İNSAN

Bugün bütün insanlığın bir problemi olan ve sadece belli bir kesimle sınırlandırılmış olan sorumluluk bilincinden , insani bilinç ve ,toplumsal bilinçten ve bunların eksikliği sonucu meydana gelen yabancılaşmaktan bahsedeceğim. Evvela yüce Rabbimiz Asr Suresinde şöyle buyuruyor:

                                              


    “ Düşün zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki insan ziyandadır.Ancak iman edenler salih amel işleyenler hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstena.”

Burada zaman üzerine yemin edilmesinin anlamı zamanın insanının büyük hüsran içerisinde olduğu bundan ancak 4 özellik sahibinin(iman edenler salih amel işleyenler hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler)kurtulacağına işaret edilmiştir.Zaman kelimesine burada iki anlam yükleyebiliriz. Birincisi geçmiş zamana yemin ederek insanlık tarihinin yukarıda sayılan 4 özellikten uzak kalmaları sonucu hüsrana uğradıklarına şahid olunmasıdır. İkinci  olarak  geçmekte olan zaman anlamı verilmiştir .Geçmekte olan zamanın içerisindeki her bir insana verilmiş olan fırsatın iyi değerlendirmek olduğunu bildirmek için zamana yemin etmiştir.

Bugün dünya kıyamete doğru hızla akarken hala büyük sorunların pençesinde. Hergün bunların binlercesine şahit oluyoruz. Peygamberi soluğun tarihten çekildiği bir zaman dilimindeyiz. Neden böyle söylüyorum? Eğer tam tersi bir durum olsaydı zulüm, zorbalık,açgözlülük,iktidar hırsı, kariyer yapmak, doymak bilmeyen arzu ve iştihalar, son üç asırdır süren büyük felaketlerin savaşların ,çatışmaların içerisinde olmayacaktık. Fakat bunları engelleyemiyoruz.Ülkeler ve sınıflar arası uçurumderinleşiyor. Zenginlik belli bir kesim tarafından sabit kalırken büyük yığınlar yoksullukla boğuşuyor. bu manada  Alemlerin Rabbi asırlar öncesinden şüphesiz insan büyük bir hüsran içerisindedir diyerek zamana and içiyor. insanoğlunun doğasının sürekli bir kaybediş içerisinde olduğuna dikkat çekiyor. Dünyanın baş döndüren hızına ve dönüşümlerine karşı Rahmanın beyanı bu.

  Maalesef insan kendi cevherinin üzerini büyülü görsellerle kaplıyor.  Yaratandan   ne kadar uzaklaşır ise o kadar özgür olabileceği hayali ile yaşıyor. Oysa  bu yolda tek başına gittiği kadar köleleşiyor.Derdimiz yalnızlık değil Allah tan uzaklıktır. Bugün dini sadece  bir takı olarak gören dinin kendi hayatında, toplumsal ve siyasal alanlarda görülmesinden hoşlanmayan seküler bir kafa yapısı şekilleniyor. Müslümanların    arasında, Hz.Peygamber(a.s)ın yaklaşımı ile Kuranı okuyan ve boğazından aşağı indirilmeyen tehlikeli bir Müslüman yaşam biçimi ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.

  İslami ideallerden ve ilkelerden uzak ,menfaat uğruna yaşayan ,samimiyetsiz , kişiliksiz bir Müslüman tipi oluşturuluyor. Bu   anlayış İslam ruhunu ve Müslüman kimliğini yok ediiyor.  Yaşanan   bütün bu olumsuzlukların bertaraf edilmesi  bizlerin her alanda gerçekleştireceği çalışmalarla mümkün  olacaktır muhakkak. İnsanlarımızın daha özelde genç kuşaklarımızı İslamdan uzaklaştıran sömürgeci yabancılaştırıcı,gençlerimizi mankurtlaştırıcı eğitim ve medya rejimine son vermek boynumuzun borcudur. Çareyi başka yerde aramak beyhude bir uğraştır.Bunların farkında olan bizlerin ,bunların farkında olmayanlardan farklı olarak sorumluluklarımız bulunmaktadır. Bizler  boşluğa bakar gibi bakamayız.çünkü yaşanılanların nedenlerini niçinlerini bilen insanlarız. Bu bilinçle yaşanılan olaylara ses vermemiz ve sorumluluklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor.Birbirimizi çoğaltan, büyüten ,birbirine geçmiş halkalar biçiminde gelişen bir yapıyı inşa etmemiz gerekiyor. Bu bilinçle yaşanan olaylara ses vermemiz gerekiyor.

Dr. Ali Şeriati:” Şuursuz insan sorumluluk duymaz mes’uddur, ama şuuru üst düzeye çıktığı ölçüde çocuğuna ailesine ,şehrine,memleketine ,bir bölgeye , üçüncü dünyaya ,sömürüye uğramış dünyaya karşı insan cinsine karşı sorumluluk hissi duyar.”der. Aliya İzzet Begoviç ise ;Çalışma ve mücadele olmadan yapılan her işin riya olduğunu  söyler.Unutmamalıyız ki arkadaşlar geleceğimizi bugünkü çaba ve gayretlerimiz şekillendirecektir.Dün nasıl bugün için bir tarih ise bugün de yarının tarihi olacaktır inşallah..

Hepimiz yıllardırl tefsir,  hadis , fıkıh, kelam ,felsefe dinler tarihi gibi dersleri okuyoruz.Gerek ilahiyat fakültesin de gerekse vakıf ve dernek gibi yerler de bu dersleri alıyoruz.  Ya da konferans seminer  ve sohbetlere katılıyoruz.Lakin bu ders ve sohbetler hayata tekabül etmiyorsa bu derslerin anlamı yoktur.Zira ötekine ve hayata dokunmadan işlenen derste Allah’ ın dini eksik anlaşılmış demektir.Sokağa yansımayan topluma adalet götürmeyen ,komşuyu gözetmeyen ,çocuklara ve kadınlara inmeyen, çarşıya pazara taşınmayan dersler yüktür. Kuran-ı.kerimin ifadesi de böyle değil midir?böyle kimseleri kitap yüklü merkebe benzetir Yüce Rabbimiz.(cumasuresi 5.ayet) Evvela bizlerin yaptığı çalışmaların evimize, semtimize, mahallemize, şehrimize, ülkemize adalet taşıması lazım. Bizler bunun için var olmalıyız hayatın içinde bunun için yer almalıyız.

 Ahzab Suresi 72. Ayet i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

“Biz emaneti göklere yere ve dağlara teklif ettikte onlar bunu yüklenmekten çekindiler.Sorumluluğundan korktular.Onu insan yüklendi.Doğrusu o çok çok zalim ve çok cahildir.”

Haşr suresi 21. Ayet i kerimede ise:

“Eğer biz Kuranı dağa indirseydik muhakkak ki onu Allah korkusundan baş eğerek parça parça olmuş görürdük .Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz.”

 Ayetlerden de anlaşıldığı üzere Allah insanın dünyadaki konumunun farkına varmasını istiyor.Şu manada:eğer insan dünya hayatını sadece oyun ve eğlence olarak kabul ediyor ve dikkatsizce yanlış bir tavır takınıyor ise sadece kendi kötü akıbetini hazırlıyor demektir..Bu emenetin ne kadar ağır olduğu konusunda bir fikir verebilmek için Allah göklerin ve yerlerin büyüklüklerine ,dağların da sabitlik muazzam ölçülerine rağmen bu emaneti yükleme güç ve cesaretini göstermedikleri bildirilir.Fakat insan , zayıf insan  cahil insan bu ağır yükü üzerine almıştır.

 Yaşamak basitçe bir varoluş değildir. Yaşıyor olmak faal olmaktır.endişe taşımak ve bütün bunların farkında olmaktır.Olup bitenden haberdar olmaktır.Yani sorumlu olmaktır.Öncelikle insan olarak kendimize karşı sorumluyuz.Bizim varlık özelliklerimiz akıl sahibi oluşumuz yaptıklarımız üzerinde düşün

memiz bizatihi kendimiz olmamız sorumlu oluşumuzu gerektirir.Bizim nihai amacımız Rabbine ram olmuş inanç değerleriyle bezenmiş yaşadığı toplumun hassasiyetlerini bilen ,erdemli,faziletli,inançlı münevver asla yılmayan  usanmayan yeni bir nesle vesile olmaktır.Bizi umutla bekleyen yığınlarca insan var. Şeriat inin deyişiyle artık  zindanlarımızdan kurtulma vaktidir. İnsanın kendinden bir parçası olan “nefis zindanından” kurtulmasının yolu ise kendi içsel devrimi ile mümkündür.Bu içsel devrim ise evvela insanın tekrardan özbilincine dönerek olmalıdır. Ne demektir özbilinç?

 Özbilinç , beni daima dışarıdan kendisine kurban eden sürekli uğraşlardan(arzu ve iştihalar) kendime çağıran bir şeydir. Beni bana tanıtan hakkımda çıkarsama yapan ne kadar değerli olduğumu anlamamı sağlar. Bilinç, kendini bilme felsefe bilgisinden, ilim bilgisinden  ve diğer bilgilerden daha üstün bir şeydir .Zira bunlar bilgidir bilinç değildir.(yukarıda saymış olduğumuz  dersler eğer biz de bir şeyler uyandırmıyor ise sadece bilgi seviyesinde kalır….)Muhakkak sorumlulukları güç ve imkanlar değil, bilinç ve inançlar doğurur.

Bir de toplumsal bilinç vardır Yani insanın toplumun hangi tarihsel aşamada bulunduğunu bilmesi, toplumuna karşı nasıl bir bağlılığının olduğunu bilmesi, toplumuna karşı sorumluluk hissetmesidir Mesela günümüz Müslümanlarının ümmet olarak ,toplum olarak ilgilenmesi gereken Filistin sorunu Suriye de akan kardeş kanı  ,Afkanistan da Pakistan da Arakan da ve saymadığım bir çok yer de  sorunlarımız var.Bizim bu meselelerle bu kardeşlerimizle ilgilenmemiz gerekir ümmet olarak .Eğer bunların tam tersi yerine günlerimizi televizyon başın da dizi takip etmekle geçiriyor isek ya da milyarlarca insan mabetlere koşar gibi  futbol sahalarını doldurmakla geçiriyor isek biz bu öz bilinçten (insani bilinçten)ve toplumsal bilinçten uzaklaşmışız demektir. Çünkü bizi bu gibi şeylerle.yabancılaştırdılar.(eşekleştirdiler) Nedir öyleyse yabancılaştırma ? İnsan zihninin ister fert olsun ister toplum olsun insanın bilgi ve şuur yönünün insani bilinç ve sosyal bilinçten sapmasıdır. Bunu yaparken de  insanı tek bir yönden kötülüğe çağırmazlar.Senin tipine göre davet şeklini seçerler.(şeytanın insanı sadece tek bir yönden kandırmaması gibi)Bazen seni iyiliklere çağırır fakat bunu yaparken kötü niyetlidir.Bir hakkı yaparken diğer hakkı çiğnerler .Mesela bir evde yangın var iken eğer ki seni namaza davete çağırıyorsa bu davet sahte bir davettir Haince bir davettir..Burada mesele kutsal olsun veya  olmasın ,senin yangını söndürmekten başka yapacağın  her şey eşekçedir.Bu yüzden Müslüman  ne yapması ve nasıl davraması gerektiğinin farkında olması gerekir.Evvela Müslüman uyanık olmalıdır.

 Fakat bugün biz Müslümanlara ne yaptılar? Önce dinimizi,dilimizi edebiyatımızı ,düşüncemizi aşağıladılar.Bizi ikinci sınıf insan kabul ettiler.Karşılığında ise onlar kendini o kadar üstün gösterdiler ki, bizim bütün çaba davet ve mücadelemizin batıya uşaklık etmek olduğuna inandırdılar.Sonunda onlar gibi yürüdük onlar gibi düşündük onlar gibi hareket etmeye başladık.Biraz önce de söylediğim üzere bizi insani bilincimizden uzaklaştırdılar.İnsanın kendi doğal yapısından, benliğinden ,özünden uzaklaştırdılar.Bizi fakirleştirdiler. Günümüzde fikirsel aşlık ekmeğe duyulan açlıktan daha büyük bir sorun haline gelmiştir.

  Yabancılaşmayı(eşekleştirmeyi) kapitalizme özgü bir durum ya da özellik olarak gören  Marx damodern toplumun bir hastalığı olarak görür.Marx a göre modern kapitalist  toplum teknolojiye yalnızca üretim açısından bakmaz teknoloji tarafından üretilen nesnelere , insana gösterilmesi gereken saygıyı göstererek taparlar.Böyle bir toplumda insanlar kendilerini değersiz bir araç olarak görürken , makinalar çok büyük değer kazanıp insanların taptığı araçlar olup çıkar.işte böyle bir toplum yabancılaşmış bir toplum , bireyleride yabancılaşmış insanlardır.Kierkegard ise , anlamsızlığın ve umutsuzluğun hüküm sürdüğü dünyada  insanın kendi benine anlam yükleyebilmesi ,kendi özüne ilişkin  olarak uygun vir kavrayışa ulaşabilme problemidir Yabancılaşmayı aşmak ancak ve ancak insanın sıçrayışıyla Tanrıya yönelmek süretiyle mümkün olabilir .der.

Dini anlamda yabancılaşma ise insanın varoluş  amacını unutarak sahte kutsallara tapmasıdır.Zira Hz Adem in şeytanın aldatmasıyla dünyaya düşmesi bir yabancılaşmadır. Yabancılaşma bir nevi isanı kurtuluşa götürecek bilgiye insanın çeşitli gerekçelerle sırtını dönmesidir.

Bu noktada Eflatunun Mağara Alegorisini hatırlamak gerekir. Eflatun felsefesini iki evren anlayışı üzerine bina eder:”İdealar evreni ve görüntüler evreni .Mağara alegorisi bu ayırımı açıklamada yeterli ipuçlarını verecektir.Bir mağaranın önünde yüzleri mağaraya dönük ayaklarından  ve boyunlarından zincirli insanlar vardır.Arkalarında idea evreni ve onun arkasında da güneş bulunmaktadır.Güneşin idealara vurmasından dolayı oluşan gölgeler mağaranın duvarına düşmektedir.Ömrü boyunca gölgeleri gören insanlar idea evreninden habersiz oldukları için onları gerçek zannetmektedirler.Gerçeği görmek için de gölgelere bakmaktan kurtulup  arkalarındaki gerçeğe yönelmeleri gerekmektedir.Ancak ayaklarındakive boyunlarındaki zincirler  onları engellemektedirl.İnsanların gerçeği görmesini engelleyen bu zincirler insanları bu dünyayabağlayan arzu ve istekleridir. İnsan arzu ve isteklerinin esiri olmaktan kurtulmadıkça asıl gerçekliğin farkına varmadan yaşamaya devam edecektir. Mağaranın içinde gerçeğin bilgisinden yoksun yaşayan insanlar eşekleştirilmiş insanlardır.Onlar arzu ve isteklerinin kölesi olmuşlardır.

Fakat akıllı insanlar bu zincirlerden kurtulup gerçek bilgiye ulaşabilenlerdir.

Artık ürkek savunmacı İslam algısından aktif bir pozisyona geçmemiz gerekmektedir.İslami hayat bilinçli ve dinamik bir süreçtir. Bir durak ve menzil değildir .K Kerim de Allah “bir kavim kendi içerisinde olanı değiştirmedikçe Allah ‘ta onların durumunu değiştirmez(Rad suresi 11.ayet)İslamın değişmez sabitesi,sürekli hareket eksenli olmasıdır Evvela Müslüman artık sorunların değil çözümlerin adresi olmalıdır.İnsanlığın tıkandığı şu dünyada insanlığın yeniden onur ve erdemle buluşması için bilinçli çabalar ortaya koymalıdır.Bunu yaparken de M.Akif in dediği gibi:

                Doğrudan doğruya Kurandan alıp ilhamı

               Asrın idrakına söyletmeliyiz İslamı

                Ya açar bakarız nazmı celilin yaprağına

                 Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına

                İnmemiştir hele Kuran bunu hakkıyla bilin

                Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için

               Ölüler dini değil sen de bilirsin ki bu din

                 Diri doğmuş duracak dipdiri durdukça zemin!

Eğer birisi gerçekten bir hizmet yapmak istiyorsa rahat insanları rahatsız etmeli suskunları konuşur uysalları hareketli hale getirmeli donuk insanlar arasında mücadele çıkartmalıdır.

Rabbim sorumluluklarımıza sahip çıkmayı zindanlarımızdan kurtulmayı bizleri harekete geçirmeyi nasib etsin duyarlılıklarımızı diri kılsın inşallah. . Esselamü aleyküm…..

 

Bakmadan Geçme