• Haberler
  • İLİM HİKMET VAKFI ÖĞRETMEN KOMİSYONU KOZAKLI'DA BULUŞTU

İLİM HİKMET VAKFI ÖĞRETMEN KOMİSYONU KOZAKLI'DA BULUŞTU

İlim Hikmet Vakfı Öğretmen Komisyonu tarafından düzenlenen program önceki günlerde Kozaklı'da yapıldı. Komisyon Başkanımız Mustafa Akdeniz'in daveti ile programa ben de katıldım. Sohbet toplantıları şeklinde geçen programda çok önemli ve farklı konuları ele alma ve enine boyuna konuşma imkanı bulduğumuzu belirtmek istiyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor ki, Kozaklı gerçekten termal otelcilik konusunda bir merkez haline gelmiş ve Türkiye’nin her yerinden insanlar buraya hem dinlenmeye, hem stres atmaya ve hem de sağlık açısından termal havuzlardan ve şifalı sulardan faydalanmak için akın akın geliyorlar. Bu da şunu gösteriyor. İnsanların tatil anlayışlarını değiştirmek mümkün olabiliyor. İlla gidip sahil ortamlarında nahoş bir şekilde bizim kültürümüze yakışmayacak tatiller yapmak yerine bizlere daha uygun dinlenme ve çalışma ortamları da meydana getirilebiliyormuş.

Bu anlamda Mustafa kardeşime beni de böyle bir organizasyona dahil ettiği için teşekkür ediyorum. Ayrıca katılan bütün arkadaşlara da ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Kendi adıma çok faydalandığım ve tadına doyum olmaz sohbetler gerçekleştirdiğimize inanıyorum.

Bir hususu daha hatırlatmak istiyorum. Geçtiğimiz haftalarda yazdığım bir yazıda “Beş yıldızlı israf” başlığı ile beş yıldızlı otellerde özellikle gıda ve yemek konusundaki israfa dikkat çekmiştim. Ama Kozaklı’daki otelleri görünce bu konuda hassas olunabileceğini ve dikkat edildiği takdirde bu israfın önüne geçilebileceğini de gördüm. En çok sevindiğim nokta hazırlanan özellikle de ekmek israfı ile ilgili afişlerin otelin lokantasının çeşitli yerlerine asılması oldu. Bu benim de üzerinde düşündüğüm ama otelcilerin pek sıcak bakmayacaklarını inandığım bir durumdu. Yine de Divaisib Otel bunu gerçekleştirmiş ve lokanta içerisinde insanların görebileceği çeşitli yerlere afişler asılarak misafirlerini uyarma yoluna gitmiş. Bu başka tesislere de örnek olması gereken bir çalışmadır. Bence insanlar bu tür uyarılara ters tepki vermek yerine daha çok hoşlarına gider diye düşünüyorum. Çünkü bu toplumsal olarak kanayan bir yaramız. Bu konuya parmak basmak üzerinde düşünmek hepimizin görevidir diye düşünüyorum.

LOBİ SOHBETLERİ UNUTULMAZDI

Ayrıca oturumların içeriğine geçmeden önce, oturumlardan arta kalan zamanlarda lobide gerçekleşen sıcak sohbetlere de değinmeden geçemeyeceğim. Özellikle birinci gün akşam neredeyse gece yarısına kadar devam eden ve erken saatlerde başlamasına rağmen uzadıkça uzayan sohbet çok ilgi çekiciydi. Mehmet Göktaş hocanın yaptığı bazı tespitler belki de bazı konularda nasıl farklı bakış açılarına da sahip olabileceğimizi göstermesi bakımından önemliydi. Özellikle Hz. Peygamber yaşasaydı ve Zeyd b. Harise’de Mute’de şehit olmamış olsaydı, İslam ümmetinin başına halife olarak Zeyd’i getireceğine inanıyorum sözleri aslında benim de kafamda şekillendirdiğim ama adını koyamadığım bir düşüncenin dile getirilmesiydi. Ve yine bir önemli husus da Hz. Peygamberin Mekke fethinde devesinin üstünde başı eğik, vakarlı bir şekilde ve arkasında Usame olduğu halde girişiydi bu konu üzerinde de Müslümanlar gerçekten fazla düşünmüyorlar. Usame bir kölenin oğlu üstelik zenci bir kölenin zenci oğlu. Mekke’de en çok aşağılanan bir zümrenin ferdi. Acaba Hz. Peygamber Mekkelilere böylesine küçük gördükleri bir kimseyi devesinin üstünde birlikte girmekle ne demek istiyor. Hz. Peygamber vefat etmeden önce ordu komutanı olarak kimi tayin ediyor yine Üsame. Kendisinden yaşça büyük onlarca sahabenin başında ordu komutanı olarak 18 yaşında bir delikanlı bu nasıl bir mesajdır Müslümanlara düşünebiliyor muyuz? İşte bunları konuştuk. Bunlar üzerinde nasıl düşünmemiz gerektiğini ele aldık ve çok verimli bir sohbetti. Bu bir örnek tabii akşam saatlerinde lobideki bu sohbetler biraz daha düşündürücü meselelerdi.

Özellikle ikinci gün sabah namazından sonraki oturumun ardından yine lobide yaptığımız ve neredeyse 3 saat boyunca kesintisiz devam eden samimi sohbetin de burada belirtmeye değer olduğunu düşünüyorum. Hele hele Mehmet Göktaş hocanın meşhur Osman Yüksel Serdengeçti’nin başından geçenleri kendisine has üslübuyla anlatması gerçekten çok hoş oldu. Bu anlamda Osman Yüksel Serdengeçti son 50 yılda Necip Fazıl ile birlikte İslami bir mücadeleyi veren şahsiyetler içinde önemli bir yere sahiptirler. Bu anlamda bu anlatılanlar, onun neredeyse artık bir darbı mesel olan hatıraları Müslümanlar için hem bir ibret vesilesi olaylar hem de çok hoş ve yüzümüzü gülümseten çok kıymetli hatıralardır. Bu vesile ile kendilerini Rahmetle anıyoruz. Mekanları cennet olsun.

Yine Mehmet Göktaş hocanın özellikle doğu illerimizdeki gezilerinde, sohbetlerinde ve vaazlarında karşılaştığı durumları anlattığı anekdotları da bizleri gülümseten çok güzel hatıralar olarak hafızalarımıza kazındı. Bir tanesini burada paylaşmak istiyorum. Hocamız uzun bir yolculuğun ardından evde ev halkına biraz kızmış. Hanımı ve gelini sinirli bir şekilde mutfağa giderler, ardından gelini yüzünde bir gülümsemeyle gelir. Hocamızda kızım hayırdır niye gülüyorsun deyince. Baba annem bir şey söyledi de ona gülüyorum der. “Kızım babanı bu Kürtler çok şımartmışlar” dedi de ona gülüyorum der. Gerçekten de Mehmet Göktaş bir Kayserili olarak doğu illerinde de çok sevilen ve sözüne itibar edilen bir hocamız. Bunun canlı örneklerini Batman’dayken birçok defa yaşadığım için biliyorum. Evet burada kısaca değindiğim hadise gibi daha birçok olay anlattı Göktaş hocamız. Doğu illerinde yaptığı gezilerde gördüğü manzaralar o insanların ruh halleri ve şu anda neler hissettiği ile ilgili canlı örnekler verdi. Ben de zaman zaman hatırlatıyorum. Doğu ve güneydoğu ile ilgili ahkam kesen insanların bir önce oralara gidip o insanlarla birlikte yaşaması gerekiyor. Bu insanların sıcaklığını 4 yıl boyunca Batman’da bizzat şahit olarak yaşadım. Buradaki ezberlerimizin hiçbirisinin doğru olmadığını yaşayarak gördüm. Bu anlamda Göktaş hocanın anlattıkları benim için de çok önemli bilgilerdi.

Neyse bu lobi sohbetleri ile ilgili daha anlatacak çok şey var ama burada hepsinden bahsetmek maalesef mümkün değil. Ama bir gün Göktaş hocayla karşılaşırsanız mutlaka Osman Yüksel Serdengeçti’nin “İki odun karşı karşıya geldi” hikayesini, Necip Fazıl ile hapishane yıllarında yaşadıkları “Sizden küçük şeyler südur etmez üsdadım” hikayesini mutlaka dinleyin. Ayrıca yine bir diğer olayı, Osman Yüksel Serdengeçti’nin milletvekilliğine başladığı dönemde meclisin kapısındaki döner kapıdan geçerken söylediği “Daha şimdiden dönmeye başladık” hikayesi ve yine milletvekilliğinin düşürülmesi için yapılan komisyon toplantısı sırasında “Dokunulmaz yerler” meselesi ile ilgili söylediği sözlerinin yer aldığı hikayesini mutlaka dinleyin. Gerçekten insanları gülümseten ve bir o kadar da düşündüren hikayeler bunlar. Bir de bunların hepsinin yaşanmış hikayeler olması bunların değerini bir kat daha artıran noktalardır. Bunları ve daha fazlasını bir ara vakit bulursanız hocamızın yanına gidip dinlemenizde fayda vardır diye düşünüyorum.

Şimdi gelelim, İlim Hikmet Vakfı Öğretmen Komisyonundaki arkadaşlarla iki günlük programımızda yaptığımız toplantılarda ele almaya çalıştığımız gündem maddelerimize. Üç oturum halinde gerçekleşen toplantılarda bizim ufkumuzu açacak ve bakış açılarımızı değiştirecek birtakım İslami kavramları ele almaya çalıştık. Bu anlamda çok faydalı ve yararlı toplantılar olduğunu düşünüyorum.

I. OTURUM: İHLAS VE SAMİMİYET

Değerli komisyon üyelerimizden Musab Doymuş ihlas ve samimiyet konusunda hazırlamış olduğu sunumunu bizlerle paylaştı ve üzerinde çok önemli ve faydalandığımız müzakereler yapma imkanı bulduk. Burada manşet başlıklar halinde belirtmeye çalışacağım hususlar gerçekten Müslüman aydınlar ve eğitimciler için önem taşıyan hususlardı.

Bir defa ihlas ve samimiyet konusunda Müslüman insanın bütün varlığı ile Allah’a kulluk etmesinin önemine vurgu yaptı. Daha sonra bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’den çok çarpıcı ve

ihlas ve samimiyete vurgu yapan ayetlerden derlediklerini bizlere sundu. Bakara 139. ayette, Yusuf 24. ayette geçen hususların ihlas ve samimiyete vurgu yaptığını belirtti.

Ayrıca Musab Hoca, ihlas ve samimiyetin bir anlamda zıddı olan “Riya” konusuna da değinerek insanın riyaya dikkat etmesi gerektiği ve riyanın şirk olduğu üzerinde durdu. İster bireysel ister toplumsal olarak gidilen yolun doğruluğunun çok iyi belirlenmesi gerektiğini vurguladı.

Yine Hud suresi 50-51. ayetler, Furkan suresi 57. ayetlerde belirtilen hususlara dikkat çekerek bu ayetlerde insanların Allah için yaptıkları hizmetler karşılığında hiçbir karşılık beklememesi gerektiğinin önemine değindi. Yapılan hizmetlerinin kıymetinin ölçüsünün insanların beğenip beğenmemesi olmadığını vurguladı.

Konu ile alakalı başka bir husus da Ali İmran suresi 162. ayette belirtilen insanların yalnızca Allah’ın rızasını gözeterek iş yapmalarına karşın, münafık karakterli insanların her durumda kendi çıkarlarına uygun olan yönleri aldıklarının altını çizdi. Ayrıca asıl olan şeyin insanlara Kur’an’da anlatılan asıl nimetlere kavuşmak olduğunu ve bunların da ahiretteki gerçek nimetler olduğunu belirtti fakat mümin kimsenin meşru ölçüleri aşmamak üzere dünya nimetlerinden de yararlanması gerektiğinin önemine değindi.

Yine Musab hocamız, Kur’an’da ayetlerde geçen ihlas ve samimiyet örneklerine değindikten sonra Hz. Peygamberin hadislerinde ve hayatında ihlas ve samimiyetinden örnekler verdi. İhlas kavramının hadislerde dini ve ahlaki fazilet olarak belirtildiğini ve ihlaslı bir kalple iman etmiş kişinin ulaşacağı sonucun önemine dikkat çekti. Çeşitli hadisleri ele alarak bunlar üzerinde durdu ve Hz. Peygamberin “Şüphesiz riya şirktir” hadisi üzerine de vurgu yaparak konuşmasını tamamladı.

MEHMET GÖKTAŞ HOCANIN KATKILARI ÖNEMLİYDİ…

Programımıza katılan diğer değerli hocamız Mehmet Göktaş Hocaydı. Mehmet Hoca’da ihlas ve samimiyet konusunda bazı eklemeler yaptı ve bunlar gerçekten konunun daha iyi zihinlerimizde yer etmesine katkıda bulundu. İhlaslı insanların iblisin yenemeyeceği, üstün gelemeyeceği insanlar olduğunu belirterek en ihlaslı kulların denizde kalan ve gemileri batmak üzere olan insanlar olduğunu söylemesi veya zifiri karanlık bir gecede bir şeyle karşılaşan bir kişinin de tek sığınacağı yer olarak Allah’ı görmesi de yine ihlaslı kimselerin yöneldikleri merci konusunda verilmiş güzel bir örnekti.

Yani bu durumda kalan, zorluğu hisseden insanın gerçek anlamda samimi olarak nasıl Allah’a yöneldiğine vurgu yaptı. Ayrıca Mehmet Hoca, gerek gemide, gerek uçakta, gerek otobüste veya insanın içinden çıkamayacağı bir durumla karşılaşınca yaptığı dualarda olduğu gibi bu zorlu durumlardan kurtulunca da aynı samimiyetle dua yapmasının ne kadar önemli olduğunu belirtti ve bu konuda kendi başından geçen bir uçak hadisesini anlatarak uçağın türbülansa girdiğinde insanların nasıl paniklediğini fakat bu durumdan çıkanca nasıl rahatladıklarını verdiği örnekle dile getirmiş oldu.

MUSTAFA HOCA’DAN RİYA KONUSUNA KATKI

İhlas ve samimiyet konusu ile ilgili bir diğer katkı da Mustafa Kahya Hocadan geldi. Salih amel ve ihlas konusunun birbiri ile irtibatını anlatarak Asr suresinde belirtilen müminlerin özelliklerinin neler olduğu üzerinde durdu. Ayrıca Maun suresinde belirtilen “vay o namaz kılanların haline” ifadesinden gösteriş için ibadet yapmanın değersizliğine işaret etti. Yine Mustafa hoca riya meselesine de değinerek Kur’an’ın riyayı şirk olarak görmediğini ve bir insanın da riyadan yüzde yüz temizlenmesinin mümkün olamayacağı üzerinde durdu. Bunun insan olmanın ve kulluğun bir gereği olduğunu anlattı.

İnsanoğlunun imtihan dünyasında riyayı sıfırlamasının mümkün olmadığını ifade etti. Bunun dışında bir tavır içinde olmanın insanı kulluktan uzaklaştırma ve yapılan işin değersiz görülmesine sebep olabileceği konusundaki endişesini dile getirdi. Riyadan uzaklaşmanın yolunun ibadetten uzaklaşmamak olduğunun altını çizdi ve birtakım amellerin gizlenmemesi ve dobra dobra yapılması gerektiğinin çok önemli olduğunu vurguladı.

Birinci oturumumuz İhlas ve samimiyet konusu üzerindeki çeşitli fikirlerin de dile getirilmesi ile sona erdi.

ALİ DURSUN SURİYELİ AİLELER KONUSUNA DİKKATLERİ ÇEKTİ

Gazetemizin Genel Koordinatörü Ali Dursun ise, önemli bir konuda hatırlatmalarda bulundu. Önümüzdeki günlerde gazete olarak başlatacakları Suriye’den göç eden aileleri kardeş aile olarak sahip çıkma kampanyasını anlattı.

Şehrimize gelerek çeşitli semtlere yerleşen bu Suriyeli ailelerin zor durumdan kurtarılması, ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir duruma gelmelerinin sağlanması ile ilgili önümüzdeki günlerde çeşitli sivil toplum kuruluşları ile ortaklaşa yapacakları “Kardeş Aile” projesi ile ilgili çeşitli açıklamalar yaptı ve ne tür katkıların olabileceğini belirtti. Bu konuda bütün arkadaşlardan bu meseleyi çevrelerine iyi bir şekilde duyurmaları gerektiğini anlattı.

II. OTURUM: KUR’AN VE HAYATA UYGULANMASI

Programımızın ikinci oturumunda tanınmış emekli müftülerimizden, eğitimci-yazar Mehmet Göktaş Hoca’da ikinci oturumdaki açıklamaları ile oldukça önemli konulara değindi.

Özellikli Kur’an’ın hayata uygulanması, insanların hayatlarında bir yerinin olmasının önemine değinerek dinin hali hazırda yaşandığını ve devam etmekte olduğunun altını çizdi.

Göktaş hocanın üzerinde durduğu önemli nokta; Kur’an’dan bir din tanzim etmeye çalışmanın yanlışlığı oldu. Dinin tamamlandığını ve mükemmel olarak Allah tarafından gönderildiğinin altını çizdi. Dinin sadece Kur’an olduğunu, sünnet olduğunu söylemenin yanlış bir değerlendirme olacağını belirtti.

Ayrıca Göktaş hocanın altını çizerek belirttiği bir diğer husus da hadisler meselesi oldu. Hadislerin İslam için güzel bir arşiv olduğunu fakat Müslümanlar için ibadetlerin hiçbir zaman kesintiye uğramadığını ve 1400 yıldır Müslümanların namazlarını, oruçlarını ve haclarını kesintisiz olarak yaptıkları için bu ibadetlerini belli kaynaklardan öğrenme gibi bir zorunluluklarının olmadığına vurgu yaptı. Müslümanlar zaten 1400 yıldır kesintisiz olarak ve nesilden nesile aktarılan bir şekilde bütün ibadetlerini yerine getirmektedirler ve bu konuda hiçbir kesinti yoktur diye belirtti. Ve en önemlisi de Müslümanların hayatlarını ilgilendiren hiçbir meselenin arşiv bilgilerine kalmadığını ve bizzat hayatın içinde olduğunu vurgulayarak İslam dininin gürül gürül ve hayatın içinde yüzyıllardır yaşadığını ifade etti. Ayrıca Müslümanların tartışmalarından da hayır ortaya çıkacağını ve insanların Kur’an’a samimi olarak eğildikleri takdirde anlayışlarını da düzelteceklerine inandığını belirtti.

Göktaş hocanın üzerinde durduğu bir başka meselede, Kur’an’ın çokça okunması oldu. Kur’an’ın çokça okunmasının zamanla insanlara Kur’ani bakabilme özelliğini de vereceğine inandığını belirtti. Ayrıca Kur’an’ın korunmasının yolunun çokça tilavet edilmesi olduğunu belirterek cahiliye Araplarının cahiliyeden Kur’an okumaları sayesinde kurtulduğunun altını çizdi. Ayrıca bunun yanında “Siret” okumalarının da en az Kur’an okumaları kadar önemli olduğunu belirtti. Ayetleri Kur’an bütünlüğü içinde değerlendirmek gerektiğini bir ayeti cımbızla çekerek tek başına ele almanın yanlış olduğunu anlattı. Yine bunun yanında insanın bulunduğu çevreyi ve bulunduğu zamanı da yakından tanıması ve takip etmesi gerektiğinin önemine değindi.

Çok önemli meselelerden birisi olan bir konuya daha değindi ki bence Müslümanların titizlikle üzerinde durması gereken bir konudur. Bazı grupların Hz. Peygamber Mekke’de nasıl başladıysa bizde öyle başlamalıyız dediğini fakat bunun yanlış olduğunu bugün yaşadığımız yerin ne Mekke ne de Medine olduğuna vurgu yaptı. Dolayısıyla böyle bir anlayışın Müslümanları yanlışa götüreceğinin altını çizdi. Ayrıca bir diğer yanlış yapılan meselenin de “Darul Erkam” meselesi olduğunu belirterek, bazı Müslümanların çevresinde, mahallesinde yaptığı küçük küçük sohbet toplantılarını “Darul Erkam”a benzetmesinin yanlış olduğunu belirterek böyle bir benzetmenin Darul Erkama hakaret olduğunu vurguladı. Çünkü “Darul Erkam” anlatıldığı gibi öyle basit bir kurum değildi ve Mekke’de Darun Nedve’nin

karşısında çok önemli bir kurumdu diye belirterek bu tür yakıştırmaların Darul Erkam’ı küçük görmek olacağının altını çizdi.

Bu hususlar gerçekten belki de ezberlerimizi bozan birtakım açıklamalar oldu. Bu meselelerin böylesine farklı bakış açıları ile yeniden ele alınmasının önemi gerçekten çok büyük.

Göktaş Hocanın üzerinde durduğu bir diğer husus da, bidat ve hurafeler meselesi oldu. Bugün İslam dünyasındaki bidat ve hurafeler meselesinin yeniden ele alınması gerektiğini belirtti. Yine altını çizdiği husus da bugün bu meselelerin İslam ümmetinin birinci öncelikli meseleleri olmadığının altını çizdi. Bugün İslam dünyasında birinci önceliğin hurafeler olmadığını vurguladı ama çeşitli cemaatlerin de bu konuyu bayraklaştırmaması yani birtakım hurafe olan meselelerin de ön plana çıkarılmaması gerektiğinin önemine vurgu yaptı. Meselelere geriden ve daha büyük fotoğrafı görerek bakmanın önemine değinen Göktaş hocanın altını çizdiği bir husus da son zamanlarda İslam dünyasında artan şiddetti. Bir kimsenin değil camiyi kiliseyi bile havaya uçurma gibi bir hakkının kesinlikle olamayacağını belirterek yaşananlara tepkisini dile getirdi.

Göktaş hoca Müslümanların bir arada bulunmasının yani cemaat olarak bulunmasının da önemli olduğunu belirterek ancak cemaat olmanın riyakarlık ve soytarılık aracı haline getirilmemesinin de önemine değindi. Müslümanların şuurlu bir şekilde cemaat olmaları halinde bunun Müslümanlara getirisinin çok büyük olacağını belirtti.

İslam dünyasında, İslami muhalefet konusunda eksiklik olduğunu belirten Göktaş hoca, insanların desteklenmesi gereken yerde desteklenmesinin, uyarılacak yerde uyarılmasının ve bunun da samimi bir şekilde yapılmasının önemli olduğuna vurgu yaptı. Kamuoyunun bütün her şeye rağmen taşı gediğine koyacağını ancak böyle bir sınıfın olması halinde onlardan bir adım önde olan bu insanların bu eleştiriyi önceden yapabileceklerini belirtti.

Son olarak Göktaş hoca, Kur’an okumalarının önemine değinerek çeşitli kaynaklardan Kur’an ve Siret okumalarının önemine vurgu yaparak konuşmasını tamamladı.

III. OTURUM: ŞİRK MESELESİ…

Son oturumumuz sabah namazından sonra ele almaya başladığımız “Tevhid ve Şirk” meselesi oldu. Bu konuda özellikle de “şirk” üzerinde yapılan açıklamalarda günümüzde yaşadığımız sorunları ve İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumu göstermesi bakımından önemli açıklamalar oldu.

Mustafa Kahya hocanın verdiği konferansta, şirkin kelime kökleri ve nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde detaylı bilgiler verildi.

Mustafa hoca konuşmasında, Hz. Peygamberin ve diğer bütün peygamberlerin şirk konusunda insanları sürekli uyardıklarını ve bu konuya dikkatlerini çektiklerini vurguladı. İnsanların bu sürekli hatırlatmalara endişe etmemesi gerektiğini ve en çok itaat eden insanlara bile bu hatırlatmaların yapıldığının altını çizdi.

Mustafa hoca ayrıca, Arapların cahiliye döneminde de şirk ile ilgili bilgilerinin olduğunu ve telbiye duasının buna bir örnek olduğunu belirterek İslam öncesinde de Arapların bu duayı yaptıklarını belirtti. Ankebut suresinde belirtildiği gibi “Onlara sorsan gökleri ve yeri kim yarattı diye muhakkak ki Allah diyeceklerdir” ayetinde belirtildiği gibi cahiliye Araplarının da bu anlamda bir Allah algısına sahip olduklarını vurguladı.

Mustafa hoca ayrıca şirk ile ilgili farklı anlayışların ve açıklamaların benzer ayetlerin, Yunus suresi 31. ayet, Müminun 84-89. ayetler, Enam suresi 23. ayet gibi ayetlerde belirtildiğini ifade etti.

NİÇİN ŞİRK KOŞULUYOR?

Mustafa hoca tarih boyunca insanların niçin şirk koştuklarını anlatırken de yine ayetlerden yola çıkarak çeşitli açıklamalara yer verdi.

İnsanların “Biz atalarımızı üzerinde bulduk” dediklerini ve bu nedenle de yanlış da olsa inançlarını koruduklarını belirtti.

Ayrıca Kur’anda belirtilen asıl insanların şirke düşmelerine sebep olarak ise, Meryem suresinde belirtilen “Onlar Allah’tan başka ilah edindiler. Kendilerine izzet olsun diye” ayetinde olduğu gibi şirke düştüklerini anlattı. Yine Yasin suresinde belirtilen insan özelliğinin de şirke düşen insanları anlattığını ifade etti.

Mustafa hoca yine ayetlerde belirtildiği gibi, yardım umduklarından dolayı şirke düştüklerini, Yunus süresi 18. ayette belirtildiği gibi “Bunlar Allah katında şefaatçilerimizdir” diyerek birtakım varlıkları ve nesneleri kendilerine şefaatçi görerek şirke düştüklerini anlattı.

ŞİRK TEZAHÜRLERİ NASIL GERÇEKLEŞİYOR?

Mustafa hoca konuşmasında bu konuyu ele alırken ibadet kelimesi ile ilgili önemli hususları açıkladı. İbadet kelimesinin kapsam olarak Türkçeye çok dar kapsamlı geçtiğini aslında ibadet kelimesinin çok daha geniş anlamları olduğunu vurguladı. Kur’an’da anlatılan kavramların “Salat”, “Nüsuk”, “Akefe” gibi kavramlar olduğunu belirterek, Müslümanların günlük hayatlarında yaptıkları günlük ibadetlerin veya ritüel olarak söylenebilecek davranışların Kur’’an’da bu gibi değişik kavramlarla ifade edildiğini anlattı. Dolayısıyla ibadet kavramını bu tür günlük yapılan şeyler yerine kullanmanın ibadet kavramının ifade ettiği kapsamı daraltmak olacağını vurguladı.

Mustafa Hoca özellikle Allah’a ibadet etmek deyince İslam’ın 5 şartının anlaşıldığını bunun da ibadet kavramının dar bir alana hapsedilmesine neden olduğunu belirtti. İbadet kavramı ile İslam’ın şartları arasında kapsam farkının olduğunun altını çizdi.

KUR’AN’DA NE TÜR ŞİRK TEZAHÜRLERİNDEN BAHSEDİLMİŞTİR

Mustafa hocanın açıklamalarının son bölümünde, özellikle tarih boyunca insanlardan ne tür şirk tezahürlerinin ortaya çıktığını anlattığı bölüm de gerçekten önemli hususları ele aldı. Mustafa hoca, Şirk koşan varlıkların ilkinin cinler olduğu üzerinde durdu Her ne kadar bazı kesimler cinlerin varlığını reddetse de cinlerin Kur’an’da anlatıldığını belirterek, cinlerin cahiliye döneminden beri insanlar için önemli varlıklar olduğunu anlattı.

Ayrıca müsteşriklerden olan Tojiku İzutsu’nun bir tespitini dile getirerek, cahiliye döneminde şiire çok önem verilmesinin sebebinin şiir yazan kimselerin cinlerle bağlantısına inanılması olduğunu ifade etti. Bu yüzden de istemedikleri insanlara kahin ve mecnun diye sıfatlar yakıştırmalarının da bu yüzden olduğunu belirtti.

Yine melekler de birer şirk aracı olarak görülmüş ve insanla Allah arasında bir geçiş olarak algılanmıştır. Mustafa hoca Arapların cahiliye döneminde aslında Allah’tan başka bir varlığa secde etmediklerini fakat cinlere ve meleklere de onlar adına kurban keserek onları da önemli varlıklar olarak görerek, Allah’a eşler koştuklarını ifade etti. Ayrıca meleklere yanlış bir anlayışla onları Allah’ın kızları, oğulları olarak görmelerine de Kur’an’ın itiraz ederek onları eleştirdiğini vurguladı. Kur’an’da insanların cinleri ve melekleri aracı kabul ederek şirk koşulmamasının emredildiğini belirtti.

Mustafa hocanın belirttiği bir diğer şirk tezahürü de, Peygamberlerin, Salih kimselerin Allah’a ortak koşulmasıydı. Bu konuda da Kur’an’da verilen en önemli örneğin Hristiyanlar ve Yahudiler olduğunu belirtti. Ayrıca ehli kitabın bilginlerini, ruhbanlarını, rabler edindiklerini de ifade ederek Kur’an’ın bütün bu inançları eleştirdiğinin altını çizdi. Ayrıca hiçbir varlığın da Allah gibi koruyucu, gözetici olamayacağını belirterek hiç kimseye bu tür ifadelerle hitap etmenin doğru olmadığını vurguladı. Ayrıca Allah resulünden direk olarak şefaat istemenin de doğru olmadığını belirterek bu konuda da insanların uyarılması gerektiğini ifade etti. Bu konular üzerinde de ayetlerin önemine değinerek bu ayetlerde insanların şirkten uzak durmaları konusunda şiddetle uyarıldıklarını, Müslümanların en çok dikkat etmesi gereken hususların başında da şirk meselesinin geldiğinin altını çizdi. Ayrıca tağut gibi insanın nefsi kimi bazı şeylerin de insanlar tarafından şirk koşulan unsurlar haline getirilebileceğini bu konuda da dikkatli olmak gerektiğini vurguladı.

Yazan: Vedat Önal

Bakmadan Geçme