TÛR SURESİ
Yemin edilen Tur; Medyen’de Hz. Musa’nın ilahi hitaba mazhar olduğu dağdır. Kitaptan maksat, Tevrat, Kur’an veya levh-i mahfuzdur. Beyt-i Ma’mur ise Kabe veya semada meleklerin tavaf ettiği makamdır.
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla.
1. Tûr'a, andolsun ki,
2. Satır satır yazılmış Kitab'a,
3. Yayılmış ince deri üzerine,
4. Beyt-i Ma'mûr'a,
5. Yükseltilmiş tavana(göğe),
6. Kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki),
7. Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.
8. Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.
Böylece imanlı baba ve onun imanlı zürriyeti, cennete birlikte girer. Bu Allah’ın ona, çocuklarıyla birlikte cennette yaşaması için verdiği bir lütuftur. Ahirette herkes, hayır ve şer ne yapmışsa karşılığını alacaktır. Kişi yaptığına ipotek edildiğine göre, iyi amelle gelen ipoteği çözer. Aksini yaparsa cezaya çarptırılır.
9. O gün gök sallanıp çalkalanır.
10. Dağlar yürüdükçe yürür.
11. Yalanlayanların vay haline o gün!
12. Ki onlar daldıkları bâtıl içinde oyalanıp duranlardır.
13. O gün cehennem ateşine itilip atılırlar :
14. "İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!" denilir.
15. Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?
16. Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız.
17. Şüphesiz (kötülüklerden) korunanlar cennetlerde ve nimet içindedirler.
18. Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefâ sürerler, (Zira) Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.
19. Onlara: Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin,için (denilir).
20. " Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak"Onları,ceylan gözlü hûrilerle evlendirmişizdir:
21. İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi olanlar (var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.
Dünyada, ilk bakışta çekici gözüken içki alemlerinin sonunda saçmalıklar, günahlar ve suçlar vardır. Cennet şarabı ise sarhoşluk değil, sürur ve mutluluk veren ilahi bir ikramdır.
22. Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.
23. Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne saçmalama vardır ne de günaha girme.
Müfessirler, 24. Ayette geçen “gılman” kelimesiyle ifaden edilen ve hizmet için dolaşan gençlerin, kendilerinden önce gelen çocukları olduğu görüşüne yer vermişlerdir. Ayetlerden anlaşıldığına göre, cennet ehli birbirlerine durumlarını ve yaptıklarını sorarlar. Durumlarını anlatırken, dünyada akıbetlerinden korku duyduklarını ve bu duygu içinde yaşadıklarını söylerler. Vücudun içine işleyen sıcak yel anlamına gelen “semum”dan yani cehennem azabından kurtulduklarını ifade ederler. Çünkü bunlar, Allah’ı birleyerek ibadetlerine devam eden müminlerdir.
24. Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.
25. Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:
26. Derler ki: "Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilâhî azaptan) korkardık."
27. "Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu."
28. "Gerçekten biz bundan önce O'na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur."
PEYGAMBERDEN (SAV) İKTİBASLAR
Zeyd b. Hâfid el-Cüheni'den (r.a) Rasûlullah'ın (s.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Kim bir oruçluya iftar yaptırırsa, onun kadar sevap kazanır. Üstelik oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmez." (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasen ve sahihdir demiştir)
Ensar'dan Ümmü Ümare'den (r.a) rivayet edildiğine göre; Rasulullah (s.a) onun evine gitti, kendisi de ona yemek verdi. Rasûlullah, "Sen de ye" deyince, kadın "Ben oruçluyum" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber; * 'Oruçlunun yanında yemek yenince (yemek yiyenler) yanından ayrılıncaya kadar, melekler onun için istiğfar ederler" buyurdu. (Tirmizî rivayet etmiştir. Hadis, hasendir demiştir)[
Enes (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a) Sa'd b. Ubâde'nİn (r.a) evine geldi, o da Peygamber'e ekmek ile zeytin ikram etti. Rasûlullah bunları yedikten sonra şöle buyurdu: "Yanınızda oruçlular İftar etti, yemeğinizi de iyiler
yedi ve melekler sizin için istiğfar etli." (Ebu Dâvud sahih senetle rivayet etmiştir)
ESMA ÜL HÜSNA
EL-BÂSİT (celle celâluhu): Açan, genişleten. Ya Rabbi ümmeti Muhammedin ferasetini aç, hakikatleri görelim. Kalbimize genişlik ver birbirimizi sevelim. Yolunda çalışıp rızana erelim.
RAMAZAN SÖZLÜĞÜ
ZEKÂT
Temizlik, artma, bereket. Bir malın belli bir miktarını, Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de saydığı sekiz sınıftan birisine veya bir kaçına Allah rızası için vermek. Terim olarak zekât; İslâm'ın beş şartından birisi olan malî ibadetin adıdır.
Fakirin hakkı çıkarılarak malı, cimrilik kirinden arındırarak da şahsı temizlediği ve malda berekete sebep olduğu için bu malî ibadete zekât denilmiştir (Subkî, el-Menhel, Beyrut, 1394, XI,113). Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Ey Muhammed! Mallarının bir kısmını kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al" (el-Tevbe, 9/193) ve "...Sarfettiğiniz her hangi bir şeyin yerine O daha iyisini koyar." (Sebe, 34/39) buyurulur.
Zekâta sadaka da denilir. Bu ismin verilmesinin sebebi zekâtın malı temizleyip sıhhat ve kemaline sebep olması, zekât verenin de imanındaki sadakat ve olgunluğuna delalet etmesidir. Ancak sadaka; hem farz hem de nafile olan malî ibadetler için kullanıldığı halde zekât sadece farz olanına mahsustur (M. Hamdi Yazır, Hak Dini, II, 933).
Zekât'ın farz oluşu esah olan görüşe göre fevrîdir. Yani kendisine zekât vermesi gerekli olan kişi hiç geciktirmeden hemen zekâtını vermelidir. Aksi halde günahkâr olur (el-Merginânî, el-Hidaye, I, 96; Mehmet Zihni, Nimetü'l-İslâm, II, 5).
Zekât'ın Hükmü
Devam edecek…
ASRI SAADET’TEN İZLER
İmrân bin Husayn, Hayber savaşında Müslüman oldu. Ondan sonraki bütün savaşlarda Peygamber efendimizin yanında ve hizmetinde bulunmakla şereflendi. Peygamber efendimiz kendilerini çok severdi.
Eshâb-ı kirâm içinde çok faziletlere sahipti. Fikir ilminde üstün derecesi vardı.
Duâsı kabûl olunan seçilmişlerdendir. Mekke’nin fethinde Huzaa kabîlesinin sancağını taşıdı.
Hz. Ömer halîfe olunca, Basra halkına İslâmiyeti öğretmek için İmrân bin Husayn’i gönderdi.
Hasan-i Basrî hazretleri, kendisinden çok hadis-i şerif öğrenmiş ve yemin ederek demiştir ki:
- Basralılar için İmrân’dan daha hayırlı biri gelmemiştir.
Abdullah bin Amr, İmrân’i Basra kâdılığına tayin etti. Kâdılı'ğı zamanında, iki kişi hüküm vermesi için kendisine geldi. Bunlardan birisi şâhidini getirdi, diğeri getiremedi. Hüküm şâhit getirenin lehine verildi. Şâhit getiremeyen kimse bunu kabûl etmeyip dedi ki: - Bu karar bâtıldır.
Hz. İmrân bunun üzerine, Abdullah bin Amr’dan azlini isteyerek istifa etti.
Yakalandığı hastalığı sebebiyle ne oturabilir, ne de ayakta durabilirdi. Kendisine hurma dallarından bir sedir yapmışlardı.
Orada günlerini geçirir, Rabbini zikrederdi. Otuz sene bu hâl devam etti.
Mutarrif bin Abdullah ile kardeşi A’lâ, ziyâretine gittiler. Mutarrif, onun bu hâlini görünce ağladı.
Hz. İmrân, ona sordu:
- Niçin ağlıyorsunuz?
- Senin hâline ağlıyorum.
Hz. İmrân buyurdu ki:
- Ağlama, ben ölünceye kadar da kimseye söyleme! Melekler benim ziyâretime gelip selâm veriyorlar.
Meleklerin selâmını alıyor, onlarla konuşuyorum. Onların bu ziyâretlerinden fazlasıyla memnun oluyor, hasta olduğumdan dolayı verilen bu nîmetlere şükrediyorum.
Böyle bir hastalık hâlinde Melekleri gören bir kimse, bu dertlere râzı olmaz mı?
Bir gün İImrân bin Husayn’a birisi dedi ki:
- Bize yalnız Kur’andan söyle!
- Ey ahmak! Kur’an-ı kerimde namazların kaç rekât olduğunu bulabilir misin?
Böyle söyleyerek, hadis-i şeriflerin ve âlimlerin açıklamalarının da lâzım olduğunu bildirdi.
İmrân bin Husayn 672 senesinde vefât etti. Resûlullah efendimizden 120 hadis-i şerif nakletmiştir.
Hazırlayan:Ömer Faruk Özcan