GÖKTE YAPILIP YERE İNDİRİLEN ŞEHİR: KUDÜS

Genel Yayın Yönetmenimiz Rıfat Yörük, Filistin ve İsrail izlenimlerini kaleme aldı.

1. BÖLÜM TEL AVİV VE YAFA

Üstad Sezai Karakoç’un “Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir. / Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri” mısralarıyla övdüğü peygamberler diyarı Kudüs’ü görmeyi nasip eden Rabbime şükürler olsun. Davet ederek bu kutsi beldeyi görmeme vesile olan Sıla Tur yönetimine ve Kayseri sorumlularına sonsuz teşekkürler…

Değerli dostum Harun Çelik tarafından 25-28 Ocak tarihleri arasında Kayseri’den direk uçuşla Tel-Aviv’e oradan Kudüs’e geçilerek, İsrail ve Filistin’in önemli şehirlerinin görüleceği nefis bir tur teklifiyle karşılaşınca sevinçle kabul ediyorum.
Gezi öncesi bol bol Kudüs hakkında araştırmalar yapıp, bu kadim şehre yazılmış “güzelleme” mahiyetindeki şiirleri yeniden okuyup hafızamı tazeliyorum. Doğrusu beni en çok çarpan da üstad Sezai Karakoç’un “Ve Kudüs şehri. Gökte yapılıp yere indirilen şehir. / Tanrı şehri ve bütün insanlığın şehri” mısraları oluyor.


Kudüs sendromu
Araştırmalarımda “Kudüs Sendromu” isimli bir rahatsızlıktan da haberdar oluyorum. 1930'lu yıllarda Kudüslü psikiyatrist Heinz Herman tarafından ismi konan bu hastalık, Kudüs’e gelen bazı kişilerin şehirdeki yoğun dini hayatın ve mabetlerin etkisiyle halüsinasyonlar, rüyalar görerek kendisinde ermişlik, azizlik hatta peygamberlik, mesihlik vehmetmesi olarak tanımlanabilir. Hatta bazı hastalar uç tarikatlara girebiliyor, bazıları da tamamen inzivaya çekilip kendini ibadete veriyormuş. Bereket tedavisi kolaymış. Kudüs’ten ayrılınca kendiliğinden geçiyormuş.

Her yıl ortalama iki milyon turistin ziyaret ettiği Kudüs’te bu sendroma yakalanma oranı yüzde iki civarındaymış. Neyse ki 140 kişilik kafilemizde hepimiz bu sendroma yakalanmadan sağ salim Kayseri’ye dönüyoruz.

İsrail Kayseri’den direk uçuşa izin vermiyor
Yolculuğa katılacak 140 kişilik grup için açılan “Kudüs Yolcuları” isimli WhatsApp grubunda tur yetkilileri tarafından gezi öncesi paylaşılan mesajda, İsrail’in Kayseri Havalimanını güvenlikli alanlar arasında görmediği için direk uçuşa izin vermediği, bu yüzden Antalya üzerinden Tel Aviv’e uçulacağı yazılıyor. Kayseri’den hareket saatimiz 02:40, Antalya’dan ise 05:45 olarak belirtiliyor.

Ve yolculuk başlıyor
Yolculuğumuzun başlayacağı anın 5-6 saat öncesinde başlayan kar yağışı hepimizin yüreğini ağzına getiriyor. 25 Ocak Çarşamba gününün birinci saatinde havaalanına ilk gelen grup mensuplarından peşpeşe olumsuz mesajlar gelmeye başlıyor. Mesela son gelen iki uçak Kayseri’ye inemeyince biri Ankara’ya biri de Adana’ya gitmek zorunda kalmış. Adana’ya inen bizi götürecek Pegasus Havayollarına ait uçakmış. Bir süre ümitsizliğe kapılıyoruz. Zira Kayseri’de 2-3 gün daha yoğun kar yağışı bekleniyor. Şimdi kalkamazsak belki de gezi programı birkaç gün ertelenecek.

Neyse ki havalimanı pisti görevli ekiplerin yoğun çalışması sonucu temizleniyor. Uçağımız Adana’dan geliyor ve 1 saat 20 dakikalık rötarla saat 04:00’de Antalya’ya hareket ediyoruz. Hiç gidememe tehlikesine karşılık “buna da şükür” diyor ve uçağın kalkışında ilk kıblemizi dünya gözüyle görebilmek için dualar ediyoruz.

En küçüğü 5 aylık bir kız çocuğu olan 140 kişilik kafilemizde epey tanıdık simaya rastlıyorum. Bunlar arasında Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi İbrahim Özcan, Uzman Diş Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dişhekimi Orhan Arslantaş, SP İl Başkanı Mahmut Arıkan’ın babası eski Belediye Meclis Üyesi Osman Arıkan, Gazetemizin eski Genel Yayın Yönetmeni, Medeniyetin Burçları Derneği Başkanı Ali Dursun ile bazı uzman doktorlar da var.

Tel Aviv’e iniyoruz
-10 derecedeki Kayseri’den Antalya’ya indiğimizde bizi ılık bir hava karşılıyor. 18 derecedeki Kudüs’e alışarak geçiş için Antalya’nın ideal olduğunu düşünüyorum. Bu havalimanımızda yurtdışı uçuş işlemlerini tamamladıktan sonra 07.40’da havalanıyor ve bulutlardan Akdeniz’i hiç göremeden 1 saat 10 dakika sonra Telaviv Ben Gurion Havalimanına iniyoruz.

David Ben-Gurion 1948’de kurulan/kurdurulan suni İsrail Devletinin ilk başbakanı ve ikinci savunma bakanı. 14 Mayıs 1948'de Tel Aviv'de İsrail’in sözde Bağımsızlık Bildirgesi'ni okuyan Gurion, 1948 Arap-İsrail Savaşı'nda da ülkenin liderliğini yaptı.

Havalimanının içinde valizlerimizi almaya giderken ilk gözüme çarpan vitrinlere yerleştirilmiş bolca bira şişesi oluyor. Her yerde reklamını gördüğümüz bu bira “İsrail birası” olarak adlandırılıyor.

6 arkadaşımız sorgulanıyor
Valizlerimizi, çantalarımızı aldıktan sonra kafileden 6 arkadaşımızın sebepsiz yere sorguya alındığını ve eşyalarının didik didik arandığını öğreniyoruz. Bu arkadaşlarımızın isimlerinin Mehmet, Mustafa, Ahmet, Ömer olması yani klasik Müslüman isimlerini taşımaları ise dikkatimizi çekiyor. İsrail polisinin bu tür keyfi tutumları çok sevdiğini zaten duyuyor, “gözdağı vermek için” bu uygulamayı yaptıklarını tahmin ediyoruz. Yarım saat sonra arkadaşlarımız serbest bırakılınca bizi bekleyen Arap şoförlerin kullandığı Nassar Tour’a ait üç otobüse yöneliyoruz. Bizim yani 5 numaralı otobüsün şoförü bize kaliteli Filistin hurmasıyla “hoşgeldiniz” diyor. Rehberlerimizin uyarısıyla saatlerimizi yerel saate göre 1 saat geri alıyoruz.

…ve Tel Aviv

Havalanından şehir merkezine yoğun trafik altında giriyoruz. Metrosu bulunan, düzenli ve modern bir şehir olan “bahar tepesi” anlamındaki Tel Aviv 400 bin civarındaki nüfusuyla ülkede Kudüs’ten sonra ikinci büyük şehir. Akdeniz kenarındaki şehir yeşil dokusu, ev ve sokaklarıyla bana biraz Mersin, biraz da Gazi Magosa’yı hatırlatıyor.

Tel Aviv, 1909 yılında tarihi liman kenti Yafa'nın bitiminde kurulmuş. Zamanla büyüyen şehir Yafa'dan ayrılmaya başlamış. İsrail'in bağımsızlığından iki yıl sonra yani 1950’de Tel Aviv ve Yafa aynı belediyeye bağlanmış.

Musevi zenciler: Falaşalar
Yafa’ya doğru giderken Amele Pazarı gibi bir yerde ikinci sınıf Musevileri Falaşaları görüyoruz. Falaşalar Etiyopya yani Habeşistan’dan gelen zenci Museviler. Ama ülkede angarya işlerde hep onlar çalıştırılıyor. 1970’lerden itibaren kandırılarak ülkelerinden göç ettirilen Falaşalar Filistin topraklarında açılan yerleşim bölgelerine yani cephenin önüne sürülmüşler. Gerçek Yahudi olmadıkları gerekçesiyle “ırk dini Musevilik” tarafından dışlanan bu insanlar ucuz ücretlerle en zor işlerde köle gibi çalıştırılıyorlar. Hoş “Falaşa” kelimesi de zaten İbranicede “yaban” anlamına geliyormuş.

Şehirlerin gelini Yafa
Tel Aviv’in bittiği yerde kurulan tarihi Yafa şehri portakallarıyla meşhur. Dünyaca tanınan sivri ve az sulu Yafa portakalı buradan yayılmış. 1948’den önce Filistin’e kültür başkentliği yapmış olan liman kenti Yafa yıllarca Osmanlı’nın Akdeniz kıyılarındaki önemli merkezlerinden biri olmuş. Bu yüzden şehir Osmanlı’dan bolca hatıra taşıyor. Otobüslerimiz kısa bir Tel Aviv turundan sonra bizi Yafa’nın tepe noktasına bırakıyor. Şehrin tarihi surları yıkılmış. Güzelliğinden dolayı “Şehirlerin gelini, Filistin’in gelini” gibi unvanlarla anılan Yafa’da Bahriye Camii’ni tepeden seyrediyor ve ecdadın hatırası Osmanlı topu önünde hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.

Daha sonra yürüyerek Hasan Paşa Camii’ne geliyoruz. Maalesef bu güzelim caminin altı İsrail tarafından içkili lokanta haline getirilmiş. Yanındaki Osmanlı kışlası da otel yapılıyor. Osmanlı’nın önemli kışlalarından olan bu kışladan tüm Ortadoğu’ya asker sevkiyatı yapılırmış. Caminin zeytin, palmiye, hurma ağaçları ve çeşitli çiçeklerle bezeli nefis bahçesinde soluklanıyor,  şadırvanında abdest alıp sebilinden su içiyoruz. Filistinli müezzin bize caminin bağlı olduğu Mahmudiye Vakfı ve Külliyesi ile Osmanlı’dan kalma kitabe ve taşlar hakkında bilgi veriyor, bir arkadaşımız da tercüme ediyor. Bu sırada ezan okunuyor ve hep birlikte öğle namazını ecdat hatırası bu güzelim camide eda ediyoruz. 

Namazdan sonra bir Osmanlı çeşmesinin önünden geçiyor ve bir Türk şirketinin arabasının yanında taşıma işlemi yapan bir Türk işçi ile karşılaşıp selamlaşıyoruz. Otobüslerimize binip yeniden yola çıkıyoruz. Bu seferki hedefimiz ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’nın da yer aldığı, yıllardır hayallerimizi süsleyen kadim şehir Kudüs.



Mahmudiye Külliyesi'ndeki Osmanlı Kışlası otel yapılıyor.



Hasanpaşa Camii'nin Filistinli müezzini Osmanlı hatıraları hakkında bilgi veriyor.

(Devamı yarın)
 

Bakmadan Geçme