• Haberler
  • İnfak Ayı Ramazan Hoş Geldin

İnfak Ayı Ramazan Hoş Geldin

 ASR SURESİ

Asr, yüzyıl, ikindi vakti ve meyvenin suyunu çıkarmak gibi manalara gelir. "Asr"a yemin ile söze başladığı için bu adı almıştır. İnşirah suresinden sonra Mekke'de inmiştir. 3 ayettir. Sürede kurtuluşun imana, iyi işler yapmaya hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlı olduğu anlatılmıştır.


“Rahman ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Asra yemin ederim ki
2. İnsan gerçekten ziyan içindedir.
3. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”

PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR

Hz. Osman (radıyalahu anh) anlatıyor: "Rasulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim şöyle diyordu:

"Allah yolunda bir günlük ribat, diğer menzillerde (Allah yolunda geçirilen) bin günden daha hayırlıdır."

[Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 26; (1667, 1664, 1665); Buharî, Cihâd 73; Müslim, İmaret 163; İbnu Mâce, Cihâd 7, Nesaî, Cihâd 39, 6, 39).

Ribat, lügat olarak "bağlamak" manasına gelen bir asıldan gelir. Değişik manalarda kullanılmıştır. Yerine göre at bağlamaya yarayan ipe dendiği gibi ata da denir. Hadislerde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in hayır amellere ve ibadetlere devam etmeyi de bu kelimeyle ifade ettiği görülür.

 

Fadâle İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor: "Her ölenin ameline son verilir, ancak Allah yolunda ölen murâbıt müstesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca o, kabir azabına da uğratılmaz."

[Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad 2,(1621); Ebu Dâvud, Cihâd 16, (2500).]

 

 

ESMA ÜL HÜSNA

EŞ-ŞEHİD (celle celâluhu): Her yerde, her zamanda, hazır ve nâzır. Bilinenin de, bilinmeyenin de şahididir. Hayatta her şeyi bilen Allah celle celaluhu bizleri şehadetle mükâfatlandırsın.

 

RAMAZAN SÖZLÜĞÜ

 

SADAKA-İ FITIR

Ramazan bayramı sadakası. Buna zekatul-fıtır veya yalnız fıtır da denir. Yaratılış şükranesi olmak üzere sevap kazanmak kastiyle verilir. Fıtır sadakası Hicret'in ikinci senesinde zekat farz olmadan önce vacip olmuştur. Hür Müslüman ve asıl ihtiyacından fazla nisap miktarı bir mala sahip olan kişilerin vermesi gerekir.

Akıl ve buluğ şart değildir. Akıl hastalarının ve delilerin velileri onların mallarından fıtır sadakası verirler. Ramazanda oruç tutmamış olanlar da fıtır sadakası verirler.

Sadaka-i fıtrın edasının vakti, bayram sabahıdır. O günden önce ölen ve zengin iken fakir düşen kimselere sadaka-i fıtır vacip olmaz. Bayram gecesi güneş doğmadan önce doğan çocuğun fitresini vermek vaciptir. Fitre bayram sabahından önce ve sonra her ne zaman verilse sahihtir ve eda olur; onun kazası yoktur. Fakat müstehap olan sabah namazı ile bayram namazı arasında veya birkaç gün önce vermektir. Fitreyi bayramdan sonra vermek caiz ise de, bir vacib geciktirilmiş olacağından iyi değildir.

Sadaka-i fıtır, zekat gibi malın değil, başın zekâtıdır. Bunun için asıl ihtiyaçlardan fazla olan malın büyüyücü olması, üzerinden bir yılın geçmesi ve ticaret malı olması şart değildir. Bayram sabahı nisaba malik olan kişiye bile sadaka-i fıtır vaciptir. Nisap, gümüşe göre iki yüz dirhem (561.2) gr. değerindeki bir maldır. Nisap miktarı mal, sadaka-i fıtır vacip olduktan sonra telef olsa yine fitre vermek lazımdır. Bu miktar bir mala sahip olan bir kimse kendisi için, baliğ olmayan malsız çocukları için, hizmetinde bulunanlar için, sadaka-i fıtır vermesi vaciptir. Hanımı ve büyük çocuğunun fitrelerini vermesi üzerine vacib değildir. Fakat yanında bulunan büyük çocuğunun ve hanımının fitrelerini kendilerine sormadan verebilir. Malı olan küçük çocuğun fitresi kendi malından verilir.

Sadaka-i fıtır, buğday, arpa, kuru hurma, kuru üzümden verilir. Buğday veya buğday unundan yarım sa', (520 dirhem 1459 gr.), ötekilerden ise bir sa' (1040 dirhem 2918 gr.) verilir. Bu dört maddenin herhangi birine göre vermek caizdir. Bu miktar aynen verilebileceği gibi, kıymet olarak da verilebilir. Fakirin menfaatine uygun olanı vermek daha faziletlidir. Sadakayı fıtrın rüknü, onu ehline vermektir. Zekat kimlere verilirse sadaka-i fıtırda onlara verilir. Fitre yalnız bir fakire verilmeli, onu bir kaç fakire vermek için parçalamamalıdır. Sadaka-i fıtır verirken niyet etmek gerekir. Ancak fakire Sadaka-i fıtr olduğunu söylemeye gerek yoktur. Sadaka-i fıtr öncelikle mükellefin bulunduğu yerdeki fakirlere verilmelidir. Başka yerlere göndermek mekruhtur. Gönderilecek olan kişiler akraba veya daha muhtaç kişilerse mekruh olmaz. (Ş.İ.A.)

ASRI SAADET’TEN İZLER

ESAT B. ZÜRARE (R.A.)

Medineli Araplar iç içe yaşadıkları Yahudilerden dolayı vahiy peygamberlik gibi konular hakkında az çok bilgi sahibiydiler. Yahudilerin yakın bir zamanda bir peygamber geleceği konusundaki beklentilerini de biliyorlardı. Çünkü Yahudiler sık sık, "Bir peygamber gönderilmek üzeredir. Onun geleceği zamanın gölgesi düştü. O peygamber gelince biz ona tâbi olacağız. Onunla birlik olup Âd ve İrem kavminin öldürüldükleri gibi biz de sizi öldüreceğiz" diyerek Arapları tehdit ediyorlardı. Bu nedenle Es'ad b. Zürâre müslüman olmadan önce yeni bir peygamber için hazırlıklıydı. Ayrıca Es'ad az sayıda da olsa varlığını sürdüren Haniflerdendi. İbn Sa'd'ın bildirdiğine göre Allah'ın bir olduğunu söyler, dostlarından Ebu'l-Heysem Mâlik b. Teyyehân ile tevhid inancı hakkında konuşur, tartışırlardı (İbn Sa'd, Tabakât, l, 218; lll, 448).

Es'ad b. Zürâre Hz. Peygamber'le ilk kez nübüvvetin 11. yılı Hac mevsiminde tanıştı. Yanındaki beş Hazreçli ile birlikte Akabe'de Hz. Peygamber'le karşılaştı. Hz. Peygamber kim olduklarını öğrenince kendileriyle biraz konuşmak istediğini söyledi. Razı olarak oturdular. Hz. Peygamber onlara kendisini tanıttı; Kur'an'dan bir bölüm (İbrahim, 14/35, 52) okudu. Hemen onun beklenen peygamber olduğunu anladılar. Birbirlerine, "Biliniz ki, vallahi bu Yahudilerin sizi kendisiyle korkuttukları peygamber olmalıdır. Sakın Yahudiler ona inanmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler" diyerek Müslümanlığı kabul ettiler. Es'âd b. Zürâre ile birlikte ilk müslüman olanlar Râfi b. Mâlik b. Aclân, Avf b. Hâris b. Rıfâ'a, Kutbe b. Âmir b. Hadide, Ukbe b. Âmir b. Nâbi ve Câbir b. Abdullâh b. Ri'âb idi ve bunlar İslâm'ın Medineliler için öneminin de bilincindeydiler. Bunu Hz. Peygâmber'e "Biz kavmimizi hem birbirlerine karşı hem de kavmimizden olmayan bir kavme (Yahudilere) karşı aralarında düşmanlık ve kötülük olduğu halde geride bırakmış bulunuyoruz. Umulur ki Allah onları da senin sayende bir araya toplar" diyerek belirttiler. Hz. Peygamber ile bir yıl sonra yeniden buluşmak ve bu

Medine'de İslâm'ın yayılması konusunda en çok çaba harcayan ve fedakârlıkta bulunan kişi şüphesiz Es'ad b. Zürâre idi. Bu çaba ve fedakârlıkları nedeniyle tabii olarak temayüz etmiş önder durumuna gelmişti. Yalnız İslâm'ı tebliğ etmekle yetinmiyor, zaman zaman Müslümanları da bir araya getirerek bilgilendirmeye, ümmet bilincine ulaşmalarını sağlamaya çalışıyordu. Bu nedenle Müslümanları namaz için bir araya getiriyor, yemekler vererek birbirleriyle görüşmeleri, tanışmaları imkânını hazırlıyordu.

Bir yıl sonraki Hac mevsiminde Es'ad b. Zürâre ve Medineli Müslümanlar Hz. Peygamber'le Akabe'de yeniden buluştular. İçlerinde Es'ad b. Zürâre'nin de bulunduğu on iki temsilci seçildi. Bunların her birisi kendi kabilelerini temsil edeceklerdi. Hz. Peygamber Es'ad b. Zürâre'yi nakiplerin de temsilcisi atadı. Böylece Es'ad bütün Medineli Müslümanların temsilcisi oldu

Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinden sonra Es'ad b. Zürâre uzun yaşamadı. Ama bu süre içinde de İslam'a olan yüksek bağlılığın ve fedakârlığın örneklerini verdi.

Allah ondan razı olsun.

 Hazırlayan:Ömer Faruk Özcan

Bakmadan Geçme