• Haberler
  • Her Türk'ün müşterek soyadı Osmanlı'dır

Her Türk'ün müşterek soyadı Osmanlı'dır

Özellikle Harf ve Dil Devrimi'nden sonra yaşanan büyük kültürel buhrana karşı Peyami Safa, daima muhalif bir tavır sergilemiş ve o dönemde söylenmesi gerekeni söyleme yoluna gitmişti.


Peyami Safa, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden, Osmanlı medeniyet tasavvurunu bilen, Doğu ve Batı’nın edebiyat ve felsefesine vâkıf ender münevverlerden biri. İçinde bulunduğu ve büyük bir kültür ve medeniyet buhranının yaşandığı, değerlerin yok sayıldığı geçiş döneminde, birçok son dönem Osmanlı  aydınında olduğu gibi mensubu olduğu medeniyete yabancılaşmamış, onu red ve inkâr yoluna gitmemiş, aksine yeri geldikçe savunmuştu.

Cumhuriyet’in ilanından sonra birbiri ardına gerçekleştirilen devrimler neticesinde reddedilen miras bir ölçüde  Safa tarafından dillendirilmiş ve savunulmuştur. Özellikle Harf ve Dil Devrimi’nden sonra yaşanan büyük kültürel buhrana karşı Safa, daima muhalif bir tavır sergilemiş ve o dönemde söylenmesi gerekeni söyleme yoluna gitmişti. Gazetelerde yazmış olduğu fıkralarının bir araya getirilmesinden oluşan “Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca” adlı kitabında yer alan makalelerin büyük bir çoğunluğuna bakıldığında Safa’nın temel meselesinin Osmanlı Türkçesi, Dil ve Harf Devrimi, Türkçe’nin yeni terim sıkıntısı, Türkçe ’de kavram karmaşası, gazete ve dergilerin dili, okullarda ve üniversitelerde yeni alfabeyle okutulacak ders kitaplarının henüz hazırlanamamış olması, uydurma kelime hastalığı gibi meseleler olduğu görülmektedir. Bu meseleler üzerinde uzun uzun durduğunu ve hatta kimileri üzerinde defaatle yazılar kaleme aldığını görüyoruz.

Her Türk’ün müşterek soyadı Osmanlı’dır

Cumhuriyet’in ilanından sonra yeni rejimi benimsemenin en ileri boyutu olan kutsama hastalığıyla birlikte devrin aydınları(aydın kelimesini burada bilhassa kullanıyorum.) Osmanlı’ya küfretme, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden her şeyired ve inkâr politikasını benimsemişlerdi. Öyle ki, bir kısım Cumhuriyet aydını Osmanlı kimliğini kendine layık dahi görmemişti. İşte tam bu noktada Peyami Safa, her Türk’ün müşterek soyadının Osmanlı olduğu ifade etmiş. Bunu inkar etmek için coğrafyayı, tarihi, dini, dili, hukuku, ecdadımızı inkar etmek ve soysuzluğu kabullenmek gerektiğini dile getirmişti. Bir devletin rejiminin, hatta adının değişebileceğini fakat siyasi coğrafyası, tarihi, dili ve teşkilatı aynı kaldıkça bünyesi ve mahiyetinin devam edeceğini söylemişti.

Bu tip Cumhuriyet aydınlarının en büyük problemlerinden biri de Batı’yla ilgili malumatfuruşluklarının yanında özelde kendi kültür ve medeniyetleriyle birlikte Doğu’yla ilgili belirgin cehaletleridir. Voltaire’den, Victor Hugo’dan, Lamartine’den, Baudelaire’den büyük bir şevk ve iştahla bahseden bu aydınların kendi kültür ve edebiyatından bîhaber olmaları Safa’nın eleştiri oklarından nasibini almıştı. Öyle ki, Safa bu tip aydınlar için “Yunus Emre’nin dilini anlamayan Türk münevverlerinin kafasında Voltaire’nin Fransızcası hâlâ saltanat sürüyor.” demişti.

Peyami Safa, Tanzimat’tan itibaren Batı’nın etkisi altında kalan Türk aydınının genel durumuna değinmiş ve Batı kültürünün etkisinde ve yabancı bir dilin emrinde olmakla yabancı bir orduya köle olmak arasında hiçbir fark olmadığını söylemiş ve aslolanın kendi dil ve kültürüne bağlı kalmak olduğunu ifadeye çalışmıştı.

Eski kültüre vâkıf olmayan aydın ve münevver sınıfına dâhil edilemez. Günümüzde dahi konusu her açıldığında Harf İnkılâbı ve Dil devriminin lüzumlu olduğunu, Latin harfleriyle okuma yazma oranının arttığını, gerçek manada ilim ve bilim adamlarının inkılaptan sonra yetiştiğini söyleyenlere inat; Peyami Safa, savunulduğu gibi ilimin, fennin inkılaptan sonra gelişmediğini, büyük bir kültür buhranının ortaya çıktığını, terim ve kavram karmaşasının had safhaya ulaştığını, yeni harflerin kabulünden sonra okullarda okutulacak ders kitabı bulmanın bile mümkün olmadığını, Türkçe’nin kelime hazinesinin büyük bir barbarlıkla yavaş yavaş imha edildiğini ortaya koymuş; bununla birlikte yeni neslin yüzlerce yıllık bir kültür hazinesiyle irtibatının koptuğunu, Arap harfleriyle basılmış olan Türk kültür ve edebiyatına ait eserleri okuyup anlayabilmenin de artık imkânsızlaştığını, Osmanlı Türkçesi’ne ve eski kültüre vâkıf olmayan bir insanın aydın ve münevver sınıfına dâhil edilemeyeceğini açık bir şekilde ortaya koymuştu.

Peyami Safa’nın, yazmış olduğu gazete yazılarında ve eserlerinde kültür, medeniyet ve dil kavramları üzerinde özellikle durmuş olması ve birçok yazısında bu meseleleri tekrar tekrar gündeme taşımış olması onun bu alandaki mücadelesini de açıkça ortaya koymaktadır. Safa, bütün bu gayretleriyle aradan yıllar da geçmiş olsa sürekli hatırlanmayı ve kendisinden övgüyle bahsedilmeyi fazlasıyla hak eden bir münevverdir.

Ercan Köksal 

Bakmadan Geçme