan. Belli ki insanların namaz gibi bir ihtiyaçlarının olduğu hiç hesaba katılmamış. Evet buna vurgu yaparak Feyzullah Bey’de şöyle söylemişti: “Yahu burasını bizim iktidarımız yaptı. Başka zamanlarda olsa düşünülmezdi. Mescit yapılması hoş görülmezdi. Fakat bizim yaptığımız bu tesislerde böyle bir eksiklik nasıl olabilir” diye isyan ediyordu. Bu isyana katılmamak mümkün mü? Bu tesis yapılırken çok güzel ve merkezi bir yerine bir cami yapılsa ve diğer dinlere mensup insanların de ibadetleri düşünülerek kilisedir, havradır belli bölümlerine eklense kötü mü olurdu? Bu soruyu sormak görevimiz değil mi? Bu soruyu sormakta bir hata bir yanlışlık var mı?

Bugün inşa edilen evlerimizde, okullarımızda, alış veriş merkezlerimizde, çarşılarımızda, pazarlarımızda abdest almaya uygun mekanlarımız ne kadardır sizce. Evlerimizde, okullarımızda, işyerlerimizde, abdest almak için çektiğimiz sıkıntıyı bir gözünün önüne getirin bakalım. Bir de Cami Kebir’in avlusunda her şeyin merkezinin cami olduğu bir ortamda insanların sohbetlerini yaparken rahat bir şekilde abdestlerini aldığı mekanlara bir bakın. Bu mekanlar bundan altıyüz, yediyüz yıl önce yapılan mekanlar.

Evet bende isyan ediyorum. İçinde kaybolduğum, bunaldığım alış veriş merkezlerini hanımın zoruyla gezerken ruhum sıkılıyor. Hoşlananlar vardır. Belki de sürekli dört duvar arasında çalıştığımız için daha çok kendimi doğaya, dağlara, taşlara atmak istiyorum. Bunu insanları eleştirmek maksadıyla söylemiyorum. Elbette insanlar alış veriş merkezlerinde güzel vakit geçirebilirler. Bu herkesin hür tercihidir. Fakat biraz da fotoğrafa tersinden bakmak zamanı gelmedi mi.

Modernizmin bize dayattığı birtakım değerleri sorgulamak, onların yerine yenilerini ve bizim inancımıza daha uygun olanları koyabileceğimiz hiç aklımıza gelmiyor mu? Bu  batı değerlerini aynı formatlarla kabul etmek zorunda mıyız mesela. Mesela bir Fransız marketler zinciri ülkemizde yatırım yapmak istediğinde bizim onlara süreceğimiz ön şartlarımız yok mu? Yoksa bizler onların ön şartlarına mahkum mu olacağız. Bundan sonraki dönemde bu sorular biz Müslümanlar için hayati öneme sahip sorular olacaktır. Bu sorulara hayati cevaplar verip icraatlarımızı o yönde yapmazsak, 20. yüzyıl modernizminin içinde kaybolup gideceğiz. Her ne kadar çok iddialı söylemlerimiz olsa da, icraatta bir şey olmayınca, bugün ki dayatılan modern şehirlere elimiz mahkum esir olmaya devam edeceğiz. Dünyanın en büyük açık hapishaneleri. Cenab-ı Hak’tan niyazım, bizler bu şehirlere mahkum olduk, beton yapılar içinde kaybolduk ama inşaallah çocuklarımız, torunlarımız kendi inançlarına daha yakışan mekanlarda yaşarlar. Vesselam…

 

VEDAT ÖNAL

Bakmadan Geçme