İngiliz antropoloğun Kayseri izlenimleri
1949 yılında doktora tezini yazmak için Türkiye'ye gelen dünyaca ünlü İngiliz antropolog Paul Stirling, Kayseri halkının çalışkanlığından etkilendiği için araştırmasını Kayseri'nin Sakaltutan (Talas) ve Elbaşı (Bünyan) köylerinde yapmaya karar vermiş. 3 yıl boyunca buralarda yaşayan ve 40 yıl içinde belirli aralıklarla değişimi gözlemek için Kayseri'ye gelen Stirling, gözlemlerini 'Türk Köyü' adını verdiği kitapta toplamış. İşte o kitaptan izlenimler
Dünyaca ünlü İngiliz antropoloji Profesörü Paul Stirling, Kayseri Talas İlçesi’nin Sakaltutan ve Bünyan’ın Elbaşı köylerinde bir süre yerleşip antropoloji araştırmaları yapıyor ve doktora tezini bu iki köy üzerine yazıyor. Stirling derinlemesine incelediği köylerin sosyal, kültürel ve ekonomik boyutlarını anlatıyor.
1971 ve 1985 yılında köylerdeki değişimi gözlemek için tekrar Kayseri’ye gelen Stirling 40 yıl içinde gözlediği değişimi 1994 yılında “Turkish Vilage (Türk Köyü)” adını verdiği kitapta topluyor. Ayrıca ‘Türk köylerinde 40 yıl’ adını verdiği bir kitabı daha var. 1949 yılından sonra 40 yıl boyunca hem köyü hem de köy halkını fotoğraflayan Stirling’in kitabı The British Library (İngiltere Kütüphanesi’nde) bulunuyor.
Araştırmasında köy halkının çalışkanlığına sıkça yer veren antropoloğun, kitabından bazı bölümler şöyle:
İşte o izlenimler
“Her iki köyde de hemen hemen tüm haneler satılacak hububat fazlasını vermeyi amaçlıyordu ve hasattan sonra köy komşularından önce kamyonlara tahıl çuvallarını almak için uğraşıyordu. Sakaltutan'da ve Elbaşı’ndaki küçük ve fakir hane halklarının ilk amacı kendi ailesi için yiyecek üretmekti.
Hayvanlar, köy ekonomisinin eşit derecede hayati bir parçasıdır. Özellikle sığır ve manda… İnek sütü, sıklıkla yoğurt olarak yenen değerli bir beslenme öğesi olarak kullanılıyor ve onların gübresi ana yakıt kaynağıdır. Bazen et için satılıyorlar ya da köyde törensel olarak kesiliyor. Çoğu hane halkının bir kaç koyunu vardır ve çoğunun kendi küçük sürüleri vardır. Tavuklar her yerde görülüyor. Bazı insanlar et ve gübre için güvercin tutuyorlar.
Kış aylarında, hava şartları, dış işi imkânsız hale getirir. Kadınlar evlerde meşguldür; günlük pişirme işleminden sağlanan zamanı kullanarak, dokuma, düzeltme, örme işi yaparlar, geri kalan zamanda da temizlik yaparlar. Ancak yaklaşık dört ay boyunca, Kasım ayının sonundan Mart ayı sonuna kadar, erkeklerin ahırlarda saklanan ve saman ile beslenen hayvanları beslemekten başka hiçbir işleri yoktur.
İlkbahar geldiğinde erkekler çok meşgul oluyor. Uzun kışın zayıflattığı öküzler, açık alana çıkarılıyor. İlkbahar sürülmesi ve ekilmesi yapılıyor. Çobanlar hayvanlardan sorumlu tutuluyor. Her hanede bir kadının gündüzleri koyun sütlerini sağmak için hazır olması gerekir. İlkbahar buğdayının ve arpanın sürülmesi ve ekilmesinin hemen ardından, bireysel koşullara bağlı olarak Haziran ayına kadar belki Mayıs ayına kadar uzanan nadasın sürülmesiyle devam eder. Bu arada, üzüm bağları taranmalı ve patatesler ve diğer sebzeler ekilmelidir. Bu ikinci çalışmanın çoğu kadınlar tarafından yapılır. Erkekler bu sürede hayvan gübrelerini tarlalarda dağıtmakla meşguldür.
Haziran ayında, bitkiler arasındaki garip yerlerde yetişen tüm yabani otlar, daha çok kadınlar tarafından saman için kesiliyor. Mayıs ve Haziran sonlarında erkekler nispeten boşta kalıyor. Temmuz ayında hasat başta mercimek, daha sonra ana ürün çavdar ve buğday ile başlar. Taçlanma, biçilmeyi takip eder; hasat etme, harmanlama ve saklamaya son iki ay boyunca, herkes için iki ay boyunca durmaksızın faaliyet; Bütün bir ev sıklıkla ay ışığında gece boyunca çalışır.
İki köy halkında kadınlar ve erkekler zamanının büyük kısmını çalışarak geçirirler. Ve hükümetten beklentileri yoktur. Çocuklar da daha küçük yaşta çalışmaya başlıyorlar.”
Haber: Tuba Köksal