Hayat kaynağımızdan hayati mesajlar

'Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.' Zariyat 56 Çünkü Allah cinleri ve insanları ancak kendisine kulluk yapmaları için yaratmıştır. Cinlerin de insanların da varlık sebebi bu dünyada budur. Öyleyse bizim görevimiz kulluk yapmak ve insanları kulluğa çağırmaktır. Başka hiç bir işimiz yoktur bu dünyada. Peki o zaman nasıl yaşayacağız? Ne yiyip içeceğiz? Karnımızı nasıl doyuracağız? İşimiz-gücümüz Allah'a kulluk, Allah'a ibadet ve insanları gece-gündüz Allah'a kulluğa dvet olunca, rızkımız ne olacak? Kim doyuracak bizi? Aç kalmaz mıyız o zaman? Hayır, bakın Allah diyor ki: Zariyat 57. 'Onlardan bir rızık istemem Beni doyurmalarını da istemem.'(Besair-ul Kur'an)

 “Mutlak hükümranlık elinde olan Allah, yüceler yücesidir ve O'nun her şeye gücü yeter.

O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.” Mülk 1-2

Hayatta, ölümde imtihan içindir. Ölümünde hayatında, imtihanında ve cezanında- mükafatında sahibi Rabbimiz olan Allah celle celaluhudur. Bizler hayat sermayemizi, Rabbimizin öğrettiği ve Rasulullah efendimizin kullandığı gibi kullanırsak kazananlardan olacağız aksi takdirde kaybedenlerden olacak muhakkak pişman olacağız.

 Elif. Lâm. Mîm.
 İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılı vereceklerini mi sandılar?

Bu ayetin, imanları sebebiyle çeşitli işkencelere maruz kalan bazı sahabeler hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir.

Hayat, hep mutluluk ve huzur içerisinde bir yolculuk değil, bizden öncekilerin nelere çektikleri ve nelere katlandıklarına baktığımızda imtihanında hiç kolay olmadığını görüyoruz. Onların başına öyle sıkıntılar isabet etti ki Allah’ın yardımı ne zaman dediler.

Bizden önceki dönemlerde yaşayan peygamberlere ve tebalarına da bakınca bizim çok rahat bir hayat yaşadığımız ortaya çıkıyor. Bugün en büyük sorunumuz, birlik ve beraberliğimizi kaybetmiş olmamız. Rabbim bizleri “bir” eylesin.

 

PEYGAMBERDEN İKTİBASLAR

 

Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir:

Resulullah (s.a.v), kesin emir vermemekle birlikte halkı, Ramazan (ayın)ı ibadetle geçirmeye teşvik edip:

Kim Ramazanı Allah'a iman ve (sevabını O'ndan) bekle­yerek ibadetle geçirirse, geçmiş günahları bağışlanır bu­yurdu.

(Hadisin ravisi der ki:) Durum böyle iken, Resuhıllah (s.a.v), vefat etti. Ebu Bekrin hilafeti döneminde ve Ömer'in hilafetinin ilk yılla­rında da durum böyleydi.

Kim Kadir Gecesinde (Allah'a) iman ve (sevabını O'ndan) bekleyerek ibadetle geçirirse, geçmiş günahlarından bazısı) bağışlanır.

Yine Müslim'in bir rivayetinde, Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

Kim Kadir Gecesini İbadetle geçirip (zannederim, Allah'a iman sevabını O'ndan bekleyerek) o geceye rastlarsa, o kimse bağışlanır.

Aişe (r.anhâ)'dan rivayet edilmiştir:

"Resulullah (s.a.v), Ramazan (ayın)in son on günü girdiğinde, ge­celeri (ibadetle) ihya eder, ailesini uyandırır, ibadet etmeye kar­şı daha) ciddiyet gösterir, paçaları,sıvardı.

Bu hadisi(in bu şekildeki metnin) Buhârî, Müslim, Ebu Dâvud ile Nesâî rivayet etmiştir.

 

Ebu Hureyre (r.a)'tan rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Adem oğlunun (işlediği) her iyi amel, on mislinden yedi yüz misli­ne kadar katlanır.

Şanı yüce olan Allah:

Oruç, müstesna! Çünkü oruç, benim için tutulur. Onun mükafa­tını (ancak) Ben veririm. (Zira oruçlu kimse,) benim için; yemesini ve cinsel arzusunu bırakır' buyurdu.

Oruçlu kimse için iki sevinç vardır: (Biri) iftar anındaki sevinci, (diğeri ise;) Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir.

Emin olun ki, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk koku­sundan daha güzeldir. (Birinci rivayet)

(Hadisin lafzı, Müslim'e aittir.)

Bir rivayette ise Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Şanı yüce olan Allah şöyle buyurmaktadır:

Adem oğlunun (işlediği) her (iyi) amel, kendisi içindir. Yalnız oruç müstesna! Çünkü oruç, benim için tutulur. Onun mükafatını (an­cak) Ben veririm' buyurdu.

Oruç, bir kalkandır. Sizden birisinin oruç tuttuğu bir gün olursa, o gün kötü söz söylemesin ve gürültü çıkarmasın. Eğer bir kimse, kendisine, sö­ver yada kavga ederse:

Ben oruçlu bir kimseyim' desin.

Muhammed'in nefsini elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, oruçlu kimsenin ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

Oruçlu kimse için, iki sevinç vardır: (Biri;) iftar ettiği zaman iftarına sevi­nir, (diğeri ise;) Rabbine kavuştuğu zaman orucuna sevinir.

(Buhârî, Savm 2)

 

ESMA ÜL HÜSNA

RABB: (Allah celle celaluhun en yüce sıfatlarındandır) Kanun koyan, düzenleyen ve terbiye eden manalarına gelir. Allah isminden sonra Kur’an da ön çok Rabb sıfatını okuruz. Dualarda daha çok Rabb ismini zikrederiz.

 

RAMAZAN SÖZLÜĞÜ

İBÂDET: Tapmak, kulluk yapmak, itaat etmek, boyun eğmek. Niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan, Cenab-ı Hakka yakınlık ifade eden ve özel bir şekilde yapılan taat ve fiillerden ibarettir. Bu, bizi yoktan var eden, bize sayısız nimetler bahşeden yüce Allah'ı ta'zîm (ululamak, yüceltmek) amacıyla güden bir kulluk görevidir (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1935, I, 95).

Bu duruma göre ibadet, Cenab-ı Allah'a karşı gösterilen saygı ve hürmetin, en yüksek derecesini ifade eder. En geniş anlamda ibadet, Allah'ın hoşnut ve razı olduğu bütün fiil ve davranışları kapsamına alır. İslam'da ibadet, yalnız Allah için yapılır. Peygamber veya diğer insanlar için ibadet asla söz konusu olmaz. Kur'an-ı Kerîm'de, yeryüzündeki tüm insanlar için şu çağrıda bulunulur: "Ey iman edenler! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin. Umulur ki, sakınırsınız" (El-Bakara, 2/21). İslâm inancında, Allah'tan başkasına tapma, tevhîd inancı ile çelişir ve kişiyi niyetine göre dinden çıkarabilir. Putlara tapan müşriklere, cevap olmak üzere inen el-Kâfîrûn Sûresi konuyu şu esasa bağlar: "Ey Muhammed! De ki; ey kafirler!. Ben sizin taptıklarınıza ibadet etmem. Biz de benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz. Ben de sizin taptığınıza ibadet edecek değilim. Siz de, benim ibadet ettiğime tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size; benim dinim banadır" (el-Kâfirûn, 109/1 -6) .

Allah'a kulluk edenlerin, ilâhî duygular içinde, yeni ve mânevî bir ortamın rengini alacakları, âyette şöyle ifade buyurulur: "Allah'ın boyası ile boyandık, Allah'ın boyasından (din) daha güzel boyası olan kimdir?Biz ancak O'na kulluk ederiz deyin" (el-Bakara, 2/138).


İslâm'a göre, insanın yaratılış gayesi Allah'a ibadet etmektir. İslâm'da ameller niyetlere göredir. Amellerden beklenen ecir ve sevabın alına bilmesi, ibadetin yapılmasından daha çok, niyetin hâlis ve katkısız olmasına bağlıdır. Hadîste; "ameller niyetlere göredir. Her bir kimse için niyet ettiği şey vardır" (Buhârî, Bed'ül Vahy, 1; ltk, 6; Menâkıbu'l-Ensâr, 45; Talâk, 11; Hıyel, 1; Müslim, İmâre, 155; Ebû Dâvud, Talâk, 11).

İbadet, yapanın niyet ve maksadına göre üç dereceye ayrılır.

1- Allah'a, sevabını umarak ve azabından korkarak ibadet etmek. Yani Cennet ümidi veya Cehennem korkusu ile ibadet etmek.

2- Allah'a ibadetle şereflenmek veya onun emirlerine uymak ve kabul etmiş olmak için ibadet etmek.

3- Allah'a, ibadet ve tâzime lâyık olduğu için ibadet etmek. Bu ibadetin en yüksek derecesidir (el-Alûsî, Rûhi'l-Meânî, Beyrut, t.y, I, 86).

Bunlardan başka bir de dünya ile ilgili bir takım faydaları olduğu için ibadet etmek vardır ki, buna ibadet etmek bile doğru değildir.

İslâm'da ibadet, kısa tanımı ile üç şekilde yapılır:

a) Beden ile yapılan ibadetler: Namaz ve oruç gibi ibadetler bu çeşit bir ibadettir. Beden ile yapılan ibadetlerde başka birini vekil tayin etmek câiz değildir. Yani bir kimse başka birinin yerine namaz kılamadığı gibi, oruç da tutamaz. Bunları herkes kendi yapmalıdır.


b) Mal ile yapılan ibadetler: İslâm'ın beş şartından biri olan zekât bu çeşit bir ibadettir. Mal ile yapılan ibadetlerde başka birini vekil yapmak câizdir.

c) Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler: Hac böyle bir ibadettir. Parası olduğu halde hacca gitmekten âciz olan veya herhangi bir özürden dolayı hac vazifesini yapamayan bir kimsenin başka birini yerine vekil göndermesi caizdir.

 

ASR-I SAADET’TEN İZLER

 

SAHABENİN FAZİLETİ

İslâm'ın en güzel ve doğru bir şekilde öğrenilebilmesi için Hz. Peygamberin, dolayısıyla Ashab-ı Kirâm'ın hayatını iyi bilmek gerekir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) ve O'nunla iç içe yaşamış olan Ashab-ı Kirâm’ın hayatında Müslümanlar için çok güzel örnekler vardır. Alimler, Hz. Peygamberin hayatını tafsilatlı bir şekilde tespit ettikleri gibi, ashabın hayatıyla ilgili bilgileri de tespite gayret etmişlerdir. İslâm'ın ilk asırlarından itibaren sahabe biyografilerini tespit için pek çok eser yazılmıştır. Bu kitaplarda sahabe, ya Hz. Peygambere yakınlık ve fazilet derecelerine göre veya isimlerine göre alfabetik bir şekilde ele alınmıştır. Bu tür kaynaklarda toplam olarak ancak, 10.000 kadar sahabenin hayatı hakkında bilgi verilmektedir. Aslında ashabın sayısı kesin olarak tespit edilebilmiş değildir. Ancak genellikle Hz. Peygamber vefat ettiği zaman 114.000 sahabenin bulunduğu kabul edilir. Hayatları kitaplara geçen sahabeler; tanınan, bilinen, çeşitli özellikleriyle meşhur olan kimselerdir. Hayatlarıyla ilgili bilgiler sonraki asırlara intikal etmeyen veya Mekke-Medine gibi önemli merkezlerden uzakta yaşıyan sahabîlerin isim ve hayatları bu kaynaklarda yer almamıştır.

Hz. Peygamber'in arkadaşları ve yakın dostları olan Sahabe-i Kirâm, O yüce Peygamber (s.a.s.)'in şahsiyet ve dostluğundan çok istifade etmiş, kendilerine örnek alarak O'nun istediği gibi müslüman olmaya çok gayret göstermişlerdir. İslâm'ın güçlenip yayılması için canlarıyla başlarıyla çalışmışlar, bu yolda, ölüm de dahil olmak üzere hiç bir şeyden çekinmemişler, Allah ve Resulünü, çoluk-çocuklarından, mallarından, hatta canlarından daha çok sevmişlerdir; Allah yolunda hiç çekinmeden yurtlarından hicret etmiş ve kanlarını akıtarak canlarını vermişlerdir. Böylece Ashab-ı Kirâm'ın, Hz. Peygamber'le beraber olmaktan kazandıkları üstünlükleri ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu ve benzeri özelliklerinden dolayı sahabe, Kur'an-ı Kerîm'in müteaddit yerlerinde bizzat Allah'u Teâlâ tarafından, hadîs-i şeriflerde de Peygamberimiz tarafından methedilmektedir.

"Böylece sizi (Ashab-ı Kirâm) vasat bir ümmet yapmışızdır; insanlara karşı hakikatin şahitleri olasınız, bu Peygamber de sizin üzerinize tam bir şahit olsun diye" (el-Bakara, 2/143).

"Siz (sahabe) insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız... " (Âli İmrân, 3/ 110) .

"İslam'da birinci dereceyi kazanan muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar yok mu? Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'dan razı olmuşlardır. Allah bunlar için, kendileri içinde ebedî kalıcılar olmak üzere, altlarından ırmaklar akan Cennetler hazırladı. İşte bu, en büyük bahtiyarlıktır" (et-Tevbe, 9/100).

"O ağacın altında müminler sana bey'at ederlerken, andolsun ki Allah onlardan razı olmuştur da kalplerindekini bilerek üzerlerine manevî bir kuvvet (moral) indirmiş ve onları yakın birfetih ile mükâfatlandırmıştır" (el-Feth, 48/28)

"Muhammed Allah'ın Resulu'dur. O'nunla beraber olanlar (ashab) da kâfirlere karşı çetin ve metin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükû' edici, secde edici olarak görürsün. Onlar Allah'dan daima fazl-u kerem ve rıza isterler. Secde izinden meydana gelen nişanları yüzlerindedir..." (el-Feth, 48/29)

Ehl-i Sünnet nazarında ashabın büyük bir değeri vardır. Bu ve bunlara benzer birçok Kur'an ayetinde açıkça veya îmâ ile ashabın faziletinden bahsedilmiştir. Peygamber Efendimiz'in pek çok hadislerinde toplu olarak, ya da fert fert ashabın faziletine yer verilmiştir ki, hemen hemen bütün ilk ve muteber hadis kaynaklarında bu hadîsler, "Fedâilü's-Sahabe= Sahabenin Faziletleri': veya benzeri başlıklar altında toplanmıştır. Meselâ bu hadislerinden birisinde Peygamber Efendimiz: "Nesillerin en hayırlısı, benim neslimdir. " buyurmuştur. (Buhârî, Fedâilü Ashabi'n-Nebî, 1; Müslim, Fedâilü's-Sahabe, 210-215)

Hazırlayan: Ömer Faruk Özcan

 


Bakmadan Geçme