• Haberler
  • 'Erdemli Toplumun inşası' nasıl gerçekleşir?

'Erdemli Toplumun inşası' nasıl gerçekleşir?

Erdemli Aile ve Nesil Eğitim-Kültür ve Yardımlaşma Derneği'nde Yrd. Doç. Dr. Şahin Güven, Hucurat Suresi'nin Tefsiri'nden oluşan kitabının da ismi olan 'Erdemli Toplumun İnşası' konulu bir söyleşi gerçekleştirdi. Güven söyleşide 'Erdemli Toplumun İnşası'nı Kur'an'i perspektiften değerlendirerek söyleşiye katılanlarla hasbıhalde bulundu.

 Hucurat Suresi’nin her ayeti bir ders konusu

Erdemli Aile ve Nesil Eğitim-Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nde Yrd. Doç. Dr. Şahin Güven bir söyleşi gerçekleştirdi. Şahin Güven, erdemli toplumun inşası için nelerin gerekli olduğunu Allah’u Teâlâ’nın indirdiği ayetlerden hareketle bir hasbıhalde bulundu. Güven’in Düşün Yayıncılık’tan Nisan 2012’de yayınlanmış olan kitabının ismi de olan “Erdemli Toplumun İnşası” Hucurat Suresi’nin tefsirinden oluşuyor ve hasbıhalin içeriği de bu kitap ekseninde gerçekleşti. Hucurat Suresi ile ilgili neden böyle bir çalışma yaptığını şöyle açıklayan Güven; “Bu surenin her bir ayeti bile birkaç ders konusu olacak kadar geniş bir içeriğe sahip olduğunu gördüm. Zamanla bu sureyle ilgili bazı çalışmalar yapma düşüncesi gündeme geldi. Ayetler üzerinde durarak ve onlarla ilgili ayrıntılı bilgiler elde ederek belirli bir doküman oluşturmuştum. Daha sonra 2009 yılının ramazan ayında rabbim böyle bir çalışmayı yazmayı nasip eyledi. Ancak bitişi 2012 yılının nisan ayına kadar sürdü. Yaklaşık 40 küsur tefsirden sureyi okudum. Bu tefsirlerin içerisinde Sünni tefsirler olduğu gibi Şii ve muntezili tefsirlerde vardı. Ayrıca rivayet tefsirleri ve dirayet tefsirleri, klasik tefsirler, modern tefsirler, günümüzdeki bir takım alimlerin tefsirlerine varıncaya kadar elimizden geldiği ölçüde okumaya ve anlamaya çalıştık. Sure Allah Resulü’nün Medine’ye hicretinden 7 yıl sonra inmeye başlıyor. Yani Hudeybiye anlaşmasının sonrasında. Hudeybiye Anlaşması ile Müslümanlar ezeli düşmanı Mekke Müşrikleri ile anlaşma yapıyorlar. Surenin büyük çoğunluğunun nüzul olduğu dönemde elçiler yılı olarak bildiğimiz hicretin 9. yılı. Bu elçiler yılından maksadımız islamın Arap Yarımadasına yayılmak olduğu ve yarım adanın çöllerinde ikamet eden bir takım kabileler tanımak için geliyor. Bir kısmı da gerçekten daveti duymuş geliyorlar. Onlar gelip Medine’ye 15 gün 1 ay kalıyorlar. Bunlar İslamı öğreniyorlar ve memleketlerine tekrar geri dönüyorlar. Böylesi bir süreçte Müslümanlar düşman korkusu olmaksızın yaşamaya başlamışlar” dedi.

Sure Müslümanların içe dönük inşasını ortaya koyuyor

            Güven; Fetih Suresi’nin Müslümanların dışa dönük bir inşasını ortaya koyarken, Hucurât Suresi’nin ise Müslümanların içe dönük inşasını ortaya koyduğunu söyledi. Hucurat Suresi’nin Müslümanların içerisindeki muhtemel soru ve sorunları gündeme aldığını belirterek; “Bu sure ile beraber artık bireysel davetin önüne geçilmiştir. Bir birey Müslüman olduğu zaman onu İslam düşünce ve ahlakına göre yetiştirmek çok zor değil. Ama bir topluluğu hemen eğitmeniz ve İslam ahlakının bütün güzelliklerini onun üzerinde görmeniz mümkün olmayabilir” ifadelerini kullandı.

            Sıkıntılı günlerde İslam’ı seçenlerin bilinçli olarak seçtiğini aktaran Güven, İslam’ın yükselen değer olduğu dönemlerde ise İslam’ı kabul edenlerin hepsinin gerçekten inanarak ve iman ederek girmediğini vurguladı. Sure’nin son kısmının da bununla ilgili olduğunu belirtti. Ayrıca Müslüman olduklarını söyleyenlerin hayatında da bir takım sorunların olduğunu açıklayarak konuşmasına şöyle devam etti; “Allah resulüne itaatten tutunda İslam toplumun kargaşa ve sıkıntıya sürükleyecek tavırlara kadar birçok problem vardı. O zaman İslam toplumunu düşmanlardan kurtarmak yetmiyor. Bu toplumu aynı zamanda Erdemli bir toplum haline getirmek için yeniden inşa etmek gerekiyor. Günümüzle ilişkilendirecek olursak zenginleşen Müslümanların ahlaken zaaflarla malum oldukları dönemlere giriliyor. Böyle bir durumda Müslümanlar ekonomik açıdan refaha ulaşmış ama ahlaki açıdan bir inşaya sahip olmasalar içten bozulmalara gideceğine dair bir takım şeyler görüyoruz. Onun için bu sureyi bu şekilde düşünürsek iyi olur.”

Sadece yaşantımızın değil, İnancımızın da ahlakı var

            Surenin Sadece ahlak ve adab ayetleri olmadığını belirten Güven; “İmam Gazali ve İmam Nebevi’nin ifadeleriyle bu sure sadece ahlak ve adaba değil İslam toplumunun uyması gereken hukuk kurallarına da değinmektedir. Yani getirmiş olduğu hükümler sadece güzel ahlaka ilişkin uysak da olur uymasak da olur kabilinden değildir. Ama bununla ilgili hukuksal düzenlemeler maalesef hala İslam hukukunda yoktur. Onun için çağdaş müfessirlerimizden Mevdudi, bu sure ile tahkir ve tevhid yasalarının da oluşturulabileceğini söylüyor. Bir Müslüma’nın bir müslümana hakaret etmenin hukuki bir yaptırımı olmalı. Bugün bu medeni hukukta da bu var. Ben istediğim gibi konuşurum benim hürriyetim var deme hakkımız yok. Bu sadece ahlaki bir zaaf değildir, bu aynı zamanda kişilik haklarına da saldırıdır. Onun için buradan hareketle bazı hukuki kuralların surenin ayetlerinden çıkarılabileceğini söylüyorlar” dedi.

            Sadece yaşantımızın değil İnancımızın da ahlakı olduğuna değinen Güven, İnancın sadece bireyle de sınırlı olmadığını belirtti. Güven, Kişisel değerlerin yaşantıya etki ettiği için davranışlara etki ettiğini. Davranışlardan ortaya çıkan eylemlerin ise başkalarına zarar veya fayda verebildiğini bu nedenle de inanç ahlakının bireylerle sınırlı olmadığını kaydetti. Ayrıca ayetlerin sadece indiği zamanki günün şartları ve toplumlarına hitap etmediğini söyleyen Güven; “Ayetlerin 1400 yıl önce peygambere gelipte peygamberin zekat ve sadakalarından nemalanmak isteyen bir kısım bedevilere değil aynı bedevi düşünceye sahip olan günümüzün birçok insanına da sesleniyor. Yükselen bir siyasi İslami değer olduğunda düne kadar kapsısından geçmeyen insanlar, bugün kapısının önünde dolup taşıyor. Hiçte o görüntüye sahip değil ama bende sendenim diyor. Kur’an hicretten önce Müslüman olanlarla hicretten sonra Müslüman olanları ayırıyorsa, Bedir Savaşından önce Müslüman olanlar ile sonra Müslümanları ayırıyor ve aynı değerde değilse İslam davetinin sıkıntıda olduğu ve onu kabullenmenin, yaşanmanın bir takım risklerinin olduğu bir dönemde bu riskleri alabilen ve onu yaşayabilen Müslümanlarla daha sonra tabiri caizse nimetini yemeye gelenler aynı olmamalı” dedi.

Ayakların baş olduğu bir toplum iflah olmaz

            Hucurat Suresi’nin içeriği ile ilgili bilgiler vermeye devam eden Güven, şöyle devam etti; “Şüphesiz ki Allah sizin her söylediğinizi işitir, her yaptığınızı bilir. Yani sözlerimiz ve eylemlerimizle Allah ve Resulünün önüne geçmeyin ve hiç bir şeyi de geçirmeyin. Aslında surenin tamamının içerdiği ayet budur. Yani sureye bir girizgahtır bu. Surenin tamamında ya Allah ve Resulünün emirlerinin ihlalini yasaklayan durumlar vardır. Ya da Allah ve Resulünün emirlerini yapmaya teşvik vardır. Onun için sure sadece bu ayetten ibarettir bile diyebiliriz.”

            Surede peygamberimiz hayattayken duyulan saygının vefatının ardından da aynı saygının gösterilmesi gerektiğini söyleyerek; “Ebu Bekir İbnul Arabî Ahkamul Kur’anısında diyor ki: Peygambere hayatta iken duyulan saygı ne ise vefatından sonra duyulması gereken saygıda odur. Onun için Peygamber (a.s)’ın huzuruna yani makamına, ravza-i muttaharaya vardığımız vakitte sanki o hayattaymış ve huzurundaymışız gibi saygılı olmalıyız.  Asla yüksek sesle konuşmamalıyız. Bir gün H.z. Ömer (r.a) Mescid-i Nebeviye girdiği zaman iki kişinin yüksek sesle peygamberin kabrinin başında yüksek sesle konuştuğunu görüyor. H.z. Ömer yanlarına varıyor, siz nerelisiniz diye soruyor. Biz hariciyiz diyorlar. H.z. Ömer; eğer siz Medineli olsaydınız sizi cezalandırırdım diyor. Peygamberin huzurunda yüksek sesle konuşulmayacağını bilmiyor musunuz? Peygamber efendimizden gelen hadislere saygılı olmalıyız. Bu bize gelen her rivayeti kabul edelim manasına da gelmiyor. Alimlerimiz hangi hadislerin sahih, hangi hadislerin peygambere iftira olduğunu değerlendirmişler. Bunlara bakalım. Aman peygamber öyle söylerse söylesin canım benimde şöyle bir görüşüm var deme hakkına sahip değiliz. Eğer bir işte Allah ve Resulü hüküm vermişse, mümin erkek ve kadınların uymaktan başka seçim hakkı yoktur” dedi.

     Bizi birbirimize düşürecek insanların her zaman olacağını kaydeden Güven; “Bu ayetler onlara hitap etmiyor. (1) Gelen her habere hemen kulak asma, iyice bir araştır. Ayetin devamın da deniliyor ki; iyi bilin Allah’ın Resulü aranızdadır. Allah biran önce savaşmak isteyen sahabeye diyor ki: Allah Resulü var orada, karar verecek olan o. Sana ne oluyor bekle bir bakalım. (2.)’si önce bir peygambere kulak ver diyor. Peygamber bu hususta ne diyecek. Ayetin devamı daha önemli, diyor ki eğer peygamber size uysaydı; işiniz sarpa sarardı. Yani baş ayağa tabi olmayacak, ayaklar başa tabi olacak. Zalimler bir ülkeye girdiği zaman izzetlilerini zilletli, zilletlilerini izzetli kılarlar. İzzetli ve o toplumu yönetecek insanları yok ederler. Ya da onları ayakaltına alırlar. Toplumun ayak takımını iş başına getirirler. Böylece onlarla daha rahat yönetirler. Ama başların değil de ayakların yönetici olduğu bir toplum iflah olmaz” dedi.

 Aramıza fitne ve fesat sokacak insan çok

            Güven, Tabiin döneminin önemli bir kısmını yaşamış olan Abdullah Bin Mesud (r.a.) şunları aktardığı konuşmasında; “Bizim zamanımızda (Peygamber yaşadığı dönemi kastediyor) Kur’an’ı ezberlemek zor gelirdi de onu yaşamak çok kolay gelirdi. Bakıyorum da şimdikilere (tabiunu kastediyor) Kur’an’ı ezberlemek kolay geliyor ama yaşamak zor geliyor” dedi.

            Güven, ardından bir topluma bir fasık gelip haber verdiği zaman önce iki kişinin arasını sonra iki ailenin ardından iki toplumun ve iki ülkenin arasını bozduğunu söyledi. Bu nedenle sanki Müslümanların arasındaki ihtilafta ve problemde bilgi akışındaki problemler olduğunu açıkladı. Güven yine ayet üzerinden yola çıkarak Müslümanların arasındaki husumetlerle ilgili yapılacaklarını şöyle açıkladı; “Şayet iki Müslüman grup savaşırlarsa ikisinin arasını bulun. Barışmazlarsa, barışı istemeyen tarafla savaşın ve barışı isteyenlerin tarafında yer alın. Müslümanların savaşında tarafsız kalma şansımızda yok. Tarafları önce barıştırmak öncelikli hedefimiz olacak. Ayrıca barışı istemeyen tarafa savaş açmakta meşruudur. Aynı zamanda karşındakini öldürürsen bu asla bir Müslüman’ı kasten öldürmek değildir. Onun cezası çekilmez ve iyi bir iş yapılmış olunur.”

Fakat günümüz sorunun ise; “Bugün akşam Sünnilerin camilerine bomba koyan da ertesi gün Şiilerin camilerine bomba koyan da aynı mihrak” olduğunu ifade eden Güven; “Ama bunu fark etmiyoruz. Aynı şekilde 1980 öncesinde sabahleyin ülkücüyü vuran silah ile akşamleyin solcuyu vuran silah aynı silah. Aynı mihrak yönetiyor bu işi. Ama biz bunun farkında olmuyoruz. İslam potasında birleşemiyor ve bir araya gelip anlaşamıyorsak bizim aramıza fitne ve fesatı koyacak çok insan var. Ama başkalarına sövemez ve kızamayız ki, çünkü onun işi bu” dedi. İkim Müslüman arasındaki savaşta ise savaşı sürdürmek isteyen güruhun daha sonra Allah’ın emrine girip bende barışı istiyorum diyene kadar savaşmamız gerektiğini belirten Güven, şunları aktardı; “Barışı istedikleri zaman, sen bizimle demin savaşıyordun seni yok edelim diyemeyiz. Acından dolayı da aman adaletsizlik yapmayasınız.”

Müslümanlar arası savaş hukukunu bize H.z. Ali öğretti

            Güven daha sonra Abdullah Bin Abbas’tan (r.a) rivayetle; Allah Resulü’nün bize müşrikler ve kafirlerle nasıl savaşacağımızı ve savaşın sonunda neler olacağının hükümlerini bize öğretirken, H.z. Ali’nin de Müslümanlar arası savaşın hukukunu bize öğrettiğini kaydetti. Burasının çok önemli olduğunu vurgulayan Güven; “Çünkü Peygamberimizin zamanında savaş edilecek Müslümanların arasında bir şey vukuu bulmadı. Her ne kadar bu ayetin tefsirinde bir takım ayetler varsa da (sebebi nüzul ile ilgili) adam karısı ile bir problem yaşamış. Karsını eve hapsetmiş. Tutsak kadın bir yolunu bulmuş kabilesine haber uçurmuş. Ondan sonra kadının kabilesi gelmiş bizim kıza ne yapıyorsun diye terlikler ve değneklerle kavga etmişler. Peygamberimizde bunları barıştırmış. Bu bir savaş değil, ama en küçüğünden bununda gireceğini söyleyenler var. Ya bana ne komşunun kendi sorunu diyemeyiz. H.z. Ali özellikle Sıffin savaşından sonra bir sürü esir alınıyor. Galip gelen taraf H.z. Ali tarafları. Esirler ise sahabelerden ve esirler arasında H.z. Ayşe’de var. H.z. Ali’nin tarafında savaşan Müslümanlar diyorlar ki; İslam’ın hükmü olarak mallarını paylaşacağız ve kadınları da cariye olarak dağıtacağız diyorlar. H.z. Ali hayır olmaz diyor. H.z. Ali tarafında içlerinde çoğu küfeli olanlarda var. Daha doğrusu İslam’ı tam olarak benimsememiş olan insanlar var. En sonun da H.z. Ali diyor ki; “İçinizden hanginiz bir cariyesine yaptığını H.z. Ayşe’ye yapacak” Ayetle de sabit, peygamberin eşi ile evlenilmez diyor ve bunu engelliyor. Ardından H.z. Ali şu kuralları koyuyor. Zayıf olmakla beraber bir rivayete dayadığı söyleniyor. Bütün İslam ümmeti H.z. Ali’nin koymuş olduğu bu hükümlerle bugüne kadar amel etmişlerdir. 1.’si Müslümanlar arası savaşta esirler savaş sonrasında karşılıksız olarak herhangi bir fidye alınmadan serbest bırakılırlar. Hiç bir şey talep edilmez. 2.’si alınan malları eğer savaş esnasında telef olduysa ya da yenilip içildiyse sorun yok. Ama savaş sonrasında kalan malları geri iade edilir. 3.’si ise Onlara asa tekrar sava açılamaz. Onlar Müslümanlık gayesi dışında düşünülemez. Onlar bizim kardeşlerimizdir” dedi.

Müslümanları ortak meselelerde bir araya getirmeliyiz

            Güven ayetleri günümüzle ilişkilendirerek şöyle devam etti; “Dünyanın iki süper gücünden biri olan Sovyetler Birliği’nin daha sonra dağılmasına vesile olan en önemli savaş Afgan savaşıydı. Yani İki süper güçten birini dize getiren Afganistan şuan ne durumda. Ruslar çekilince kendi içlerinde savaşmaya başladılar. Böyle bir durumda İslam Konferansı örgütü gidecekti ve siz savaşamazsınız, savaşana karşı bizde savaşır demeleri gerekiyordu. Burada oturup bu memleketi adilce yöneteceksiniz deselerdi, acaba aradan 10 yıl geçmeden dünyanın başka bir süper gücü orayı işgal edip hala orada kalabilir miydi?

            Yine yanı başımızda Saddam Hüseyin gibi bir zalim çıktı, Kuveyt denen bir ülkeye saldırdı. Böyle bir durumda en azından komşu ülkeler bir araya gelip Saddam’a ya bir hafta içerisinde terk ediyorsun ya da Müslümanlar olarak hepimiz sana karşı savaşacağız. Etrafındaki 350 milyon Müslüman’a Saddam savaş açamazdı. Biz bunu yapamadık bizim yerimize birileri geldi ve hala çıkamadı. İçimizdeki zalimi ve baği eğer biz durdurmazsak bizim yerimize biri gelir ülkelerimizi işgal eder, yer altı zenginliklerimizi kendi ülkesine hortumlar. Ayetler farklı bir şey söylemiyor. Bu ayetleri biz günümüze güncellemezsek hiçbir şey anlaşılmaz. Müminler sadece kardeştir. Müslümanların başka bir çıkar yolu yoktur. Yani sadece kardeş olabilirler. Kardeşliğin gereği iki kişi, iki aile ve iki toplum arasındaki sorunları giderir ve barıştırır.”

            Günümüzde Müslümanlar arasında ki tefrikaları gidermek için Müslümanları ortak meselelerde bir araya getirmenin yollarını aramak durumunda olduğumuz söyleyen Güven, bunun çok zor olduğunu kaydetti. “İnsanlarımızı öyle bir kültürde yetiştiriyoruz ki iğvan denilince bizim cemaatin insanlarını anlıyoruz. Yani biz söylemlerimizde bile dışlıyoruz birbirimizi. İnsanları ötekileştiriyoruz. İkisi de tarikat ama küçük ayrımlardan dolayı ayrı düşüyoruz. Birde ülkemizde son zamanlarda bir milliyetçilik dalgası içerisinde bir mezhep dalgası içerisinde birbirimize düşürmek için elinden geleni yapıyorlar. Bazen kendi içimizde anlaşsak ta dış mihraklar hiç rahat durmuyor. Bir bakıyorsunuz bir taraflarda hemen birileri öldürülüyor. Sebep ise iç karışıklık oluşturmak. Ben onlara kızmıyor. Burada Müslümanların ne yaptığı önemlidir” ifadelerine yer veren Güven, bu neden kardeşlik hukukunu üst düzeyde tutmamız gerektiğini söyledi.

Biz kendimize güvenmiyorsak başkaları nasıl güvenecek

            Müslüman kardeşimizle oturup her türlü sohbeti edebilmeliyiz diyen Güven “Bazı hususlarda anlaşamayabilirim ama saygı duymalıyım. Asgari müştereklerde de anlaşmanın yollarını aramalıyım. Öyle olmazsa Müslümanlar için büyük tehlike var. Son 100-150 yıldır Müslümanları birbirine düşüren tefrikalar bunlar. Bunlara düşmek istemiyorsak biran önce Müslümanlar saflarını sıklaştırmalı. Hatta bir Müslüman gruba ve cemaate saldırı varsa öbürleri oh çekmemeli. Hemen onun için önlemler almalı. Onun yanında durmalılar. Böyle olursa aramıza tefrikacılar giremez” dedi.

            Toplum içerisinde yaşanan ve neredeyse toplumun her kademesine sirayet eden iki hususu alayı ve dedikoduyu da konuşmasında gündeme alan Güven, bu iki konu ile ilgili ise şunları aktardı; “Sen bir toplulukla veya bir kardeşinle alay etmeye başladığın zaman o da senin hakkında kötü konuşacaktır. Senin söylediğinin doğru olup olmadığı önemli değil. Ayet diyor ki ya alaya aldığın topluluk senden daha hayırlı ise… Kadınlarda diğer kadınları alaya almasınlar. Olurda alaya alınan kadınlar, alay edenlerden daha hayırlı olabilir. Kadınlara özel vurgu yapılmasını bazı müfessirlerimiz şöyle söylüyor; dedikoduları çoktur. Yani iki komşu bir araya gelir gelinini, kaynanasını, komşusunu çekiştirir. Bu toplumsal bir yara… Daha ilginci şu; kadınların kendi arasındaki konuşmaları ile iki toplum birbirine düşman oluyor. Ailelerin ve toplumların kendi aralarında ki husumetlerin nedeni de bu şekilde olan ufak tefek dedikodulardan oluyor. Aynı zamanda kendinizi de alaya ve hafife almayın. Bu kendinizden maksadımızı müfessirlerimiz şöyle açıklıyor; Müslümanların hepsi bir nefis gibidir. Sen Müslüman kardeşini alaya alırsan, kendini de alaya almış olursun. Hatta bunu şöyle söyleyenlerde var. Sen karşındakini alaya alırsan, ona da seni alaya alma fırsatı vermiş olursun. O da seni alaya alır. Bu şekilde kendi kendini alaya aldırmış olursun. Günümüzde başka bir boyut ise kendimizi hakir görüyoruz. Bizden adam olmaz gibi özgüvenini yitiren ifadeler kullanmamız gerekiyor. Biz kendimize güvenmiyorsak başkaları nasıl güvenecek. Biz kendimize değer vermiyorsak başkaları nasıl değer verecek.”

            Güven, söyleşide dinleyicilerle hasbıhal ederek konuşmasına son verdi.

Yazan: Bünyamin Gültekin  

Fotoğraf: Abullah Kılıçaslan

Bakmadan Geçme